Menu

Bilmeniz Gereken 14 Ekspresyonist Ressam ve Tabloları



20. yüzyılın başlarında empresyonizme bir tepki olarak doğan ekspresyonizm, dış dünyanın insan üzerindeki etkisini belirtmeyi bir yana bırakmış, dış dünyayı, sanatçının kendi duygu alemine uydurmaya çalışmıştır.

Bireyin merkeze alınması ilk olarak romantizmde gerçekleşmiştir. Bu anlamda ekspresyonizm, bireyi merkezine aldığı için romantizmin mirasçısı olarak da düşünülebilir. Ancak bu kez, bireyin duygularının tuvale yansıması çoğunlukla çirkin, korkutucu göstergelerle olmaktadır. Bu sanat anlayışı, sadece resim ve heykelle sınırlı kalmayarak edebiyat, sinema, mimarlık, tiyatro ve müzik gibi farklı sanat alanlarında da oldukça etkili olmuştur. Ekspresyonizm, Fransızca expression ve Latince expressio, exprimere sözcüklerinden gelmektedir. Dilimize ifadecilik, ifadeci, ifade ağırlıklı olarak çevrilebilir.

Ekspresyonizmin en belirgin yönü sanatçıların benliğini oluşturan etmenleri tüm çıplaklığıyla sergilemeye çalışmalarıdır. Her sanatçı o anki ruh halini hiç çekinmeden tuvale aktarmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla her eser, her bir sanatçının kendine özgü duygu ve duyumlarının dışa yansıması olarak değerlendirilebilir. Bu çalışmalarda anlatısal ve tasviri olmayan bir ifade ön plandadır. Fovistlerden fütüristlere, Brücke ve Blaue Reiter grubundan Dadaistlere kadar çok geniş bir yelpazeye yayılan akımlar, dışavurumculuk şemsiyesi altında düşünülmektedir. Georges Seurat, Paul Gauguin ve Vincent Van Gogh, ekspresyonizmin öncülerindendir.

Tahitili Kadınlarıyla Paul Gauguin’in 22 Eşsiz Tablosu
Vincent Van Gogh’un Kaleminden Hayatına Dair 21 Mektup
Bilmeniz Gereken 5 Van Gogh Tablosu
Bilinmesi Gereken 20 Yabancı Ressam ve Tabloları

1. James Ensor (1860 – 1949)

James Ensor - The Intrigue, 1890

The Intrigue, 1890

Resimlerine gerçek dışı korkunç öğeler sokmuş, karnaval maskeleri, figürler ve iskeletlerden yararlanmıştır. Eserlerinde izlenimci ve realist yöntemleri kullanarak maske ve hortlaklar yapan Ensor’un inanılmaz fantezilerinde, gerçekler yerini iskeletlere bırakmış, maskelerin ve giysilerin arkasına gizlenmiş ölümü sıkça vurgulayan korkulu bir dünya ortaya çıkmıştır. O dışavurumcu olsun diye resim yapmıyordu, kendisinin ruhsal durumunu doğrudan doğruya yansıtan, içinden fışkıran düşgücünün dürtüsüyle hareket ediyordu. Bu haliyle de Van Gogh ve Edvard Munch’e yaklaştı.

2. Edvard Munch (1863 – 1944)

edvard munch - ciglik

Çığlık, 1893

Munch bu en tanınmış tablosunda hayat, aşk, korku, ölüm ve melankoli gibi öğeleri anlatır. Diğer pek çok eserinde olduğu gibi bunun da birçok versiyonunu yaptı. Bir köprünün üzerinde, korkulukların hemen yanında yüzü bize dönük bir insan, yüzünde büyük bir dehşet ifadesiyle başını ellerinin arasına almış bağırmaktadır. Ne var ki sanki bu haykırışı duyan yoktur, geri plandaki iki kişi sakin bir biçimde köprünün tepeden baktığı körfezi, limanı ve tepeleri seyreder gibi görünmektedirler. Bu anlamda resim bize korkunun yanı sıra yalnızlık, terk edilmişlik duygusu da verir. Adeta bütün dünya, haykıran kişinin üzerine yıkılmaktadır ve o tek başınadır. Bunlardan başka bir şey daha dikkatimizi çeker. Gökyüzü çok büyük bir yangın varmış gibi kırmızı, sarı tonlarındadır, fakat ortada ne yangın vardır, ne de yangınla beraber olması gereken siyah dumanlar. Ara ara biraz mavinin göründüğü bu tuhaf gökyüzü, kuzey ışıklarını andırır biçimde katman katmandır.

Çığlık Tablosuyla Tanıdığımız Edvard Munch’un 26 Özel Tablosu

3. Gustav Klimt (1862 – 1918)

gustav klimt - opucuk

Öpücük, 1907-1908

Öpücük, Klimt’in en ünlü eserlerinden birisidir. Sanatçının altın çağının doruk noktası olarak belirtilen bu resminde süslemeci renklerle, parıldayan altın varakla ve soyut desenlerle birlikte ideal bir dünyaya çağrışım yapmakta olduğu düşünülür. İlk bakışta mutlu bir çiftin birbirleriyle olan tutku dolu aşkına şahitlik edilse de, erkek figüründe egemen bir tavır, kadında ise utançla karışık bir ifade dikkat çeker. İki aşığı saran altın renkli çerçeve onları dünyadan soyutlamaktadır. Çiçekli bir zemin üzerinde duran bu çift zeminin en uç kısmında betimlenmiş ve kadının ayaklarına neredeyse uçurumdan düşüyormuş gibi bir hareket verilmiştir. Figürlerin yerleşimi ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgiye gönderme yapar gibidir. Erkek figürünün elbisesinde daha büyük karelerin, kadın figürünün elbisesinde ise renkli ve yuvarlak şekillerin kullanılması ile farklı iki cinsiyete vurgu yapılmak istenmiş olabilir. Ayrıca figürlerin bir araya gelerek oluşturduğu şekil, erkek cinsel organına da benzetilmekte, kadın figüründe ise doğurganlığa ait sembollere yer verilmektedir.

Öpücük Resmiyle Bilinen Gustav Klimt’in 19 Eseri

4. Oskar Kokoschka (1886 – 1980)

Oskar Kokoschka - Lovers with cat

Lovers With Cat, 1917

Dışavurumcu resimleriyle bilinen Avusturyalı ressam, şair Oskar Kokoschka, sanat anlayışını şöyle izah eder: “Ekspresyonizm yaşantının biçimlenmesidir, bu kabilden dolaylı olarak ve benden sana iletidir. Sevgide olduğu gibi burada da iki gerekir. Nasıl sevgide seven sevilen ikiliği varsa, sanatta da bir ileten iletilen ikiliği vardır. Ve onlar arasında da bir sevgi bağı bulunur.” Sanatçı, birçok figür ve manzara resminde kalın renk alanları ile çalışmıştır. Bu şiddetli duyguları ve resimdeki hareketi destekler bir tekniktir. Figüratif resimlerinde rengi, duygusal bir dışavurum aracı olarak kullanır.

Dışavurumculuk homojen bir akım teşkil etmez. 1906’da Die Brücke (Köprü) topluluğunun ve 1911’de Der Blaue Reiter (Mavi Süvari) grubunun ortaya çıkmasıyla iki dalga halinde gelişir. Die Brücke köprü anlamına gelir, bu grup neredeyse ekspresyonizmin kendisiyle ya da doğuşuyla özdeşleşmiştir. Perspektif kurallarının alt-üst olduğu mekanlarda, deforme edilmiş insan vücutları ve sadeleştirilmiş biçimlerin kullanıldığı resimlerde, geniş fırça vuruşlarında dolgun abartı ve göz alıcı renkler göze çarpar. Kontur çizgilerinin renkleri çevrelediği resimlerde doğal, sade formlara yer vermişlerdir.

Bu grubu kuran ve gruba üye olan ressamları tanıyalım:

5. Ernst Ludwig Kirchner (1880 – 1938)

Ernst Ludwig Kirchner - Street

Street, Berlin (Straße, Berlin), 1913

Die Brücke adlı sanat topluğunu 1905 yılında arkadaşlarıyla beraber kuran Kirchner, bu grupla birlikte geçmişin sanatıyla geleceğin sanatı arasında köprü oluşturmayı hedeflemiştir. Modern kent insanının yapay, ikiyüzlü ve kasvetli hallerine dikkat çeker. Karşılaştığı bu yaşama duyduğu nefreti içten gelen bir çığlıkla biçimlendirir. Sanatı bazen neşeli, bazen kederli ama hep canlı ve o zamanın yansımasıdır. Günlüklerinde kalabalıklar içinde olduğunda bile hep yalnız ve hüzünlü bir hayat sürdürdüğünden söz eder. Kendini yurtsuz, terk edilmiş ve toplumsallaşamamış olarak duyumsar. Endişeleri, karamsarlığı ve melankolisi portrelerinden ve resimlerinden anlaşılabilir. Ya­şadıkları çevreden konular seçer, kent yaşamı görünümleri, doğa görünümleri, dostlarının portreleri ve daha sonraları da sirk ve dans salonları görüntüleri ve hepsinden çok çıplak kadın resimleri…

6. Erich Heckel (1883 – 1970)

Erich Heckel - Liegendes Madchen

Liegendes Mädchen, 1909

Die Brücke grubunun kurucularından Erich Heckel, manzaralarında ve çıplak resimlerinde kaba, çiğ ve kesintisiz bir renk kullanımına gider. Die Brücke’nin öteki üyelerinden daha lirik bir tavır geliştirmiştir. Hastalıklı durumlarla içsel acıları resmetmeye özel bir eğilimi olan sanatçının 1910’lardaki bazı manzara yapıtları Alman dışavurumcularına yabancı olan bezemeci bir nitelik de taşımaktadır. Kesin ve açık dik çizgilerle betimlenmiş renk alanları birbiri içinden geçerek, tümüyle yoğun ve dingin düzlemler Brücke grubuna özgü bir üsluptu. Bunu olgunlaştıran Heckel ise resimlerinde katı, yavan ve tuhaf bir sertlik içindedir.

7. Karl Schmidt-Rottluff (1884 – 1976)

Karl Schmidt-Rottluff - Haus an der Strassenkurve

Haus an der Strassenkurve

Karl Schmidt-Rottluff resimlerinde saf renklerin ifade gücüne güvendi. Ayrıntılara yer vermeyip biçimleri basitleştirdi. Renkli alanları siyah çizgilerle birbirlerinden ayırdı. Stilin bu özelliği Brücke ekspresyonizmi için tipiktir. Die Brücke grubunun isim babası ve kurucularındandır. Karl Schmidt-Rottluff manzara ve nü resimleriyle tanınan bir ressamdı ve litografiyi (taş baskı) ustaca kullanıyordu. Grubu da litografiyle kendisi tanıştırmıştır.

8. Emil Nolde (1867 – 1956)

Emil Nolde - Two Women in a garden

Two Women In A Garden, 1915

Ekspresyonizmin öncü isimlerinden biri olan Emil Nolde’nin eserleri, diğer ekspresyonistlerde olduğu gibi görünenin dışında anlamlar taşıyan zengin içerikli çalışmalardır. Emil Nolde her türlü geleneksel ustalığı bir yana bırakarak, ilkel diyebileceğimiz yalın bir resim tekniği oluşturmuştur. Eserlerinde nesneden bağımsız seçilmiş coşkulu renkleri, masklara benzeyen figürleri ve bir takım simgeleri kullanmıştır. Naif ve saflığı bozulmamış bir anlayışla, yaşam ve sanatı bütünleştirmiştir. Yalın ve abartılı doğa tasvirleriyle kent yaşantısına karşı çıkmış, evrenselliği ve nesnelliği betimlemek için rengi, nesneyi tanımlama işlevinden uzaklaştırmıştır.

9. Max Pechstein (1881 – 1955)

Max Pechstein - Fishing Boats

Fishing Boats In Afternoon Su, 1921

Pechstein’ın resimlerinde doğrudan doğruya Matisse’in etkisi görülür. Yapıyı vurgulamak için geniş alanlarda yan yana getirdiği baskın ve çarpıcı renkler, güçlü ve ilkel bir yaradılışın dışavurumuydular. Pechstein, dünyanın renkli görkemliliğini yoğunlaştırdı, ama simgeciliğe ya da mitolojiye kaymayı istemedi. En iyi resimlerini Kirchner ve Heckel ile Moritzburg Gölleri’nde üretti. Bunu izleyen yıllarda yaptığı çalışmalar, kum tepecikleri arasında denize girenleri gösteren sayısız resmi içerir. Pechstein bunları 1909’dan itibaren her yaz kaldığı Baltık kıyısındaki Nidden’de yaratmıştır. Bu resimleri özellikle çok güzel süsleyici ve gizemli çizgileriyle etkileyicidirler.

10. Otto Mueller (1874 – 1930)

Otto Mueller - Landscape with yellow nudes

Landscape With Yellow Nudes, 1919

Alman dışavurumculuğunun Brücke grubunun bir üyesi olan Mueller, resimleri ve sanat anlayışı ile Alman dışavurumculuğu içinde, hatta kendi grubu içinde bile biraz izole bir konuma sahiptir. Romantik bir dışavurumcu, Brücke’nin gölgesindeki ressam, bastırılmış dışavurumcu, çingene ressamı gibi alçaltıcı sıfatlarla anılan ve kendini geliştirmemiş olmakla suçlanan Mueller, sakin, mütevazı ve iddiasız tavrıyla, kabına sığmayan diğer Brücke üyelerinden ve başka dışavurumculardan çok ayrı bir kişilik gösterir. Aynı fark Brücke’nin diğer üyelerinin sert resim üslubu ve renk kullanımı ile Mueller’in dingin üslubu ve sakin renkleri arasında da görülmektedir.

Wassily Kandinsky - Der blaue reiter

Wassily Kandinsky, Der Blaue Reiter yıllığının kapak resmi

Der Blaue Reiter (Mavi Süvari): Franz Marc’ın ve Wassily Kandinsky’nin öncülüğünde kurulan grubun kuramsal temelini atmak büyük oranda Kandinsky’ee düşer. Gerçekliğin tasvirine dayalı estetik anlayışa karşı tepkisi onu tümüyle maddi ve doğal gerçekliğe bağlılığı reddetmeye sürükler. Böylece Kandinsky her türden figüratif çizimin reddiyesi olan soyutlamanın öncüsü haline gelir. Grup adını bu topluluğun katalogu olan, Kandinsky ve Marc tarafından kaleme alınan Sanat Almanak’ının ilk sayısının kapağında yer alan Kandinsky’e ait atlı resimden almıştır.

Bu grubun ressamlarını tanıyalım:

11. Wassily Kandinsky (1866 – 1944)

wassily kandinsky - improvisation

Improvisation No. 27, 1912

Der Blaue Reiter anlayışı, resme izlenimci bir yaklaşımla renkli, canlı, parlak ve simetrik şekillerle modernleşmiş bir yorum getirmiştir. Kandinsky bu dönem resimlerinde doğaçlama resimler yaparken, resimlerindeki her bir öğe için nota tanımını kullanmıştır. Müziğin soyutluğunu resimlerindeki soyutluğa benzeten ve daha çok dış dünyanın soyutluğunu çizmiştir. Bu dönem resimlerinde, bu resminde de olduğu gibi spontane yaklaşımı renkleri çılgınca ve hatta üstüne basa basa kullandığını görmek mümkündür. Mavi Süvari üyesi olduğu dönem resimlerine, modern sanatın yolundan gidip müzikle görsel sanat arasında bağlantı kurmuş ve renklerin maneviliğiyle sembollerin bütünleşmesi, doğaçlama boyamalar ve de sezgisel yaklaşımlar yansıtmıştır.

12. Franz Marc (1880 – 1916)

franz marc - little yellow horses

Little Yellow Horses, 1912

Kandinsky ile beraber Der Blaue Reiter grubunu kurmuşlardır. Marc doğaya panteist yaklaşmıştır. Güzel görünümün ardındaki güçlü yasaları gösterebilmek için doğa görünümüne bağlı kalamamayı, onu yıkmayı, biçimleri renk titreşimleriyle vermeyi amaçlamıştır. Duyuların yanılgısından kurtulma, varlığın özünü, onun bölünmezliğini, renk-biçim-içerik bütünlüğüyle verme Marc’ın sanatının ereği olmuştur. Soyut resme gelinceye kadar Marc hep hayvan resmi yapmıştır. Ona göre yaratılışın en saf, an arı varlığı hayvan, doğanın devingen güçlerinin duyumsanarak yaşanan dünyanın simgesidir.

13. Paul Klee (1879 – 1940)

paul klee - Versunkene Landschaft

Versunkene Landschaft, 1918

Paul Klee sanat yaşamını çağdaşlarıyla aynı aşamada devam ettirdi. Ancak o kendi birikimini, içsel dışavurumunu anlatan farklı bir tarz olarak sunmaya çalıştı. İlk eserlerinde iç-dış dünya arasındaki köprü kurulmasını düşündü. Ensor ve Van Gogh’da çizginin bağımsız yaratıcı özelliğini görüp, dışavurumunu temelde çizgiye indirgedi. Klee “Doğaya yönelik çalışmalarımla taze bir güç kazanmış olarak yeniden kendime özgü doğaçtan yaratma ortamına atak bir giriş yapabilirim. Artık doğaya dolaylı olarak bağlandığımdan, ruha baskı yapan şeylere bir biçim vermeyi yeniden deneyebilirim.” der. 1909’dan sonra, arınmış düşgücünden doğmuş olağanüstü gergin, sinirli vuruşlarla resimler yaptı. Bunlarda duygular, ruh durumları ve düş deneyimleri kendi içlerinde uyum sağ­lıyordu.

14. Alexej von Jawlensky (1864 – 1941)

Alexej von Jawlensky - schokko with red hat

Schokko with Red Hat, 1909

Rus asıllı Jawlensky, yalın yüz betimlemeleri ile öne çıkan resimler yapmıştır. Resimlerin de aradığı oluşum değişim gibi kavramlar değil tüm bunların üstünde olan bağlayıcı ilkeyi aramış ve aradığını da maddeden arınmış ve tinselleşmiş yüzlerde bulmuştur. Bu resimlerde sanatçı, insan yüzünü her şeyden soyutlayarak sadece birkaç renkle inandığı haç biçimiyle veriyor. Güçlü bir inançtan kaynaklanan bu resimler adeta bir ikondur. Rengin bir nesneyi betimlemek için kullanılmadığını, nesnenin, sanatçının duygularını ve “nesnelerin özünü” ortaya koyan bir renk yapısı için olanak sağladığını düşünüyordu.

Kaynak
Ekspresyonizmin Huzursuz Ruhu Ernst Ludwig KirchnerEkspresyonizm Sanat Ansiklopedisi , Soyut Resimde Suje ve Obje Arasındaki İlişkiEmil Nolde’nin Çarmıhta İsa Tasvirinin İkonografik Açıdan İncelenmesiMavi Atlı Dönemindeki Eserleriyle Kandinsky


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir