Menu

I. Konstantin Kimdir? I. Konstantin’in Hayatı



Tarihte Büyük (Magnus) sıfatıyla ünlenmiş ve asıl adı Gaius Flavius Valerius Aurelius Constantinus olarak bilinen I. Konstantin, Sırbistan’ın güneyinde yer alan Niş (Naissus) şehrinde doğar. Doğum tarihine ilişkin net olmayan bilgiler söz konusudur. Fakat yine de bazı antik yazıtlar ve eserlerden hareketle, yaklaşık olarak 273 veya 274 yılının Şubat ayının sonlarına doğru doğduğu söylenebilir.

İlliryalı bir aileden gelen babası Constantius Chlorus (lakabı solgun anlamında) asil bir aileye mensup ve imparatorluğun en üst kademelerine kadar yükselme şansı elde eden önemli bir komutandır. İmparator Maximianus, evlatlık olarak aldığı baba Constantius’u yönetime sezar olarak atarken, diğer taraftan Doğu vilayetlerinden sorumlu ast lejyon subayı olarak görevlendirir. İllirya, Arnavutların Antik Çağ’daki ismidir. Kuzeyde Avusturya Alpleri’nden güneyde Arnavutluk ve Kuzey Yunanistan/Epiros’a kadar geniş bir bölgedir.

I. Konstantin’in, ahırda çalışan ve orta sınıf ailenin bir kızı olan annesi Helena ise, bugün içinde Bursa, İznik, Bilecik, Kocaeli, Yalova, Zonguldak, Bartın, Kastamonu, Bolu, Düzce, Sakarya gibi illerin yer aldığı ve antik dönemde kendisine Bitinya (Bithynia) adı verilen bölgede doğar. Baba Constantius subayken tanıştığı Helena ile uzun süre birlikte yaşar ve oğul Konstantin dünyaya gelir. Muhtemelen halktan birisi olduğu için onunla evlenmez, İmparator Maximianus’un kızı Theodora ile evlenir. Günümüzde Hristiyanlarca önemli sayılan pek çok kutsal emaneti keşfettiğine inanılan Helena, Hristiyan kiliselerince adına yortular (Azize Helena Günü) düzenlenen azize olarak kabul edilir.

konstantin heykeli

Konstantin’in bu büyük boyuttaki heykeli, Geç Antik Çağ’ın en önemli heykellerinden. Kopuk parçalarıyla birlikte sergileniyor (Roma, İtalya, Capitolini Müzesi)

Konstantin’in erken dönemlerine ait günümüze ulaşan fazla bir veri olmamasına karşın, ailesinin bulunduğu konum ve içinde bulunduğu çevre dolayısıyla iyi eğitim aldığı söylenebilir. Önemli komuta kademelerinde yer alan babasının, Konstantin üzerinde önemli etkileri olmuştur. Babası, Konstantin’i Diocletianus’un yönetimindeki Nicomedia’ya (İzmit) gönderir. Bu dönem, imparatorluğun işleyişini ve yönetimdeki sorumlulara ilişkin bilgisini arttırdığı bir süreçtir. Konstantin, babasının askeri konumundan ve yönetim hiyerarşisindeki yeri nedeniyle tecrübelerini arttırmış, ayrıca devletin bürokratik ve askeri işlerini daha iyi anlamasına olanak sağlayacak bir ortamda bulunmuştur. Diocletianus’un M.S 295-96 yıllarındaki Filistin Seferi’ne katılır. Konstantin, gençliğinde Grek ve Latin dillerinde eğitimine devam eder. Bu dönemde imparatorluğun resmi dili Latince’ydi; Latince bilmek orduda, yönetimde, üst kademelerde yükselmek için adeta gerekli şarttı.

konstantin

I. Konstantin, Metropolitan Museum of Art

İmparator Diocletianus, Roma İmparatorluğu’nun tek elden yönetiminin zor olduğunun farkındadır. Kendisi doğu eyaletlerini, Maximianus ise eş imparator (Augustus) olarak batı eyaletlerini yönetir. Daha sonra ikili yönetimin de yeterli olmadığını düşünen Diocletianus, batıda Constantius Chlorus (baba Konstantin), doğuda ise Galerius isimli iki generali Caesar (Sezar) ilan eder. Bu yönetim şekli tetrarşi (dörtlü yönetim modeli) olarak adlandırılır. M.S 305’te Diocletianus, 20 yıllık bir hükümdarlıktan sonra tahttan çekilir. Bu imparatorluk tarihinde ilk ve tektir, daha sonraki yaşamında Split’teki sarayında felsefeyle ilgilenir. Kendisi tahtı bırakırken, Maximianus’a da bırakmayı teşvik eder. O, pek gönüllü olmasa da kabul etmek zorunda kalır. Constantius, Augustus olduktan bir yıl sonra yaşamını yitirince, oğul Konstantin batı ordusu tarafından Augustus ilan edilir. Ancak doğudan sorumlu olan Galerius bunu kabul etmez, batıya arkadaşı olan Severus‘u Augustus olarak atar, genç Konstantin de Caesar olarak onun altında yer alır. Doğuya da Maximianus Daia’yı Caesar olarak atar. Ancak, Severus, halkı ağır vergilerle ezince, isyan patlak verir. İsyanda halktan yana tavır alan ordu komutanları, Maximianus‘un oğlu Maxentius’u imparator ilan eder.

Tetrarşi (dörtlü yönetim), Tetrark heykelleri yaptırıp önemli kentlere diker o dönem. Bu heykel Philadelphion olarak bilinen meydanda, bugünkü Laleli-Vezneciler arasında bir yerde durmaktadır. Ancak 1204 yılında Konstantinopolis’i ele geçiren IV. Haçlı Orduları tarafından kaçırılır. Heykel bugün Venedik’te San Marco Meydanı’nda bulunur. Birbirine sarılmış olarak betimlenmiş iki Augustus ve iki Caesar, Tetrark’ın birliğini temsil eder.

fausta

Karısı Fausta

Konstantin ilk evliliğini Minervina ile yapar. Crispus adında ilk çocuğu dünyaya gelir. 307’de bu evlilik biter, ikinci kez evlilik yaptığı kişi ise imparator Maximianus’un kızı Fausta Flavia Maxima’dır. Bu evlilikten, II. Konstantin, II. Konstantius, Konstans, Konstantina, Helena, Fausta adında altı çocuğu dünyaya gelir.

Emekliye ayrılan eski imparator Maximianus pek rahat durmaz, imparator olan oğlu Maxentius aleyhine çalışınca kovulur. Damadı Konstantin’in yanına sığınır. Ancak Konstantin’in Galya’daki lejyonlarını, damadına karşı kışkırtınca, 311’de öldürülür ya da intihar etmek zorunda bırakılır. Maxentius, eniştesi Konstantin ile anlaşamaz. Bu nedenle Konstantin, Maxentius’u ortadan kaldırmak konusunda kesin olarak kararlıdır. Roma’ya doğru harekete geçer. Konstantin ve Maxentius, 28 Ekim 312’de Maxentius’un iktidarı ele geçirişinin yedinci yıl dönümünde, Roma’nın sekiz ile on kilometre kuzeydoğusunda kalan Via Flaminia’da, küçük Cremera Nehri’nin Tiber’e döküldüğü Kızıl Kayalar’da karşı karşıya gelir.

labarum

Labarum, Roma İmparatorluğu’nda daha önce vexillum adıyla kullanılan askeri bayraktır. Konstantin’den sonra, üzerine Antik Yunan alfabesindeki Chi (X) ve Rho (P) harflerinin iç içe geçmesiyle oluşan sembolle, İsa’nın Latince ismi Christus’u simgeler.

Milvian Köprüsü’nde Maxentius ile yaptığı bu savaş, Konstantin’in farklı bir kimliğe ve tercihe yönelmesini sağlayan büyük dönüşümün de başlangıcıdır. Konstantin savaştan önce bir rüya görür. Bu rüya bize iki kaynaktan aktarılır. Dönemi tarihçisi Eusebius şöyle anlatır: “Güneşin tepede olduğu bir gün gökyüzünde güneş ışığından oluşan bir haç işareti (Labarum veya Chi-Rho) gördüm ve altında güneşten bir yazıyla ‘Bununla zafere ulaşacaksın’ yazıyordu; daha sonra Konstantin o gece uyuduğu esnada İsa’nın kendisinin rüyasına girdiğini, bu yazıyı kalkanların üzerine yazması gerektiğini bildirdiğini söyler.” Rüyanın anlatıldığı ikinci kaynak ise, Konstantin’in oğlu Crispus’un hocası olan Lactantius’a göre ise, Eusebius’un iddia ettiği gibi Konstantin kalkanları işlemesi gereken o işareti gün içinde gözleriyle değil, savaştan önce, sadece uykuda görür. Tarihçiler bu iki rivayeti değerlendirmişler ve bunlardan hangisinin otantik olduğu konusunda fikir yürütmüşlerdir. Eusebius’un rivayetiyle ilgili yöneltilen en önemli eleştiri, Konstantin’in ordusuyla beraber o olaya şahit olmasına rağmen, olayı sadece kendisinin aktarmış olması ve orada bulunanların herhangi birinden bu hadiseyle ilgili en ufak bir rivayetin gelmemiş olmasıdır. Dolayısıyla Lactantius’tan gelen rivayet tarihçiler arasında daha çok kabul görmektedir diyebiliriz. Bununla birlikte her iki rivayetin de gerçekdışı olduğunu iddia eden ve böyle bir olayın hiç yaşanmadığını söyleyen yazarlar da vardır.

Piero Della Francesca, Constantine's Dream, 1460

Piero Della Francesca, Constantine’s Dream, 1460

28 Ekim 312’de Konstantin, iktidarı paylaştığı Maxentius’u Roma yakınındaki Milvio Köprüsü’nde yenerek Batı Roma’nın tek hakimi olur. Konstantin, Milvian Köprüsü Savaşı’nda, savaştan önce gördüğü rüya nedeniyle askerlerinin kalkanlarına ve labarumun üzerine İsa’nın (Iesus Xristos) baş harflerinin üst üste getirilmesinden oluşan khristogramı koydurmuş ve zaferini de buna bağlamıştır. Savaştan sonra imparator her ne kadar resmi olarak Hristiyanlığı kabul etmemiş olsa da, kilisenin koruyucusu rolüne soyunur. M.S 312/3 kışında kiliselere ve Hristiyan din adamlarına ayrıcalık, saygınlık ve bağışlar veren bir politikayı yürürlüğe koyar.

Konstantin, hükümdar olduktan sonraki on yılda pek çok uygulamaya imza atmıştır. İmparatorluğun önemli sayılan şehirlerinde kiliselerin kurulmasını hızlandırmış ve kendi adına bastırdığı paralarda Hristiyan sembollerinin kullanılmasına izin vermiştir. Tüm bunlar, Konstantin’in Hristiyanlığı ne kadar güçlü bir şekilde sahiplendiğini ve imparatorluk içinde Hristiyanlığa ne kadar çok yer açtığına dair önemli bir işaret olarak kabul edilmiştir. Konstantin, 313 yılı başında Roma’da, İmparatora ait arazinin bir kısmını bir bazilika için vakfeder. Bu, Roma’nın ilk kilisesidir ve bugün Papa’nın kullandığı bazilikadır (San Giovanni in Laterano). Diğer yandan, Konstantin’in Roma’ya 315 yılında yaptırdığı zafer takı da eski pagan inançların motiflerini taşır.

Raphael, Constantine's Vision of the Cross, 1508

Raphael, Constantine’s Vision of the Cross, 1508

Konstantin’in kız kardeşi Constantia, diğer Augustus Licinius’la evlenir. 313’te evlilik töreninden sonra yapılan görüşmeler sonucu, Konstantin ile diğer yönetim ortağı Licinius arasında Milano’da imzalanan ve Roma İmparatorluğu’nda, Hristiyanlığa karşı hoşgörüyü sağlayan Milan Fermanı, imparatorluğun yaklaşık 10 yıl boyunca sürecek olan resmi din politikası, diğer bir deyişle tolerans politikası yürürlüğe konur. Bu aşamadan sonra, Hristiyanlarca Büyük Takibat (baskı dönemi) olarak nitelenen dönem resmen sona erer.

“Ben Augustus Konstantin ve ben Augustus Licinius, Milan’da mutlu bir şekilde bir araya geldik ve halkımızın çoğunluğu için faydalı olarak gördüğümüz diğer pek çok şey ile birlikte halkın iyiliği ve güvenliği ile ilgili pek çok konuyu görüştük. Her şeyin ötesinde inanıyoruz ki, Tanrı’ya hürmet göstermekle ilgili birtakım şeyler düzenlenmelidir, bu nedenle Hristiyanlar ve diğer tüm insanlar da dahil olmak üzere herkesin hangi dine inanıyorsa ona ibadet etmesi için sınırsız bir özgürlük vereceğiz. Tanrı’nın ister burada, yani yeryüzünde olduğuna inanılsın, ister gökyüzünde oturduğuna inanılsın, Tanrı bizi bağışlayacak ve kucaklayacaktır ve inançlı herkes bizim korumamız altında olacaktır.”

Peter Paul Rubens, The Battle of Constantine and Licinius, 17. yüzyıl

Peter Paul Rubens, The Battle of Constantine and Licinius, 17. yüzyıl

Konstantin, Hristiyanlarla yakınlaşıp saray kademelerinde yer verir ve kiliseleri serbest bırakıp onlara hediyeler verir. Licinius ise Hristiyanlara yönelik bir takibata başlar, saraydan kovar, rahip toplantılarını yasaklayıp, ibadetlerine karışır. İki taraf arasında savaş kaçınılmazdır. Konstantin, 8 Ekim 314’te Pannonia’ya (bugünkü Macaristan’a) kadar getirdiği büyük bir orduyla, Doğu Roma’ya hükmeden Licinius ‘a saldırır. Kayıplar iki tarafta da büyük olduğundan, bir antlaşma imzalanır. Licinius, Anadolu, Suriye ve Mısır eyaletlerinin kontrolüne sahip olmaya devam etmekle birlikte, Doğu Avrupa ve Balkanlardaki hemen tüm Roma topraklarının yönetimini Konstantin’e bırakır. Konstantin, 324 yılında Licinius’a yeniden savaş ilan eder. Bu kez iki gerekçesi vardı: Licinius’un yaşlanması ve çok yoz bir hayat sürmesi. 18 Eylül 324’te Hrisopolis (bugünkü Üsküdar) Kalkedon (bugünkü Kadıköy) yakınlarında çıkan Hrisopolis Muharebesi ile Licinius’u yenen Konstantin, tek başına Roma İmparatoru olur. Licinius’u, eşi olan kızkardeşi Constantia’nın ricası ile affetse de, birkaç ay sonra öldürür.

Peter Paul Rubens, The Emblem of Christ Appearing to Constantine:Constantine's conversion, 1622

Peter Paul Rubens, The Emblem of Christ Appearing to Constantine/Constantine’s conversion, 1622

I. Konstantin başkenti de kademeli olarak daha güvenli gördüğü Doğu topraklarına taşır ve küçük bir Roma kenti olan Byzantion, yoğun bir imar faaliyetinden sonra 330 yılında imparatorluğun ikinci başkenti olarak kutsanır. M.Ö 7. yüzyılda Sarayburnu’nda bir Yunan koloni yerleşmesi olarak kurulan Byzantion kenti, M.Ö 2. yüzyılda Roma İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Ancak bu küçük Roma kentinin kaderi, imparatorluğun yeni başkenti olarak seçildiğinde bütünüyle değişir; kurucusunun adıyla Konstantinopolis olarak anılır; kent, Geç Antik dünyanın merkezi haline gelir. Bu tarihten sonra modern tarihçiler tarafından Bizans diye adlandırılacak olan, Roma İmparatorluğu’na 1123 yıl boyunca başkentlik yapmış olan kent, 1453 yılından 1923 yılına kadar 470 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu’na da başkentlik yapmıştır. Yeni başkent, Roma kenti model alınarak neredeyse baştan inşa edilir; imparatorluk sarayı, büyük kamu hamamları, geniş meydanlar (forum), revaklı caddeler, zafer takları inşa edilmiş, hipodrom genişletilerek işlev kazandırılır. Bu yeni merkeze, yeni rolünü perçinlemek amacıyla imparatorluğun dört bir köşesinden önemli heykeller, mimari parçalar getirilmiş, bunlar kentin yeniden inşasında önemli semboller olarak kullanılır. Konstantin’in bu yoğun imar çabası, onun yeni bir Roma yaratma vizyonunun bir göstergesidir.

Peter Paul Rubens, The Emperor Constantine Founding Constantinople, 1622-23

Peter Paul Rubens, The Emperor Constantine Founding Constantinople, 1622-23

I. Konstantin, o zamana kadar Roma’nın geleneksel dinlerini karakterize eden kült faaliyetlerini yasaklamıştır. Hayvan kurban etmeyi ve geleneksel Roma tanrılarının heykellerine adaklar adamayı ve kamu görevlilerinin bu tür törenlere katılmasını yasaklayarak, Hristiyanlığın resmi olmasa da gayriresmi olarak devlet dini olduğunu teyit etmiştir. M.S IV. yüzyılın sonlarına doğru yazılmış olan Konstantin’in kısa bir biyografisi içeren ve yazarı belirsiz Origo Constantini Imperatoris adlı eserde, bu dönemde kan dökülmeden pagan tapınaklarının kapatılmasını emreden bir ferman yayınlandığı belirtilmektedir.

Konstantin’in Hristiyanların önemli bir günü sayılan Paskalya Bayramı ve pazar gününe ilişkin çıkardığı yasalar, onun önemli müdahaleleri arasında yer almaktadır. Zira bu yasalar onun yeri geldiğinde, Hristiyan ibadet uygulamaları üzerindeki manipülatif etkilerini göstermesi açısından önemlidir.

Konstantin Kemeri (Arco di Costantino), Roma, İtalya

Konstantin Kemeri (Arco di Costantino), Roma, İtalya

Konstantin’in Maxentius’a karşı Milvio Köprüsü’ndeki zaferini anmak için Roma Senatosu tarafından yapılır. Konstantin’e adanmış olmasına rağmen, dekoratif malzemelerin çoğu, daha önce imparator Trajan (98-117), Hadrian (117-138) ve Marcus Aurelius (161-180) döneminden kalma eserler içermekte ve dolayısıyla bir kolajdır.

I. Konstantin Heykeli, York Minster, İngiltere

I. Konstantin Heykeli, York Minster, İngiltere

Konstantin yaşamının sonuna kadar Roma’nın tek imparatoru kalmayı başarır. Kilise tarihçiliğinin kurucusu Eusebius, Konstantin’in yaşamının son zamanlarında hafif bir hastalık geçirdiğini ve bunun için kendi şehrindeki kaplıcalara gittiğini belirterek ölümünden önce yaşadıklarına dair bilgilere eserinde yer verir. 22 Mayıs 337’de Konstantin’in ölümünün ardından imparatorluk topraklarının yeni varisleri, oğulları II. Konstantius, II. Konstantin ve en küçükleri Konstans olur. Oğulları arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar, imparatorlukta derin ayrılıklar yaratır. Bu ayrılıklar, imparatorluğun doğusu ve batısı arasında büyük farklılıkların da ortaya çıkmasına neden olur. İmparatorluğun Doğu tarafını II. Konstantius, batı tarafını kardeşi Konstans ile birlikte yönetir. Neticede Roma İmparatorluğu bu derin ayrılıkların sonrasında zayıflayarak parçalanır.

konstantin sikke

Büyük Konstantin Hristiyan olsa da, M.S 324’e kadar bastırdığı sikkelerde sol invictus (pagan inanışında, baş tanrı- güneş tanrısı) tasvir edilmesi imparatorun pagan inancından tam olarak vazgeçmediği şeklinde yorumlanabilir.

Antik yazarların verdikleri bilgilere göre, I. Konstantin ölüm döşeğine düşene kadar vaftiz olmamıştır. Tarihçi Zosimus onun yaptıkları kötülükleri affettirebilmek için Hristiyanlığı seçtiğini söylerken, Eusebius bunun tam aksini iddia eder. Ancak son ana kadar vaftiz olmadığı için teknik olarak Hristiyan değildir. Konstantin’in Hristiyanlığı kabul edip etmediği meselesi hep tartışmalı bir konu olmuştur. Bazı araştırmacılar onun Hıristiyanlığı siyasi amaçlarına ulaşmak için bir araç olarak gördüğünü iddia ederken, bazıları gerçekten samimi duygularla Hristiyan olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak gerçekte I. Konstantin kendisinden önceki Roma imparatorlarının, özellikle de Diocletianus’un Hristiyanlara karşı uyguladığı sert ve acımasız politikaların işe yaramadığını bizzat kendi gözleriyle görmüştü. Eğer imparatorluğu bir arada tutmak istiyorsa Hristiyanlarla uzlaşmak gerektiğinin farkındaydı. Özellikle Hristiyanların sayısının çok fazla olduğu imparatorluğun Doğu eyaletleri için böyle bir uzlaşma kaçınılmazdı. Öte yandan I. Konstantin’in hayatı boyunca putperest geleneklere bağlı kalmasını (özellikle güneş kültüne bağlı olmasını) da putperest tebaayı tamamen küstürmemek istemesine bağlayabiliriz. Sonuçta, I. Konstantin’in faaliyetleri bu yeni din için bir dönüm noktası olmuştur. Onun dönemine kadar her türlü baskı ve zulme uğramış olan Hristiyanlık, artık serbest hale gelmiş ve imparatorluk sınırları içerisinde hızla yayılmaya başlamıştır.

Kaynak
Bizans’ı Anlamak – Radi Dikici, I. Konstantin’in Hristiyan Teolojisine EtkileriOl Şehr-i İstanbul ki Çemberlitaş İstanbul’un En Eski ve En Muhteşem Yapılarından BiriI. Constantius Hristiyanlığı Meselesi Ve Ölümü HakkındaNestor İskender ve İstanbul’un Türkler Tarafından Alınış HikâyesiBizans İmparatorluğu TarihiİSLAMiYETİN YAYILIŞI SIRASINDA ARABİSTANA KOMŞU MEMLEKETLERİN DURUMU, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş – Oğuz Tekin, Roma’da Hristiyanlığın YayılmasıI. Constantinus ve Konstantinopolis’in Kuruluşu


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir