Menu

Dünyaca Ünlü Ressamların Sonbahar Resimleri



Sonbahar denince aklımıza sarı ve toprak tonlu renk renk yapraklar ve harika doğa manzaraları gelir. Bu yazımızda da, dünyaca ünlü ressamlar Hans Brendekilde, Isaak Levitan, Jasper Francis Cropsey, Claude Monet, John Ottis Adams, Philip Alexius de László, John Atkinson Grimshaw ve Leopold Francois Kowalsky’nin sonbaharı en güzel resmettikleri eserlerini derledik.

1. Hans Andersen Brendekilde (1857 – 1942)

Sanatsal eğitimine heykeltraş olarak başlayan Danimarkalı ressam Hans Andersen Brendekilde, manzara ve tür sahneleri tasvir eden resimleriyle bilinir. Arkadaşı ressam Laurits Andersen ile karıştırılmamak için Brendekilde soyadını alır. Yurtdışındaki sayısız seyahatlerinde Empresyonistlerden ve ayrıca Oryantalistlerin aydınlık ve duyusal ambiyansından etkilenir.⁣ Brendekilde, ışık ve renk ile resimlerinde büyüleyici bir atmosfer yaratmayı başarır. Aynı zamanda, Danimarka sosyal gerçekçiliğinde büyük rol oynayan çok yönlü bir sanatçıdır. Son yıllarında çoğunlukla pastoral Danimarka köy yaşamını resmeder.⁣

Brendekilde’nin Sonbaharda Ormanlık Bir Yol adlı eserini yirminci yüzyılın başında, Danimarka’da Odense yakınlarındaki bir köyde resmeder. Etkileyici renk aralıkları ve tekniği ile görsel olarak çarpıcı bir çalışma. Resim aslında Brendekilde’nin köyde yetişmesi nedeniyle doğayı yakından tanıyan bir sanatçının varlığına da işaret eder. Resim, ağaç ve yaprakların arasındaki etkileşimin oluşturduğu vorteks (girdap) benzeri şekil ve garip bir derinlik duygusuyla dikkat çekici dinamik, boyutlu bir çalışmadır.

Hans Andersen Brendekilde, A Wooded Path In Autumn,

Hans Andersen Brendekilde, A Wooded Path In Autumn, 1902, Özel Koleksiyon

2. Isaac Levitan (1860 – 1900)

Rusya’nın en önemli peyzaj ressamlarından biri olan Isaac Levitan, gerçekçi ve sembolist resim arasında bir çizgide yer aldı. Çalışmalarının karakteristik özelliği, büyük oranda insan varlığından yoksun olan pastoral manzaraların ortasında, neredeyse hüzünlü ve melankolik bir kompozisyon anlayışıdır. ⁣Levitan’ın gelişiminde en fazla etkiye sahip olan iki öğretmeni Vasily Polenov ve Alexei Savrasov’dur. Okul yıllarında Vasily Polenov’un Moskova dışındaki kır evinde düzenli olarak çalışırlar; Polenov’un sakin lirik manzara resimleri genç Levitan’ı çok etkiler ki, bu resmi bu etkinin görüldüğü eserlerindendir.⁣

Isaac Levitan, arkadaşı olan Anton Çehov’un kardeşi Nikolai Çehov’a henüz boyası kurumamış bu resmini gösterir. Arka planda çam ormanı, gri gökyüzü, kenarlarında akça ağaçların yer aldığı sarı toprak yolun yer aldığı esere bir kadın figürü eklerse daha iyi olacağını söyler ve ressamı ikna eder. Arkadaşını kırmak istemeyen Levitan, siyah giysili dalgın bir şekilde yürüyen kadını, sonbahar tasvirine ilave eder. Ancak hocası Savrasov, resmin bozulduğunu söyler, Levitan da onunla hemfikirdir. Zira izleyiciye, sonbaharın şiirsel, hüzünlü bir anını aktarmaktı amacı. Sergi için hazırlanan resmi değiştirmek için zamanı yoktur. 25 Aralık 1879’da sergiye Tretyakov Galerisi’nin kurucusu Pavel Mihailoviç Tretyakov gelir ve resmi çok beğenir, genç sanatçıyla tanışmak ister; galeri için bir resim alacağını söyler. Böylece Levitan’ın ilk resmi Tretyakov Galerisi’ne girer ve hala orada bulunur.⁣

Isaak Levitan, Autumn Day, Tretyakov Gallery, Moskova

Isaak Levitan, Autumn Day, Tretyakov Gallery, Moskova

3. Jasper Francis Cropsey (1823 – 1900)

Hudson River Okulu’nun (ABD’de romantizmden etkilenen bir grup peyzaj ressamı tarafından 19. yüzyıl ortalarında başlatılan bir sanat hareketi) önemli bir peyzaj sanatçısı olan ABD’li Jasper Francis Cropsey’e göre, manzara en yüksek sanat ve doğada Tanrı’nın doğrudan tezahürü idi.⁣

New York ile New Jersey arasında sınır teşkil eden ve güneye doğru akan Hudson Nehri’nin bu anıtsal görünümünü sanatçı Londra’daki stüdyosunda hafızasından boyar. Cropsey, Hudson Nehri’ne ve Storm King Dağı’nın yan tarafına doğru bakan bir noktaya yerleşir adeta. Yüksek bir tepenin üzerinde yer alan izleyicinin gözlerinin önünde, jeolojik özellikleri, hayvanları ve botaniği ile vadinin panoraması yayılır. Ön planda küçük bir derenin kenarında oturmuş üç avcı ve köpekleri görülür. Resmin ortasında menderes boyunca (akarsuyun geniş vadi tabanı içinde, eğimin azalması nedeniyle yaptığı büklümler) küçük bir köprü ve üzerinde oynayan çocuklar, otlayan koyunlar, suda duran inekler, nehir kenarındaki küçük balıkçı köyleri dikkatli bakınca fark edilebilir. Manzara resimlerinin bu şekilde detaylı ışıklandırılması “luminism” adını alır ki, resimde özellikle ışığın parlaklığını ve aydınlığını öne çıkaran bir üsluptur.⁣

Sonbahar sahneleri geleneksel olarak, hüzün, yaşamın geçici olmasıyla ilişkilendirilirken, Cropsey’nin resmi izleyen de böylesi bir düşünce uyandırmaz. Resim, İngiltere’de sergilendiğinde hiç bu kadar renkli bir sonbahar panoraması görmemiş olan birçok İngiliz izleyici tarafından yadırganır. Sanatçı, resmin botanik yanına kuşkuyla yaklaşan şüpheci ziyaretçileri ikna etmek için Kuzey Amerika yapraklarının örneklerini de sergiler.⁣

Jasper Francis Cropsey, Autumn On The Hudson River

Jasper Francis Cropsey, Autumn On The Hudson River, 1860, National Gallery of Art

4. Claude Monet (1840 – 1926)

Sanat hayatı boyunca, resmin ışık ve rüzgar gibi unsurları üzerine düşünüp üreten, İzlenimcilik akımının da öncüsü Claude Monet, Londra’dan ayrılıp 1872 yılında Paris yakınlarında Seine Nehri kıyısında bir kasaba olan Argenteuil’e yerleşerek altı yıl yaşar. Monet’in, Argenteuil’de Seine nehri kıyılarını resmedebilmek için özel olarak yaptırdığı stüdyo-teknesi, dört resimden oluşan bir serinin de konusu olur. Argenteuil’de geçireceği 6 yıl, Monet için çok verimli bir dönem olur.⁣

Monet şehir insanı değildi; sanat yaşamının ilk evrelerinde, hiçbir sanatçının uzak duramayacağı Paris’in cazibesine kapılsa da, daha o yıllarda 1868 tarihinde bile çekincelerini ressam arkadaşı Frédéric Bazille ile paylaşır: “Paris’te oluşuna gıpta etmiyorum. doğayla karşı karşıya ve tek başına olmak sence de insana daha iyi gelmiyor mu? Bundan adım gibi eminim. İnsanın zihni Paris’te görüp duyduklarıyla fazla meşgul oluyor, burada yaptıklarımın iyi tarafı hiç değilse başka kimseye benzememesi olacak, en azından bana öyle geliyor. Bundan sonra Paris’te çok zaman geçireceğimi sanmıyorum, her yıl en fazla bir ay.”⁣

Monet, Seine Nehri üzerinde ünlü stüdyo-teknesini ve Argenteuil’de sonbaharı tasvir ettiği bu resminde, her ne kadar Seine nehri sonbaharın doğadaki yansımalarının yanında geri planda kalsa da, Monet ilk övgülerini suyun ressamı olarak alır. ⁣İzlenimcilik hakkında dönüm noktası teşkil eden ilk yayınlardan birinde yazar Théodore Duret şu gözlemde bulunur: “Su, eserlerinde merkezi konumdadır. Monet suyun ressamının ta kendisidir. Eski usul manzara resimlerinde su, olağan su rengiyle, nesnelerin görüntüsünü yansıtmaya yarayan basit bir ayna gibi durağan ve muntazam bir biçim alırdı. Monet’nin eserlerinde ise belirli ve sabit bir renge sahip olmaktan çıkıp havanın durumuna, içinden aktığı manzaraya yahut taşıdığı alüvyona bağlı olarak sonsuz çeşitlilikte görünümlere bürünüyor; önünde şövalesini kurduğu sıvı tabakanın ressam tarafından gözlemlenen anlık görünüşüne bağlı olarak saydam, sakin, mat, huzursuz, akışkan veya durgun.”⁣

Claude Monet, The Studio Boat 2,

Claude Monet, The Studio Boat 2, 1876, Art and History Museum, Neufchâtel, France

5. John Ottis Adams (1851 – 1927)

ABD’li empresyonist ressam John Ottis, sanat eğitimi için gittiği Londra’da, İngiliz peyzaj ressamları John Constable ve J. M. W. Turner’ın çalışmalarını keşfeder. Sulu boya ile çalışan bir manzara ressamı olan John Parker ile çalışmak üzere bir süre Londra’da kalır. Adams, 1874’li yılların sonunda ABD’ye döner.⁣ Sanatçı, 1897 yılında Indianapolis’e yerleşir. 1898 tarihinde Nehir Sanatçıları denilen bir grup ressam, Indiana-Brookville’den 800 metre uzaklıkta, Hermitage adını verdikleri eski bir evi yenilerler. Sanatçıların aileleriyle yaşadığı, resim yaptığı ayrı stüdyolar ve yaşam alanları içeren bu eve, 1899’lu yılların başlarında John Ottis Adams ve natürmort ressamı olan eşi Winifred Brady Adams’da taşınır, ancak çift kış aylarını yine Indianapolis’te geçirir.⁣

Sonbahar mevsiminde bir günbatımını tasvir ettiği bu eseri orada bulunduğu yıllara ait. Brookville gölü kenarında bulunan ağaçlar üzerinden güne veda etmekte olan güneş ışıklarının gölde ve gökyüzünde yansıması, tablonun geneline hakim olan sonbahar renkleri etkileyici.⁣

John Ottis Adams, The Closing of an Autumn Day,

John Ottis Adams, The Closing of an Autumn Day, 1901, Evansville Museum of Arts, ABD

6. Philip de László (1869 – 1937)

Özellikle kraliyet ve aristokrat kişiliklerin portrelerini yapan Macar ressam Laub Fülöp Elek, Budapeşte’de doğar. Aile 1891 yılında adını de László olarak değiştirince ismini Philip Alexius de László olarak değiştirir. Macar Ulusal Sanat Akademisi’nde sanat eğitimi sırasında bir fotoğrafçıda çıraklık da yapar. Sonraki yıllarda eğitimine Münih ve Paris’te devam eder. ⁣1900 tarihinde László, kendisine Paris Uluslararası Sergisi’nde altın madalya kazandıran eseri olan Papa XIII. Leo’yu tasvir eder. 1900’lerin başında önce Viyana, sonra ise Londra’ya yerleşir.⁣

László, yüksek statüdeki insanların portreleriyle ünlü olmasına rağmen, doğa manzaraları içeren yapıtlar da yapar. Bu eserinde sonbahar renklerine bürünen bir orman ya da koruda, resmin odak noktasında yaşlı adam bulunur. Resimde figür ve tüm öğeler, eserdeki hüzün rüzgarına izleyeni de dahil eder adeta. Sonbaharın etkisi altına girmiş ağaçlar, dökülen yapraklar, üzerinde asker giysisi bulunan yaşlı adamın bakışı, duruşu, boş bank, üzerinde sarı bir yaprağın durduğu sandalye izleyende yalnızlık, terk edilmiş, ölüm gibi birçok duyguyu çağrıştırır. Yaşlı adamın tüm detayları ve özellikle de bakışları, portre ressamlığındaki ustalığını gösterir nitelikte.⁣

Bu tabloyu László’nun hayatına yerleştirmek gerekirse: Bu resmini hayatının aşkıyla tanışmakla ve onu görmenin yasaklanması arasındaki birkaç yıllık dönemde yapar. Münih’te okurken tanıştığı İrlandalı bir bankacının kızı olan Lucy ile bu hasret dolu günlerden sonra, 1900 yılında evlenirler. Bu tabloyu, belki özel hayatında yaşadığı hüzünlü günlerin etkisiyle, belki de farklı bir nedenden yaptı, kim bilir?⁣

Philip Alexius de László,

Philip Alexius de László, Fallen Leaves, 1895, Özel Koleksiyon

7. John Atkinson Grimshaw (1836 – 1893)

John Atkinson Grimshaw, ressam olmaya karar verdiğinde Büyük Kuzey Demiryolu hattında memur olarak çalışmaktaydı. Ailesinin resim eğitimi almasını sağlayacak geliri olmadığından, çalışarak resimle ilgilendi. Hayranlık duyduğu Ön Raffaeloculuk akımı (Ortaçağ’daki yalın anlayışa dönmek isteyen akım) ressamlarından etkilenir. Grimshaw fotoğraf da çeker, zaten ilk dönem resimlerinde fotoğraflardan yararlanır. 1860 yılından sonra büyük ölçüde bundan vazgeçer. Eleştirmen John Ruskin, “Doğrudan doğadan resim yapmak yerine, hem bir ressam olarak eksikliklerini hem de kusurlu perspektif bilgisini gizlemek için fotoğraf üzerinden çalıştı” der Grimshaw için.⁣

Grimshaw ilk yıllarında çiçek, kuş ve meyve resimleri yapar. Daha sonra tutkuyla gece şehir sahnelerine adar kendini adeta. İngiltere ve İskoçya’nın şehirlerinde loş gaz fenerleriyle aydınlatılan gerçekçi, yağmurlu, sisli sokakları tasvir eder. Grimshaw’ın ay ışığının aydınlattığı manzaraları bir rüya gibidir.⁣

Sonbaharın hükümranlığını sürdüğü tabloda, yalnız bir kadın kim bilir ne gibi pişmanlıklar içinde… Tablonun geneline hakim sonbahar renkleri, siyah giysili kadın, önünde yaprakları dökülmüş bir çiçek… Biten bir aşk ya da eskiler de kalan bir aşk olabilir mi diye düşündürüyor. Elbette tablonun ismi de buna neden oluyor: Sonbahar Pişmanlıkları.⁣

John Atkinson Grimshaw, Autumn Regrets,

John Atkinson Grimshaw, Autumn Regrets, 1882, Shipley Art Gallery, Gateshead – İngiltere

8. Leopold Kowalsky (1856 – 1931)

Ağırlıkla portre ve manzara ressamı olan Fransız Leopold Kowalsky, Paris’teki Ecole des Beaux-Arts’ta J. Pillard ve Henri Lehmann’ın öğrencisi olur. Kowalsky’nin çalışmaları, gerçekçiliğe gösterdiği ilgiden dolayı çok beğenilir.⁣ Kowalsky’nin rüya gibi bir sonbahar manzarasının ortasında, kızıl saçlı, mor elbiseli güzel kadın izleyenin hemen dikkatini çekiyor. Bir sonbahar öğleden sonrasını gösteren resminde Kowalsky, canlı tamamlayıcı renkleri ve ince detayları zarif bir şekilde işlemiş. Göle yansıyan ağaçlar ve ışık, kadının duruşundaki zarafet etkileyici. Bazı bitkilerin ve ağacın yeşil olması henüz sonbahara geçiş döneminde olduğunu gösteriyor.⁣

Sanatçı, 1912’de Fransa’nın Eure bölgesine taşınır, eşi ve kızıyla birlikte ölünceye kadar orada yaşar ve geride güzel portreler bırakır. Normandiya ve Bretonya kırsalındaki manzaraları, genellikle değişen ışık ve yansımalarıyla güçlü bir Yeni-Empresyonizm etkisi içinde ortaya koyar. Eserlerinin çoğunda, 19. yüzyılın sonlarında popüler bir tema olan çiçek tarlalarında dans eden mitolojik Nymphler (peri kızları) görülür.⁣

Leopold Francois Kowalsky, Autumn on the Shore of the Lake

Leopold Francois Kowalsky, Autumn on the Shore of the Lake, M.S Rau, New Orleans

Ünlü Şairlerimizin Sonbahar Şiirleri isimli yazımıza da göz atmanızı öneriyoruz.

Kaynak

Master of Russian Landscape PaintingAutumn – On the Hudson River, 1860Claude Monet: Seasons and MomentsLe bateau-atelier, 1874Portraitist of PerfectionLéopold François Kowalsky


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir