Menu

Osmanlı’nın Son Döneminde Yazılmış 6 Önemli Roman



Halit Ziya Uşaklıgil, Halide Edip Adıvar, Mehmet Rauf başta olmak üzere Osmanlı son dönemine ait Türk Edebiyatı’nın önemli romanlarını derledik.

1. Halit Ziya Uşaklıgil (1868 – 1945) – Mai ve Siyah, 1897

halid ziya usakligil, mai ve siyah

Halit Ziya Uşaklıgil’in birçok yapıtında karakterler mutlu olmadıkları yaşamlarından kurtulmanın, huzura kavuşmanın bir aşk veya bir idealde gizli olduğunu düşünürler. Tüm yaşamlarını bu aşk veya ideale ulaşmak için harcarlar. Ancak, Halit Ziya’nın tüm romanlarında aşk ve idealler, sonuçta yaşanan trajedilerin bir parçası olur. Mai ve Siyah, duygusal bir genç şairin hayal ve hayal kırıklıkları üzerine kurulmuş romanıdır.

Ahmet Cemil yazdığı yeni tarz şiirleriyle çığır açacak, tanınacak, zengin olup üst sınıftan Lamia ile evlenerek adeta kaderini yeniden çizecektir. Fakat aydınlık mai bir gecede kurduğu bu hayalleri gerçekleştirme şansını asla yakalayamaz. Uşaklıgil’in Bir Acı Hikaye anı kitabı incelenecek olursa yazarın Mai ve Siyah adlı romanının kahramanı olan Ahmet Cemil ile oğlu Vedat’ın kaderleri arasında nasıl bir paralellik olduğu görülecektir.

“Şimdi bütün matemler hep birden uyanmış idi; bunlar birbirine karışıyor; babasını, İkbal’i, Lamia’yı, zihninin içinde bir şimşek tekerrüriyle birbirini takip eden levhalar gibi sonsuz bir silsile şeklinde görüyordu. Babasının vefatından sonra geçen beş senelik, ancak beş senelik zaman içinde hayatın ne zalim sillesine uğramış idi! Daha hayatın henüz mukaddemesinde iken bundan sonra kırılmış emellerle, sönmüş hülyalarla, unutulmaz matemlerle istikbalin önüne çıkacak, “İşte ben seni bu omuzları çöktüren yüklerle yaşayacağım.” diyecekti… Ah! Bundan sonra yaşayacağı seneler… Kim bilir! Yirmi sene, belki kırk sene. Artık kuvveti kalmamıştı, o nasibsiz, ümidsiz senelerin kuru geçişi içinde kırık bir hayatı sürüklemek onun için ne büyük bir işkence idi.”

2. Ahmet Mithat Efendi (1844 – 1912) – Jön Türk, 1908

ahmet mithat efendi, jön türk

Ahmet Mithat Efendi, hayatı boyunca yazdığı eserlerde, halkı eğitmek çabasında olan ve dönemin sosyal ve politik konularını eserlerinde işlemiş bir Tanzimat aydınıdır. İlk bakışta romanın adı, eserde Jön Türk Hareketi’nin ele alındığı izlenimini veriyorsa da, aslında roman bir aşk hikayesinin kalıplarını aşamaz ve temelde Jön Türk, iki sevgiliyi birbirinden ayırmaya çalışan kıskanç bir kadınla, ondan kurtulmaya ve sevgilisine kavuşmaya çalışan aşık arasındaki mücadeleyi anlatır. Ancak romancı, aşk hikayesinin arasına II. Abdülhamit dönemindeki çeşitli siyasi ve sosyal sorunları katmıştır. Romanda hürriyet fikrini, kadınların hak ve hürriyetleri noktasından değerlendiren yazar, feminizme de odaklanır ve yarattığı kahramanlar üzerinden konuyu tartışır. Bunun olumsuz sonuçlarını da ortaya koyar.

“Eşleri kız doğuranların erkek doğuranlar kadar memnun olmamaları, hala mutluluklarına gölge düşüren, şaşılacak bir durumdur. İki cins evlat arasında bir fark aranacak olursa hayırlı evlat açısından o fark pek de yoktur. Hatta biraz ince eleyip sık dokunacak olursa, kız evladın erkekten hayırlı olduğu bile söylenebilir.”

“Fakat feminizm hayalinin tamamıyla gerçekleşmesiyle ortaya çıkacak olan bir medeniyetin geleceğini şimdiden, şöyle uzaktan uzağa gözümüzde canlandırdığımızda, bu medeniyetin şimdiki medeniyetten daha çok acayiplikler, gariplikler göstereceğini düşünmeye kadar varmaktayız.”

3. Cemil Süleyman Alyanakoğlu (1886 – 1940) – Siyah Gözler, 1911

cemil suleyman alyanakoglu, siyah gözler

Siyah Gözler romanı, Beykoz çayırına bakan evlerin birinde mutsuz bir yalnızlık hayatı süren genç bir dulun, dünyada bağlandığı tek ümit sevgilisini, geceleri binbir korkuyla eve aldığı genci, bir çıldırma anında boğuşunu anlatır. Necatigil, dilde, anlatışta, ruh çözümlemesinde Cemil Süleyman’ın çağdaşlarından ileride olduğuna da değinir. Günümüzde okuyucuya ağır gelebilecek bir dille yazılmış gibi gözükse de üslubundaki zenginliği ile okuyucuyu etkileyen bir eserdir. Bu eserinde hikayelerinde olduğu gibi konu bakımından Halit Ziya’nın tesiri görülür ki bunu kendisi de gizlememektedir. Doktor olan Cemil Süleyman’ın kaleme aldığı eserler içerisinde mesleğinin getirdiği gözlem ve duygusal bakış açısıyla kendisini hissettirdiği görülmektedir.

“Şimdi kiremitleri döven bir yağmur tufanı başlıyordu, bir an içinde her taraf karararak odaya bir mevce-i zulmet giriyordu. Perdeleri indirdi. Adeta üşüyordu. Köşeye çekilerek üzerine bir örtü aldı. Dışarıda yağmur bütün şiddetiyle devam ediyor, oluklardan akan suyun şırıltısı ona tatlı bir rüyanın zemzemelerini getiriyordu. Gözlerini kapadı ve odanın derin loşlukları içinde sanki bir gece açılarak, onu siyah kanatlarıyla ihata etti.”

4. Halide Edip Adıvar (1884 – 1964) – Seviyye Talip, 1910

halide edib adivar, seviyye talip

Halide Edip Adıvar’ın 10 Romanından İz Bırakan Alıntılar adlı yazımıza da göz atabilirsiniz.

İlk eserinden itibaren kadınların sosyal hayata katılımları ve bu süreçteki sorunları üzerinde düşünen Halide Edib, ilk romanlarının kadınlarını sosyal hayat ve sosyal mesele karşısındaki tereddütleriyle anlatır. Romanda Seviyye ve Macide dönemin iki kadınını temsil ederler. Macide modernleşmenin olası aşırılıklarına düşmez. Romanın asıl macerası onun etrafına örülmez ama altı çizilmek istenen, sosyal duyarlıkları olan hanım hanımcık kadın odur. Romana ismini veren Seviyye Talip ise itaatkar kadından farklıdır. Toplumun inanışlarını önemsemeyen, kanunlarına baş kaldıran, aforoz edilmişliğine tek başına karşı koyan kimliğiyle toplumun hiç de hazır olmadığı güçlü ve kararlı kadındır.

“Onlar bir sınıf genç kızlardır ki gazete okuyabilecek, mektup yazabilecek kadar okuryazarlar; sonra bütün hayatlarını ev hayatına hasrederler. En tabii şey onlar için dikiş dikmek, ortalık süpürmek. Bunlar istihfaf edilecek şeyler değildir. Fakat bu kadınlıklarında bir erkeği sıcak kucağına koşturacak bir şey yoktur. Ne köşelerde tebessüm eden bir iki çiçek, ne de temiz, zarif, sizi anlamaya, sizi eve ısındırmaya müheyya bir kadın göremezsiniz. Arkasından iş entarisini çıkarmaya vakit bulmadan eve gelirsiniz. Siz ona efkâr-ı hususiyenizden bahsederken, onun endişenâk gözleri konsolun üzerinde toz arar.”

5. Refik Halit Karay (1888 – 1965) – İstanbul’un Bir Yüzü, 1920

refik halit karay, istanbulun bir yüzü

Memleket Hikayeleri’nin Yazarı Refik Halid Karay’ın 7 Önemli Kitabı yazımıza da göz atmanızı öneririz.

Refik Halit’in İstanbul’un İç Yüzü romanı, İstanbul’un değişen hayatına dikkat çekmesi yönüyle, ayrı bir öneme sahiptir. Refik Halit, içinde yaşadığı şehir ile tanık olduğu simaları tasvir ve tahlil ederken, II. Abdülhamit devri, II. Meşrutiyet, İttihat ve Terakki dönemlerini eleştirir. Bu zamanın ahlak, örf ve adetlerindeki bozulmalara dikkat çeker. Eserde, üzerinde durulan ve eleştirilen konulardan birisi, eski ve yeni devir İstanbul’u ile insanlarıdır.

“O zamanki kaçamak sevgiler şimdiki devrin sekizine, onuna bedeldir. Aşk aşılmaz bir ırmak, basılmaz bir yangın, varılmaz bir memlekettir. O zaman aşk yasak bir mal gibi, barut ve zehir gibi, gizli, kapaklı, elden ele, fısıldaya, söyleşe, bin zorlukla satılırdı. Uzun uzun beklemek, özlemek, korkular, ürpermeler geçirmek icap ederdi. Şimdi diş fırçası alır gibi camekanda seçiyor, şöyle elimizle bir yokluyor, çantamıza atıyoruz; yarın bir başkası, öbür gün daha serti, yahut daha yumuşağı… Çeşit çeşit, mebzul ve zahmetsiz.”

6. Mehmet Rauf (1875 – 1931) – Eylül, 1901

mehmet rauf, eylül

Mehmet Rauf’un Eylül adlı romanı Türk Edebiyatı’nın ilk psikolojik romanıdır. Roman 1900 yılında Servet-i Fünun Dergisi’nde yayımlanmaya başlamış, 1901 yılında ise kitap halinde basılmıştır. Romanda evli bir kadın ile evlerine girip çıkan genç bir akrabası arasında yaşanan yasak aşk anlatılır. Halit Ziya “Mehmet Rauf romanlarının ve öykülerinin hemen hepsinde (ya da hiçbirinde) kendi kişiliğinden soyutlanamamıştır. Daha da çok soyutlanmaya gerek duymamıştır. İkinci plandaki kişileri, romanlarının asıl kahramanlarının çevresinde dolaşan ortamı ve olayı dolduracak bir yana bırakılabilir elemanlardan ve biçimlerden başka bir şey değillerdir. O kendisi kahramanlarında özdeşleşir; onların bütün duyguları, davranışları, düşünceleri; kendisinin o halde, o durumda bulunacak olsa ne ve nasıl olması gerekse işte odur.” der.

Selim İleri ise Eylül’de konu edilen yasak aşkın kendi hayatında bir subayın eşi ile yaşadığı aşktan esinlenerek oluşturulduğunu, hatta bu yasak aşk yüzünden Mehmet Rauf’un intihara teşebbüs ettiğini belirtmiştir.

“Demek ki seviyordu, demek ki bir seneden beri belki, belki daha evvelinden beri, belki senelerden beri seviyor ve bunu gizliyordu… Necib’in kendine karşı bu kadar ciddi davranıp kalbinin duygularını hiç bir suretle açıklamaması, onu ruhunun derinliklerinde saklaması, kalbinden istemeye istemeye hissettiği memnuniyete şimdi teşekkür eden, bir hürmet ilave ediyordu; bu hareketi o kadar samimi, temiz, büyük görüyordu. Bir kere anlaşılınca tereddütler, korkular, şüpheler, bunlar gelip geçen, geldikleri zaman bile bu emniyeti yok edemeyen birtakım küçük bulutlar oldu; asıl olarak: ‘O beni seviyor’ emniyeti ve bunun memnunluğu vardı…”

Kaynak
Halit Ziya Uşaklıgil’in Romanlarında Aşk ve Nesne İlişkileriAhmet Mithat Efendi’nin Jön Türk Romanında Medeniyet AlgısıHalit Ziya’dan Önce Türk RomanıCemil Süleyman Alyanakoğlu’nun Timsal-i Aşk Adlı Hikaye Kitabı Üzerine Bir İncelemePsikolojik Roman, Romana Yansıyan Yazar ve Türk Edebiyatı’ndaki Bazı Örnekleri Üzerine İncelemeHalide Edip’te Değişen Kadının Romandaki İzdüşümleriAhdiye ile Ceylan Arasında Bir Jön Türk: Ahmet Mithat Efendi’nin Feminizmi


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir