Menu

Sıradışı Bir Kadın: Sevgi Soysal’ın Hayatı ve Kitapları



30 Eylül 1936’da İstanbul’da doğan Sevgi Soysal, Alman asıllı Anneliese Rupp (Aliye Yenen) ile İmar ve İskan Bakanlığı bürokratlarından Mithat Yenen’in kızıdır. 1952 yılında Ankara Kız Lisesi’ni, 1956 yılında da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü’nü bitirir.

Lise yıllarında tanıştığı oyuncu, yazar ve yönetmen Özdemir Nutku ile ailesinin muhalefetine rağmen 1955’te evlenirler. Hatta evlenebilmek için iki kutu aspirin içerek intihara bile kalkışır. Bir yıl sonra da Almanya’ya giderler. Sevgi Soysal, zor geçen hamileliği nedeniyle Türkiye’ye döner, 1958’de ilk çocuğu Korkut’u dünyaya getirir.

sevgi soysal - ankara kiz lisesi

Ankara Kız Lisesi

1959’da Alman Büyükelçiliği’nde çalışmaya başlar. Evliliği, sıkıcı işi, evi, bebeği ve bulunduğu entelektüel çevre içinde ilk öykülerini kaleme alır. Sevgi Soysal’ın ilk hikaye denemesi 20 Kasım 1961 yılında “Ne güzel suçluyuz biz hepimiz” adıyla Değişim Dergisi’nde yayımlar.

“Susuyoruz bak hep. Söyleyemediklerimizi susuyor, bilmediklerimizi konuşuyoruz. Bozkır senden benden yalnız, oysa yaratık dolu, yaşam dolu –ya karıncalar. Hep oturup cigara içiyoruz yetersiz, konyak içiyoruz yetersiz, en asıl yetersiz biziz, yalnızlığımız en yetersiz –ya bozkır. Ben kadının biriysem sevilmeliyim, sen bilmezsin güzel miyim, en büyük güzelliğim senin bilinmezliğin, duymazlığın –ya en boş damlalar gözlerimizde.”

sevgi soysal

Bir süre Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’ne devam eden Sevgi Soysal, tiyatro ve sinema yönetmeni Başar Sabuncu’yla tanışır. Eşi Özdemir Nutku askerdedir, kendisinden yedi yaş küçük Sabuncu’ya aşık olur. İzinli olarak alarak eve gelen Nutku, Sabuncu’nun özel eşyalarını ve mektuplarını bulunca boşanırlar.

1965 yılında Başar Sabuncu ile evlenir. Bu yıllarda Soysal, Ankara Meydan Sahnesi’nde Haldun Dormen’in yönettiği Zafer Madalyası adlı oyunda rol alır. 1965-1971 yılları arasında TRT’de program uzmanı olarak çalışır. 1962 yılında ilk yapıtı Tutkulu Perçem yayımlanır. 14 öyküden oluşan kitapta 1950’li yıllardan itibaren yaygınlaşmaya başlayan gerçeküstücü ve varoluşçu akımlardan esinlenmeler hissedilir. Mümtaz İdil, Tutkulu Perçem’deki hikayeleri kısmen feminist yaklaşımla ele alınan ezik kadın tipinin dünyaya başkaldırısı olarak nitelendirir.

“Tutkularımı gün aydınına çıkarmanın yeri miydi bu kent. Bu kent gidişli gelişli bir caddeydi. İki taraflı gelip gidenlerdi. Üç beş vitrin, bilmem şu kadar inşaat ve daha çok parti merkeziydi. Suç bütün bütün perçemlerimdeydi. Onlar böylesi kırılmasalar asmıyacaktım tutkularımı uçlarına, asamıyacaktım. Yeni dikilen bir troleybüs direği, bir yol makinesi, bir kavga olmayı diledim. O zaman bakacaklardı. Bakmadan edemiyeceklerdi. Buna zorunluydular. Geçimleri bundandı.” (Tutkulu Perçem) 

sevgi soysal

1968’de yayımlanan kitabı Tante Rosa, Sevgi Soysal’ın anneannesinin, teyzesinin ve kendisinin, kadınsal sorunlarını ele almakla birlikte bu sorunları evrenselleştiren ve bir kadının ince, keskin duyarlılığıyla veren bir romandır. Eser büyük ölçüde bir aile hikayesidir. Eserin merkezinde Soysal’ın anneannesi ve teyzesi kadar kendisi de vardır. Üç kadının hayatındaki bu benzerliklerden tek bir kadına, Tante Rosa’ya ulaşılır. Romanın mekansal anlamda Almanya’da geçmesi ve Sevgi Soysal’ın da annesinin Alman olması gibi daha birçok etmen, Tante Rosa’nın bir yönüyle otobiyografik roman olma özelliğini pekiştirmektedir.

“Bir mektup bıraktı Tante Rosa arkada, üç çocuk bıraktı, biri emzikte, kaz kızartması ve elma pastası yapmasını, yemek masası örtülerini kolalamasını, dolapları yerleştirmesini öğrettiği hizmetçi kızı bıraktı. Margarita ekili bir küçük bahçe, tahta merdivenli, yüksek tavanlı, çalar saatli bir ev bıraktı, her Pazar sabahı kiliseye giden, her Pazar öğleden sonra koynuna giren kocayı bıraktı, şapka giyen komşu kadınları, sümüklü çocuklarını bıraktı, onların kocalarını, onların da kaz kızartmalı hayatlarını bıraktı, kiliseyi bıraktı, çan seslerini, org seslerini, Noel şarkılarını bıraktı, kiliseden dönen çocukların attığı kar topuyla delinen camı tıkadığı sol memesini, yüreğini yağ tabakasıyla örten sol memesini bıraktı. Gitti.” (Tante Rosa)

1970 yılında yayımlanan Yürümek romanı Ela ile Memet’in çocukluk ve gelişim çağlarında yaşadıkları cinsel sorunları sosyokültürel boyutuyla okuyucuya yansıtır. Soysal, Yürümek romanının kahramanlarının arkadaşları olduğunu söyler. Ela, Reşat Nuri Güntekin’in kızı Ela Gültekin, Mehmet ise Ela’nın o dönemde tiyatrocu sevgilisi Mehmet Keskinoğlu’dur. Soysal’ın yakın arkadaşı Adalet Ağaoğlu ise “İşimiz dolayısıyla yakın arkadaşımız Ela Gültekin’in adını kullanmış, ama ben durmadan ‘Hadi canım Sevgi, bu adın arkasına ne kadar saklansan nafile, kendini anlatıyorsun işte’ deyip durdum” diyor. Soysal, Yürümek romanıyla 1970 TRT Roman Ödülleri Yarışması’nda Fakir Baykurt, Tarık Buğra, Abbas Sayar ve Oğuz Atay’la Başarı Ödülü’nü kazanır.

sevgi soysal

Yürümek romanı yayımlandığında romanla ilgili müstehcenlik iddiaları gündeme gelir. Roman şikayet üzerine müstehcen bulunur, konu yargıya intikal eder. Hatta roman TBMM’de bir komisyon kurularak uzun süre tartışılır. Bilirkişi raporundan sonra Yürümek romanı ile ilgili dava düşer ve mahkeme romanın tekrar yayımlanmasına izin verir.

“Karton kutulara doldurduğu tabak, çanak, iskemleler, masalar, bir evi kuran bütün ayrıntılar taşındı eve. Tencerelerinin birinin içinde eski evden bir hamam böceği gizlenmiş. Tencereyi ters çevirip böceğini yere düşürdü; ezdi ayağıyla. Kaynanaların öpülen elleri, kabul günleri, uysal gelin bakışları, gülücükler, titiz bir ev kadını görünme çabaları, yuvayı yapan dişi kuştur numaraları, ovulan lavabolar, tencere karaları, bir hamam böceği gibi kolayca ezilebilir mi? Şimdi ezdiği bu böcek, kim bilir, bütün tencerelerin gizlerine nice yumurtalar bırakmıştır.” (Yürümek)

1969 sonu 1970 başı zor günlerlerdir Sevgi Soysal’ın yaşamında. Başar Sabuncu askerdedir. Sevgi Soysal, otistik oğlu Korkut’la yaklaşan 12 Mart’ın iş yerlerinden evlere kadar sızan ağırlığıyla birliktedir. Program sorumlusu Sevgi Soysal, o günlerde Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Anayasa profesörü Mümtaz Soysal ile bir röportaj yapar. Birbirlerinden etkilenirler. Erdal Doğan’ın yazdığı Yaşasaydı Aşık Olurdum adıyla yayımlanan Soysal’ın biyografisinde “O da oğlu Korkut gibi Başar’ın yokluğuna tahammül edemiyor (Sabuncu, Soysal’ın oğlunu kendi oğlu gibi sever), arkadaşlarıyla ve daktilosunun başında daha çok zaman geçiriyordu. Çünkü son beş, altı yılda hayli şey birikmişti. Ama bunlar da yetmiyordu yalnızlığın labirentinden kurtulmak için. Her aşk böylesi bir labirentten kurtulmanın biricik yoluydu. Sevgi, labirente, askere giden aşkı Başar’ın yokluğunda girmişti, ama çıkmak için onun gelmesini bekleyecek sabrı gösteremeyecekti.”

sevgi soysal

Komünizm propagandası yapmakla suçlanan Mümtaz Soysal ile Mamak Cezaevi’ne girdiği 1971’de evlenir. Mümtaz Soysal içerideyken tutuklanıp Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’na gönderilir Sevgi Soysal. Suçu kimliksiz dolaşmak ki tutuklandığı sırada çantasında iki tane kimliği vardır ve orduya hakaret suçlarından 27 gün yattığı ilk tutukluluğu sonrası TRT’deki işine son verilir. O dönemlerde ANKA ajansının kuruluş çalışmalarına katılır. Bir süre çalıştıktan sonra tam Mümtaz Soysal tahliye olacağı sırada yeniden tutuklanır. 8 ay sürecek ikinci tutukluluğu sırasında Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’ni yazar Sevgi Soysal.

1973’te yayımlanan otobiyografik göndermeli romanında yazar derin gözlem yeteneğini cinsiyetler arası ilişkilerden toplumsal yapıya kaydırmıştır. Ama üslup açısından kadınsılık egemendir yine de. Bu kez de Yenişehir’de yaşayan kadınlı erkekli birçok kahramanın yanı sıra, bir devrimciye aşık olan burjuva Olcay ile tanıştırır bizi. Önceki romanın kadın kahramanında çözmeye çalıştığı kadın-erkek sorunu siyasi zemine kayar. Kendisine 1974’te Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazandıracak bu kitabında, hemen her sınıftan insanın hikayesini roman bütünlüğü içinde verir Sevgi Soysal.

“Sevmek de durduran, yanıltan en azından çalışmayı engelleyen zararlı bir şeydi. Anasını gereğinden fazla sevse, çamaşırının ortasında suyu bitince dersini bırakıp çeşmeden su almaya gitmesi gerekecekti. Babasını fazla sevse, babasına dükkânda yardım etmesi gerekecekti, çalışacağı yerde. Kardeşini sevse, kitaptan başını kaldırıp çişe tutması gerekecekti. İşte daha bir yığın engel. Sevmek sadece yeni zorluklar getirecek, kendisi ile beyaz çoraplı çocuk arasındaki ayrıcalığı çoğaltacak. Onu kara çoraplı, miskin çocuklar halkasında tutacaktı. Sevmiyordu kimseyi bu yüzden.” (Yenişehir’de Bir Öğle Vakti)

1972 sonunda tutukluluğu sona erer Sevgi Soysal’ın. Aralık 1973’te kızı Defne, Mart 1975’te ise Funda doğar. Mümtaz Soysal, Sevgi’nin oğlu Korkut’la, Başar Sabuncu’nun gösterdiği uyumu yakalayamayınca çocuk, babası Özdemir Nutku’nun yanına gönderilir. Oradan da babaanne ve dedesine… Annesinden de ayrı kalan Korkut’un hastalığı kronik şizofreniye dönüşür. Yaklaşık 36 yıldır Manisa’da Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yaşamaktadır.

1975’te meme kanserine yakalanır. 1976’da tutukluluk günlerini yazdığı Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nun yanı sıra Barış Adlı Çocuk isimli öykü kitabını da yayımlar.

“Albay, herkesin hazrol durduğuna emin olduktan sonra, gönlü olmuşcasına komut veriyor: ‘Rahat!’ Ama kimse bozmuyor durumunu. Herkes, yine hazrol durumunda, taş gibi… Albay önümde dikilip bağırıyor: ‘Rahat, dedim sözcü, rahat, dedim’. İyice sakin bir sesle cevap veriyorum albaya. ‘Biz, böyle rahatız komutanım!'”(Yıldırım Bölge Koğuşu)

Barış Adlı Çocuk kitabındaki kimi öyküler belirgin bir biçimde biyografik ayrıntılarla yüklüdür. Kitaptaki öyküler, Soysal’ın bakış açısındaki değişimi sergilemesi bakımından önemlidir. Soysal, öykülerinde yabancılaşan insanı anlatır. 12 Mart döneminin tüm toplumsal olaylarının bireysel etkilerini de öykü kahramanlarında görmek mümkün. Bir Ağaç Gibi öyküsünde ise yazar yaşadığı hastane ortamını, hiç beklemediği hastalığını, amansız bir hastalığa yakaladığını anlatıyor. Yaşama sevgisi öylesine fazladır ki bir gün iyileşeceğinden, bir ağaç gibi yeşereceğinden hiç umudunu yitirmediğini yazar öyküsüne.

“Varsın, durduğum yerde bir hindi gibi semirttiğim ölüm, kanser biçiminde şakalaşsın benimle. Onu bir hindi gibi kesip attılar içimden. Hayat çekilişinden ölümsüzlük piyangosu çekmiş gibi seviniyorum.” (Bir Ağaç Gibi, Barış Adlı Çocuk)

“Bu biçimsiz, anlamsız kaya parçalarını edinmek, satın almak için harcanan çabaları, sabah işe giderken ve akşam işten dönerken saatlerce beklenen dolmuş kuyruklarını, evet efendimleri, ovuşturulan elleri, beyinlere sinen hesapları, pirinç ayaklı bir salon abajuru alabilmek adına yapılan hasislikleri, acıların, açlıkların, ölümlerin yanı başından eşya taksitlerinin yüklediği dalgınlıkla geçip gidivermeleri, değişmesi gereken koltuk yüzleri uğruna söylenen bayağı sözleri, hep daha çok şişen boyun damarlarını, bel ağrılarını, sahte sırıtışların arasından sızan tükürükleri, katılaşan, zalimleşen, tahtalara, madenlere, pirinçlere bakmaktan camlaşan, bir eşya yüzeyi gibi sadece öteki eşyaları yansıtan gizli gözleri düşündü.” (Eskici, Barış Adlı Çocuk)

1976’da son romanı Hoş Geldin Ölüm’ü yazmaya başlar. Ne yazık ki tamamlayamaz bu romanı. Oysa tamamlamadan ölmek istemiyor, sırf bunun için birazcık süresi olsun istiyordu. Bir gün arkadaşlarına, “Hayatı sevdim, insanları sevdim. Ama yenildim… Şimdi ölümü bekleyen biri olmak istemiyorum. Bu bana ters geliyor işte. Bir de bu çocuklar için kötü oldu. Henüz çok küçük bunlar. İlkokula başlamalarını görmek isterdim.” dedi, ağlamadan. 22 Kasım 1976’da yaşama veda eder.

Doğum soyadını hiç kullanmadan üç ayrı erkekten evlilikle edindiği üç soyadı ile yapıtlarını yayımlayan Sevgi Soysal’ın gerek yaşamı gerek yapıtları dönemine sorumlu ve döneminden sorunlu aydın kadınının toplumsal dönüşümle karşılıklı ilişkisini belgeler. Yaşadığı dönem kadar onu önceleyen ve izleyen kadın mücadelesinin izlerini taşır.

Kaynak
Sevgi Soysal’dan Sıradışı Bir Kadın Portresi: Tante RosaYürümek Romanı ÜzerineErdal Doğan – Yaşasaydı Aşık OlurdumToplumcu Bir Retorikten Kadın Sorunsalına: Sevgi SoysalYenişehir’de Bir Öğle Vakti’nde Yapı, Tema ve MetaforSevgi Soysal’ın Yapıtlarında Kadın Kimliği


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir