Menu

Cemil Meriç’in Kitapları ve Hayatı



1916 Hatay doğumlu bir göçmen çocuğu Cemil Meriç… Ailesi Balkan Savaşları esnasında Yunanistan’dan gelmişler. Çocukluk yılları pek parlak değil, çevresiyle uyuşamamakta. Babası hep çatık kaşlı, annesi hep mızmız, kasabanın çocukları hep korkunç. Bol bol dayak yemekte, hep hakarete uğramakta.

Gözleri de 6 numara miyop, durumundan bir hayli muzdarip: “Şikayet edeceğim kimse yok. Mektep bahçesinde çocuklar oynuyor, ben yine yalnızım ve yabancıyım, yabancı yani düşman. Dilim başka ve gözlüklerim var, kendimden utanıyorum.”

cemil meriç

“Yaşamak için kendime bir dünya inşa etmek zorundayım. Anlıyorum ki zalim ve kıyıcı bir gerçekten kurtulmanın tek çaresi reel dünyadan kitapların dünyasına sığınmak.” Lise 3’te iken Yenigün Gazetesi’nde ilk yazısı yayınlanır: Geç Kalmış Bir Muhasebe. Ardından şiirler yazar.

“Hani hasret kalır ya toprak suya
Hasretim sana toprak misali
Ne mecnunlar gördü bu dünya
Leyla olmazsa zindan misal” (Bi Çare Aşık)

cemil meriç

1939’da Cemil Meriç Reyhanlı’da komünizm propagandası yapmak ve bağımsız Hatay Hükümeti’ni devirmeye teşebbüs etmekten hapse atılır. 2 ay tutuklu kaldıktan sonra beraat eder.

“Mahkemede Marksist olduğumu haykırdığım zaman, tek işçinin elini sıkmış değildim. Sadece namuslu olmak istiyordum. Korktuğu için sustu dedirtmemek için. Bir sığınaktı Marksizm, bir kaçıştı. Bir yaşama gerekçesiydi, belki de inanıyordum Marksizm’e. Eziliyordum, ezilenlerin yanındaydım.”

cemil meriç

İstanbul’daki ilk yazısı 1941’de İnsan Dergisi’nde yayımlanan bir Balzac çalışmasıdır. Balzac, Cemil Meriç’in “Edebiyattaki ilk aşkım, düşünce dünyasına onunla girdim” dediği yazardır. Yabancı Diller Yüksekokulu’na kaydını yaptırır, hocası Sabri Esat Siyavuşgil onu çağırır ve “Evladım, senin bu derslere ihtiyacın yok. Sen artık okula gelme” der. O da kitaplarının dünyasına sığınır.

Salah Birsel “Gece gündüz okurdu. Bu yüzden gözlerinin gücünü her geçen gün biraz daha yitirirdi. Ne var ki o buna hiç aldırmazdı. Odasından masanın üstüne sandalyesini koyar, kendisi de sandalyeye çıkar ve kitabını ampule 30 cm uzaklıkta okurdu. Bunu, elektrik ampulünü aşağı kadar iletecek kordona verecek parası olmadığı için yapardı. Parasız oluşunun sebebi, eline geçen parayı kitaplara yatırmasıydı.” diyor.

cemil meriç

1942’de İstanbul’da Fevziye Menteşoğlu ile evlenir. “Hayatım bir trajedidir. Birinci perde evleninceye kadar geçen zaman. Yıldızsız, Allahsız, cıvıltısız, katran gibi bir gece. Vıcık vıcık ızdırap. Birkaç şehri fethe yeten bir enerji yel değirmenlerine saldırmakla harcanır. İkinci perde izdivaçla başlar. Daha büyük, daha derin, daha uzun acılar. Fakat vahaları olan bir çöl bu ve göğü yıldızlarla dolu, çocuklarım, kitaplarım…”

cemil meriç

1947’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Fransızca derslerine girmeye başlar. 1954 yılının bahar aylarında bir kaza sonucu gözlerini tamamen yitirince birkaç başarısız göz ameliyatının ardından 1955’te vapurla tek başına Marsilya’ya, oradan Paris’e gider. Altı aylık tedavi başarılı sonuç vermeyince yurda döner. Görme yetisini tamamen yitirdiğinden dolayı bir süre bunalıma girer, ancak çevresindekilerin yardımıyla yeniden okuyup yazmaya başlar.

cemil meriç

“Gözlerimi yani her şeyi kaybetmiştim. Tekrar çarka takıldım. Ölümü bir münci olarak arıyordum. Meselelerimi ancak o çözebilirdi, korkak olduğum için intihar edemedim. Vazifelerim bitmişti… Beklediğim hiçbir şey yoktu. Yazdıklarım hiçbir yankı uyandırmamıştı. Ne yazacaktım?”

1983’te eşi Fevziye Hanım’ı kaybeden Meriç, aynı yıl Ağustos ayında beyin kanaması geçirdi ve sol tarafına felç indi. 13 Haziran 1987’de ise hayatını kaybetti.

1. Bu Ülke, 1974

cemil meriç bu ülke

Cemil Meriç Bu Ülke’yi şöyle sunar: “Bu sayfalarda hayatımın bütünü, yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki, hayat denen bu mülakata bu kitabı yazmak için geldim; etimin eti kemiğimin kemiği.” Eser, tarih, felsefe, sosyoloji, edebiyat, siyaset ve daha birçok konu hakkında özgün ve özgür düşünceleri sunuyor.

“Her dudakta aynı rezil şikayet: Yaşanmaz bu memlekette! Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lağım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır, onlar Türkiye’nin insanından şikayetçi. İnsanından, yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmazlaştıranlardır.”

“Düşüncenin her korkudan azad olduğu bir ülke, bir ülke ki insanları dimdik, dünya duvarlara bölünmemiş, kelimeler gönlün derinliklerinden fışkırır, emek kemale uzatır kollarını, aklın ırmağı alışkanlıkların karanlık çölünde kuruyup gitmemiş, ne olurdu Tanrım! Benim yurdum da böyle bir ülke olsa!” (Nehru, Tagor’dan, Cemil Meriç de Nehru’dan alıntılamış.)

2. Mağaradakiler, 1978

cemil meriç mağaradakiler

Cemil Meriç eserini şu satırlarla sunuyor okuyucusuna: “İnsanlık aynı sefil putlara tapan bir şaşkınlar kafilesi. Hakikatte mağaranın içi de dışı da bir. 150 yıldır bir gölgeler aleminde yaşıyoruz. Kitap kendi insanından kopan aydının trajedisi. Amacı yeraltı mağarasına bir parça aydınlık getirmek.”

“Hürriyet mefhumuna yeni bir anlam kazandıran Rousseau. Ona göre insan sıfatına bağlı, sadece o sıfattan gelen bir hürriyet vardır. Yeni hukukun, yeni ahlakın, yani demokrasi hukuk ve ahlakın temeli bu hürriyet anlayışıdır. İnsan insana eşittir. Hiç kimse başka bir kimseden ne daha üstün, ne de daha aşağı. İnsanı insan yapan ruh ve akıl. Ruh ve akıl bütün insanlarda bir. Bütün insanlarda konuşan vicdan aynı. İçinden gelen sese kulak vermek, hissettiklerini söylemek, düşüncelerini dile getirmek her insanın hakkı. Kimse bu sesi boğamaz, bu iradeyi baskı altına alamaz.”

3. Jurnal I

cemil meriç jurnal 1

Birinci cildi 1955-1965 yılları arasında yazıldı. Birini ele vermek ispiyonlamak anlamı taşıyan jurnal kelimesi bize yazarın kendi hakkında yaptığı itirafları çağrıştırıyor. Yazar eserini kaleme alırken içinde bulunduğu duygu, heyecan ve düşüncelerini gözler önüne seriyor. Meriç eserini içine kafasındaki bütün ışığı doldurup dalgalara fırlatacağı bir şişeye benzetiyor. Jurnal hayalini aksettiren bir ayna, yani entelektüel bir biyografidir. Yazarın derin üslubu yanında, belki de üslubunun en sert olduğu eserinin Jurnal olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bu sertliğin Jurnal II de yumuşadığını görürüz.

“Kalbi var kitapların, onları bir kerhane sermayesi gibi haşin parmaklarınla mıncıkladın mı senin oldular sanıyorsun. Gaflet. Senin olan sadece on dakikalık tenleri. Konuşmaz seninle kitap, o bir basamak değildir, sırtına alıp ikbale tırmanamazsın. Tırmanmaya tırmanırsın ama, Kapitol’den Tarpea’ya fırlatılmak için. kahrını çekeceksin kitapların, hizmetinde bulunacaksın. Senelerce, senelerce hiçbir şey beklemeden diz çöküp emirlerini dinleyeceksin… Adam vardır, Aristo’yu Atina kerhanelerinin adresini sormak için, köşebaşında bekler. Adam vardır kenef süpürtür Venüs’e. Ve kitabı, ağzına kadar ruhla dolu kutsal emanet olarak değil, maddi refahına hizmet edecek hüddam olarak görür.”

4. Jurnal II

cemil meriç jurnal 2

1966-1983 yılları arasında yazılan Jurnal II’de Cemil Meriç’in duygu yoğunluğuna ve aşkına tanık oluruz. Jurnal II, İngilizce öğretmeni, sonra da Cemil Meriç’in İngilizce çalışmalarında sağ kolu olan Lamia Çataloğlu’na yazılmış aşk mektuplardan oluşur. Lamia Hanım’a karşı duymuş olduğu aşkı, mektuplarıyla yaşar ve yaşatır bizlere. Böylesine içten, şairane bir üslupla yazılmış satırlardan oluşan mektuplarında, onunla empati kurarız. Bu mektuplar bize, aşkın yüceliğini, vazgeçilmezliğini ve sıcaklığını yaşatır.

“Yalnız seni okumak istiyorum, yalnız seni dinlemek istiyorum. Lamiam benim. Kollarımda yeni doğmuş bir bebek gibi uyuduğunu hatırlıyorum ve yeni doğmuş bir bebek gibi uyanırdın. Baş başa yaşadığımız bu asırlar kadar uzun, bu asırlar kadar dolu ve bir rüya kadar kısa günlerde gecelerde diyecektim dudaklarından bayağıya benzeyen tek hece dökülmedi. Uyurken, uyanıkken, sarhoşken. Yalan söyleyen aynaları kırdım. Sen şimdi o içten gülümseyen, o içten ağlayan tertemiz Lamiamsın. Saat 6.30. Az sonra seni arayacağım. Ve sesin bütün karanlıkları dağıtacak. Hangi karanlıkları? Gönlüm bir ışık tufanı içinde. Mektupların gök kubbem, kelimelerin bir yıldız yağmuru. Bana öyle geliyor ki yalnız mektubunu okurken, yalnız seni düşünürken, yalnız sana yazarken yaşıyorum. Aşkımızın kitaplardakine benzer tarafı yok. Kanunların, mevsimlerin dışında. Neden hislerini gizleyeceksin? Aynı anları yaşamıyor muyuz? Göğüs boşluğumda senin kalbin de çarpıyor. Sen ağlarken ben de ağlıyorum. Perhize gelince, senden başka kadın düşünemeyecek kadar seninle doluyum.”

Kaynak
Cemil Meriç ve Bu Ülke, Sızıntı Dergisi – Aytaç Özan, Jurnal – Cemil MeriçElektronik Sosyal Bilimler Dergisi


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir