Menu

Anadolu İnsanını Tüm Gerçekliğiyle Yansıtan 15 Tablo



Bedri Rahmi Eyüboğlu, İbrahim Balaban, Hüseyin Avni Lifij, Cemal Tollu başta olmak üzere Anadolu insanını tüm gerçekliğiyle, saflığıyla tasvir eden tabloları derledik.

Diğer tüm resim yazılarımıza buradan göz atabilirsiniz.

1. Turgut Zaim (1906 – 1974) – Yörükler

Turgut Zaim

Anadolu insanı yaşamı ve folklorik değerler konulu resimler Turgut Zaim’in yaptığı çalışmaların büyük bir kısmını oluşturur. Resimlerinin konuları arasında bozkır, yöresel giysileriyle kadın, çocuk, keçi, eşek, dağlar veya tarlalar çokça yer alır. Onun resimlerinde hiçbir zaman insanlar yorgun, bezgin veya çilekeş değildir. Onları kendi açtığı pencereden sıcak, masalsı bir dille görselleştirir. Yöresel Türk resminin kurucularından olan Turgut Zaim, Türk minyatür resminin geometrik ve şematik figür anlayışından hareket ederek, Anadolu insanın yaşamlarından belli anları resimlerinde poz vermiş gibi duran insan ve hayvan figürleri ile anlatmıştır.

2. Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911 – 1975) – İlk Geçen Treni Seyreden Köylüler

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun resimlerinin kaynağını Anadolu, Anadolu kadını, Yörük kadını, kilim ve yazma motifleri oluşturmuştur. Yarı soyut, renkçi bir anlayış içerisinde özgün, hareketli fırça vuruşlarıyla geleneksel süsleme sanatı ve halk sanatının zengin motiflerinden yola çıkarak özgün bir yoruma ulaşmıştır. Deformasyon belli başlı ilkesidir. Bu deformasyon, salt figüre özgüdür. Çevreyi deforme etmez. Denizleri, gökleri, kahveleri, gecekonduları değişime uğratmaz. Resimlerinde deforme olmuş figürler ve deforme olmamış fon vardır.

3. Neşet Günal (1923 – 2002) – Kapı Önü

Neşet Günal

Anadolu insanının hüznünü, çaresizliğini, ezilmişliğini, tükenmişliğini ama aynı zamanda direncini, resme getiren Neşet Günal, sağlam desen yapısıyla doğup büyüdüğü Orta Anadolu’nun çorak topraklarını, yoksul ama çalışkan insanlarını anlatarak sanatçı, tekniği ve yorumuyla Türk resmine yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Resminin basit bir dile dönüşmesi, giderek şematikleşmesine karşı koyduğu mesafe onun bedelini biraz da yaşama biçimiyle ödediği bir olguydu. Bu korkuyla olacak Günal, resminde giderek daha trajik bir anlatım geliştirdi. Figürü giderek bir ifadeye indirgedi, böylelikle de daha insancıl durumların iç acıtan ağıtlarını yazdı.

4. Nuri İyem (1915 – 2005) – Köylü Kadınlar

Nuri İyem

Nuri İyem, Türk resminde toplumcu-gerçekçi akımın en önemli temsilcilerinden biridir. Nuri İyem için sanatın öncelikli görevi, topluma anlayabileceği şekillde mesajlar iletmek, kendi içinde barındırdığı estetik değerleri göstermektir. Bu amaca götürecek en etkili yol olarak da, figüratif bir anlayışta halk kültürünün kökenlerini irdelemeyi benimsemiştir. Gerek konu, gerek renk, gerekse öz bakımından halka yaklaşan bir ressam Nuri İyem. Sözleriyle, halkın hoşlanacağı tarzda resimler yapmanın, konu seçiminde doğrudan güncel yaşamdan yararlanmanın önemine dikkat çekmekte ve bu yolla sanatın, halkın seveceği hale gelebileceğine vurgu yapmaktadır.

Nuri İyem’in, ısrarla kadın portreleri yapmasının iki temel nedeni vardır. Birinci neden, psikolojik bir nedendir. Sanatçının, kendine çok daha yakın hissettiği ablasını küçük yaşlarda kaybetmesidir. Ablasının sevgi dolu bakışları ve güzelliği sanatçıyı hayatı boyunca etkilemiştir. İkinci nedeni ise, kadının sahip olduğu, doğanın ona sunduğu doğurganlık özelliğidir. Kadına verilen bu yüce özelliğe duyduğu saygı, sanatçının sürekli kadın imgesini vurgulamasının nedenidir. İyem’e göre, her kadın, saygı duyulması gereken bir varlıktır ve kadınlar her zaman haklıdır. Kimi zaman kusurları olsa da, yaşamdaki yanlışları yetişmelerindeki toplumsal koşullardan kaynaklanır.

5. İbrahim Balaban (1921 – ) – Doğum

İbrahim Balaban

İbrahim Balaban’ın “Sanat yaşantının izdüşümüdür. Konu bir özdür, her öz kendi kabuğunu yapar. Ben insanı santimetrik ölçülerle değil, diyalektik yöntemlerle resmediyorum. İnsan-doğa ilişkisinde üretim araçlarının insana bir kimlik kazandırdığını ve bu nedenle benim resimlerimi de biçimlendirdiğini söyleyebilirim. Ben boyaları açık koyu leke endişesiyle değil, figürlerin özünde çakmaklanan ışığı yakmak için kullanıyorum. Ata göre insan değil, insana göre at çiziyorum.” diye ortaya koyduğu kuram sanatının temelini oluşturmaktadır. Doğum tablosunda bütün sancısı, belası, yokluğu ile köy doğumunu resmetmiş Balaban. Acı bir benzerlik olacak ki Balaban ilk eşini de yıllar önce doğum yaparken kaybetmiş.

6. Fikret Otyam (1926 – 2015) – Tarlada Harranlı Kadınlar

Fikret Otyam

Fikret Otyam tuvallerine, tıpkı fotoğraf ve röportajlarında olduğu gibi Anadolu insanını resmetti. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisi Fikret Otyam Anadolu’nun şahmerdanlarını, kilim desenlerini değişime uğratmadan tuvale yansıtırken Anadolu folklorunun, yörük yaşamının, yörüklerin tepelik, başlık, hotoz ve nakışlı baş örtülerini, gerçekçi bir üslupla resimlerine aktarmıştır. Resimlerinde keçi ve başı örtülü Anadolu kadınlarını figür olarak sık sık kullanan Otyam, Anadolu’yu, insanlarını, hayvanlarını, bitkilerini ve mahalli unsurları işlemeyi seven bir ressam olmuştur.

7. Şeref Akdik (1899 – 1972) – Millet Mektebi

Şeref Akdik

Şeref Akdik’in Millet Mektepleri adlı yapıtı Cumhuriyet yeniliklerinin resimsel bir şekilde vurgulanmasıdır. Cumhuriyet sonrasında açılmış olan Millet Mektepleri okur yazar oranını arttırmak ve okur yazar olmayanlara okuma yazma öğretmek amacındadır. “Harf inkılabından sonraydı ve karımla birlikte Gazi Terbiye Enstitüsü’nde kalıyorduk. Enstitü hizmetlilerine karım Prof. Sara Akdik okuma-yazma dersi veriyormuş. Bir akşam vakti, bu çalışmalardan birisini kapı aralığından görmüştüm, bu eserim böyle yapıldı.”

Resimde 4 köylü kadınına, kıyafetleriyle onlardan ayrılan bir öğretmen kara tahta başında ders vermektedir. Resim Atatürk’ün kara tahta önünde yeni harfleri tanıtırken gösteren fotoğrafını hatırlatmaktadır. 3 kadın figüründen birisi elinde çocuğuyla ve ellerinde defterleri tahtayı izlerken görülmektedirler. Öğretmen köylü kadınlardan birine tahtada harfleri çizdirmektedir. Tahtanın sağ köşesinde bir harita ve üst köşesinde ise yarısı görünmüş olsa da, Atatürk portresi yer almaktadır. Sağ köşedeki kadının başörtüsündeki kareler sol alttaki kumaşta yer almakta, sol alttaki kadının üzerindeki kırmızı renkler bizi tahta başındaki kadının şalvarına götürmektedir. Öndeki kadınlardan birinin başörtüsündeki mavi yeşil renkler bizi tahtanın üzerindeki benzer renk tonlarına götürüyor. Resimdeki kadınların yöreselliğinin izlerini taşıyan başörtüleri iki farklı şekilde bağlanmıştır. Kadınların kıyafetleri yöresel bir anlayışla resmedilmiştir.

8. Malik Aksel (1903 – 1987) – Halı Dokuyan Kızlar

Malik Aksel

Araştırmacı, ressam ve eğitimci olarak çok yönlü kişiliğiyle Cumhuriyet Dönemi resim sanatında bıraktığı izler hiçbir zaman yadsınamayacak olan Malik Aksel’in özellikle halk resmi alanında yaptığı çalışmalar yeni birçok araştırmacıya ipuçları sağlamıştır. Resimlerinde büyük ölçüde mahalli renk ve motiflere yer veren Aksel, konu olarak daha çok Anadolu köy hayatını ve halk eserlerini işledi. Türk mahalli hayatını tasvir ettiği figüratif çalışma ve kompozisyonlar yanında Anadolu halk resim sanatı ve folkloru, dini resimler gibi konular üzerinde de dikkate değer araştırmalar yaptı.

9. Namık İsmail (1890 – 1935) – Harman

Namık İsmail

Namık İsmail’in iki versiyonu bulunan Harman adlı resimleri, bu dönemde ve sonrasında da görülecek olan köye atfedilen önem ile doğrudan ilişkilidir. Resimde arka planda sol kısımda ekin yığınları sağ kısımda deniz görülür. Öküzlerin bulundukları yer diğer Harman resmi ile aynı olmasına rağmen, bu resimde çiftçiler saban sürmez. Sağ köşede bulunan figür, işine ara vermiş, başına diktiği testiden su içmektedir. Önünde içi su dolu bir bakraç bulunmaktadır. Arka planda bulunan çiftçi ise elinde yabası ile yürümektedir. Tabloyu seyrettiğimizde tıpkı bir harmanın ışıltılı ve güneşli sıcak havasını içimizde duyarız.

9. Hüseyin Avni Lifij (1866 – 1927) – Köylü Kadın ve Kağnı

Hüseyin Avni Lifij

Köy ve köy yaşantısını konu alan sanatçılardan birisi de Hüseyin Avni Lifij’dir. Çallı Kuşağı sanatçılarından olan Lifij güçlü deseni, lirik anlatımları ve romantik yorumlarıyla sanat etkinliklerinde büyük övgülerle yer almıştır. Köylü Kadın ve Kağnı isimli çalışması da köy yaşantısını aktaran çalışmalarından birisidir. Bu resminde de Lifij resmin odağına kağnıyı yerleştirmiştir. Bol ışıkla yıkanan renkler ve özellikle açık renk zemin üzerinde ayrışmış renkler çok zengin bir armoni sunarak resmin görsel anlatısını güçlü kılmıştır.

10. Turgut Atalay (1918 – 2004) – Pazarcı Kızlar

Turgut Atalay

1960’lı yılların başında Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Uşak’ta görevlendirilen Atalay, Kütahya’ya uğrayarak burada seramik çalışmalarını izlemiş ve geleneksel çini motiflerinin dışında farklı konu ve renklerle seramik çalışmaları yapmıştır. Sanatçı Uşak ve Kütahya’dan yaptığı resimlerinde, konu olarak köy yaşamı, köylüler, özellikle de kağnı, karasaban temalarını işlemiş, ifadenin öne çıktığı resimler gerçekleştirmiştir. Son dönem çalışmaları Tekirdağ ve Çanakkale çevresinden gerçekleştiren Atalay, köy yaşamı ve yörükler temasını işlemiştir. Pazarcı Kızlar, sanatçının bu dönem resimlerindendir.

11. Eren Eyüboğlu (1912 – 1988) – Üç Köylü

Eren Eyüboğlu

Eren Eyüboğlu, Bedri Rahmi ile beraber resim sanatçısı ve eş olarak yaşamlarını sürdürmeye başladıkları Türkiye’nin dört bir yanını dolaşarak Anadolu insanının yaşam biçimini tuvallerine folklorik özellikleri plastik öğelerle birleştirerek yansıttı. Sanatçı resimlerinde soyutlamacı ve ekspresyonist görüşü ile Anadolu insanına ve doğal yaşama yönelik konular işledi. Eren Eyüboğlu da Anadolu kültürünü yansıtan tüm öğeleri resmine konu yapmıştır. Eşine göre daha anıtsal bir anlatıma sahiptir. Parlak renklerle çalışan sanatçı mozaik tekniğinde de çalışmalar üretmiştir. Portre ve natürmort konularında da eserler veren sanatçı bir süre non figüratif çalışmalar üretmiştir. Resimde Eren Eyüpoğlu semah yapan köylüleri resmetmiştir. Torunu Rahmi Eyüboğlu şöyle diyor:

“Farklı bir insandı. Kraliçe gibiydi, ancak bir o kadar da mütevazıydı. Evin hizmetlilerinin fikrini alırdı. Bahçede çalışan bir Rıza Efendi vardı, Anadolu’dan gelmiş, ekmeğini kazanmak için koşturan bir insandı. ‘Rıza Efendi bak bakalım bu resmi sevecek misin’, derdi. O da sözünü esirgemez, bazen ‘Sevmedim Eren Hanım’ derdi. O laf babaanneme tuvali sildirirdi! Bazen de ‘Bu sefer fena değil’ derdi Rıza Efendi, çocuklar gibi sevinirdi babaannem. Ama aynı Eren Hanım açılışlarda kültür bakanını esas duruşta tutup, sorguya çekecek kadar da sert olabiliyordu. Babaannemden çok şey öğrendim; insanları sevmeyi ve güvenmeyi…”

12. Cemal Tollu (1899 – 1968) – Alfabe Okuyan Köylüler

Cemal Tollu

Cemal Tollu’nun sanat anlayışını vurgulayan iki belirgin özelliği dikkati çekmiştir. Bu özelliklerden bir tanesi abartılmış boylarıyla kompozisyonlara katılmış olan kunt figürlerin kullanılmış olması; bir diğeri de resimsel tasarımın düzenlenmesinde ortaya çıkan düzgün geometrik bir anlayıştır. Tollu 1950 sonrasında yöresel temalara öncelik tanıyan ressamlar arasına katılmış ve tuval yüzeylerini sert geometrik çizgi ve renk lekelerine ayıran kübist yorumlar, Cemal Tollu’nun sanat anlayışına bu yıllarında katılmış ve yaşamının sonuna kadar sürmüştür. Tollu’nun resimlerinde, derinlik ve boşluk etkilerini vurgulayan planlar, kesik, kırık, kalın çizgiler ve geometrik renk lekeleriyle belirlenmiştir.

13. Refik Epikman (1902 – 1974) – Bağ Bozumu

Refik Epikman

Malatya’da bir bağ bozumunu konu alan çalışmasında da kübizm etkileri görülebilmektedir. Dolu bir kompozisyona sahip olan resimde, kübizmle beraber, konstrüktivist bir anlayış da dikkat çekmektedir. Epikman resminde kullandığı sıcak-sarı renklerle havanın sıcaklığını bize net olarak hissettirmiştir. Orta planda yer alan iki figürün üzüm toplayışı ve ön plandaki figürün sepete doldurulan üzümleri taşıyışını bu resminde rahat fırça darbeleri ve lekelerle oluşturmuştur. Epikman, lekenin ve desenin önemini yakalamış bir sanatçı olarak, bu resminde de kullandığı fırça darbeleriyle ayrıntıya inmeden resmi rahat bir ifadeyle tamamlamıştır. Sadece ön planda kullandığı koyu lekeler ayrıntıyı vurgulayarak resimdeki ışık dağılımını dengelemiştir.

14. Elif Naci (1898 – 1987) – Çarşamba’nın Çarşambası

Elif Naci

Cumhuriyet’in ilk kuşak ressamları arasında olan Elif Naci, nüktedan kişiliği, entelektüel zekası, cesareti ve sanat anlayışı ile hep ayrıcalıklı bir yere sahip olmuştur. Akademi’de Çallı’nın öğrencisi olmuş, başlangıçta hocasının da etkisiyle sürdürdüğü izlenimci resim anlayışından uzaklaşarak Türk sanatlarının karakteristik özelliği olan soyut-geometrik düzenlemelere yönelmiştir. 1938-1943 yılları arasında topluma, resim, heykel gibi plastik sanatları tanıtmak, sevdirmek ve öğretmek amacı ile ressamlar yurdun dört bir yanına gönderilmiştir, işte bu resmi de bu gezisi sırasında yapmıştır. Geçmiş-gelecek, eski-yeni, modern-klasik, gelenek-çağdaşlık çelişkilerinin yoğun yaşandığı bir dönemde geçmişinden gelen bir duyarlılıkla Anadolu’ya özgü resimler yapmış, çağdaşları Batıya koşullanmışken, o, Türk resminin karakteristik özünü yansıtmaya çalışan, milli ve yerel değerleri bünyesinde barındıran resimler yapmıştır.

15. Saim Özeren (1900 – 1964) – Beyşehir

Saim Özeren

1924’te Akademi’ye giren Zühtü Müridoğlu’nun, “Saim çok şımartılmış, göklere çıkarılmış, neredeyse okulun simgesi haline gelmişti. Benim o zamanki değerlendirmeme göre resmi çok iyiydi. Yani o kadar abartılmayı hak etmişti. Akademi’de müdür gibiydi. Çallı’dan başka herkese kafa tutardı. Çallı’nın da asistanı gibiydi. Onun birçok resmine Saim’in yardım ettiği söylenir. Zeki, yetenekli ve esprili biriydi” dediği Saim Özeren’in etrafındaki bu parlak hal, 1924’te yapılan Avrupa Yarışması’nı kazanamayınca sönmüş. Farklı şekillerde yorumlanan bu başarısızlık ve Akademi çevresinin kasıtlı engellemesinin rolü olduğu iddia edilen bu sonuç, başta kendisi olmak üzere herkesi şaşırtmış. 1922’de babasını kaybeden ve geçim sıkıntısı içinde olan Özeren, on bir yıl çalıştığı Akademi’den 1926’da çıkışını almış. Okuldayken mi, çıktıktan hemen sonra mı, belli olmayan bir tarihte tekrar Avrupa Yarışması’na katılan, bu kez kazanan, ancak sağlık muayenesinde “Miyoptur, bu öğrenimi yapamaz” raporu verilen Özeren’in küskünlüğü daha da artmış. Öğretmenlik sınavına girip, resim öğretmenliğine başlamış. 38 yıl boyunca aralıksız sürdürdüğü öğretmenliği, 1964’te İstanbul’da ölümüyle noktalanmış.

Kaynak
Ulusal Resim Sanatının Ustası Turgut ZaimResim Sanatında Geleneksel Temaların EtkisiNuri İyem ve Neşet Günal’ın Türk Resim Sanatındaki YeriCumhuriyet Sonrası Türk Resim Sanatında Yöresel Motifler


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir