Kösem Sultan, kuşkusuz Osmanlı tarihinin en çarpıcı kadınlarından biri. Küçük yaşta cariye olarak girdiği sarayda, Valide Sultanlık mertebesine kadar yükselen Kösem Sultan’ın hayatından ilginç detayları sizler için derledik.
1. Tam doğum tarihi bilinmese de 1580’li yıllarda doğduğu tahmin ediliyor.
I. Ahmed’in Hasekisi, IV. Murad’la, Sultan (Deli) İbrahim’in annesi, IV. Mehmet’in babaannesidir.
Kösem Valide, Mahpeyker, Hatice Mahpeyker, Kösem Sultan, Büyük Valide Sultan ad ve sanlarıyla tanınmıştır. Osmanlı Hanedanı kadınları arasında bir tek o, padişahlık yetkisini, taht değişikliğine onay verecek düzeyde kullanmıştır.
1603’ten 1651’e dek uzanan yaklaşık yarı yüzyılı bulan saltanatında, sarayın en nüfuzlu kadını olmuştur. Ama Osmanoğulları’nın kritik bir fetretini de atlatabilmesini sağlamıştır.
2. Kösem lakabı, sürünün önünde rehber vaziyetinde giden anlamına gelir.
Babası Rum asıllı bir papazdır, adı Anastasya (Kısaca Nasya) imiş. Onu yakalayan akıncılar Bosna Beylerbeyi’ne vermiş, oradan Saray’a sunulmuş. Güzelliği yanında şirin, konuşkan, iri yarı bir kızmış. Reşat Ekrem Koçu ayağının büyüklüğünden bahseder, bunun ona şans getirdiğini söyler. Saray geleneklerine göre Mah-peyker (ay yüzlü) adı verilmiş.
Onu Kösem adıyla tanıtan ilk kaynak İtalyan gezgin, Pietro della Valle’nin 1645’te yayınlanan Voyages adlı yapıtıdır. Söylenceye göre bu lakabı eşi I. Ahmet onu haseki ve gözdelerinin önüne koyup, sürünün kösemine benzeterek vermiş.
Venedik Balyosu (elçi) Simon Cantarini 1612’de 20’li yaşlardaki Kösem’i şöyle anlatır:
“Güzel, kurnaz, birçok yetenekleri olan, mükemmel şarkı söyleyen, I. Ahmet tarafından çok sevilen bir hasekidir. Ama padişah onunla devlet işlerini konuşmayacak kadar dikkatli davranır.”
Bundan 30 yıl sonra 1645’te bir başka Venedik Balyosu hükümetine yazdığı raporda 50’li yaşlardaki Valide Sultanı şöyle tanımlamıştır:
“Kösem Sultan adıyla ünlenen Ana Kraliçe, yaşlıca fakat çok güzeldir.”
3. Sultan I. Ahmed ile 6 çocukları oldu.
Sultan I. Ahmed, tahta henüz 14 yaşında 14. padişah olarak geçti. Tahta geçtikten sonra sünnet olan ilk padişahtır. 14 yıl saltanat sürmüştür. Başmimar Sedefkar Mehmed Ağa’ya yaptırdığı olağanüstü mimarisi ve çinileriyle Sultanahmet Camii’ni 9 Haziran 1617’de ibadete açtıktan yaklaşık 5 ay sonra 22 Kasım’da henüz 28 yaşında hayata veda etmiştir.
Kösem, I. Ahmed’le akran belki de birkaç yaş büyüktü. Kızları Fatıma Sultanı 1606, Aişe Sultanı 1608, Murad’ı 1611, Süleyman’ı 1612, Kasım’ı 1613, İbrahim’i 1615’te doğurdu.
I. Ahmed Osmanlı tarihinin tasavvuf ve din kültürüne hakkıyla sahip padişahlarındandır. Çiftin tasavvufla olan yakın ilgileri o dönemin meşhur mutasavvıfı, dergahı bugünkü gibi Üsküdar’da bulunan şeyh Aziz Mahmud Hüdai’nin feyz ve irşadına yönelmelerini sağladı.
Kösem kocası ve ondan sonra tahta 2 kez gelen kayınbiraderi I. Mustafa, ve üvey oğlu II. Osman döneminde ön planda değildir. Zaten kayınbiraderi Mustafa’nın akıl sağlığı yerinde olmadığından kısa süre tahtta kaldı. Üvey oğlu II. (Genç) Osman ise dönemine göre sade giyinmesi, şatafattan hoşlanmaması, Şeyhülislam’ın kızı ile nikahla evlenip haremdeki düzene uymaması, yeniçerilerin olumsuzluklarını görüp kaldırmayı düşünmesi nedeniyle yadırgandı ve yeniçeriler tarafından boğularak öldürüldü.
4. Oğlu IV. Murad’ın haremdeki cariyelerle yakın olmasına mani oldu.
Kösem’in etkin siyasi kimliği, bundan sonra başlayacaktı. 1623’te oğlu IV. Murad tahta geçti. Henüz 12 yaşındaydı. Reşat Ekrem Koçu Kösem Sultan romanında, Valide Sultan’ın Harem dairesindeki Hünkar Hamamı’nı yıkarak çıplak cariyelerin buluğ çağındaki IV. Murad’a yıkanmak bahanesiyle yaklaşmalarını önlediğini, Enderun Hamamı’nda içoğlanlarından pakize tellaklara yıkattırarak hemcinslerine alışmasına neden olduğunu yazar. Eğer oğlunun sevdiği bir haseki olursa, kendisi güç sahibi olamayacak geri planda kalacaktı.
Reşat Ekrem Koçu şöyle devam eder:
“Gözdesi Musa Melek Çelebi’den sonra, IV. Murad, Revan (Erivan) Fethi’nden dönerken İranlı bir prens getirdi. Adı Yusufhan’dı. Ona “Mütahassıs Has Nedim” ünvanını verdi. Fakat İstanbul halkı bu adama “Emir-i Kun” adını takmıştı. Vakanüvisler bu lakabı “Emirgune”, daha sonra “Emirguneoğlu” şekline çevirdiler. Yusufhan’ın yalısının bulunduğu o güzel semte de zaman içerisinde Emirgan dendi..”
Oğlu üzerindeki gücünü, 1632’de Sultan Murad’ın mutlak egemen oluşuna değin korudu. Bu tarihten sonra da iç ve dış sorunlarda oğluna danışmanlık yaptı. IV. Murad seferdeyken İstanbul’un yönetimiyle ilgilendi.
5. IV. Murad’ın kardeşi İbrahim’i öldürmesini engelleyip saltanatın devamını sağlamıştır.
Kösem, birçok kaynakta acımasızlığı anlatılan IV. Murad’ın kardeşleri Süleyman, Kasım, Bayezid’i (Mahiruze Haseki’nin oğlu) boğdurmasına mani olamamış, yalnız İbrahim’i masum ve ehliyetsiz göstererek haremin gizli bölümlerinde saklayıp korumuş, şehzadesi olmayan IV. Murad’dan sonra bu oğlunu tahta çıkarıp, Osmanoğulları ocağının devamını sağlamıştır.
IV. Murad tütün ve şarap, afyon yasağı getirmesine rağmen kendisi alkol ve şarabı fazlasıyla kullanıyordu. Zaten 29 yaşında teşemmuu kebedi, yani karaciğerin mumlaşmasından, günümüz tıbbıyla söylersek sirozdan yaşama veda etti. Murad’ın oğulları bebek iken öldü, yaşayan 6 kızı ise çeşitli paşalarla evlendirilmişti.
6. Oğlu Sultan İbrahim’in cariyelere ilgi duyması için çok çaba sarfetti.
Kösem, tahta ruhsal yapısı bozuk küçük oğlu İbrahim’in tahta çıkması ile bir kez daha gayrıresmi saltanat naibeliğini üstlendi. İbrahim’e (Deli İbrahim) dense de bu doğru değildir. Yıllarca haremde gizli saklı, bir nevi hapis hayatı ve her an öldürülme korkusu yaşamak, onun sinirlerini alt üst etmişti. Kösem Sultan bu kez, kadınlarla ilgilenmeyen oğlu İbrahim’in hanedanın devamı için, hareme ilgi duyması konusunda çabaladı.
Birçok hoca ve hekimi seferber etti. En nihayetinde, Safranbolulu Hüseyin Efendi (lakabı Cinci Hoca), Sultan İbrahim’in derdine çare buldu ve arka arkaya şehzadeleri oldu. Kösem saray içinde ve dışında kurduğu otoriteye karşın, çılgınlıklarını önleyemediği oğlu İbrahim’le araları açılınca, oğlunun hasekilerini bizzat döverek gücünü gösteriyordu.
7. Sultan İbrahim tahttan indirilince yerine 7 yaşındaki torunu IV. Mehmed tahta geçti.
Bir yandan da atamalardan, iltizam, mukataa (bir nevi vergi, gelirler denebilir) işlemlerinden rüşvet ve hediyeler alarak servetine servet katıyordu. Venedik Balyosu 1645’te “Valide Sultan son derece haris, aynı zamanda zengin, hatta Osmanlı ülkesinin en zengini. Kapıkulu askerlerini kendine bağlamıştır.” diye yazar.
Oğlu İbrahim yönetim bilgisinden yoksundu yanı sıra haremdeki çılgınlıkları, harcamaları, ulemayı rahatsız etti ve İbrahim’in tahttan indirilmesine karar verildi. İşte burada Kösem Sultan’ın sergilediği tutum takdire şayandır. Çünkü ulema, İbrahim’i tahttan indirip, oğlu IV. Mehmed’i (Avcı) tahta oturtmak istedi. Cülus törenini (tahta çıkış) camide yapmak istediler. Kösem buna karşı çıktı. Camide cülus olmaz Saray’a gelsinler dedi. Böyle davranarak devlet geleneğinden ödün vermedi.
Saraya gelen Ulema ve Ocak Ağaları ile başını siyah ipek bir örtüyle örtmeyi yeterli görüp, harem dairesinin girişinde yüz yüze görüşüp, tartışırken akılcı ve sağduyulu davranmıştır. Ulemayı, oğlu İbrahim’i uyarmadıkları için eleştirmiş. Daha sonra oğlunun tahttan indirilip, yerine 7 yaşındaki torunu IV. Mehmed’in tahta oturtulmasını kabul edişi ve değişikliğin sorumluluğunu kabul edişi, Mahpeyker Kösem Sultan’ın kritik bir dönemde dirayetli ve öngörülü olduğunu kanıtlar. Oğlu İbrahim daha sonra boğdurulur.
8. Torunu IV. Mehmed’i zehirleme teşebbüsünde bulunduğu için boğduruldu.
Kösem, Valide Sultanlığı, IV. Mehmed’in annesi Hatice Turhan Sultan’a bırakması gerekiyordu. Ama öyle olmadı. Entrikalarına devam etti. Her zaman soğukkanlı olan Kösem Sultan yaşlılığından olsa gerek bazı davranışlarıyla saraydaki iki güçlü örgütü karşısına aldığının farkında değildi. Bunlar Enderun İçoğlanları ve Zenci Hadımlardı. Hatice Turhan Sultan ise bu 2 örgütü yanına alarak kayınvalidesini tasfiye etmeyi amaçlıyordu. Kösem bunu farkedince, hırsı, ihtirası olmayan diğer gelini Dilaşub’un oğlu II. Süleyman’ı tahta çıkarmak için torunu IV. Mehmed’i zehirlemeyi düşündü. Bunun için saray helvacıbaşı Üveys’ten 2 kavanoz zehirli şerbet hazırlamasını istedi. Gelini Hatice Turhan Sultan durumu haber aldı. Ve Ramazan’ın 17. günü 2 Eylül 1651’de Harem korkunç bir hesaplaşmaya sahne oldu.
120 kadar Zülüflü Baltacı’yı görünce öldürüleceğini anlayan Kösem, bir asmakat dolabına gizlendi. Onu orada bulup, parmaklarını kırıp, kulaklarını parçaladılar. Sopa darbelerinden öldüğünü sandılar ama yaşıyordu. Bunun üzerine perde ipiyle boğdular. Haremde imajı farklıydı, bu nedenle Harem’de ölüsünün bir süre beklediği oturma sekisi “Valide Sultan Makteli” diye kutsanmış bir süre mumlar yakılmıştır. Cenazesi eşi I. Ahmed’in türbesine gömüldü.
Reşat Ekrem, Kösem Sultan kitabında “Kösem’in naaşı yatağından alınan beyaz atlas üstüne altın benekli bir yorgan içinde götürülmüş. Yorgan ağzından burnundan gelen kanla lekelenmişti. O yorgan yüzü kayboldu, arayan soran olmadı, ta ki 40 sene sonra Üsküdar’da yaptırdığı Çinili Camii’de bir küçük ceviz çekmecede bulundu. Bir kağıt iliştirilmişti. “Sahibetül hayrat merhume ve mağfure Hatice Mahpeyker Sultan’ın şehadetidir” Tam 40 yıl kim saklamış, kim getirmiş bilinmiyor. Zamanımızda da yoktur, ne zaman yok olduğu bilinmiyor” der.
9. Halk arasında hayırsever bir Valide Sultan olarak bilinir.
Kösem Sultan’ın bu özelliklerine bakıp değerlendirmemek lazım. Çünkü halk arasında hayırsever, dindar valide sultan olarak bilinir. Donanma için kadırga, camiler, mescitler, çeşmeler, hanlar yaptırdı. Her yıl saraydan çok sayıda cariyeyi çerağ çıkarıp çeyizlerini yaparak evlendirir, hapishanedeki mahkumların diyetlerini, borçluların borçlarını ödeyip salıverir, daha sonra da mübarek günlerde cep harçlığı gönderir, sadakalar dağıtır, hacı kafilelerine yollarda su, şerbet dağıtmak üzere Sure Alayına sakalar dahil eder, fakir semtlerde dolaşıp yetim kızları evlendirir, insanların karınlarını doyururdu.
Kaynak
Bu Mülkün Kadın Sultanları – Necdet Sakaoğlu, Kösem Sultan – Reşat Ekrem Koçu
Yorum Yap