Menu

Türk Ressamların Eğlenceli Resimleri



İbrahim Çallı, Hüseyin Avni Lifij, İbrahim Balaban başta olmak üzere önemli Türk ressamların fırçasından balo, dans, düğün, eğlence temalı tabloları derledik.

1. İbrahim Çallı (1882 – 1960), Park Otelde Yılbaşı Balosu, 1930

ibrahim calli

Türk resminde bir kuşağın kurucusu olan İbrahim Çallı, Paris’te F. Cormon’un atölyesinde desen ağırlıklı bir resim eğitimi almakla birlikte, Batı’da gelişen akımları ve teknikleri de resimlerinde uygulamış, ama daha çok izlenimciliğin etkisinde kalmış ve bu anlayış doğrultusunda eserler üretmiştir. Çallı hızlı, çarpıcı ve ışıklı paletiyle, izlenimci bir anlayışla İstanbul’u, özellikle boğaz kıyılarını, sahilde sıralanan evleri, iskeleleri ve çam ağaçlarının arasından deniz görünümlerini bolca resmetmiştir. Resimlerinde toplumunun değişen mekanı içinde çağdaşlaşan kadınları ve değişen değerlerini de sıkça görmek mümkündür. Kadınları ve dönemin şıklığını tuvallerine taşıyarak bir devrim yaratmış öncü ressamlarımızdandır. Birçok resminde üst sınıfa mensup, eğitimli, giyim kuşamlarının olabildiğince Avrupai olduğu görülen Osmanlı kadınlarını günlük hayattaki halleriyle de tasvir etmiştir.

2. Ali Çelebi (1904 – 1993), Maskeli Balo, 1928

ali celebi

Konu ve biçim açısından ele alındığında, Ali Avni’nin Maskeli Balo adlı eseri, Türk sanat tarihinde önemli bir yere sahiptir. Biçim anlayışı bakımından ele alındığında figürlerin oranlarında değişiklikler yapılarak son derece özgün bir biçime ulaşıldığı görülmektedir. Ortaya çıkan biçimler, iki boyutlu yüzeyde üç boyutlu etki yaratan ayrıntılarından arındırılmış, Cézanne’nin doğayı koni, küre, silindir olarak algılama öğretisi doğrultusunda oluşturulmuştur. Resimde ışık-gölge ve sıcak-soğuk renk dengeleri ile derinlikli bir mekan yaratılmış ve figürler bu mekana çeşitli hareketlerle yerleştirilerek resmin konusu ile paralel bir dinamizm yakalanmıştır.

Resimde solda en önde, yerde iskambil falı açan figürün profili kendisine, sağdaki çıplak kadına sarılmış çıplak erkek figürü de ressam Zeki Kocamemi’ye benzemektedir. Dört yıl kaldığı Münih’ten 1927’lerin Konya’sına dönüş yapan Ali Avni’nin 19 ila 23 yaşları arası yaşadığı Münih günlerini, Zeki Kocamemi ile dostluğunu, ülkesi ile Almanya’nın karşılaştırmasını, henüz rastlayamadığı veya karşılık göremediği bir sevgiliye özlemini (panodaki maskesini çıkarmış sarışın kadın), kadın erkek ilişkilerindeki karşıtlıkları, çeşitlilikleri ve rahatsızlıkları tek bir yapıtta ele aldığını söylenebilir. Şehveti yaşayanlar, kimseyi umursamadan dansedenler, yaşadıklarından pişman olanlar, maskesini çıkarmış kadere meydan okuyanlar, tahta perdenin gerisinden vitrindekileri seyredenler, onları rahatsız edenler…

3. Refik Epikman (1902 – 1974), Bar, 1928

refik epikman

Refik Epikman, kübizm ve konstrüktivizm aralığında şekillenen, figüratif resmi öneren bir anlayışa sahiptir. 1930’lu yıllarda ise resimlerinde belirginleşen renkçi ve biçimci bir duyarlık görülür. Bar gibi kompozisyonlarında ve manzaralarında, nesneler ve figürler, hacim değerleri, konumları ve devinimleri, sağlam desen kuruluşlarıyla üç boyutlu bir mekan olgusunda betimlenmişlerdir. Tüm resimlerinde bu anlayış sürmüş, ışık ve renk değerlerinin dağılımıyla vurgulanan nesnel değerler, bir mekan olgusu içinde hareketliliği ve yaşamsallığı ile aktarılmıştır. Manzaralarında da geniş mekan izlenimleri, ıssız doğa güzellikleri, aynı renk ve leke anlayışıyla, doğanın gizemli, görsel değerlerinin algılanmasını sağlamaktadır.

4. Abdülmecid Efendi (1868 – 1944), Haremde Beethoven, 1915

abdulmecid efendi

Son Osmanlı halifesi ve veliahtı Şehzade Abdülmecid Efendi, resimle, müzikle, edebiyatla, binicilikle, güreşle, avcılıkla, eskrimle ilgilidir, sanat tutkunudur. Harem’de Beethoven isimli eserinde, saray sahnelerinde, oryantalistler gibi yapay ve hayali anlatım yoktur. Batılıların Osmanlıya bakışını değiştirmeyi amaçlayan resimlerinden, geniş görüşlü Osmanlı Sarayı’nın soyluluğunu ve Alman kültürüne karşı ilginin arttığını anlarız. Doğu ve Batı kültürlerini özümseyen sanatçı geleneksel ve modern düşünceyi birleştiren yapıtlar üretir. Sanat koruyuculuğuna örnek olarak, koleksiyon oluşturması, 1909’da kurulan 1914 Kuşağı ve önceki dönemin ressamlarını bir araya getiren Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin ilk başkanlığını yapması, derneğin sergilerine katılması, 1911-1914 yılları arasında 18 sayı çıkan dergisinin yayınlanması için derneğe maddi katkı sağlaması, himayesinde açılan Galatasaray Sergileri ve İnas Sanayi-i Nefise Mektebi, sergi kataloglarının basılması, I. Dünya Savaşı’nın da etkisiyle konularını savaş sahnelerinden ve milli duygulardan seçen Şişli Atölyesi ziyaretleri ve Viyana Sergisi’ne desteği, Avni Lifij’in Paris’te burslu okutulması vb. sayılabilir.

5. Cihat Burak (1915 – 1994), Cumhuriyet Meyhanesi

cihat burak

Mimar, ressam ve öykü yazarı Cihat Burak, resimlerine hayaller, hatta şiirler, düşler karıştırır; gerçeküstü öğeleri, olağanüstü bir kara mizahla birleştirerek çok özgün bir resim dili yaratır. Figürleri, gerçekleştirdiği döneme ve toplumsal yaşama ilişkin analizlerini ironik bir dokuyla sunar. Toplumsal eleştiriyi, inceden inceye iğneleyerek grotesk bir kurguyla yapar. Çalışmaları bellek, düş gücü, hiciv ve fantastiğin bileşimidir. Zengin düş ve gözlem gücüyle son derece kişisel, ironik üslubuyla, masalsı ve nüktedan bir dünya sunar. Kendisinin naif ressam olarak algılanmasına ise “Etrafı görmeleri kendilerine özgüdür. Resim tekniğini bilmedikleri için. İnsan zorla naif olmaz ki, naif doğulur. Mesela Aşık Veysel kör ama ne güzel şiirler yazıyor. Naif ressamlar da böyle. Benim naif ressam olmama gelince, ben Akademi’de perspektif gördüm. Pek naif ressam sayılmam…” der.

6. Hüseyin Avni Lifij (1886 – 1927), Köy Evinde Eğlence

huseyin avni lifij

Çok figürlü ve büyük boyutlu kompozisyon çalışmalarının resim sanatında yer almaya başlamasına öncülük eden Hüseyin Avni Lifij, akademik hale gelen izlenimcilikten bir teknik olarak faydalanmakla beraber, yaşadığı dönem ve coğrafyanın şartları ile ressamın özgün kişiliğiyle biçimlenen kendine has bir sanat yaratmayı başarmıştır. Sembolizmden romantizme, izlenimcilikten dışavurumculuğa değişik tarzlardan izlerin görülebileceği bu üslupta ana unsur insandır. Portreleri ve alegorik, mitolojik ve fantastik konuların işlendiği figürlü kompozisyonları yanında, doğadan çok iç dünyasını tuvale yansıttığı duyarlı manzaraları, derin bir duygu ve şiirsel bir hayal gücünü ele verir. Lakin ressam, tekniği şiirselliğe kurban etmemiş, bilakis en serbest çalıştığı resminde dahi sağlam bir kompozisyon ve güçlü bir desen anlayışı gütmüştür.

7. İbrahim Safi (1898 – 1983), Sarayda Eğlence

ibrahim safi

İbrahim Safi, Erivan’daki çocukluk yıllarında resim sanatıyla ilgilenmeye başlar. Moskova Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olduktan sonra, Birinci Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’a dönen sanatçı, eğitim hayatına İstanbul’da devam etmiştir. Naci Kalmukoğlu ile çalışmalar yürütmüş, yurt içinde ve yurt dışında birçok sergi açmıştır. Empresyonist ve realist türde birçok yapıtı bulunmaktadır. “Sanat herkese ayrı ayrı hitap eden, çözülmesi güç çeşitli yönleri olan, yorumlu duyuşların ürünüdür. Belli bir ölçüsü yoktur. Mesleki başarı her şeyden önce kendini tanımak, sevdiğini bilmek çalışma tarzını dengelemek ve konuları iyi seçmektir. Sanatçının sadece hissetmesi yetmez, hisleri köklü bir teknikle resme dökmek gerekir, sağlam bir teknikte ciddi çalışma ister.” der.

8. İbrahim Balaban (1921 – ), Halay

ibrahim balaban

Halk-resim ayrılığını her işinde birleştirebilen İbrahim Balaban, Anadolu insanının yaşamından ve halk efsanelerinden yola çıkarak toplumsal gerçekçi yapıtlar üreten bir ressamdır. “Sanat yaşantının izdüşümüdür. Konu bir özdür, her öz kendi kabuğunu yapar. Ben insanı santimetrik ölçülerle değil, diyalektik yöntemlerle resmediyorum. İnsan-doğa ilişkisinde üretim araçlarının insana bir kimlik kazandırdığını ve bu nedenle benim resimlerimi de biçimlendirdiğini söyleyebilirim. Ben boyaları açık koyu leke endişesiyle değil, figürlerin özünde çakmaklanan ışığı yakmak için kullanıyorum. Ata göre insan değil, insana göre at çiziyorum.” diye ortaya koyduğu kuram, sanatının temelini oluşturmaktadır.

9. Hüseyin Cahit Derman (1951 – ), Büyükada’da Son Sirtaki

huseyin cahit derman

1966 yılında resim sanatına Galatasaray ve Asmalımescit’teki Pera ressamlarının geleneğini sürdüren resim atölyelerinde başlar. Klasik-akademik resim tarzını buralardaki resim ustalarından öğrenir. 1967 yılından sonraki dönemde ressam Pertev Boyar ile olan çalışmalarında, empresyonist resmin etkileri görülür. İstanbul başta olmak üzere Ankara ve İzmir’deki galerilerde çok sayıda karma resim sergisine katılır. Contemporary Romantics (Çağdaş Romantikler) resim akımının öncüleri arasında gösterilmektedir. Neo-klasik bir üslup benimseyen sanatçının resimlerinde, İstanbul manzaraları ve İstanbul yaşamı lirik bir temada işlenir.

10. Kayıhan Keskinok (1923 – 2015), İki Venüs

kayihan keskinok

Kayıhan Keskinok’un resimlerinde sonsuz bir coşku, heyecan, cümbüş, şenlik, folklorik motifler, mitolojik öğeler vardır. “Ben her şeyde bir gizemin olmasını, onu izleyende bir imgelem bırakmasını, bir şeyler hayal etmesini sağlamasını beklerim. Kişiyi birtakım çağrışımlar yoluyla imgelem hareket geçirir. Ben bunları yorumluyorum. Yavaş yavaş anlaşılsın, sezilsin, istiyorum. Resimde mekan, her gün gördüğümüz mekan olmamalıdır. Düşlerde olduğu gibi olmalıdır. Yeri belirsiz, tabanı belirsiz olmalıdır. Hareketli bir mekan olmalı ki, insan daha farklı ortamlarda hissedebilsin kendisini. Ayrıca ilişkisi olsun olmasın çok eski bir heykelle çağdaş yepyeni şeyler yan yana, üst üste gelebilmelidir. Eski-yeni arasındaki farkı ortadan kaldırarak yeni arayışlara gidiyorum.” der.

11. Mustafa Ayaz (1938 – ), Dansa Davet

mustafa ayaz

Mustafa Ayaz, çağdaş Türk resminin önde gelen isimlerinden. Kurduğu dünya, ağırlıklı olarak kadının simgeselleştiği erotizm/tutku ve yaşanmamışlıkların anlatımı üstüne. 1970 öncesi resimlerinde lekeci bir tutumu benimser. 1975’ten sonra soyuttan somuta doğru bir değişim görülür, figüre yönelir. Bununla birlikte figürlerinde kaligrafik çizgi estetiğini terk etmez. Resminin ana konusunu kadın oluşturur. Kadını değişik sosyal çevrelerde, değişik ortamlarda ana konu olarak ele alır. Devingen anlatımı, fantastik öğeleri arasında kendi figürüne her zaman yer verir.

12. Mümtaz Yener (1918 – 2007), Düğün

mumtaz yener

Mümtaz Yener, 1950’ye kadar olan süreçte, Haliç ve çevresini, Tersane’de yer alan gemileri, atölyeleri ve burada çalışan işçileri ve genel olarak insanı temel alan toplumsal içerikli resimler yapmıştır. Günlük yaşamda çalışan, üreten insanlar ve makineler ilk kez bu dönem resimlerinde belirmiştir. Sanatının ilk yıllarında var olan bu iki unsur, makine ve insan, daha sonra makine bedenli insanlar biçimine dönüşecektir. Sanatçı, 1960’lı yıllarda karıncaları konu alan resimler yapmıştır. Bu resimler, hem konu hem de biçimsel açıdan oldukça ilgi çekicidirler. Müzisyenler, müzisyen portreleri ve dans da sanatçının sıklıkla işlediği konular arasında yer alıyor. “Her resmimde kalabalık vardır. Resimlerimin anlatımcı yönü benim kişiliğimle alakalı.” diyen Mümtaz Yener’in resimlerinde kadın güzelliği ön planda, kimi zaman mitolojik ve tanrısal bir varlık gibi gösteriliyor.

Kaynak
Maskeli Balo Üzerine Düşünceler ve Varsayımlar1910-1930 Yılları Arasında Avrupa’da Eğitim Alan Sanatçılarımızın Aldıkları, Resim Eğitimlerinin Eserlerine EtkisiŞehzade Abdülmecid EfendiCumhuriyetin İlk Yıllarında Yurtdışına Gönderilen, Ressamların Türk Resim Eğitimine Etkileri Cihat Burak RetrospektifiSanat Müzayedesiİbrahim BalabanKayıhan KeskinokMümtaz Yener Sergisi


Facebook Yorumları

1 Yorum
  1. Nilgün 28/01/2017 / Cevapla

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir