Talat PaÅŸa, Cemal PaÅŸa ile birlikte, İttihat ve Terakki’nin üç liderinden biri olan Enver PaÅŸa, kimilerince kahraman, kimilerince hayalperest, kimilerince vatan hainidir. Hürriyet kahramanlığına ve imparatorluÄŸun en güçlü adamlığına uzanan, ama ardından idam mahkumluÄŸuna ve sürgünlere kadar giden, 1922’de uzak diyarlarda bir kurÅŸunla noktalanan 41 senelik macera dolu bir hayat…
İsmail Enver, 22 Kasım 1881’de İstanbul Divanyolu’nda dünyaya gelir. Babası Hacı Ahmet PaÅŸa, Malta sürgünlerindendir, bayındırlık teÅŸkilatında inÅŸaat teknisyeni olarak çalışır. Annesi AyÅŸe Dilara Hanım ise baba tarafından Gagavuz Türklerine dayanır. Enver PaÅŸa, ailenin 5 çocuÄŸundan en büyüğüdür. Önce Nafia Nezareti’nde (Bayındırlık Bakanlığı) fen memurluÄŸu yapan, daha sonra Surre Emini (Surre-i Hümâyûn Alayı Emini) görevine getirilen ve sivil paÅŸalığa yükselen babasının tayinleri nedeniyle çocukluÄŸu farklı ÅŸehirlerde geçer.
Üç yaşında evlerinin yakınındaki mekteb-i ibtidaîye (ilkokul) gider. Daha sonra Fatih Mekteb-i İbtidaîsi’ne girer ve ikinci sınıftayken babasının Manastır’a tayin olması nedeniyle bırakmak zorunda kalır. Yaşı küçük olmasına karşın 1889’da Manastır Askeri Rüştiyesi’ne (ortaokul) kabul edilmeyi baÅŸarır ve oradan 1893’te mezun olur.
Anne ve babası
EÄŸitimine Manastır Askeri İdadisi’nde devam eder ve 1896 yılında mezun olur. Harp Okulu’na geçer, burayı 1899’da piyade teÄŸmeni olarak bitirir. Harp Okulu’nda okurken kendisi gibi henüz öğrenci olan amcası Halil (Kut’ül Amare Kahramanı Halil Kut) ile birlikte tutuklanır ve Yıldız Mahkemeleri’nde yargılanıp serbest bırakılır. Harp Akademisi’ni ikinci olarak bitirir ve 23 Kasım 1902’de Kurmay Yüzbaşı olarak Manastır 13. Topçu Alayı 1. Bölüğü’ne verilir.
Hürriyet kahramanları Resneli Niyazi ve Enver Bey, 1908
Manastır, Koçana ve Üsküp’te çeÅŸitli askeri görevlerde bulunduktan sonra 1904’te kolaÄŸası, 1906’da binbaşı olur. Tahminen Mayıs 1906’da, amcası Yüzbaşı Halil Bey ile Jön Türk Hareketi’nin Selanik’teki bir kolu olan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne (sonraki adı İttihat ve Terakki Cemiyeti) katılmayı kabul eder. Ekim 1907’de Manastır civarında eÅŸkiya takibi ile görevlendirilir. Bu görev sırasında Bulgar çetelerine karşı verdiÄŸi mücadeleler, onda milliyetçilik fikrinin geliÅŸmesinde rol oynar. Çatışmalarda bacağından yaralanarak bir ay hastanede kalır.
İttihat ve Terakki’nin baÅŸlattığı ihtilal hareketleri içinde yer alan Binbaşı Enver Bey, 1 Haziran 1908’de kızkardeÅŸi Hasene Hanım’ın eÅŸi olan ve sarayın adamı olarak bilinen Selanik Merkez Kumandanı Kurmay Albay Nazım Bey’e suikast giriÅŸiminde bulunur. Nazım bey ve fedaisi yaralanırken, Enver Bey, Divan-ı Harb’e sevkedilir.
Haziran 1908’de Resne’de Resneli Niyazi Bey’in daÄŸa çıktığını öğrenince, Manastır yerine TikveÅŸ’e yönelir, özgürlükleri geri getirmek amacıyla birliÄŸiyle daÄŸa çıkar ve cemiyeti orada yaymaya çalışır. Örgütü tarafından Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyet Rumeli MüfettiÅŸi ilan edilir. II. Abdülhamid’in gönderdiÄŸi paÅŸaları kaçırarak ya da vurdurarak etkinliÄŸini kabul ettirir. Anayasa’nın yürürlüğe konduÄŸunu ilan eden telgrafları Yıldız Sarayı’na ulaşınca, II. Abdülhamid baÅŸka çare kalmadığını anlar ve 23 Temmuz 1908’de MeÅŸrutiyet’i ilan eder. Hürriyet Kahramanı ilan edilen, resimleri gazete sayfalarını ve kartpostalları süsleyen, yeni doÄŸan çocuklara adı verilen, adına ÅŸiirler, marÅŸlar yazılan Enver Bey, 1913’ün Ocak ayına kadar İttihat ve Terakki’nin bir üyesi olmaya devam etmekle birlikte, siyasete fiilen katılmaz.
1909 yılı başında Enver Bey’in Berlin’e askeri ateÅŸe olarak atanması geleceÄŸini etkileyecek iliÅŸkiler içine girmesine neden olur. Ayrıca bu görevi sırasında Alman kültürü ile tanışır ve çok etkilenir. Ülkesine hürriyeti getirmiÅŸ adam olarak öylesine bir uluslararası üne sahipti ki, Avrupa’da herkes onu tanımak ister. Ordu için sipariÅŸ edilmiÅŸ olan toplar konusunda görüşmeler yapmak üzere 1910’da Londra’ya gittiÄŸinde gösterilen ilgiyi ve Türkiye’nin Garibaldi’si (İtalya devletinin kurulmasına öncülük eden kiÅŸi) diye yüceltiliÅŸini oradaki İtalyan büyükelçisi şöyle dile getirir: “İngiliz Sarayı’nda bile büyük merak konusu oldu, bütün bakanlar ve siyasetçiler, ona takdim edilmek ve onunla konuÅŸabilmek için, kuyruk oluÅŸturmuÅŸlardı.”
Fausto Zonaro, Enver PaÅŸa Portresi
Hareket Ordusu’nun komutanlarından Enver Paşa’nın babası Hacı Ahmet her yerde aranır. Zonaro, dostu Hacı Ahmet’i evinde saklar. 26 Nisan 1909’da Hareket Ordusu şehre girer. Zonaro ve Hacı Ahmet, ertesi gün Enver Bey’e gider. Enver Bey, ressama hem poz verir hem de Sultan’ın üç gün sonra tahttan indirileceğini söyler.
MeÅŸrutiyet’in ilanından sonra hükümet, Batı’ya dönük bir sistem gerçekleÅŸtirmek ister. GiriÅŸilen reform hareketleri bazı tutucu çevrelerin hoÅŸuna gitmez ve ağır tepkilerle karşılanır. Ordu içinde de taraftarlar bulan bu çevre, 31 Mart 1909’da İstanbul’daki Avcı Taburları’nı da kışkırtarak ayaklanırlar. Enver Bey, 31 Mart Olayı’nın patlak vermesi üzerine geçici olarak yurda döner. İsyanı bastırmak üzere Selanik’ten İstanbul’a giden ve komutanlığını Mahmut Åževket PaÅŸa’nın üstlendiÄŸi Hareket Ordusu’na katılır; hareketin kurmay baÅŸkanlığını KolaÄŸası Mustafa Kemal Bey’den devralır. İsyan bastırıldıktan sonra II. Abdülhamid tahttan indirilir, yerine V. Mehmed ReÅŸat geçer.
Mustafa Kemal ile Trablusgarp’ta
Enver Bey, isyan bastırıldıktan sonra tekrar Berlin’e gider. 1911’de tekrar İstanbul’a döner, amacı Sultan Mehmed ReÅŸat’ın yeÄŸeni Naciye Sultan ile niÅŸanlanmaktır. Arnavutluk’ta çıkan isyan üzerine gittiÄŸi İşkodra’da isyanın bastırılmasında etkili olur, daha sonra Berlin’e geçtiyse de İtalyanlar’ın Trablusgarp’a saldırmaları üzerine yurda döner. Enver Bey, İtalyanlara karşı bir gerilla savaşı yürütülmesi fikrini İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerine kabul ettirdikten sonra, KolaÄŸası Mustafa Kemal Bey ve Paris AtaÅŸemiliteri Binbaşı Fethi (Okyar) Bey gibi isimlerle bölgeye gitmek için İstanbul’dan bir gemiyle 25 Eylül 1911 tarihinde yola çıkar. Gizli görevde olduÄŸu için önce bir doktor, daha sonra da Suriyeli bir tüccar kılığında yolculuk yapar. 15 Ekim 1911’de İskenderiye’ye ulaşır, oradan da deve üstünde çok zorlu bir yolculuÄŸun ardından 22 Ekim 1911’de Trablusgarp’a geçer. 20 bin kiÅŸiyi seferber etmeyi baÅŸararak, merkezden hemen yardım yetiÅŸemediÄŸi için adına para bastırarak bölgeye hakim olur. Bir yıl süren mücadele sonunda, Balkan Savaşı’nın baÅŸlaması üzerine diÄŸer Türk subaylarla birlikte İstanbul’a çaÄŸrıldığı için bölgeyi 25 Kasım 1912’de terk eder. İtalyan kuvvetlerine karşı verdiÄŸi baÅŸarılı mücadele nedeniyle 1912’de yarbaylığa yükselir.
Colonel (Albay) Tyrrell ve Enver PaÅŸa, 1913
I. Balkan Savaşı’nın yenilgi ile sonuçlanmasının ardından, 22 Ocak 1913 günü Meclis-i Kebîr-i MeÅŸveret (Osmanlı’da olaÄŸanüstü konuların görüşüldüğü meclis) toplanır ve Balkan devletleri ile nasıl bir anlaÅŸma yapılması gerektiÄŸi konusu tartışmaya açılır. Yapılan bu toplantıdan bir an önce barış anlaÅŸmasının imzalanması kararı çıkar. Bu karar nedeniyle İttihatçılar, Enver Bey’in de katıldığı toplantıda zor kullanarak hükümeti devirme kararı alırlar.
Planını Talat Bey’in yaptığı ancak harekâtı cesareti ile sürükleyen kiÅŸinin Enver Bey olduÄŸu Bâb-ı Âlî Baskını, onun İttihat ve Terakki içindeki askeri kadronun lideri haline gelmesinde en önemli hadise olduÄŸu söylenebilir. 23 Ocak 1913 günü gerçekleÅŸen baskın sırasında Harbiye Nazırı Nâzım PaÅŸa öldürülür. Enver Bey, sadrazam Mehmet Kamil PaÅŸa’ya istifasını imzalatır ve padiÅŸahı ziyaret ederek Mahmut Åževket PaÅŸa’nın sadrazam olmasını saÄŸlar. Böylece İttihat ve Terakki Cemiyeti askeri darbe ile iktidarı ele geçirir.
30 Mayıs 1913’te Londra AntlaÅŸması’yla, Osmanlı Devleti Midye-Enez hattının batısında kalan topraklarını Balkanlı müttefiklere bırakınca, ganimetin paylaşılması konusunda çıkan anlaÅŸmazlık II. Balkan Savaşı’nın çıkmasına sebep olur. Balkan Devletleri bu mirası paylaÅŸmada birbirine düşünce Osmanlı Devleti bunu fırsat bilir, 22 Temmuz 1913’te Enver Bey komutanlığında, bir direniÅŸle karşılaÅŸmadan Edirne’ye girilir ve tekrar alınır. Bu geliÅŸme üzerine saygınlığı artan Enver Bey bu kez de Edirne Fatihi ünvanını alır. Rütbesi albaylığa, kısa bir süre sonra da generalliÄŸe (5 Ocak 1914) yükseltilir.
İstanbul Veli Efendi’nin açılışı, 1917. Enver Paşa, Gen. Lassow ve Halife Abdülmecit Efendi
Subayların tasfiyesi hususunda İttihat ve Terakki kadrosuyla görüş ayrılığı yaşayan Ahmet İzzet Paşa, 3 Ocak 1914 tarihinde Harbiye Nazırlığı’ndan istifa edince yerine Enver Paşa getirilir. 8 Ocak 1914 tarihinde Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği görevini de üzerine alan Enver Paşa, ordu üst yönetiminde tek karar verici haline gelir.
Naciye Sultan ile
Enver PaÅŸa’nın Naciye Sultan ile evlilik tarihlerinin ay ve günü için farklı tarihler verilse de yıl 1914’dür. Evlendiklerinde Enver PaÅŸa 33 yaşında, Naciye Sultan 16 yaşındadır.
Ordu üst yönetimini sorumluluğunda toplayan Enver Paşa, ordunun yapılandırılması işini ele alır. Bir taraftan da subaylar arasındaki eski-yeni ikiliğini ortadan kaldırmak üzere harekete geçer. Yapılan kapsamlı tasfiyelerle yeni teşkil edilen ordu kademelerine genç subaylar getirilir. Bir taraftan da ordunun silah, cephane ve araç-gereç açığını kapatmaya çalışır. Yeniden yapılandırılan ordunun asker ihtiyacını karşılamak üzere 12 Mayıs 1914’te yeni asker alma kanunu uygulamaya koyar.
Enver Paşa, orduda Alman stilini uygular, birçok Alman subayı Türk ordusunda danışman olarak görevlendirir. Üniformalar değiştirilir, orduda okur yazarlığın artmasına çalışır ve bunun için yeni bir alfabe uygulamaya koyar. Bir sese bir harf ilkesine uygun olarak, Arap alfabesinin başta-ortada-sonda farklı yazımını ortadan kaldırıp harfleri birleştirmeden ayrı olarak yazılması görüşünü benimser, ordu içi yazışmalarında bu yazıyı kullanmak istese de, savaşın tam ortasındaki bir ordunun yazışmalarını yeni imla ile yapmasının emredilmesi daha büyük zorluklara neden olur. Bu yazı tarihimize Ordu Elifbası, Hatt-ı Cedit, Enver Paşa Yazısı, Enveriye Yazısı gibi adlarla geçer. Alfabe bir süre sonra askıya alınır, Enver Paşa ile İttihat Terakki’nin 1918 sonbaharında iktidardan düşmesi üzerine tamamen unutulur.
Enver PaÅŸa, Birinci Dünya Savaşı’nda özellikle sıcak bölgelerde, Güney Cephelerine sevk edilen askeri birliklerin kabalak ve güneÅŸ siperli olan baÅŸlığı giymelerini de zorunlu tutar ve bu serpuÅŸun adına Enver PaÅŸa’nın isminden ilhamla Enveriye adı verilir. Enver PaÅŸa’nın bıyığı da Osmanlı aydın, asker çevrelerinde, hatta halk arasında uzun süre moda olur.
Enver Paşa, Şehzade Ömer Faruk Efendi ile Çanakkale yolunda
İngiliz ve Fransızların, MeÅŸrutiyet’in ilanından itibaren özgürlük isteklerinin kendi kolonilerine de yansıyabileceÄŸi endiÅŸesiyle İttihat ve Terakki’yi dışladıkları, hatta Almanların kucağına ittikleri bilinir. Hükümet üyelerinin çok büyük bir bölümünün savaÅŸa karşı olmaları nedeniyle, bütün hazırlıklara ve yapılan ittifak anlaÅŸmasına raÄŸmen, Osmanlı Devleti’nin savaşın dışında kalması yönünde bir politika takip edilmeye baÅŸlanır. Ancak, bu durumdan memnun olmayan Almanya, Osmanlı’yı savaÅŸa sokabilmek için türlü yollar dener, Osmanlı idarecileri ise sürekli bazı gerekçeler ileri sürerek savaşın dışında kalmaya çalışır.
Alman Amiral Souchon idaresinde Karadeniz’e açılan Osmanlı donanmasının 29-30 Ekim tarihlerinde Rus limanlarını bombalaması ile Osmanlı Devleti bir oldu bittiye getirilerek, I. Dünya Savaşı’na sokulur. Bu geliÅŸme üzerine, Rusya 2 Kasım 1914’te, müttefiki olan İngiltere 4 Kasım’da, Fransa 5 Kasım’da Osmanlı Devleti’ne savaÅŸ ilan eder. Enver PaÅŸa’nın aşırı Alman yandaÅŸlığı da eklenince, Osmanlı Devleti zamansız bir ÅŸekilde Birinci Dünya Savaşı’na sokulur. Kendisine karşı savaÅŸ ilanlarının ardından Osmanlı Devleti de 12 Kasım 1914’te ilgili devletlere savaÅŸ ilan eder. Kararı, Osmanlı Hükümeti içinde, Enver PaÅŸa’dan baÅŸka bilen yoktu, hatta baÅŸta sadrazam ve bazı bakanlar istifaya bile kalkışırlar.
Mustafa Kemal PaÅŸa, Enver PaÅŸa, Cemal PaÅŸa, 1917
Ülke, I. Dünya Savaşı’na girdikten sonra Harbiye Nazırı olarak askeri harekatın yönetimini eline alsa da, büyük savaÅŸ stratejilerine aÅŸina olmayan Enver PaÅŸa, Birinci Cihan Harbi’nde Osmanlı ordularının yönetimini tamamen Almanlara bırakır. Gerçi Enver PaÅŸa Almanya’da o yıllarda çok önemli bir isimdir. Hayatını anlatan kitaplar yayınlanır, Berlin’de Potsdam’da bir köprüye ismi verilir, onun adını taşıyan Enver Bey sigaraları çıkarılır. Osmanlı Devleti savaÅŸa girer girmez, Kafkas Cephesi’nde Ruslara karşı, SüveyÅŸ Cephesi’nde de İngilizlere karşı harekâta geçer.
Enver Bey, okuldan sonra hemen Balkanlar’a atanması ve sonuna kadar orada kalması nedeniyle, İttihat ve Terakki içinde ön plandaki eylemcilerden biri olur. İçe dönük yapısı bu genç subayı, teorik çalışmalar yerine, dağlarda eşkıya ve komitacı kovalamaya yöneltir. Bu mücadele tarzı kendisine de bir tür komitacı niteliği kazandırır. Bu nedenle de savaş bilgisi, ordular çapındaki stratejilerden çok, çete vuruşmalarıyla sınırlı kalır.
Enver Paşa ve Hafız Hakkı Paşa
Enver PaÅŸa’nın I. Dünya Savaşı’ndaki fiili tek kumandası Kafkas Cephesi’nde olur. Yüz elli bin kiÅŸilik bir ordu ile Rusları arkadan çevirmek ve onları geriletmek, Kars ve Batum’u alabilmek üzere Sarıkamış Harekatı’na girer. 22 Aralık 1914’te baÅŸlatılan Sarıkamış Harekatı, Türk tarihi açısından hüsranla biten ve izleri kolay kolay silinmeyen bir savaÅŸtır. Yıllarca savaşın askeri taktik ve siyasi yönleri tartışılır. Enver PaÅŸa ve 3. Ordu Kumandanı Hafız Hakkı PaÅŸa’nın ihtirasları nedeniyle koca bir ordu mahvolmuÅŸtur diyenler olduÄŸu gibi, Köprüköy ve Azap Muharebeleri’nde Ruslara karşı baÅŸarılı mücadeleler vermesine raÄŸmen Erzurum’a orduyu geri çeken Hasan İzzet PaÅŸa esas sorumludur görüşünü savunanlar da olur.
Sarıkamış Harekatı’nda Türk Ordusu’nun kayıpları yıllardan beri tartışılagelen konulardan biri olur. Bu konuda farklı görüşler bulunur. Moris Larcher’in 1926’da kaleme aldığı ve Türk kayıpları konusunda en çok kullanılan Batı kaynağı olan Büyük Harpte Türk Harbi eserine göre kayıplar 90.000, buna karşılık 3. Ordu Kurmay Başkanı Yarbay Felix Guze tarafından toplanan muharebe sonuç raporlarına göre 30.000 ölüdür. Türk resmi kayıtlarına göre ise 50.000 kayıptan söz edilir. Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, 22 Ocak 1935 günü Harp Akademisi’nde verdiği konferansta Türk kayıplarının 60.000 olduğunu ifade eder.
Enver Paşa, ordunun komutasını Hakkı Hafız Paşa’ya bırakıp İstanbul’a döner ve savaş boyunca başka hiçbir cephede komutanlık üstlenmez. Uzun bir süre İstanbul basınında Sarıkamış hakkında herhangi bir haber veya yayın yapılmasına izin verilmez.
Sarıkamış şehitleri
Sarıkamış Harekatı’nın Osmalı Devleti açısındaki önemli sonuçlarından biri de Ermeni meselesi konusunda olur. Osmanlı III. Ordusu ağır hezimete uÄŸrayınca bölgedeki otorite boÅŸluÄŸundan faydalanmak isteyen Ermeni çeteleri isyanlarını artar, Rusya’nın da desteÄŸi ile Vilayat-ı Sitte’de Ermeni Devleti kurma çabaları hız kazanır. Bu bölgelerde azınlıkta olan Ermeniler, Müslümanları ya göçe zorlayarak ya da katlederek belirtilen Osmanlı vilayetlerinde nüfus çoÄŸunluÄŸunu saÄŸlamaya çalışırlar. 1877 – 1878’deki 93 Harbi sırasında yerli Ermenilerin Osmanlı’ya karşı yayılmacı Rus ordularının yanında çarpıştığını ve de cephe gerisinde isyanlar çıkarttığını bilen Enver PaÅŸa, 2 Mayıs 1915’te Dahiliye Nazırı Talat PaÅŸa’ya gönderdiÄŸi gizli telgraf ile isyancı Ermenilerin bölgeden uzaklaÅŸtırılmasını ister. Günümüzde de başımızı aÄŸrıtan, Ermeni Tehciri diye anılan uygulama, Talat PaÅŸa tarafından baÅŸlatılır ve 27 Mayıs’ta Tehcir Kanunu çıkartılarak yürürlüğe konulur.
İlk çocuğu Mahpeyker, 1917
26 Nisan 1915’te Harbiye Nazırlığı’nın yanı sıra BaÅŸkomutan Vekili olan Enver PaÅŸa, Eylül ayında korgeneralliÄŸe yükselir. 1917’de, Kut’ül-Amare’de İngiliz Generali Charles V. F. Townshend’ın tutsak alınması ve Kafkasya cephesinde Ruslara karşı elde edilen baÅŸarılar üzerine Enver PaÅŸa’nın rütbesi orgeneralliÄŸe yükseltilir.
Naciye Sultan ve Enver PaÅŸa, 1918
Aslında Kut’ül-Amâre zaferinin komutanı Halil PaÅŸa’dır, Enver PaÅŸa’nın amcasıdır ve daha sonra Kut soyadını alır. Kut’ül-Amâre 4 ay 23 gün boyunca kuÅŸatılarak, 29 Nisan 1916’da İngilizler teslime mecbur bırakılır. İngilizlerin Çanakkale Cephesi’nde yaÅŸadıkları büyük maÄŸlubiyetten sonra, ikinci büyük darbe olarak tarihe geçer. Ne yazık ki, Osmanlı ordusu yaklaşık bir yıl sonra İngilizler karşısında ağır yenilgilere uÄŸrayarak, BaÄŸdat’ı ve sonraki dönemde de tüm Irak’ı terk etmek zorunda kalır.
Enver PaÅŸa, MareÅŸal August von Mackensen’ın karargahını ziyaret ettiÄŸi sırada, Romanya’nın teslim olmasının ardından, BükreÅŸ, 1917
Filistin, Irak ve Suriye’de Osmanlı ordusunun İngilizler karşısında sürekli yenilgiye uÄŸraması üzerine, Osmanlı Devleti’nin savaÅŸtaki yenilgisi kesinleÅŸir. 14 Ekim 1918’de Talat PaÅŸa kabinesi, ateÅŸkes anlaÅŸmalarını kolaylaÅŸtırmak için istifa ettiÄŸinde Enver PaÅŸa’nın Harbiye Nazırlığı görevi de sona erer. İngilizler’in İttihat ve Terakki üyeleri hakkında yakalatma emri çıkarmasından sonra, Enver PaÅŸa partili arkadaÅŸlarıyla birlikte bir Alman torpidosuyla yurttan ayrılır.
Ayakta duran gözlüklü kişi sürgüne giden Enver Paşa, arkada oturan ise Trabzon eski valisi Cemal Azmi Bey. 2 Kasım 1918 sabahı Alman torpidosu R-01’in güvertesi
Enver PaÅŸa ülkesinden ayrıldıktan sonra Türkan ismini verdiÄŸi bir kızı daha dünyaya gelir. Naciye Sultan’ın saÄŸlığı bozuktur, doktorlar tedavisinin Avrupa’da yapılması gerektiÄŸini söylerler. Yasal yönden çıkışları engellenince, iki kızı ve Enver PaÅŸa’nın kardeÅŸi Kamil ile birlikte gizlice Berlin’e kaçarlar. Naciye Sultan, Enver PaÅŸa öldükten 1-2 yıl sonra Kamil Bey ile evlenecektir.
Naciye Sultan
Enver PaÅŸa, önce Odessa’ya, oradan da Berlin’e gider. Talat ve Cemal PaÅŸa’ların daha ihtiyatlı olmalarına, hatta Ankara’daki Milli Mücadele ve Mustafa Kemal’i kösteklememeye yönelik giriÅŸimlerine karşılık, Enver hala eylemin başına kendisinin geçebileceÄŸi hayallerini besler. 1918-19 kışlarını kimliÄŸini gizleyerek Berlin’de geçiren Enver PaÅŸa, İttihat ve Terakki’yi yeniden örgütleme çalışmalarına girer. İstanbul’da ise Divan-ı Harp Enver PaÅŸa’nın rütbelerini geri alır ve gıyabında ölüm cezasına çarptırır, 1 Ocak 1919’da hükümetçe askerlikten ihraç edilir.
28 Kasım 1918, sol tarafta Enver PaÅŸa, sürgünde bulunduÄŸu yıllarda büyük ihtimalle Kırım’da iken çekilmiÅŸ bir fotoÄŸraf
Enver Paşa, amcası Halil Paşa (Kut) ve kardeşi Nuri Bey’in (Killigil) denetimindeki Kafkasya’daki ordu birliklerine ulaşmak ister, ancak kayalara bindiren taka batınca bunu yapamaz, birliklerin etkisiz hale getirildiğini duyunca da Berlin’e gider. Almanya’da yeniden teşkilatlanmaya çalışan İttihat ve Terakki’nin faaliyetinde rol oynar. Bolşevik liderlerinden gazeteci Karl Radek’i tutuklu bulunduğu hücresinde ziyaret eder. Radek’in daveti ile Moskova’ya gider, ancak Litvanya’da tutuklanır, 2 ay hapis kalır ve Berlin’e döner. Alman isimle düzenlenmiş sahte belgelerle yola çıkar ve uçak zorunlu iniş yapınca tekrar yakalanır ve Riga Hapishanesi’ne götürülür, tekrar serbest bırakılır. Ağustos 1920’de Berlin’i üçüncü defa terk eden Enver Paşa, Moskova’ya nihayet ulaşır. Burada iyi karşılanır, Çiçerin, Türkistan’dan gelen temsilciler ve İttihatçı arkadaşlarıyla görüşür.
Enver PaÅŸa zaman zaman Berlin’e ailesini görmeye gelir. Cicim dediÄŸi eÅŸi Naciye Sultan ile Avusturya’nın Simmering kasabasında tatilde, Enver tanınmamak için kılık kıyafetini deÄŸiÅŸtirmiÅŸ, 1921
Enver PaÅŸa, 1-8 Eylül 1920 tarihinde Bakü’de gerçekleÅŸen Birinci DoÄŸu Halkları Kurultayı’na Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’ı temsilen katılır, antiemperyalist konuÅŸma bile yapar. Ancak, ona artık güvenilmez bunu açıkça görür. Sovyetlerin Türkiye ve baÅŸka Müslüman ülkelerdeki milliyetçi hareketleri gerçekten desteklemediÄŸi izlenimini alarak Ekim 1920’de Berlin’e döner. 15 Mart 1921’de Berlin’de Talat PaÅŸa’nın, 21 Temmuz 1922’de Tiflis’de Cemal PaÅŸa’nın öldürülmesinden sonra İttihat ve Terakki’nin önderi durumuna gelir.
1921’de tekrar Moskova’ya giden Enver PaÅŸa, Ankara Hükümeti’nin Moskova’ya gönderdiÄŸi Bekir Sami Bey baÅŸkanlığındaki Türk delegeleriyle görüşür. 16 Temmuz 1921’de Mustafa Kemal PaÅŸa’ya uzun bir mektup yazarak kendisinin faaliyetleri hakkındaki ÅŸikayetlere ve Anadolu hareketine el koyma iddialarına karşı çıkar. Anadolu’daki Milli Mücadele hareketine katılmak istediyse de kabul edilmez. 30 Temmuz 1921’de Ankara’ya Yunan saldırısı baÅŸlayınca bir kurtarıcı gibi Anadolu’ya girmeyi umut eden Enver PaÅŸa’nın bu umudu, Eylül ayında kazanılan Sakarya Meydan Muharebesi ile boÅŸa çıkar. Esasında Enver PaÅŸa Anadolu hareketine karşı hiçbir olumsuz hareket içine girmez. Hatta Anadolu harekatına silah yardımı yapılması için arkadaşı Hans von Seeckt’a (I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunda kurmay baÅŸkan) yazar.
Enver PaÅŸa’nın kara kalem çalışması. GençliÄŸinden itibaren karakalem resim yapmaya meraklıdır, hatta Moskova’da bulunduÄŸu yıllarda resim dersleri bile alır. Tutuklu olduÄŸu zamanlar ya da seyahatlerinde, özellikle sürgün yıllarında hep karakalem çalışır. Çizimlerinde kendi imzasının yanında hayali isimler de kullanırmış.
Enver PaÅŸa ve Hacı Sami Bey. “En mukaddes sevgili Naciye’me, Sultanım’a. Buhara, 29 TeÅŸrinevvel 1921. Enver’in” diye gönderdiÄŸi fotoÄŸrafta Buhara’nın mahalli giysisi çapan ile.
1921 yılının Ekim ayında Orta Asya Müslümanlarını, sömürgeci İngilizlere karşı birleÅŸtirme ve bir İslam birliÄŸi kurma niyetiyle Bakü’yü terk eden Enver PaÅŸa, TeÅŸkilât-ı Mahsusa eski liderlerinden Kuşçubaşı Hacı Sami ve diÄŸer İttihatçılar ile birlikte Buhara’ya gider. İslam Devleti’ni kurmak için büyük uÄŸraÅŸlarda bulunur ve Ruslara karşı savaÅŸan Basmacıları örgütlenip Basmacı İsyanı’nı baÅŸlamasına destek verir, fakat sonucu deÄŸiÅŸtirmesi mümkün olmaz.
Enver’e orada PadiÅŸah derler, kendisini Ulu Turan İhtilal Orduları Kumandanı, Merkezler Merkezi Reisi ilan eder. Zaman zaman oradaki aÅŸiretlerinin elinde bir esir haline gelir ve silahları alınır. Yapılan aÅŸağılamalar karşısında sinirleri dayanamaz, sık sık gözyaşı döker. Bir yandan da İngiliz ajanı olduÄŸunu ileri süren BolÅŸeviklerle mücadele eder.
Enver, 1922 Şubat’ında komutasında topladığı Basmacı birlikleri ile Duşanbe’yi ele geçirir ve oradaki Sovyet garnizonunu tutsak alır. Ardından Horasan üzerine yürüyerek Kızıl Ordu birliklerinin Buhara ve Horasan’dan çekilmelerini ister. 28 Haziran 1922’deki Kafiran Savaşı’nı kaybettikten sonra dağlara çekilmek zorunda kalır. 4 Ağustos 1922’de karargahta düzenlenen Kurban Bayramı töreninde maiyetindeki askerlerle bayramlaşırken ani bir Rus baskınına uğrar, 30 askeri ile Çegan tepesi mevkiinde giriştiği çarpışmada ön safta vuruşurken öldürülür. Cenazesi Âb-ı Deryâ köyünde toprağa verilir.
Afgan emiri Amanullah Han’ın gönderdiÄŸi Serdar-ı Âli niÅŸanı ve üniforması ile. “Sevgili Sultanım’a, Moskova 6 Temmuz 1921, Serdar-ı Âli’n Enver’in” diye imzalamış.
Evlilikleri süresince her gittiÄŸi yerden kır çiçekleri toplayan Enver, üzerine aÅŸk ifadeleri yazdığı kağıtlara yapıştırarak Naciye Sultan’a gönderir. (1916)
Enver PaÅŸa, “Ne yapıyorsam senin için yapıyorum Naciyem. Dünyayı ayaklarının altına sermek için.” dediÄŸi çok sevgili eÅŸi Naciye Sultan’a, uzakta olduÄŸu yıllarda, savaÅŸ günlerinde, sürgün senelerinde pek çok mektup kaleme alır. Mektuplarında yaÅŸadıklarının ve mücadelesinin ayrıntılarını yazar, bunların mutlaka muhafaza edilmesini ister ve ileride Enver’in tarihini yazacak olanlar için çok önemli bir kaynak teÅŸkil edeceÄŸini söyler.
“Sultanlar sultanı, sevgili Naciye’ciÄŸim, Artık, Eylül girdi. Gün, gece, an geçmez ki seni düşünüp dua etmeyeyim. HoÅŸ, Allah bana bu kadar ezâ ve cefâ eder dururken herhalde duama kulak asmaz sanırsam da, herhalde ricadan kendimi alamıyorum. Ah! Sevgilim, inÅŸallah yavrumuz (1921’de dünyaya gelen ama PaÅŸa’nın hiç görmediÄŸi oÄŸlu Ali Enver) kolaylıkla ve cümleye hakiki saadet getirecek iyilikle dünyaya gelir de, hep mes’ud oluruz. Bu sabah bir ara okuduktan sonra gezmeye çıktım. Sahilde kimseler yoktu. Derken, Halil iki çocuÄŸuyla çıkagelmez mi? Artık ben daha ziyade kalamayacak kadar müteessir oldum. Ve kalktım, yaÄŸan yaÄŸmur altında hazin hazin seni düşünerek dururken bir manzara hüznümü teessürle karıştırarak yalnızlığımı bozdu.” (Batum’dan 1 Eylül 1921’de yazdığı mektup)
“NaciyeciÄŸim! Sevgili sultanım, cici efendiciÄŸim! Bugün pek sıkıntılı bir hava, tuhaf bir sis, güneÅŸ görünmüyor. Düşmandan bir hareket yok, fakat henüz sabah (…) EfendiciÄŸim, hemen ÅŸu satırları yazarak mektubu kapatıyorum ve içine her gün sana topladığım buranın yabani çiçeklerinden koyuyorum. Ve kaç gecedir altında yattığım karaaÄŸaçtan kopardığım ufak bir dalı… Seni öper, sever, kucaklar, bu mevcudiyet-i maddiyemle, aÅŸk ve iÅŸtiyakımla sarılarak, canını yakar, Hüda’nın birliÄŸine yavrularımla beraber emanet ederim, ruhum efendiciÄŸim. KaraaÄŸaca çakımla ismini yazdım.” (25 Temmuz 1922’de yazdığı sondan bir önceki mektubu)
Enver PaÅŸa’nın naaşı yıllar sonra 3 AÄŸustos 1996’da İstanbul’a getirilir. Ölüm yıldönümü olan 4 AÄŸustos 1996 tarihinde, ÅžiÅŸli’deki Abide-i Hürriyet Tepesi’nde Talat PaÅŸa’nın yanındaki mezara defnedilir.
Kaynak
Enver – Murat Bardakçı, 1914 Yılı Başından Birinci Dünya Savaşı’na Orduyu ModernleÅŸtirme Çabaları ve Türk-Alman İttifakı, Osmanlıda Alfabe Tartışmaları Ve Latin Alfabesinin Kabulü Sürecinde Mustafa Kemal’in Çıktığı Yurt Gezileri: TekirdaÄŸ ÖrneÄŸi, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Giyim ve KuÅŸamda ÇaÄŸdaÅŸlaÅŸma Hareketi, Enver PaÅŸa’nın Gizli Mektupları, Sarıkamış Harekatı Esnasında Cephede YaÅŸananlar ve Anadolu’ya Etkileri, Sarıkamış KuÅŸatma Harekatı ve Almanya, Enver PaÅŸa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu, İttihatçıların Åžefi Enver PaÅŸa, Enver PaÅŸa’nın YaÅŸamı