Menu

Victor Hugo’nun Eserleri ve Hayatı



Sefiller, Notre Dame’ın Kamburu başta olmak üzere Dünya Edebiyatı’na damgasını vurmuş romanların yaratıcısı Victor Hugo’nun hayatından kesitleri, romanlarından alıntıları derledik.

1. Victor Hugo, 26 Şubat 1802’de Fransa’da doğdu. Babası, Napolyon’un generallerindendi. Victor’un çocukluğu, babasının askerliği nedeniyle oradan oraya göçle geçti. İspanya’da başlayan okul hayatı, güney İtalya ve Paris’te sürdü. Babası ile annesi ayrılınca, annesi Sophie’yle beraber İtalya’ya gitti. Eğitiminde annesinin etkisi büyüktür.

victor hugo

Fransız Akademisi’nin açtığı Hayatın Çeşitli Halleri Karşısında Bilginin Sağladığı Saadet adlı şiir yarışmasında birincilik kazandı. Daha sonra 1819’da 17 yaşında Toulouse Akademisi’nin şiir yarışmasında en büyük ödül olan Altın Zambak’ı alacaktır. Doğulular, Sonbahar Yaprakları, Şafak Türküleri, Gönülden Sesler, Işınlar ve Gölgeler gibi şiir kitapları yayınlandı. Şiirle başladığı edebiyat yaşamını, romanları ve oyunlarıyla sürdürdü.

Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

(Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Akmalı? şiiri, Çeviri: Tozan Alkan)

2. “Çağımızda özgürlüğün, ışık gibi her yere girip de dünyada doğuştan en özgür şeye, düşünce olgularına girememesi yadırgatıcı olur. Kuramları, yazın bilimi, dizgeleri yıkalım. Sanatın yüzünü örten bu köhne alçı kaplamaları sökelim.” (Cromwell, önsöz)

victor hugo eşi

Adèle Foucher, karısı

İlk önemli romanı İzlanda Hanı’nı yazdı. Konusu 1699 yılı Norveçi’nde geçen İzlanda Hanı’nda Hugo, Kraliyet idaresinin dayattığı ağır şartlar altında ezilen Norveçli madencilerin fakirliğini ve ölüm acısını anlatır. 1822’de Hugo, 20 yaşındayken Adele Foucher ile evlenir. 4 çocuğu olur. 1824’te romantik akımın en önemli yayın organı olan La Muse Française Dergisi’ni kurar. Romantik sanatçılar çevresinin üyesi ve odak noktası olur. 1827’de Victor Hugo’nun, geniş yankılar uyandıran Cromwell adlı oyununun manifesto niteliğinde kaleme aldığı ön sözünde romantizmin temellerini atar ve “Romantizm, edebiyatın liberalizmidir” der.

3. “Geçmiş hayatımda herhangi bir anı düşlediğim an, hemen aklıma birazdan o düşleri bitirecek giyotin darbesi geliyor, sanki yeni bir şey görmüşüm gibi ürperiyorum. Güzel çocukluğum! Güzel gençliğim! Kenarı kanlanmış altın kumaş. O zaman ile bugün arasında, bir kan deresi, başka birinin ve benim kanım var. Bir gün gelip insanlar şayet benim bu hikayemi okurlarsa, birçok masum ve mutlu onca yıldan sonra bir cinayet ile başlayıp bir idamla sonuçlanan bu korkunç senenin yaşandığına inanmak istemeyecekler ve hikayemin eksik kaldığını sanacaklar. Buna rağmen, ey sefil yasalar, sefil insanlar, ben asla kötü biri olmadım!” (Bir Mahkum’un Son Günü)

victor hugo

1829’da Bir Mahkum’un Son Günü kitabı yayınlandı. Kitapta adı hatta tam olarak niçin ölüm cezasına çarptırıldığını bilmediğimiz mahkumun, giyotin ile idama gitmeden önceki son günlerini anlatılıyor. Kitabın adı her ne kadar son gün olsa da aslında altı haftalık bir süreyi kapsıyor. Victor Hugo çocuk denecek yaşta, İspanya’da boğularak öldürülmek üzere idam mahalline götürülen bir mahkumun yoldan geçişini izlemiş ve on altı yaşındayken, bir kızın, Adalet Sarayı önünde kızgın demirle cezalandırılışı sırasındaki dayanılmaz feryatlarını unutmamıştı.

4. “Acı çekiyorsun, değil mi? Üşüyorsun, karanlık seni kör ediyor, etrafında zindanın duvarları var. Ama belki benliğinin derinliklerinde bir ışık vardır. Belki bu ışık, gönlünle oynayan o kof herife karşı beslediğin çocukça sevgidir! Halbuki ben zindanı içimde taşıyorum. İçimde kuş var, buz var, ümitsizlik var. Ruhumu gecenin zifiri karanlığı kaplamış.” (Notre Dame’ın Kamburu)

victor hugo

Notre Dame’ın Kamburu, Victor Hugo’nun dünya klasikleri arasında yer alan, 1831 yılında yayınlanan ve Fransa’da krallık döneminin karanlık günlerinden kesitler sunan romanıdır. Küçük bir çocukken çingeneler tarafından kaçırılan Esmeralda ise güzelliğiyle çevresindekileri büyülemekte ve herkesin gözünü kamaştırmaktadır. Quasimodo Esmeralda’yı görür görmez aşık olur ve onu kaçırmaya çalışır. Ne yazık ki Esmeralda’nın gönlü sırtındaki kamburla alay konusu olan Quasimodo’da değil, onu Quasimodo’nun elinden kurtaran Yüzbaşı Phoebus’tadır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, tüm yasaklara ve kurallara rağmen Papaz Frollo da Esmeralda’ya tutkundur. İşte bu engellenemeyen tutku yüzünden Esmeralda’nın başına gelmeyen kalmayacak; bu üç farklı aşkın merkezinde yer alan genç kız, işlemediği bir suçla itham edilip türlü zorluklarla yüzleşmeye mecbur kalacaktır.

19. yüzyılın başlarında Paris şehir planlamacıları bakımsızlığından dolayı Notre Dame Katedrali’ni yıktırmayı düşünmüşler. Bunun üzerine Victor Hugo, halkın ilgisini bu katedrale çekmek ve onarımını sağlamak için Notre Dame’ın Kamburu adlı romanı yazmış. Romanın orijinal adı, Notre Dame de Paris. 1831’de yayınlanan roman hem Fransa’da hem de dünyada büyük yankı uyandırınca katedral onarılmış ve turistlerin akınına uğramaya başlamış. Hugo’nun bu başyapıtı sayesinde bugün dünyanın en popüler mekanları arasında..

5. Hugo’nun hayatında başta Juliette Drouet ve Léonie d’Aunet olmak üzere birçok kadın yer alacaktır.

Léonie d'Aunet

Léonie d’Aunet, sevgilisi

Léonie ile Victor’un ilişkileri bir skandala dönüşür.  Kıskanç koca, çiftin peşine polis takarak onları zina halinde yakalatır. Victor Hugo egemen sınıfın bir üyesi olmanın arkasına saklanarak ceza almaktan kurtulur.  Ancak sevgilisi hapse atılır. Genç kadın hapishaneden çıktıktan sonra, Hugo onu bırakmayıp, zamanını diğer sevgilisi Juliette ile Léonie arasında eşit olarak böler. Fakat bir süre sonra Hugo, Léonie’den ayrılınca, Juliette esas sevgili olarak yerini tekrar alır. Ama Hugo’nun hayatında birçok kadın yer alacaktır.

6. “26 Şubat 1802’de dünyaya geldim, 16 Şubat 1833’de senin kollarında mutluluğa erdim. İlk tarih sadece hayata başlamak, ikinci ise aşka. Sevmek yaşamaktan daha fazla bir şey… Elli yıl aşk, evliliklerin en güzeli.” (Juliette Drouet’e aşklarının yıldönümünde yazdığı metin)

Juliette Drouet

Juliette Drouet, sevgilisi

Hugo, 1833’te Juliette Drouet ile ilişkiye başladığında, Hugo 11 yıllık evliydi ve Notre Dame’ın Kamburu ile çoktan dünya çapında ün kazanmıştı. Bir artist olan Juliette Drouet, daha önceleri de ünlü ve zengin erkeklerin metresiydi. Juliette, Hugo’nun en büyük aşkıydı. Victor Hugo ve Juliette birliktelikleri süresince Yıldönümü Kitabı adını verdikleri kırmızı bir defter tutarlar. Bu deftere her yıl 16 Şubat 1833 tarihindeki ilk aşk gecelerinin yıldönümünü anmak için bir metin yazarlar.

Hugo, Juliette 1883’te öldüğünde mezar taşına şunları yazdırdı. Zaten kendisi de 2 yıl sonra yaşama veda etti.

“Sadece soğuk bir kül olduğum zaman
Yorgun gözlerim gün ışığına temelli kapandığı zaman
Söyle kendine anım kalmışsa yüreğinde:
El ne düşünürse düşünsün, bende onun aşkı vardı!”

7. Edebiyata ek olarak, resim yapar, desenler çizer. Hugo’nun bu resimleri ve desenleri, modern üslubuyla bugün bile herkesi şaşırtmaktadır.

victor hugo sürgün

Jersey’de sürgündeyken

1837’de kendisine Légion d’honneur nişanı verilir. Daha sonra zorlu bir mücadelenin ardından Fransız Akademisi üyesi olur. 1845’te o dönemde önemli bir mevki olan Yüksek Meclis üyesidir. Victor Hugo, ünlü yapıtı Sefiller’i bu dönemde yazmaya başlar. Önce Sefaletler koymuştur kitabın adını. 1848’de araya Devrim girince bırakır çalışmayı. Milletvekili seçilir. Bu dönemde rejimi tutuculukla suçlar. Daha sonra Hugo’yu barikatlarda görürüz. İşçileri ayaklandırmaya çalışır. Ve o günlerde, tiyatro oyuncusu sevgilisi Juliette Drouet’nin sağladığı sahte bir pasaportla ülkeden kaçar. Napoleon Bonaparte’ı önce desteklemiş sonra ona karşı çıkmıştır.

Hugo’nun sürgün yaşamı daha çok Brüksel ve Jersey’de geçer. Hugo sürgünde, özellikle Juliette sayesinde çok sağlıklı ve edebiyat açısından çok verimli bir yaşam sürer. Siyasetle ilgilenir. Cumhuriyetçi direniş hareketlerine katılır, yoksullara yardım eder. Resim yapar, desenler çizer. Hugo’nun bu resimleri ve desenleri, modern üslubuyla bugün bile herkesi şaşırtmaktadır. Dostlarından biri olan ressam Eugène Delacroix’nın ifadesine göre, “O bir yazar olmasaydı belki de yüzyılın en etkili ressamlarından bir olabilirdi.”

victor hugo tablo

Landscape With A Castle On A Cliff, 1857

8. “Bugün, bütün sevdiklerimden, sadece bir oğlan ve kız kaldı. İşte gittiğim bu karanlıkta neredeyse yapayalnızım. Tanrım ailemi aldı.”

victor hugo kızı

Léopoldine Hugo, kızı, 1836 (Ressam Auguste de Chatillon)

Hugo’nun yaşamına ve yapıtlarına, kopuşların ve ayrılıkların egemen olduğunu söylemek mümkündür. 1835’lerden başlayarak komformist dünyadan kopuş ve sadece edebiyat için yaşamaya karar verme, gençliğinde kralcı, daha sonra inançlı bir cumhuriyetçi ve son döneminde de sosyalist. Hugo’nun 19 yaşındaki kızı Léopoldine evlendikten yedi ay sonra 1843’te ölür. Bu acı karşısında edebiyattan bir müddet kopar. Çocuklarıyla ilgili yaşadığı acı bu kadarla kalmayacaktı. 1871’de büyük oğlu Charles aniden ölür. 1872’de, 43 yaşındaki küçük kızı Adèle’i sanatoryuma kaldırdı. Ağabeyinden sonra kızı da akli dengesini yitirmişti. 1873’te, bir yıldır hastalıkla mücadele eden küçük oğlu François-Victor’u da kaybeder.

victor hugo oğlu

Oğlu François-Victor

9. Victor Hugo yapıtını bitirmeden önce, yayıncısına şunları söyler: “Öyle inanıyorum ki bu kitap bütün yapıtlarımın doruğu olacaktır.”

victor hugo

Sefiller, hiç kuşkusuz Victor Hugo’nun en ünlü yapıtıdır. Kendisinin de belirttiği gibi, onun ölümsüz yapıtı Sefiller, insanın vicdanının şiiri, bir dram, tarih, siyasal bildiri ve bir romandır. Sefiller’i 17 yılda yazmış. Roman ilk kez 1862’de yayınlanmış. Kahramanları Jean Valjean, Cosette, Gavroche da edebiyatın ölümsüz kahramanları arasında yerlerini almışlardır.

Neden, gerçekten ben de bu soruyu kendi kendime sormaktayım. Evet çok garip bir neden yüzünden, size bu itirafı yaptım, bu eski mahkum aslında namuslu ve dürüst bir adamdı, sırf mızıkçılık etmemek için, size geçmişimi açıkladım. Evet, size hiçbir şey söylemeyebilirdim, siz bana evinizde bir oda, masanızda şeref yerini verdiniz, ben bunları seve seve kabullenirdim. Ama böyle yaptığımda, kendi kendime olan saygıyı yitirmekten korktuğumdan böyle davrandım. Oysa susmak ne kadar rahattı. Bana mutlu bir aile hayatı önermiştiniz, ne yazık ki benim gibilerin ailesi olmaz. Benim hiçbir zaman bir sevenim, bir ailem olmadı. Ancak Kozet’le beraber geçirdiğim yıllarda, azıcık mutlu oldum, hepsi o kadar. Her kapıdan kovuldum, her ev bana kapandı, ben daima fazla olan, mutsuz yabancı oldum. Kozet için yalan söylemek, sahte bir ad altında dolaşmak zorunda kaldım yıllarca, ama artık ona da mutlu bir evlilik yaptırdığıma göre kendi kişiliğime kavuşmamın eski adımı almamın, hiçbir sakıncası kalmadı. Oysa susmak, bu karanlık geçmişimi hortlatmamak, ne kadar kolay olurdu. Dün gece sabahlara kadar vicdanımla savaştım sonunda yenilen ben oldum, vicdanım savaşı kazandı.”

10. Okyanusun ve insanoğlunun kör doğa güçlerine karşı yaptığı savaşın görkemli bir biçimde dile getirildiği Deniz İşçileri, Victor Hugo’nun yaşamında, sanatında, düşünce dünyasında en olgun çağa vardığı dönemin eserlerinden biridir. Büyük yazar bu romanında, gerek anlatım bakımından, gerek roman örgüsü bakımından sanatının doruğuna ulaşır.

victor hugo

“İnsan vücudu pekala ancak bir görünüş olabilir. Vücut bizim gerçeğimizi gizler, ışığımızın ya da gölgemizin üzerinde yoğunlaşır. Gerçek ruhtur. Kesinlikle söylemek gerekirse denebilir ki yüzümüz bir maskedir. Asıl insan, insanın altında bulunandır. İnsan vücudu denen bu hayalin arkasına gizlenen ya da sığınan insan seçilebilseydi, pek çok şaşırtıcı şeyle karşılaşılırdı. Herkesin düştüğü yanlışlık dış yaratığı gerçek yaratık sanmaktır. Diyelim falanca kız, olduğu gibi görünebilseydi, kuş olarak görünürdü. Kız biçiminde bir kuş… Bundan daha güzel bir şey düşünülebilir mi? Bunun sizin evinizde bulunduğunu gözünüzün önüne getirin, işte bu kız Deruchette olurdu. Nefis yaratık! İnsanın ona: “Günaydın, Bayan Çobanaldatan kuşu!” diyesi gelir. Kanatlar görülmez ama, cıvıltı duyulur. Zaman zaman şakır. Tatlı gevezeliğiyle insandan aşağıdır; şakımasıyla insandan yukarı. Bu şakımada bir giz vardır. Bir bakire bir melek kılıfıdır. Kadın meydana gelince, melek gider; yalnız, daha sonra, anaya küçücük bir ruh getirerek geri gelir. Hayatı beklerken, bir gün ana olacak yaratık uzun zaman bir çocuktu, küçük kız genç kızda inatla devam eder, bu da bir çalıbülbülüdür. Onu görünce insan düşünür: Uçup gitmekle ne iyi davranıyor! Tatlı, içten yaratık evde, daldan dala, yani odadan odaya istediği gibi gider, gelir; girer çıkar; yaklaşır, uzaklaşır; tüylerini düzeltir, saçlarını tarar; her türlü minicik nazlı gürültüler çıkarır, kulaklarınıza anlatılamaz şeyler mırıldanır. Soru sorar, ona karşılık verilir; ona soru sorulur, kuş gibi şakır. Onunla gevezelik edilir. Gevezelik etmek konuşmanın yorgunluğunu giderir. Bu yaratığın içinde gökyüzü vardır. Bu sizin kara düşüncenize karışan mavi bir düşüncedir. Bu kadar hafif, bu kadar uzaklaşıcı, bu kadar kaçıcı, bu kadar az ele geçer olduğu halde, görünmez olmamak iyiliğinde bulunduğu için ona gönül borcumuz olur.”

11. La Légende des Siècles (Yüzyılların Efsanesi) adlı eserinde Müslümanlıkla ile ilgili pek çok şiirinin olduğu biliniyordu.

victor hugo torunları

Torunları, 1829

Hugo’nun 1855’te, sürgün zamanında yazmaya başladığı, insanlık tarihini kaleme aldığı La Légende des Siècles (Yüzyılların Efsanesi) adlı eserinde Müslümanlıkla ile ilgili pek çok şiirinin olduğu biliniyordu. Fakat eserin Brüksel’de yapılan ilk baskısında yazarın Hz. Muhammed ile ilgili kaleme aldığı şiiri Mahomet diğer baskılardan çıkarılmış; şiir yazarın ölümünden sonra, 1895’te Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi tarafından yayınlanmıştı.

12. “Fakirlere 50.000 frank bırakıyorum. Mezarlığa onlara mahsus cenaze aracı ile nakledilmek istiyorum. Hiçbir kilisenin benim için ayin yapmasını istemiyorum. Bütün ruhlardan benim için dua etmelerini rica ediyorum. Tanrı’ya inanıyorum.” (Vasiyetinden)

Victor Hugo 83 yaşında hayata veda etmeden önce beş cümlelik böyle bir vasiyet yazar.

Kaynak
Yüreğiyle Düşünen Yazar: Victor HugoAşiyan Dergisi, NT Hayat Gazetesi, 14 Şubat 2011


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir