Menu

Derin Devlet Nedir? Türkiye’de Derin Devletin Tarihçesi



Derin devletin tanımı, devletin tanımında gizlidir. Devlet, cebir kullanma tekelinin meşruiyetini elinde bulunduran hukuki bir varlıktır. Derin devlet ise bir tahakküm biçimidir. Alametifarikası, resmi ve gayrı resmi, yani bir çifte tahakküm biçimi olmasıdır.

Derin devlet, ordunun demokratik gözetiminin yokluğunda, vesayet sisteminde olduğu gibi ordu gözetiminin olmadığı ya da sivil gözetimin demokratik olmayan yollardan yönetildiği, özellikle başkanlık sistemine tâbi bazı Güney Amerika ülkelerinde karşılaştığımız gibi icra organın yetkilerini kötüye kullandığı koşullarda ortaya çıkar.

Derin devlet denen yapılanma çeşitli adlarla dünyanın hemen her tarafında varolan bir örgüt aslında. Çünkü devletin olduğu her yerde bir de derin devlet var. Kesin olarak bilemesek de, en azından Avrupa’nın kimi ülkelerinde vardı dememiz gerekiyor. Çünkü birçok Kuzey Atlantik Paktı (NATO) ülkesinde, Gladyo, Rüzgâr Gülü, Kılıç, Süper NATO, Gehlen Harekatı gibi isimlerle derin devlet deşifre oldu. Gladyo’nun, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) sosyalist devrim ihracına karşı, ırkçı-milliyetçi unsurların savaş gücü olarak oluşturulması fikrinden yola çıkılarak, Soğuk Savaş döneminde NATO tarafından kurdurulduğunu artık  biliyoruz.

Antoıne Doré Illustratıon, America's Deep State

Antoine Doré Illustration, America’s Deep State

Derin devletin özellikleri şunlardır:

  1. Gizlidir. Gizli kanunları, anayasaları ve talimnameleri vardır. Burada görüşülen hiçbir şey basında, medyada veya televizyonlarda yer alamaz. Her şey şifreli ve sınıflandırılmıştır.
  2. Detaylı bir ideolojisi vardır, geçmiş planı veya gelecek planı mevcuttur. Örneğin, Amerika’da bu ideoloji vahşi kapitalizm ve emperyalizmdir. Amerikan ve İngiliz Derin Devleti’nin temel hedefi dünya popülasyonunu azaltmak ve dünyayı, dünyadaki ekonomik sistemleri kayıtsız şartsız Anglo Saksonların ve Yahudilerin kontrolüne almaktır.
  3. Derin devletler (İngilizce’deki ismi Secret Government (Gizli Hükümet), Shadow Government (Gölge Hükümet)) pek çok alt birimden oluşurlar. Bunların bazıları şöyledir:
    1. Güçlü bir açık Anayasa, bunun yanı sıra gizli bir derin devlet Anayasası. Bilinen kanunların yanı sıra bilinmeyen gizli bazı kanunlar, talimnameler ve tüzükler.
    2. Güçlü ve gizli istihbarat örgütleri
    3. Güçlü hukuk sistemleri (bir kısmı gizli çalışan, bir kısmı ise hukuk yapısını yöneten sistemlerdir)
    4. Milli Güvenlik Konseyleri ve ulusal güvenlikle ilgili diğer üst düzey gizli konseyler, yapılar.
    5. Ordular ve askeri istihbarat yapıları.
    6. Orduların üst düzey komutanlarının yer aldığı gizli yapılar ve konseyler.
    7. Yurt dışında çalışan espionaj ve yurt içinde çalışan kontr-espionaj yapıları, adı bile olmayan istihbarat örgütleri.
    8. Eski krallığın yerini almış olan başkanlık veya cumhurbaşkanlığı makamları, bu makamın gizli alt yapıları ve bunlara bağlı istihbarat yapıları.
    9. Yedek veya arkadaki gölge hükümetler (Bunları kimse bilmez ve telaffuz etmez, gerçekte ülkeleri bu hükümetler yönetir, seçilenler sadece halkı kandırmak ve demokrasi, özgür iradeyle seçilenler olduğuna ikna etmek içindir.)
    10. Bahsedilen istihbarat örgütleri ve bürokrasiyi istenen amaçlara göre uluşturmak için insan faktörü, bu insan faktörünün sağlanabileceği bir havuz yapı (örneğin Round Table veya CFR’de olduğu gibi masonik teşkilatlar), bu havuz yapıyı sağlamak için gizli teşkilatlar, gizli örgütler. Bu örgütlerin hepsi derin devletlerin istihbarat yapıları ve temel iç sistemi ile bağlantı içindedir.
    11. Akademisyenler, hukukçuların, bilim insanları, teorisyenlerin oluşturduğu bir havuz yapı. Think Thank kuruluşları (düşünce kuruluşları). Bilimin geliştirildiği ve derin devlet tarafından bu sonuçların kullanıldığı sistematik bir Bilim İnsanı Elit Grubu.
    12. İllegal bazı faaliyetlerin koordine edileceği bir mafyatik yapı, mafya derin devletlerin kaçınılmaz bir parçasıdır.
    13. Yabancı ülkelerde ulusal veya şirket çıkarlarını kollayabilecek gölge yapılar, gölge istihbarat teşkilatları (Stay Behind grupları, Gladyo gibi).
  4. Derin devletlerin yukarıda belirtildiği gibi gizli ve operasyonel yapıları mevcuttur. Yurt dışında bir operasyon veya örtülü operasyon yapmaya bu yapılar karar verir. Bu alınan kararlar demokrasiye ve uluslararası yasalara veya insan haklarına aykırı da olabilir. Örneğin, Büyük Ortadoğu Projesi’nde, onunla bağlantılı 11 Eylül olayında görülen, Afganistan’ın ve Irak’ın işgal edilişi gibi.

GrrrGraphics ART, Drain the Deep State Swamp

GrrrGraphics ART, Drain the Deep State Swamp

Osmanlı’da derin devlete, II. Abdülhamit döneminde rastlanmaktadır, II. Abdülhamit’in kurduğu hafiye teşkilatı Anadolu’daki bu geleneğin ilk örneklerindendir. Bu yapılanma ile Abdülhamit muhaliflerini takip ettirmiş, onların kendisi ve yönetimi hakkındaki fikirlerini ele geçirmiş ve kendisiyle yönetimiyle alakalı planları bertaraf etmiştir. Hafiye teşkilatının artık iyice zayıflaması, II. Abdülhamit’in güç kaybetmesi, yeni güç odakları doğurmuştur.

İttihat ve Terakki Cemiyeti önce İttihat-ı Osmanlı adıyla Mayıs 1889 yılında kuruldu, 1894 yılında ise İttihat ve Terakki adını aldı. Cemiyet, 1908 devriminden bir süre sonra siyasi parti olarak hayatını sürdürdü. İttihat ve Terakki zaman zaman değişik ideolojilerle ve personelle karşımıza çıkar. Teşkilat-ı Mahsusa, 1913 yılında Sultan Mehmet Reşat’ın yayınlanmayan ve resmi olmayan bir fermanıyla savaş bakanlığı (eski harbiye nezareti) bünyesinde İttihat ve Terakki tarafından kurulan, Osmanlı Devleti’nin ilk resmi haber alma örgütüne verilen addır. Teşkilat-ı Mahsusa, belki zaman zaman devlet politikasının uygulanmasına da hizmet etmiştir, ama bu onu meşrulaştırmamıştır. Zamanla Teşkilat-ı Mahsusa yetersiz kalmıştı. Artık daha dinamik, kendini deşifre eden teşkilatın yerine, elbette yeni bir istihbarat birimi olacaktı. İşte bu rolü de MAH üstlenmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın istihbarat faaliyetlerini yöneten, General Oberts Walter Nikolai tarafından eğitilen personelin Türkiye’ye dönmesinden sonra, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın girişimiyle 1927 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk istihbarat teşkilatı olan Milli Amele Hizmetleri adlı örgüt kuruldu. Kısa adı MAH olan bu kuruluş, 1965 yılına kadar Türkiye’nin istihbarat hizmetini karşıladı. 1965 yılında MİT kurulunca bu kez MİT’in bir şubesi olarak 1980’li yıllara kadar varlığını sürdürdü.

MAH'ın Logosu

MAH’ın logosu bulunan bir zarf

27 Eylül 1952’de ABD’nin önerisiyle, görünüşte Milli Müdafaa Yüksek Kurulu’nun kararıyla Seferberlik Tetkik Kurulu kuruldu. Komünizme Karşı Özel Harp amacıyla kurulmuştu ve gizli bir yapıya sahipti. Böylece Türkiye’nin milli devletinin içeriden çürütülmesi süreci de örtülü olarak başlatıldı. Özel Harp Dairesi, Soğuk Savaş Dönemi Türkiyesi’nde Genelkurmay başkanlığı bünyesinde ABD’nin gizli servisi CIA ve NATO işbirliği ile kurulan bir teşkilattır.

Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra komünistlerin iktidara gelmesini önlemek için kurulan Gladio adlı kontrgerilla örgütünün, Türkiye’deki uzantısına siyasi literatürde Özel Harp Dairesi, eylemleri gerçekleştirenlere ise kontrgerilla denmiştir. Özel Harp Dairesi’nin diğer istihbarat teşkilatlarına da adam yetiştirdiği söylenmektedir. MİT elemanları, komando kamplarında yetiştirilen kişiler, Özel Harpçi subaylar, Gladio’nun vatansever kadroları olarak 70’lerin kanlı iç savaş koşullarında yerlerini alırlar.

Bu dönem boyunca Türkiye’nin çıkarlarının ABD’den ayrı olduğunu söyleyen herkes komünist damgasını yemiştir. 12 Mart’ta, darbeci generallerden ayrılan amiral ve generallere bile komünist denilmiştir. Türkiye’de il il, köy köy, kasaba kasaba dost güçler düşman güçler ayrımı yapılmıştır. Bu düşmanlar tek tek yakalandıklarında kullanılan imha yöntemi bireysel, toplu bir hedef oluşturduklarında ise kitlesel olmuştur.

Özel Harp Dairesi

Türk siyasi hayatında devleti derinleştiren olgulardan biri de hiç şüphesiz JİTEM’dir. Jandarma istihbaratı önceleri vilayetlerdeki asayiş istihbaratını toplama seviyesindeydi, Hulusi Sayın’ın kurmay başkanlığı zamanında JİTEM geliştirilmiştir. Yerel lisanları konuşan insanlarla takviye edilmiş ve zamanla güçlendirilmiştir. JİTEM in kurucuları hakkında çeşitli rivayetler vardır. En güçlü olanlar Ahmet Cem Ersever, Veli Küçük olsa da Ahmet Türk’ün “Yeşil öldü mü” isimli kitabında “Yeşil’in Cem Ersever’i niçin öldürdük” bölümünde jandarma istihbarat teşkilatını Cem Ersever değil, Eşref Bitlis kurmuş diye yazar.

PKK’nın 1980’li yıllarda başlattığı silahlı terör hareketleri jandarma istihbaratında gelişmenin ve organizasyonun tetikleyicisi olmuştur, bu itibarla JİTEM genel olarak varlık sebebi olan güneydoğu sorunuyla paralel bir gelişme çizgisi izleyerek gündeme gelir. Fakat evveliyatında da Özel Harekat Dairesi’nin eylemleri PKK’nın eyleme geçmesine sebep olmuştur. Burada bu örgütlerin neden sonuç bağlarıyla birbirlerinin varlık sebepleri olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.

Bir süre sonra sorunun derinleşerek büyümesine yol açmış ve daha da kötüsü yerel unsurlar ve istihbarat görevlileri büyük sorunlar yaşanmasına, devletin illegal bir unsura dönüşmesine sebebiyet vermişlerdir. Şöyle ki, JİTEM’e alınan itirafçılar ve yerel unsurlar zaman içinde başıboş ve serbest kalınca büyük bir sorunun kaynağını teşkil etmeye başladılar, itirafçıların eski birer suçlu olduğu, kontrol dışına çıktığında menfaatleri doğrultusunda inisiyatif kullanabileceği ve zaman zaman kullandıkları şeklinde iddialar ortaya çıkmaya başladı.

Cem Ersever Ve Jitem

Türkiye’de derin devlet tartışmaları, 1960’lı yıllara kadar gitmektedir. 70’li ve 80’li yıllarda zaman zaman gündeme de gelmiştir. Hep darbeler öncesi alevlenen bir tartışma olmuş ve derin devletin varlığı olumlu, olması gereken bir durum olarak anlatıla gelmiştir. 1970’li yıllardaki kontrgerilla tartışmaları, 1977 yılının 1 Mayıs’ının yakalanamayan silahlı kişilerce kana bulanmış olması, pek çok aydına düzenlenen siyasi suikastler, Kahramanmaraş katliamı, Soğuk Savaş ikliminde Türkiye’nin bir anlamda sıcak savaş ortamı yaşaması anlamına gelmişti. Bu çatışma ortamının bir darbeye zemin hazırlamak amacıyla yaratıldığı da genel kabullerden biriydi.

Kahramanmaraş Olayları

Kahramanmaraş Olayları

1980 darbesine ilişkin çok sayıda analiz bulunuyor. Darbenin toplumsal kesimler açısından yeni sağ politikaların Türkiye’de yerleştirilmesini sağlayan bir tür şok olduğu, ABD’nin bilgisi dahilinde, toplumsal muhalefetin doğrudan askeri güçle ve olağanüstü hal rejimiyle siyasal toplumsal örgütlenmenin sarsılıp, işgücünün burjuvazinin taleplerine uygun biçimde ehlileştirildiği genel olarak biliniyor. Doğrudan askeri güç kullanarak, hukuk devletinin asgari gereklerini ve siyasal hayatın bütününü askıya alan darbe yönetiminin elbette derin devletle karıştırılmaması gerekir.

Derin devletin derinliği basitçe açık olmayıp, devlet gücü ve yetkisi kullanılarak örtülü faaliyet yürütmesinden gelir. Askeri darbe, ordunun fiziki şiddet gücünü açıkça siyaseti düzenlemekte kullanmasıdır ki, bir tür raison d’etat (devlet aklı) tarafından harekete geçirilmiş de olsa derin devlet faaliyeti değil, ordunun siyasal sistem üzerindeki gücünün somutlaşmasıdır.

1980 Darbesi

90’lı yıllar ile durum biraz değişmeye başlamıştır. 1990’lı yılların başından 1996’ya kadar hukuki yollarla mücadelenin yetersiz kaldığı düşünülen Kürt hareketinin üyelerine yönelik çok sayıda faili meçhul cinayetin işlenmiş olması, bombalamalar, derin devlet ve kontrgerilla tartışmalarını bir kez daha gündeme getirdi.

Susurluk Kazası ile ortaya çıkan çarpık ilişkiler, derin devletin miladı olur adeta.  4 Kasım 1996’da Balıkesir’in Susurluk ilçesi yakınlarında bir kamyonla bir otomobilin çarpışması sonucu bir trafik kazası yaşandı. Bu kazayı önemli kılan durum ise, aynı otomobil içerisinde bulunan Doğru Yol Partisi (DYP) milletvekili Sedat Edip Bucak, eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ ve çeşitli suçlardan hüküm giymiş bir suçlu olarak aranan Abdullah Çatlı idi.

Ülkede o tarihten itibaren aylarca süren derin devlet tartışmaları yaşanmıştır. Susurluk Kazası’nın, 28 Şubat sürecinde yaşanmış olması bu olayın hükümete karşı kullanılmasına fırsat yaratmış, olay basın ve medya yoluyla gündemde tutulmuş ve hükümete karşı geniş çaplı toplumsal eylemler yapılmıştır. Bu olayın hükumete karşı kullanılmasının diğer bir nedeni de, Sedat Edip Bucak’ın hükumet ortağı olan DYP milletvekili olmasıdır.

Bunun yanında, Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı, 1980 öncesi antikomünist hareketin gençlik lideriydi. Bu bir tesadüf değildi. Antikomünist hareketteki arkadaşları da 1990 sonrasındaki faaliyetlerinde Çatlı’nın yanındaydı. Bu kadronun 1980 öncesinde yedi TİP’li genci evlerinde öldürdüğü tesadüf eseri ortaya çıkmıştı. 1970’li yıllarda komünizmle savaş amacıyla yararlanılan kadrolar, 1990’ların başlarında Kürt hareketiyle savaş amacıyla başvurulan kadrolarla aynıydı.

Susurluk’ta meydana gelen bir trafik kazası ile ülkemizdeki bu kanlı örgütün kapıları kısmen de olsa aralanmıştır. Fakat örgütün o dönemdeki etkinliği ve gücü nedeniyle yeterince derinleştirilememiş, sadece buz dağının görünen yüzü aydınlatılmış ve örgüt amaçları doğrultusunda karanlık eylemlerine devam etmiştir.

Esrarengiz Kaza

Kendini doğrudan derin devlet olarak tanımlayan bir yapının yargı önüne taşınmasıyla ilk kez 2008 yılında, Ergenekon Davası’nda karşılaşıyoruz. Bunca yıl peşinden koşulan, pek çok faili meçhul cinayette etkisi olduğu düşünülen derin devlet, ilginç bir biçimde bazı emekli askerler ve gazetecilerin yer aldığı bir tutuklular grubunun kurduğu iddia edilen bir örgüt olarak karşımıza çıktı. En önemli misyonunun da, AKP hükümetini iktidardan uzaklaştırmak olduğu iddia edildi. Davanın iddianamesinden anlaşıldığına göre, bu davada tutuklu olanlardan bazıları, kendisine Ergenekon ve derin devlet ismini vermekte ancak yine de örgütlü olamamasını bir eksiklik olarak belirtmekteydi. Olağanüstü güçlü bir derin devlet karşımıza çoğu malülen emekli olmuş ya da ordudan ayrılmış eski askerlerle, bir gazetenin 84 yaşındaki imtiyaz sahibi olarak çıkmıştı.

Ergenekon davasının yürütüldüğü sürece ilişkin çok sayıda hüsrandan biri de, birbirleriyle hiç ilgisi olmayan olayları ve şahısları ilişkilendirmek amacıyla düşsel bir örgütten yararlanma düşüncesinde olan savcıların, tüm adli soruşturmaların ana ilkesi olması gereken “delilden yola çıkma” ilkesini görmezden gelmeleri olmuştur. Soruşturma yetkililerinin, örgütün mevcudiyetine yönelik delil eksikliğini, ellerindeki sözde delilleri abartarak veya sanıklara ya da soruşturmayı eleştirenlere zarar verebileceğine inandıkları materyalleri kamuoyuna sızdırarak gidermeye çalışması gibi bir çok yanlış yapılmıştır.

Ergenekon

Soruşturmada tanımlanan Ergenekon örgütü, bir komplo teorisyeninin hayal gücünün ürünüdür. Komplo teorilerinin endemik hale geldiği bir ülkede, bu teorilerin kanun uygulayıcı güçlerin bazı mensupları tarafından da paylaşılması şaşırtıcı değildir; ancak hayali bir örgütün ortaya çıkarılmasına yönelik arzunun, yüzlerce şüphelinin tutuklanmasının ve gözaltına alınmasının ardında yatan esas itici güç haline gelmesi, endişe vericidir.

Kaynak
Perspectives, Türkiye’de Siyasi Analiz Ve YorumDerin Devletler, Gizli Projeleri Kirli Gerçekler: Zihin Kontrolünden, Gizli Bilime Psikolojik Savaştan, Biyolojik SavaşaTürk İstihbaratının Tarihsel Gelişimi‘İşgal Edilmiş Devlet’: Modern Devletin İkili Yapısı Üzerine Kavramsal Bir BakışGerçek ile Fantazi Arasında: Türkiye’nin Ergenekon Soruşturması


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir