Karl Marx, son bin yılın en büyük düşünürlerinden biri olarak nitelendirilir. Büyük bir filozof, tarihçi, iktisatçı ve sosyal kuramcıydı. Bu alanların hiçbirinde uzman olmamasına rağmen yazıları, devrime ve dünyanın politik yapısında topyekûn bir değişime neden oldu.
Karl Marx, 1818 yılında sanayileşme ve devrimin sonucu olarak Avrupa’nın büyük toplumsal değişimler yaşadığı bir dönemde Almanya’nın o zamanlar Prusya’ya ait olan şehri Trier’de doğdu. Kasaba avukatı olan babasının mesleğini takip edeceği zannediliyordu. Marx başlangıçta üniversitede hukuk eğitimi alıyordu ama radikallerle kurduğu ilişki, onu hukuk yerine felsefe çalışmaya yönlendirdi.
Üniversiteden sonra gazeteciliğe yoğunlaştı ve köylülerin kötü durumları hakkındaki makaleleri kısa zamanda otoritelerin tepkisini çekti. Paris’te geçirdiği kısa süre, devrimcilerle kaynaşmasını sağladı. Burada hem Komünist Birlik’e katıldı, hem de hayatı boyunca arkadaşı olacak Friedrich Engels’le tanıştı. 1847 yılında beraberce Komünist Manifesto’yu yazdılar. Manifesto şu sözlerle biter: “Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yoktur. Oysa kazanacakları bir dünya var. Dünyanın bütün işçileri, birleşin!”
Komünist Manifesto
Paris’ten sürüldü ve ailesiyle birlikte Londra’ya taşınıp burada Uluslararası İşçi Birliği’ne katıldı. Londra’daki yaşamının büyük bir kısmı yoksulluk içinde geçti ve maddi olarak Engels tarafından desteklendi. Marx burada, politika, ekonomi ve kapitalizm üzerine bilimsel bir çalışma girişimi olarak Kapital’i yazdı. Kapital, Marx hayattayken pek anlaşılamadı. Marx’ın 1883 yılında ölümünden sonra Engels onun çalışmalarını sürdürdü. Marx’ın kızı Eleanor Marx’ın yardımıyla Kapital’in sonraki bölümlerini basıma uygun bir hale getirmeye çalıştı.
Marx, taranmamış koyu saçları, delici bakışları ve bir hayli geniş ve fazla olan sakallarıyla dikkat çekici biriydi. Esmer teni yüzünden bütün hayatı boyunca taşıdığı Moor (Mağripli) lakabını aldı. Bu lakap, kendi çocuklarının bile kullandığı özel bir aile ismi haline geldi. Hafif peltek konuşurdu, sesi çok etkili olmasa bile entelektüel yetenekleri ve kelimeleri hünerli kullanışı, daha yaşlı öğrencilerin onu dinlemesine ve ona saygı göstermesine yol açıyordu. Yıkanmayı sevmeyen, çok sigara ve içki içen ve düzensiz saatlerde yaşayan birisiydi. Çocuklarına klasiklerle Shakespeare okur ve kötü efendilere karşı yoksulların zaferi hakkında peri masalları ve hikâyeler uydururdu.
Marx, annesi yaşındaki ünlü bir şair olan Bettina von Arnim’e geçici bir romantik ilgi bile duymuştu. Bu ilişkisi, onu bilhassa nişanlısıyla tanıştırmak üzere evine götürdükten sonra çok uzun sürmedi. Kültürlü ve aristokrat bir aile dostlarının kızı olan çocukluktan beri tanıştıkları Jenny von Westphalen ile Jenny’nin ailesi karşı çıktığı için yedi yıllık gizli nişanlılıktan sonra 1843 yılında evlendi. İlerleyen yıllarda doğacak yedi çocuklarından dördünü kaybederler. Marx’ın ev işlerine yardım eden Helene ile yaşadığı ilişkiden de bir oğlu olur. Buna rağmen 38 yıl evli kalacaklardır.
Karl Marx ve eşi Jenny von Westphalen
Karl Marx’ın nişanlılık yıllarında 1836’da Jenny’e yazdığı şiir, Jenny’ye Adanmış Şiir Albümlerinden (Çeviren: Barış Pirhasan)
Jenny! Gülerek sorarsın
Neden şarkılarım Jenny’ye,
Yalnız senin için yüreğim hızla çarparken
Şarkılarım yalnız senin için ağlarken
Yürekleri yalnızca senden esinlenirken
Her hece söylerken yalnız senin adını
Alırken her ses yalnız senden tınılarını
Karl Marx, Ailesi ve Friedrich Engels
Marx, hem felsefeci hem de iktisatçıydı, ama felsefenin dünyayı değiştirmeye yetmeyeceğine inanıyordu. Felsefenin gelişimine yaptığı temel katkı, fikirler dünyasıyla maddi dünya arasındaki ilişkiyi incelemenin bir yolu olan tarihsel materyalizmdir. Felsefe ve tarih çalışması, toplumun bir dizi çelişki yoluyla geliştiğine inanmasına sebep olmuştur.
Marx, toplumun kapitalist bir topluma dönüştüğüne dikkat çekmiştir. Bu toplum metaların üretimine odaklanır ve insanın emek gücünün kendisi de bir meta haline gelmiştir. Bu meta, kar elde etmek için kapitalistler tarafından sömürülür. Kapitalistler (burjuvazi), fabrika ve makinelerin sahibi olacak kadar zengin olanlardır ama işçiler (proletarya) yaşamak için emek güçlerini satmak zorundadır. Marx, kapitalizmin para, sermaye ve meta fetişizmine (bir çeşit tapınmaya) yol açtığına ve bunun da insanları yabancılaştırdığına inanmıştır. Bu yabancılaşmanın sebebi, tüketicilerin satın aldıkları ürünle onu yapmak için harcanan emek arasındaki ilişkiyi görmemeleridir.
Marx, kapitalizmin toplumu iki karşıt kutba böldüğüne inanıyordu: Burjuvazi ve Proletarya. İnsanların ideoloji tarafından etkilendiklerini düşünüyordu. Marx, proletaryanın eğitimli hale gelip sömürüldüğünü fark ettiği anda bir devrimi başlatacağına inanmıştır. Marx, toplumdaki bütün adaletsizliklerin, kaçınılmaz devrimin sonucu olarak kurulacak komünist toplum tarafından iyileştirileceğine inanmıştır. Üretim araçları merkezileştirilecek, özel mülkiyet kaldırılacak ve paranın varlığına son verilecektir. Bunların yanı sıra, Marx’ın toplumların afyonu, yani yabancılaşma ve yoksulluktan acı çekenlere aldatıcı bir destek sunan bir şey olarak gördüğü din de kaldırılacaktır.
Karl Marx ve Friedrich Engels
Marx’ın ölümünden sonra Engels onun çalışmalarına devam etti ve Marx’ın fikirleri tüm dünyaya yayılmaya başladı. 1917 yılında yapılan devrimin ardından Rusya ilk komünist devlet oldu ve 1949 yılında Mao Zedong Çin Halk Cumhuriyeti’ni ilan edene dek tek başına kaldı. Ardından, ağırlıklı olarak gelişmekte olan dünyada başka ülkeler de onları takip etti. Bu devrimler sonucu ortaya çıkan komünist toplumlar, çoğu kez Marx’ın ideallerinden çok uzaktı ve komünizm büyük oranda ekonomik sorunlardan ötürü birçok ülkede başarısız oldu.
Yirminci yüzyılda çok sayıda Marksizm ekolü gelişti ve akademik dünya Marx’ın mirasının doğru anlamı üzerine heyecanlı tartışmalara girdi. Marx’ın 21. yüzyıldaki geçerliliği hakkında yoğun bir fikir çatışması yaşandı ve Marx akademik çevrede bir rağbet gördü, bir gözden düştü. Jean Baudrillard gibi postmodern kuramcılar, Marx’ın ekonomi teorilerinin kitle iletişim araçlarını ve modern tüketicilik akımını hesaba katmadığını öne sürmüştür. Jean-Francois Lyotard’ın felsefesini takip edenler, Marx’ın Kapital’de tarif ettiğine benzer, her şeye dair büyük teorilerin ve büyük anlatıların kusurlu olduğunu düşünürler. 2008’de başlayan dünya ekonomik krizinin ardından Marx’ın ekonomi öngörülerine duyulan ilgi yeniden canlanmıştır. Diğer yandan, kapitalizmi çevrenin baş düşmanı olarak gören yeşil hareketteki insanlar da, Marx’ın tüketicilik hareketine dair fikirlerine ilgi göstermektedir.
Karl Marx’a göre:
- Giderek tüm toplum birbirine düşman iki safa, birbirine doğrudan karşıt iki büyük sınıfa ayrılıyor: Burjuvazi ile proletarya.
- Her çağın egemen fikirleri yalnızca egemen sınıfın fikirleri olmuştur.
- Kol emeği daha az ustalık ve daha az güç kullanımı ister hale geldikçe, yani modern sanayi geliştikçe, kadın emeği de erkek emeğini aynı ölçüde geriletmektedir. Cinsiyet ve yaş farklarının işçi sınıfı için artık sosyal bir geçerliliği yoktur. Yaşa ve cinsiyete göre maliyeti değişen iş araçları vardır, o kadar.
- Böylece burjuvazi, kendi ölümünü getirecek silahları imal etmekle kalmayıp, o silahları kullanacak insanları da yaratmıştır, modern işçileri, proleterleri!
- Burjuvazi, tüm ulusları, eğer yok olmak istemiyorlarsa burjuva üretim tarzına uymaya zorluyor; uygarlık diye kendi uygarlığını ihraç etmeye, onları burjuva olmaya zorluyor. Tek kelimeyle, kendine istediği gibi bir dünya yaratıyor.
Kaynak
Karl Marx – Kilit Fikirler, Gill Hands (Çeviren: Melis İnan)