Menu

Zekeriyyâ er-Râzî Kimdir? Eserleri Nelerdir?



İslam tarihinde hekim-filozof tipinin en başarılı temsilcilerinden olan Ebû Bekir Muhammed b. Zekeriyyâ er-Râzî, Bîrûnî’nin tespitine göre 865 yılında Rey’de doğdu. Hayatıyla ilgili fazla bilgi yoktur. Batılıların Rdedikleri bu ünlü hekim gençlik döneminde felsefe ve edebiyatla ilgilenen, şiir yazan, ud çalıp şarkı söyleyen, sakalı bıyığı çıktıktan sonra, “Artık mûsiki ile uğraşmak yakışık almaz” diyerek bundan vazgeçen ilginç biridir. Hipokrat ve Galen’den sonra tıp ilmine yaptığı önemli katkılardan dolayı “Araplar’ın Galeni” unvanıyla anılır.

Hayatını kuyumculukla kazanırken bu meslek onda kimyaya karşı merak uyandırmış, kurduğu laboratuvarda kimya deneyleri yaparken ortaya çıkan gaz ve buharlar sebebiyle gözleri rahatsızlanmış, bu rahatsızlığı hayatı boyunca sürmüştür. Bîrûnî’ye göre Râzî’nin kimyadan sonra tıbba yönelmesinin asıl sebebi gözlerindeki rahatsızlıktı. Bazı klasik yazarlar Râzî’nin otuzundan sonra bazıları da kırkından sonra tıp tahsiline başladığını söylüyorlarsa da, bu alanda zengin bir literatür oluşturan eserlerine bakıldığında bunların ileri yaşta tıbba merak sarmış birinin başaracağı türden olmadığı anlaşılır.

Receuil des traites de medecine adlı eserde hasta birini tedavi eden Râzî betimlemesi

Receuil Des Traites de Medecine adlı eserde hasta birini tedavi eden Râzî betimlemesi.

Zekeriyyâ er-Râzî’nin kimlerden tahsil gördüğüne dair yeterli bilgi yoktur. Bazıları onu hekim Ali b. Rabben et-Taberî’nin öğrencisi olarak gösterirse de bu yanlıştır; çünkü Ali b. Rabben, Râzî doğmadan dört yıl önce ölmüştür. İbnü’n-Nedîm, Râzî’nin felsefeye ve kadîm ilimlere hakkıyla vakıf gezgin bir felsefeci olan Belhî’den okuduğunu, hatta hocasının yazdıklarını kendine mal ettiğini iddia etmekte fakat Belhî’nin kimliği hakkında yeterli bilgi vermemektedir. Bu kişi o dönemin hekim ve filozoflarından olan, uzun seyahatleri esnasında Bağdat’a giderek filozof Kindî’nin ders halkasına katılan Ebû Zeyd el-Belhî olabilir.  Zira Râzî’den 15 yaş büyük olan ve ondan dokuz yıl sonra vefat eden Belhî’nin nezle olması üzerine Râzî, “Ebû Zeyd el-Belhî’nin nezle olmasının sebebi ilkbaharda kokladığı güldür” başlığıyla bir makale yazmıştı.

Klasik kaynaklarda bulunmayan farklı bir bilgiye Hücvîrî’de rastlanmaktadır. Hücvîrî’ye göre Hallâc lakabıyla anılan iki şahıs bulunmakta, bunlardan biri meşhur sûfî Hüseyin b. Mansûr el-Hallâc, diğeri de Muhammed b. Zekeriyyâ er-Râzî’nin hocası olan Bağdatlı mülhid Hasan b. Mansûr el-Hallâc’dır. İşin gerçeğini bilmeyenler bunların aynı kişi olduğunu sanırlar. Herhalde Hücvîrî, sûfî Hallâc’ı savunmak amacıyla ona isnat edilen zındıkça fikirlerin aslında Râzî’nin hocasına ait olduğunu, Râzî de zındıklıkla suçlandığına göre bu iddianın kabul göreceğini düşünmüştür.

Zekeriya Er RâzÎ, Kimya

Ebû Bekir er-Râzî, tahsil için çıktığı uzun seyahati esnasında Horasan bölgesindeki ilim ve kültür merkezlerinde bulundu; hekimlikte şöhrete kavuştuktan sonra Halife Müktefî-Billâh’ın daveti üzerine otuz küsur yaşlarındayken Bağdat’a gitti. Otobiyografi mahiyetindeki es-Sîretü’l-felsefiyye’sinde kendinden şöyle söz etmektedir: “Beni tanıyanlar bilir ki ilme karşı olan sevgim, tutkum ve bu yoldaki çalışmalarım gençliğimden beri aralıksız devam etmektedir. Okumadığım bir kitap, karşılaşmadığım bir ilim adamı bulunsa büyük bir zarara uğramam söz konusu olsa bile her şeyi bir kenara bırakıp mutlaka o kitabı okurum ve o âlimi tanırım. Bu alandaki sabırlı çalışmalarım neticesinde bir yıl zarfında müsvedde olarak 20.000 varaktan fazla yazı yazdım.”

Onu anlatanlar, sepet gibi kocaman bir kafası olan bu şahsı ya bir kitabı istinsah ederken ya müsvedde yaparken ya da bunları temize çekerken gördüklerini söylerler. Başta tıp ve felsefe olmak üzere çağının geometri dışındaki bütün ilimlerinde eser veren, antik ve Helenistik dönemde ve kendi çağdaşları arasında önde gelen birçok bilgin, düşünür ve ilâhiyatçı ile hesaplaşan Râzî onları eleştirmiş, kendini eleştirenlere karşı reddiyeler yazmış, cesur, hür fikirli ve üretken bir filozoftur. “Hayatın Sokrat’ınkine benzemediği için sen filozof olamazsın” diyenlere karşı ülkesinde hiç kimsenin tıp alanında kendisini geçemediğini, filozof adına yakışmayacak hiçbir davranışta bulunmadığını, fizik ve metafizik disiplinleriyle ilgili 200’e yakın eser yazdığını belirtip, es-Sîretü’l-felsefiyye’de “Ulaştığım bu bilgi düzeyi filozof adını almama yetmiyorsa keşke bilseydim, çağımızda bu isme lâyık olan kim var?” diyerek kendisini savunmuştur.

Râzî'nin Kolofon-Tıp Kitabı

Râzî’nin Kolofon-Tıp Kitabı

Râzî, dönemin hoşgörü ortamında gelişen dinî ve felsefî düşünce hareketleri arasında Eflâtun felsefesinden esinlenerek deist dünya görüşünü temellendirmeye çalışan bir filozof olarak bilinir. Allah’ın verdiği akıl gücü ve adalet duygusunun insanlar arasında düzeni sağlayacağını ve mutlu bir hayat gerçekleştireceğini, bunun için dine ve bir peygamberin rehberliğine gerek olmadığını savunan cüretkâr görüşleri sebebiyle gerek çağdaşları gerekse sonraki dönem filozof ve kelâmcıları tarafından şiddetle eleştirilmiştir. Literatürde kendisinden genellikle mülhid (dinden çıkma sonucunu doğuracak inanç ve görüşleri savunma) ve zındık diye söz edilir. Din hakkında inkârcı görüşleri yanında alemin yaratılışı ve kozmik varlığın oluşumuna yönelik geliştirdiği sistemin içerdiği çelişkiler yüzünden bir gelenek kuramamış, bilim dünyası onu daha çok tıp alanındaki başarılarıyla tanımıştır.

Zekeriya Er Râzî Heykeli

Râzî tahsilini tamamlamak için çıktığı seyahatte Horasan bölgesindeki çeşitli merkezlerde Yunan, Hint, İran ve İslâm tıbbı üzerinde araştırmalar yapmış ve Helenistik çağın en ünlü hekimi Galen’den beri hiçbir tabibin ulaşamadığı tıp bilgisine sahip olmuştu. Doğduğu şehir olan Rey’e dönünce oradaki bîmâristanın (hastane) başhekimliğine getirilmiş, her alandaki geniş bilgisi, tıptaki üstün başarısı ve sağlam karakteri sebebiyle hem saray hekimi hem devlet işlerinde danışman olarak önemli görevler üstlenmiştir.

Otuz küsur yaşlarında Bağdat’a gitmiş ve sonradan Bîmâristân-ı Adudî adıyla anılacak olan hastahanenin başhekimlik sınavını yüz hekim arasından kazanmıştır. Hizmeti muntazam bir şekilde nöbetleşe yürütebilmek için hastahaneye dahiliye, hariciye, nöroloji, ortopedi ve göz hekimlerinden oluşan yirmi dört kişilik bir uzman kadrosu daha ilâve etmiştir. Râzî geliştirdiği çok ileri bir yöntemle kliniklerde hastaları önce asistanlara, sonra başasistanlara muayene ettirir, onların teşhiste güçlük çektikleri bir vaka olursa o zaman kendisi müdahale ederdi. Hastanelerde muayene, teşhis, ilaçların etkileri ve vakanın bütün seyri defterlere geçirilirdi. Ayrıca o tıp tarihinde kimyayı tıbbın hizmetinde kullanan ilk hekim olarak bilinmektedir. Her ne kadar İbn Sînâ onu “irinli çıbanları deşme, idrar ve dışkı inceleme konusunda uzman” diyerek küçümsüyorsa da, gerçekte deney ve klinik bulgulardan hareketle dünya tıp tarihine getirdiği yenilikler açısından İbn Sînâ’dan çok ileridedir.

Ebubekir Zekeriya Er Râzî Felsefi Görüşleri

Klinik tıbbın üstadı kabul edilen Râzî, kendisine çok şey borçlu olduğunu sıkça tekrarladığı Galen’i eleştirmek üzere kaleme aldığı Kitâbü’ş-Şükûk’ün girişinde tıp ve felsefede kanıtlanmış bilgi dışında hiçbir otoriteye güvenilemeyeceğini, zaten bir filozofun öğrencilerinin göstereceği teslimiyetçi tavrı hoş karşılamayacağını söyler. Râzî’nin tabiat ilimlerinde uyguladığı gözlem ve deney yöntemini tıp alanında da başarıyla uyguladığı görülmektedir. Muayene sırasında hastanın yaşını, beslenmesini, geçirdiği hastalıkları, şikâyetinin ne olduğunu ve ne zaman başladığını sormakta, koyduğu teşhisleriyle birlikte bütün bulguları kayda geçirmekteydi.

Bu alandaki zengin birikimini sayıları, altmış beş ile yüz arasında değişen tıbbî eserlerinde ve özellikle on beş yılda vücuda getirdiği tıp ansiklopedisi mahiyetindeki el-Hâvî (el-Câmi‘u’l-kebîr) adlı kitabında görmek mümkündür. Kızamık ve çiçek hastalıklarının teşhisini doğru koyan ilk hekim olan Râzî’nin bu konuda yazdığı el-Cüderî ve’l-hasbe adlı eseri Latince’ye çevrilmiş ve 1498-1866 yılları arasında kırk ayrı baskısı yapılmıştır. Ahlâku’t-tabîb adlı eserinde hekim-hasta ilişkisinde uyulması gereken kuralları hatırlatarak, “Tıpta kehanet olmaz, hekim her şeyi bilemez, hasta denek olarak kullanılamaz. Gerekmedikçe tedavide basit ilâçlarla yetinilmeli. Hekim hastasının sırdaşı olmalı. Hekim hasta ile doğrudan diyalog kurmalı” şeklinde tavsiyelerde bulunur ve eğitimini almadan tıbba dair okuduğu bir iki kitapla halkın sağlığını istismar eden şarlatanları deccâl olarak niteler.

Ebubekir Zekeriya Er R3azî Tabibin Ahlakı

Râzî’nin büyük bir kısmı tıpla ilgili olmak üzere, felsefe, kimya, fizik, astronomi, matematik, teoloji, müzik ve diğer alanlarda iki yüzden fazla eser yazdığı bildirilmektedir. Farklı bilim adamları tarafından, farklı sayılar verilmekle birlikte; bu eserlerden tıpla ilgili üç tanesi tıp tarihi açısından önem taşımaktadır.

Râzî’nin en önemli eseri olarak kabul edilen el-Ḥavî fī’ṭ-Tıbb Râzî’nin ölümünden sonra vücuda getirilmiştir. Büveyhilerden Rüknü’d-devle’nin veziri İbnü’l-ʿAmîd, Râzînin notlarını kız kardeşi Ḫadice’den satın almış ve bunları Râzînin öğrencilerine vererek düzenletmiştir. Eser Antakyalı Farac ibn Sâlim (Farraguth) tarafından 1279 yılında Anjou hanedanından Kral Charles için Latinceye çevrilmiş, 1486 yılında Brescia’da basılmıştır. Râzî’nin kızamık ile çiçek arasında ayrım yaptığı ve tarihçilerin bu konu üzerinde yazılmış ilk monograf olarak kabul ettiği Kitâbu’l-Cuderî ve’l-Ḥaṣbe adlı eseri ise en orijinal eseridir. Râzî’nin diğer bir önemli eseri de Kitâbu’l-Manṣûrî adlı eseridir.

Doğum yaklaştığında ve zamanı geldiğinde gebeyi hamama sokmak ya da her gün bir saat küvete oturtmak gerekir. Karnı ve sırtı yağla yağlanır ve kurtuluş gelene kadar isfidbâclar ve badem yağı ve şekerle yapılmış tatlılar gibi yumuşak, lezzetli gıdalardan yedirilir. Sırt şebboy yağı ya da zambak yağı ile yağlansın ve kasığa, apış arasına ve böğürlere yağ sürülsün. Yün içinde ılık yağ taşıtılır. Nezaketle yürütülür, gidip getirilir, oturtulur ve ayakları uzattırılır, sonra hızla bu durumda bir defa ayakları üzerine kaldırılır. Kurtuluş şiddetlendiğinde nefes tutturulur, doğurtulur, ebe gebenin sırtını iter ve böğürlerinden karnın göbek ile kasıklar arasına aşağı doğru bastırır. Eğer durum uzarsa, içine ördek, besili tavuk yağları konmuş ve piliçlerle yapılmış yağlı isfidbâce, çorba yudumlasın ve fesleğen şarabından biraz içsin. Eğer doğum zorlaşırsa ve onda korku olursa ona, üzerine badem yağından biraz damlatılmış lezzetli pişmiş meyve suyunu ve çemen otu suyunu kusmasın diye iki ya da üç defada içir.”

Ebu Bekir Er R3azî Ruh Sağlığı

Râzî’nin mantık, metafizik ve fizik ile ilgili eserleri günümüze ulaşmamıştır. Fakat temel felsefî görüşlerini yansıtan el-İlmü’l-ilâhî adlı eserinden yapılan iktibasları (alıntı) ve özet metinleri Sünnî, Şiî-İsmâilî ve Zâhirî kelâmcıları ile bazı filozofların eserlerinde bulunmaktadır. Bunlar Paul Kraus tarafından Resâil Felsefiyye başlığı altında filozofun dört eseriyle birlikte yayımlanmıştır.

Râzî, Tanrı-varlık ilişkisini ve kozmik varlığın ortaya çıkışını beş ezelî ilke (el-kudemâü’l-hamse) adını verdiği bir sistemle açıklamaktadır. Yaratıcı (el-bârî), nefis (küllî nefis), heyûlâ (şekilsiz ilk madde), halâ (boşluk, mutlak mekân) ve dehr (mutlak zaman) olarak belirlediği bu ilkelerin beşi de ezelî olmakla birlikte aralarında derece ve mahiyet farkı bulunmaktadır. Bunlardan yaratıcı ile nefis aktif, heyûlâ pasif, halâ ve dehr ise ne aktif ne de pasiftir.

Tabibin Ahlakı Ve Bir Saate Şifa

Yunan felsefesinin etkisinin görüldüğü ve ilmin hemen her dalında eserler yazıldığı bir zamanda yaşayan önemli filozlardan biri de Ebubekir er Râzî’dir. Kendi döneminin bu özelliğine uygun olarak farklı ilim dallarına ait eserler yazdığı görülmektedir. Mezhebî tartışmaların olduğu bu dönemde Ebubekir er-Râzî’nin, dînî görüşleri yüzünden mülhit olarak itham edildiği söylenebilir. Ebubekir er-Râzî’nin felsefî ve dînî görüşlerinin öğrenileceği eserlerin çok azı günümüze ulaşmıştır. Buna rağmen İslâm düşünce tarihinde mülhit filozoflar arasında adı geçmektedir.

Ebubekir er-Râzî, savaşların dinlerden kaynaklandığı görüşündedir. Ona göre bu savaşlar büyük felaketler yaşanmasına neden olmuştur. Yine bu eserlerde dinler felsefi düşüncenin gelişmesinde ve ilmî araştırmalarda mesafe kat etmede büyük bir engel teşkil etmektedir. İnsanların dine inanmalarını, taklit, alışkanlık, tembellik, baskı ve olayların meydana getirdiği korkuların etkisinde kalmalarına bağladığı görülür.

Daf' Madarr al-Aghdhiyah 1

 Daf’ Madarr al-Aghdhiyah (Çeşitli Gıda Türlerinin Zararlı Etkilerini Önleme Yöntemleri Üzerine) adlı kitabı, Yale Üniversitesi, Beinecke Nadir Kitaplar ve El Yazmaları Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.

İslâm düşüncesi tarihinde yaratıcı bir Tanrı’ya inandığı halde peygamberliği ve dini kabul etmeyen Râzî’ye göre Allah’ın verdiği akıl gücü ve adalet duygusu sayesinde insan, peygamberin ya da herhangi bir ruhanînin aracılığına gerek kalmadan kendi yolunu kendisi bulabilir. İyiyi kötüden, yararlıyı zararlıdan, güzeli çirkinden, doğruyu yanlıştan, haklıyı haksızdan ayırt eden tek ölçü akıl ve adalettir. Mutlak hikmet, adalet ve merhamet sahibi olan Allah’ın insanlar arasından peygamber veya ruhanî bir şahsiyeti üstün niteliklerle donatarak imtiyazlı kılması ve insanlara mürşid olarak göndermesi O’nun hikmet, adalet ve merhametiyle bağdaşmayan bir durumdur. İnsanlar akıl ve diğer yetenekleri açısından eşit düzeyde yaratılmıştır, üstün niteliklerle donatılmış imtiyazlı birinin varlığı bu eşitliği bozar.

Ayrıca filozof tarih boyunca devam eden savaşların din farklılığından ileri geldiğini, dolayısıyla insanlığı kurtarma iddiasıyla ortaya çıkan peygamberlerin insanlığın felâketini hazırladığını ileri sürmektedir. Buna ilişkin olarak Yahudilik, Hıristiyanlık, Maniheizm ve Brahmanizm’i, bazen de “hak din” diye nitelediği İslâm’ı eleştirmekten çekinmez. Ayrıca mucizenin kehanetten, Kur’an’daki îcâzın sanat değeri yüksek bir şiirden farklı olmadığını söyler. Ona göre toplumların bir dine bağlanmasının asıl sebebi taklit ve geleneğe saygı, devlet hizmetinde bulunan din bilginlerinin nüfuzu, dinî ayin ve merasimlerin halkı etkilemesidir. Bu cüretkâr iddialarına hayvanlar arasında ruh göçünün (tenâsüh) geçerli olduğu fikrini de ilave eder.

Hakikat Bahçesi

Ancak Ebubekir er-Râzî’ye ait olduğu kabul edilen ve kendisi hakkında yazılan günümüze ulaşan eserler incelendiğinde, felsefi ve dînî görüşleri nedeniyle dinsizlikle itham edilmesine yol açan fikirlerin kendisi tarafından bizzat kaleme alınmadığı, Ebu Hatim er Râzî gibi siyasi ve mezhebi yönden muhalifleri tarafından yazılan eserlerde bu ithamların yer aldığı görülmektedir. Ebubekir er-Râzî’nin kendisine ait olan ve günümüze ulaşan “es-Siretü’l-felsefiyye” (Filozofça Yaşama) ve “et-Tıbbu’r-rûhânî” (Ahlâkın İyileştirilmesi) eserlerine bakıldığında, Allah’ın dışında ezeli unsurlara inandığı, kutsal kitabı ve peygamberliği kabul etmediğini gösteren herhangi bir husus bulunmamaktadır.

Zekeriya Er Razi

Tabiattaki her çeşit oluşum, gelişim ve değişimi teorik düzeyde temellendirmeye çalışan ve tabîiyyûn (natüralistler) olarak bilinen grubun içinde yer alan müslüman düşünürlerin başta tıp, kimya (simya), botanik, zooloji olmak üzere matematik ve astronomi alanlarında da birer otorite olduklarında şüphe yoktur. Bunların başında bu felsefe akımının kurucusu olan Râzî gelmektedir. Gazzâlî’ye göre tabiat felsefesinin kurucuları bitki, hayvan ve insan anatomisi üzerinde araştırma yapan hekimlerdir. Bu filozoflardan bir kısmı her şeyi bilen hikmet sahibi bir yaratıcının varlığını kabul etmiş, diğerleri ise canlıların anatomisinde tespit ettikleri olağan üstü mükemmelliğin normal mizaçtan kaynaklandığını iddia ederek Tanrı’yı ve ahireti inkâr etmiştir.

Deist bir filozof olan Râzî’nin ilk grup arasında yer aldığı söylenebilir. Koyu bir rasyonalist olan, çalışmalarında gözlem, deney ve tümevarım yöntemini başarıyla uygulayan Râzî, tıp ve kimya alanındaki başarıları yanında atomist görüşleriyle de dikkat çekmektedir. Râzî, yapısı gereği maddenin dinamik olarak hareket etme gücüne sahip olduğunu savunmuş ve bu konudaki düşüncelerini İnne li’l-cismi hareke min zâtih ve inne’l-hareke mebde’ün tabî‘iyye adlı eserinde temellendirmeye çalışmıştır. Ayrıca tabiat ve tabiat olaylarının yorumu üzerine otuz iki eser kaleme almış, fakat bunlar günümüze ulaşmamıştır.

Zekeriyyâ er-Râzî'nin ,Al-Hawi

Zekeriyyâ er-Râzî’nin “Al-Hawi” (The Comprehensive Book on Medicine)’si. Kahve (Razi’nin deyimiyle bunchum) ilk kez 10. yüzyılda yazılmış bu tıp kitabında yer almıştır.

Ebû Bekir er-Râzî’nin kimya alanındaki çalışmalarının önemli bir yeri vardır. Değersiz madenleri birtakım işlemlere tâbi tutmak suretiyle onlardan değerli maddeler elde etmenin mümkün olduğuna inanan Râzî’nin, Câbir b. Hayyân’ın bu konudaki çalışmalarından büyük ölçüde yararlandığı ve onu üstadımız diye andığı bilinmektedir. Söz konusu madenler farklı derecelerde ergitilip iksir denen bir madde belli ölçüde katıldığında sarı ve beyaz renkteki değerli maddeler yani altın ve gümüş elde edileceğine inanılmaktaydı.

İslâm toplumunda bu sahte ilme ilk karşı çıkan filozof Kindî olmuştur. Kindî, bu konuda iki eser yazarak madenlerin aslî niteliklerini değiştirmenin mümkün olmadığını, bunu yapmaya kalkışanların halkı aldattıklarını söyler. Buna karşı Râzî, er-Red ale’l-Kindî fî reddihî ale’l-kimyâ adıyla bir risâle kaleme alarak Kindî’nin görüşlerini çürütmeye çalışmıştır. Her ne kadar İbn Cülcül, Râzî’nin kimya ile ilgili on dört eser yazarak amacına ulaştığını yani iksiri bulduğunu söylüyorsa da, uzun yıllar kimya deneyleriyle uğraştığı halde iksir denen o sihirli maddeyi bulamamıştır. Fakat Kitâbü’l-Esrâr’da, kimyasal maddeleri maden, bitki ve hayvanlardan elde edilenler şeklinde üç kısma ayırması ve bunların türevlerinden oluşan maddeleri daha alt sınıflara ayırarak kimyasal birleşim ve alaşımdaki işlevlerini tespit etmesi, bu arada gliserin, soda, sirke asidi, alkol, kükürt asit ve nitrik asit gibi kimyasal maddeleri bulmuş olması sebebiyle kimyayı teoriden pratiğe geçirdiği için bu ilmin kurucularından kabul edilmiştir.

Al-Razi

Hayatının sonlarına doğru gözlerine katarakt inen Zekeriyyâ er-Râzî, 925’de Rey’de vefat eder. Ebubekir er-Râzî’nin de felsefi ve siyasi görüşlerinden dolayı itibarsızlaştırıldığından farklı konulardaki eserleriyle de İslâm dünyası ilgilenmemiştir. İslâm dünyasının mülhit olarak gördüğü Ebubekir er-Râzî, Batı dünyasında önemli bir oranda ilgi görmüş özellikle tıp alanındaki kitapları üniversitelerinde yakın yüzyıla kadar ders kitabı olarak okutulmuştur.

Kaynak
Felsefe Risaleleri-Ebû Bekir Zekeriyyâ er-RâzîEbu Bekr Zekeriyyâ er-Râzî’nin Kitâbu’l-Manṣûrî Adlı Ünlü Eserinde Gebelerin Ve Çocukların Tedbiri ÜzerineEbubekir er-Râzî’nin Felsefi Ve Dinî GörüşleriEbûbekir Zekeriyâ El-Râzî’nin Felsefî Görüşleri, İlâhiyyât (Metafizik) ve Tabîiyyât (Doğa Felsefesi )Ebû Bekir Zekeriyyâ Râzî’nin Metafiziği


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir