Menu

Dünyaca Ünlü Seyahatnamesi’yle Evliya Çelebi’nin Hayatı



Seyahatname’de geçen ifadelerdeki bilgilere göre Evliya Çelebi, 25 Mart 1611 tarihinde, İstanbul Unkapanı’nda doğmuştur. Bir görüşe göre babası, devrin büyük imamlarından Evliya Mehmed Efendi’ye çok saygı duyduğu için oğlunun ismini Evliya koymuştur, diğer bir görüşe göre ise Evliya kendisi hocasına saygısından bu ismi almıştır.

evliya çelebi

Senelerce at üzerinde seyahat etmiş olması, cirit oynadığını ve iyi silah kullandığını belirtmesi, Evliya Çelebi’nin çevik ve sağlıklı bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Evliya Çelebi’nin doğumundan ölümüne kadar 6 Osmanlı padişahı görev yapmıştır: Ahmed I. (1603-1617), Mustafa I. (1617-1623), Osman II.(1618-1622), Murat IV. (1623-1640), İbrahim I. (1640-1648), Mehmed IV. (1648-1687). Evliya’nın ilk gençlik yılları İstanbul’da IV. Murat döneminde geçmiştir.

Çelebi, Evliya’nın en bilinen unvanıdır. Bazıları Efendi’yi de kullanır. Kendisi ise mücerred (bekar, aile bağları olmayan), derviş veya fakir, bir de bi-riya (riyakar olmayan) sıfatlarını kullanır. Bazen de hezar-aşina (bin tanıdığı olan) ile alüfte ve aşüfte (uysal, hoşgörülü ve arsız) der. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nin altıncı cildinde, aile kökünün Ahmet Yesevi’ye kadar ulaştığını yazmaktadır. Çelebi, Seyahatname’de Mahmud adında bir erkek kardeşinden ve isim vermeksizin birkaç kız kardeşi olduğundan bahsetmektedir. Evlenmediği ve çocuğu olmadığı tahmin edilmektedir.

evliya çelebi

Eserinden anlaşıldığı kadarı ile Türkçe’yi düzgün, etkili ve sanatsal kullanabilme becerisine sahip olan Evliya, Enderun’da Arapça, Farsça ve Rumca, babasının arkadaşı Simyon Usta’dan ise Latince ve Yunanca öğrenmiştir. Evliya Çelebi, Seyahatname’de seyahatlere başlama öyküsünü bir rüyaya dayandırır. “Evliya Çelebi, 19 Ağustos 1630 gecesi, rüyasında, Yemiş İskelesindeki Ahi Çelebi Camii’nde kalabalık bir cemaat arasında Hz Muhammed’i görmüş, “Şefaat ya Resulallah!” diyecekken, heyecanla “Seyahat ya Resulallah!” demiştir. Hz Muhammed’de seyahati ihsan etmiş, orada bulunan Sa’d bin Ebî Vakkas da gezdiği yerleri ve gördüklerini yazmasını tavsiye etmiştir.”

Yaşamı boyunca 22 sefere katılmıştır. Bu nedenle, Evliya Çelebi’nin ne zaman öldüğü ve mezarının nerede olduğu bilinmemektedir. Bir kısım araştırmacı onun 71 yaşlarında, 1682 yıllarına doğru İstanbul’da öldüğünü, bazıları ise 1682’de Mısır’dan dönerken yolda ya da Viyana Seferi’nde öldüğünü belirtmektedir. Seyahatname’nin güvenilirliği ile ilgili ciddi tartışmalar vardır. Bunun en önemli nedeni de Evliya Çelebi’nin abartmalara çok yer vermesi, zaman mefhumunu kurgularıyla gerçeklikten çıkarmasını üslup seçmiş olmasındandır.

evliya çelebi

“Hatta efvah-ı nasda darb-ı meseldir kim bir dervişe “Kanden gelirsin?” derler? “Berf rahmetinden gelirim” der. Ol ne diyardır, derler, sovukdan “Ere zulüm” olan Erzurum’dur der. “Anda yaz olduğuna rast geldin mi” derler? Derviş eydür: “Vallahi on bir ay yigirmi tokuz gün sâkin oldum, cümle halkı yaz gelir derler, amma görmedim”, der. Hatta bir kerre bir kedi bir damdan bir dama pertab ederken mu‘allakda donup kalır. Sekiz aydan Nevruz-ı Harzemşahi geldikde mezkur kedinin donu çözü- lüp mırnav deyüp yere düşer. Meşhur latife-i darb-ı meseldir. Amma hakikatü’l-hal bir ademin eli yaş iken bir demir paresine yapışsa derhal müncemid olup elinden demir ve demirden eli kopmak ihtimali yokdur.”

İstediği zaman en az Batılı gezginler kadar gerçekçi olabilen, bazen onlardan daha etkin akıl yürütebilen Çelebi’nin, abartmaya dayalı üslubunu bilinçli olarak seçtiği de düşünülmektedir. Halil İnalcık’ın “En büyük sosyal tarihçi” diye tarif ettiği Evliya Çelebi’nin bu büyük eseri için Ahmet Hamdi Tanpınar Beş Şehir’inde “Ben Evliya Çelebi’yi tenkit etmek için değil, ona inanmak için okurum ve bu yüzden de daima karlı çıkarım.” der. Evliya’nın eserinde anlattığı olayların hepsine şahit olup olmadığı da çok tartışılmaktadır.

evliya çelebi

Evliya Çelebi’nin Haritası

İlber Ortaylı şöyle diyor: “İmparatorluk coğrafyası dediğimiz Tuna havzasından başlar, Türkler’in seyahati hiç sevmediği devirde Evliya sefaret heyetinde Viyana’ya da gitmiştir. Kırım’ı, Kafkasya’yı gezmiştir. Fırat havzasını ve Mısır’ı ve Bilad-uş Şam dediğimiz Suriye- Lübnan’ı görmüştür. Anadolu ve Rumeli’yi karış karış gezmiştir. Muharebeleri, Celali isyanlarını kalemiyle tespit etmiştir, her sınıf halkla haydutlar dahil olmak üzere sohbet edip Seyahatnamesi’ne almıştır. Müthiş bir kulağı olduğu anlaşılıyor. Duyduğu diller hakkında son derece ilginç kayıtlar vermektedir. Bugünkü Kafkas dillerinin uzmanları onun Kafkasya seyahatnamesindeki bu gibi kayıtlara çok şeyler borçludur. 17. yüzyılın dahi seyyahı bizim cemiyetimiz için bir istisnadır, ama kendisi hakkında üstat Reşad Ekrem Koçu’nun dediği gibi “Muasırları ne seyahatnamesinden çok bahsederler ne de Osmanlı şiirinin en parlak örneklerinden olmasa bile daha kötü şiirleri şuera tezkirelerine kaydedenler, ondan bir beyit dahi olsa almamışlardır.”

evliya çelebi

Viyana’da şahit olduğu ve izlemesine izin verildiğini belirttiği bir beyin ameliyatını şöyle anlatmaktadır: “Kefereyi dört ayaklı ipekli bir sedir üzerine yatırdılar. Başı Adana kabağı, burnu Mora patlıcanı gibi şişmişti. Hekimbaşı cümle kefereleri dışarı koğup mecruha (yaralıya) hemen safran gibi bir su içirip onu kendinden geçirdi. Hizmetkarı mecruhu kucağına alınca hekim adamın başının takke kenarı yerin etrafına tasma-kayış bağladı. Bir keskin ustura alıp, herifin alnının derisini iki kulaklarına kadar çizip sağ kulağı yanından deriyi biraz yüzünce kafa kemiği bembeyaz göründü. Cerrah hemen şakaktaki ek yerinden kafayı delip bir demir mengene sokup burmaya başladı. O burdukça herifin kellesinin kapağı takke gibi kalkmaya başladı. Allah’ın emriyle kelle diş diş kenet yerlerinden açıldı. İçinde beyninin enseden tarafı göründü.”

evliya çelebi

Seyahatname’yi 17. yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu’nun en geniş sınırlara ulaştığı 1683 Viyana bozgunu öncesi yıllarında yazılmıştır. 1640 yılında 29 yaşındayken aniden gittiği Bursa ile başlar gezilerine ve seyahatnameye. Seyahatname’den Evliya Çelebi yeşilliği, piknik alanlarını yani mesiregahları çok sevdiğini anlıyoruz. Seyahatname yazılışından iki yüzyıl sonra, ancak 1896 yılında, Arap harfleriyle basılabilmiştir. Orhan Şaik Gökyay, Seyahatname’nin birinci cildini 1996’da Latin alfabesine çevirmiş ve bu tarihten sonra eser daha çok kişi tarafından incelenmeye başlanmıştır. Seyahatname’de gittiği bütün yerlerin genel durumu, coğrafi konumu, tarihi, halkının özellikleri, dili, dini, kıyafetleri, sanatları, gündelik yaşamları, tarih, karşılaştırmalı coğrafya, sanat tarihi ve etnografya açısından eşsiz bilgiler var.

Seyahatname’nin 1814 yılında Hammer tarafından keşfedilmesinden sonra birçok yabancı bilim adamı Çelebi hakkında araştırmalar yapmış, eseri birçok dile çevrilmiş ve yayımlanmıştır. Anadolu, Rumeli, Suriye, Irak, Mısır, Girit, Hicaz, Ukrayna, Romanya, Slovakya, Transilvanya, Moldovya, Avusturya, Macaristan, Polonya, Almanya, Hollanda, Bosna-Hersek, Dalmaçya, Güney Rusya, Kırım, Kafkasya, İran, Mısır, Habeşistan ve Sudan’a kadar gitmiştir. Evliya Çelebi’nin kendi el yazısı olarak kabul edilen ilk 8 ciltten sonraki 9. ve 10. ciltler bulunamamıştır. Döneminin diğer edebi ürünlerine göre son derece sade bir dille yazılmıştır. Kolay anlaşılır ve konuşma diline yakın, sürükleyici bir anlatımı vardır. Yer yer mizah unsurları ile ifadeler renklendirilmiştir.

evliya çelebi

Hezarfen Ahmet Çelebi’nin uçuşu hakkındaki bilgiler sadece Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde verdiği bilgilerden ibarettir:

“Evvela, Okmeydanının minberi üzerinde, rüzgarın şiddetinden kartal kanatları ile sekiz, dokuz kere havada uçarak talim etmiştir. Sonra Sultan Murad Han Sarayburnu’nda Sinan Paşa Köşkü’nde seyrederken, Galata Kulesi’nin taa tepesinden lodos rüzgarı ile uçarak, Üsküdar’da Doğancılar meydanına inmiştir.” Sonra Murad Han, kendisine bir kese altın ihsan ederek: “Bu adam pek korkulacak bir adamdır. Her ne isterse, elinden geliyor. Böyle kimselerin durması doğru değil.” diye Cezayir’e sürmüştür. Orada vefat eyledi.”

Evliya Çelebi’nin Şakaname adında bir eseri daha vardır. Osmanlılar’da gezip gördüklerini kaleme alan isim çok azdır. Daha çok Batılı seyyahlar tarafından kaleme alınan eserlerden İstanbul’un geçmişini görebiliyoruz. Seyahatname bu açıdan da ayrı bir önemi hak eder. UNESCO ünlü gezgin Evliya Çelebi’nin 400’üncü doğum yılına rastlayan 2011 yılını Evliya Çelebi Yılı ilan etmiştir.

Kaynak


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir