Menu

İbn Rüşd Eserleri ve Hayatı



Tam adı Ebu’l-velid Muhammed b.Ahmed b.Muhammed b.Ahmed b.Ahmed b. Rüşd el-Kurtubî olan, Aristoteles’in felsefe öğretisine bağlı kalarak onun yapıtlarını yorumladığı için İslam dünyasında Yorumcu, Latin dünyasında Commentator, Batı’da ise Averroes olarak anılan İbn Rüşd, ilim, idare ve siyaset çevrelerinde şöhret ve nüfuz sahibi seçkin bir ailenin çocuğu olarak, dedesinin vefatından bir veya birkaç ay önce, 1126 yılında Kurtuba’da (Córdoba) doğar.

Kendisiyle aynı isme sahip olan dedesiyle karıştırılmaması için İbn Rüşd el-Hafid şeklinde anılır. Dedesi ünlü bir hukukçu olmakla birlikte, aynı zamanda eğitim ve öğretim faaliyetinde bulunmak ve öğrenciler yetiştirmek suretiyle dönemin ilim hayatına da katkıda bulunan büyük bir ilim adamıdır.

İbn Rüşd temel din bilgilerini babasından öğrenir. Bir alimden aldığı derslerle Kur’an, tefsir, hadis, Arap dili ve edebiyatına dair bütün ilimleri öğrenen İbn Rüşd, matematik, fizik, astronomi, mantık, felsefe ve tıp gibi sahalarda ilmi araştırmalarını sürdürür. Bu sahalardaki hocaları pek tanınmış değildi; ancak Kurtuba, felsefi araştırmaların merkezi olarak ünlüydü, İşbiliye (Sevilla) ise sanat faaliyetleriyle tanınmaktaydı. İbn Rüşd’ün Kordoba’dan önce bir süre Sevilla’da kaldığı ve batıda Avempace olarak bilinen filozof İbn Bacce’nin 1135 yılında Sevilla’da bulunduğu dikkate alınacak olursa, İbn Rüşd’ün çocukluğunda kısa bir sü­re de olsa İbn Bacce’den ders aldığı söylenebilir.

ibn rusd

Floransa’daki Santa Maria Novella’da bulunan, Andrea di Bonaiuto’nun 1365 – 1368 yılları arasında yaptığı Thomas’ın Zaferi tablosunda İbn Rüşd

İbn Tufeyl ile tanışan İbn Rüşd’ün 1169 yılında yine onun aracılığıyla Muvahhidler devletinin kurucusu Sultan Yusuf’a (Ebu Ya’kub Yusuf b. Abdülmü’mi) tanıştırıldığı bilinmektedir. Sultan Yusuf, İbn Tufeyl’in söyleşileri ile bilim ve felsefeye merak sarmış, bu amaçla felsefe ve tıpla ilgili eserleri kütüphanesinde toplamıştı. Aristoteles’in eserlerini incelemek ister, ama onun üslubunu anlamakta zorlandığı için İbn Tufeyl’den açıklamalar yapmasını ister. O sırada 68 yaşında olan İbn Tufeyl bu külfetli işi yapamayacağını, ancak bunu gerçekleştirecek birinin bulunduğunu söyleyerek İbn Rüşd’ü halifeye sunar. Felsefenin temel sorunları üzerine halifenin sorduğu sorulara uygun yanıtlar vermesi üzerine büyük beğeni kazanan İbn Rüşd, çeşitli armağanlarla ödüllendirilir.

Bu olaydan sonra, 1169 yılında Sevilla kadılığına atanan İbn Rüşd, hükümdarın isteği doğrultusunda Aristoteles’in eserlerini yorumlamaya başlar. Aynı yıl Aristoteles’in Ecza’ül-hayvan adlı kitabına yazdığı açıklamanın dördüncü bölümünde, işlerinin yoğunluğu nedeniyle yeterince çalışamadığından ve Kordoba’dan uzaklaştığı için aradığı kaynak eserleri bulamadığından yakınır. Ama bu görevi uzun sürmez, 1171’de Kordoba başkadısı olur. Daha sonraki yıllar, filozofun yazı yaşamının en yoğun geçtiği dönemlerdir.

ibn rusd

Giovanni di Paolo’nun 1445 – 1450 tarihinde yaptığı Aristoteles felsefesiyle Hristiyanlığı uzlaştıran Thomas Aquinas (Aquinalı Thomas) ve Aristoteles’in felsefesiyle İslâm’ın prensiplerini uzlaştıran İbn Rüşd betimlemesi

1182’de yaşlandığı gerekçesiyle İbn Tufeyl’in ayrılmasıyla boşalan saray tabipliği görevi sebebiyle Merakeş’e gider. 1184’te Sultan Yusuf’un ölümünden sonra yerine geçen oğlu Ebu Yusuf Ya’kub b. Yusuf el-Mansur da babası gibi İbn Rüşd’e büyük değer vermiştir. Ancak bu durum 1194’e kadar sürer. Bu tarihten sonra İbn Rüşd ile el-Mansur’un arasının açıldığı ve bu yüzden filozofun, Kurtuba yakınlarında bulunan Lucena’ya mecburi ikamete tabi tutulduğu kaynaklarda belirtilmekte ve bu durumun nedeni olarak farklı olaylardan söz edilmektedir. Bu iddialardan birisi de, İbn Rüşt’ün Aristo’nun eserleri üzerine yazdığı şerhlerden (açıklama, yorumlama) birinde Venüs’ün tanrı olduğunu söylediği, bunun da ulemayı ve hükümdarı kızdırmış olduğu, hatta bu yüzden hem İbn Rüşd’ün hem de felsefeyle ilgilenen başkalarının bundan men edildiği, ayrıca tıp, matematik ve vakitlerin belirlenmesiyle ilgili kısmı dışında astronomiyle ilgili bütün eserlerin imhasının istenildiği iddiasıdır.

ibn rusd

Giorgione tarafından yapımına başlanan, hastalığı nedeniyle tamamlanamayan ve öğrencisi Sebastiano del Piombo tarafından 1509’da tamamlanan Üç Filozof adlı tabloda, İbn Rüşd ortada yer almaktadır. Soldaki kişinin, Rönesans dönemi Avrupalı bir düşünürü temsil ettiği, sağdaki kişinin de kimliği bilinmemekle beraber Aristo veya Pisagor olmasının kuvvetle muhtemel olduğu düşünülmektedir.

Bütün bu olaylar bir yana, öteden beri süregelen felsefe karşıtı tutumun, İbn Rüşd’ün ömrümün son yıllarında sıkıntılı günler geçirmesine sebep olur. Müneccimler bir gün şiddetli bir fırtınanın yıkım getireceğini haber verirler. Bundan ürken Endülüs halkı mahzenlere saklanır. Kurtuba valisi bu kentin bilginlerine, İbn Rüşd ve İbn Bendu’nun nasihatına başvurur. İki filozof bu fırtına dolayısıyla fizik olaylar ve yıldızların insanlar üzerinde etkisine dair tartışmaya başlar. Kelamcı Abd-al-Ays, bu konuşmaya karışır ve Tanrı’nın Ad ve Semud kavmini cezalandırmak için fırtına gönderdiğine işaret eder. İbn Rüşd bu bilginin sırf hayal ürünü olduğunu söyler, Kur’an’a ait bir fıkranın efsane olduğunu ileri süren bu cüretli sözler karşısında oluşan tepkiler nedeniyle İbn Rüşd gö­revinden çekilir.

Filozofun son yılları çok kederli geçer. İbadetini bırakmamasına karşın, dinsizlikle suçlanır. Düşmanları ona karşı hicviyeler yazar, serveti elinden alınır ve Lucena kentine sü­rülür. Ancak o, hayatı boyunca kendisini en çok üzen olayın, Kurtuba’da yanında oğlu bulunduğu halde, ikindi namazı için gittiği mescitten zındıklık ve kâfirlikle itham edilerek dışarı atılması olduğunu söyler. İbn Rüşd, 10 Aralık 1198 günü Merakeş’te vefat eder. Önce burada defnedilen cenazesi daha sonra doğup büyüdüğü Kurtuba’ya nakledilerek, dedesinin ve babasının mezarlarının da bulunduğu İbn Abbas Mezarlığı’ndaki aile kabristanında toprağa verilir.

atina okulu

Raffaello’nun 1509-10 tarihli Atina Okulu adlı bu başyapıtında, antik çağın büyük filozofları ve ressamın çağdaşı sanatçıları arasında İbn Rüşd’ü görebiliriz.

ibn rusd

İbni Rüşd’ün kaç çocuğu olduğu bilinmemektedir. Ancak İbni Ebî Useybia, İslam hukukçusu olan ve Endülüs’ün muhtelif yerlerinde kadılık yapan çocukları bulunduğunu ve bunlardan Ebu Muhammed Abdullah ibni Ebu’l-Velid ibni Rüşd’ün çok değerli bir tabip olduğunu, zamanın hükümdarını tedavi ettiğini ve Hîletu’l-Bur isimli bir tıp kitabı yazdığını bildirir.

ibn rusd

Cordoba, İspanya

İbn Rüşd İslam filozofları arasında Aristo’nun düşüncelerine en sadık olan filozoftur. Neredeyse ona hayrandır. Aristo’nun Tabiiyyat adlı eserini yorumladığı eserinin önsözünde şunları yazmıştı:

“Bu eserin müellifi Aristo’dur. Yunanlıların en akıllısı ve hikmeti en iyi bileni odur. Mantık, tabiiyyat ve maverau’t-tabia ilimlerinin kurucusu ve tamamlayıcısıdır. Kurucusudur dedim, çünkü ondan evvel bu ilimlere dair ortaya konulan kitapların tümü, onun eserlerinin yanında bahsedilmeye bile değmez.”

İbni Rüşd, özellikle Aristo’in mantık alanındaki görüşleri üzerinde çalışır. O zamana kadar Aristo mantığı üzerine yapılan pek çok çalışmada mantık konusunda bazı yanlışların içine düşerler. İbni Rüşd, bu yanlışları düzeltmekle uğraşır. Ayrıca Aristoteles ile Kur’an’ı bir yerde buluşturmayı hedefler.

İbn Rüşd’ün Aristoteles külliyatının temel eserleri üzerine kaleme aldığı üç tür şerh (yorumlama) ile karşılaşırız: Genellikle erken döneme ait olduğu düşünülen kısa şerhleri, Aristotelesçi öğretilerin daha çok Yunanca şerh geleneğindeki açıklamalarındaki tartışmalara dayanarak yapılmış son derece güzel izahlarını içermektedirler. Orta şerhler, daha ziyade Aristotelesçi metnin daha açık ve basit bir dille yeniden ifadesi şeklinde bir yapıya sahiptirler ve bundan dolayı muhtemelen Sultan Yusuf’un isteği üzerine, Aristoteles’in eserlerini anlamasına yardım etmesi amacıyla kaleme alındıkları düşünülmektedir. Geç uzun şerhler, Aristoteles’in metninin tamamını içermekte olup, bu metinler peşlerinde ayrıntılı şerhlerin geldiği bölümlere ayrılmıştır. Uzun şerhlerin genellikle İbn Rüşd’ün en olgun görüşlerini içerdiği kabul edilmektedir.

ibn rusd

Aristo metinlerini tefsir etmede gösterdiği dikkat ve felsefe-din münasebetiyle ilgili ebedi meseleyi kucaklamasındaki şuurluluk, ayrıca ondan başka hiçbir filozofun yapmadığı fıkha (İslam hukuku) dair sistemli eserleri en önemli özelliklerindendir.

İbni Rüşd çok çeşitli alanlarda eserler verir: İslam felsefesi, felsefe, tıp, astronomi, mantık, gramer, metafizik gibi pek çok konularda 20.000 sayfayı aşkın eser vermiştir. İbni Rüşd’e göre, felsefe öğrenmek dini bir zorunluluktur. Din, var olanlara akılla bakmayı ve değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır. Başka dinlerin ve ideolojilerin fikirlerini öğrenmek de aynı şekilde zorunludur. Gerçek her nerede ise alınır ve yararlanılır.

En önemli felsefi eseri, Tehâfüt-ül Tehâfüt (Çelişkilerin Çelişkileri) adını taşır. Bu eserde, Gazali’nin Tehâfüt-ül Felâsife (Felsefelerin Çelişkileri) kitabındaki İslama karşı olma iddialarına karşı, Aristo felsefesini savunur. Faslu’l-makâl ve el-Keşfan minhâci’l-edille isimli iki risalesinde ise felsefe-din ilişkilerini konu alır.

Filozofa göre, felsefe becerisi olanlar bunu toplumun ilerlemesi için kullanmalıdır. Ancak bunlara nadiren rastlandığı için hükümdar olmalarını sağlayacak sayıya hiçbir zaman ulaşamayacaklardır. Sıradan insanlar ise yasaları, din ve bilimsel öğretiyi sorgulamamalıdır. Akıl ve felsefe, gerçeğe ulaştırıcı en önemli yaşamsal araçtır. Ona göre İslam’la felsefe arasında bir çatışma yoktur. Kişinin hem felsefe, hem din yoluyla doğruya ulaşabileceğini düşünmüştür. Evrenin sonsuz, varlığın başlangıçsız olduğuna inanır. Felsefenin, varlık kavramı altında toplanan bütün nesneleri konu edinen bir disiplin olduğunu belirtir. Bu nedenle, düşünce sisteminde felsefe, teolojiden önce gelir. Bununla birlikte, felsefe ve teolojiden her birinin kendisine özgü bir işlevi olduğunu söyler. Bütün varlık türlerinin en tepesinde bulunan yüce bir varlık olarak Allah’a, yalnızca var olandan, beş duyu ile algılanıp akıl ilkeleri ile açıklanan varlıklardan yola çıkarak gidebileceğimizi belirtmiştir.

ibn rusd

Benozzo Gozzoli tarafından yapılan 1470 – 1475 tarihli İbn Rüşd betimlemesi, Thomas Aquinas’un Zaferi’nden bir detay

İbn Rüşt, felsefedeki başarısının büyüklüğü yüzünden tıp alanındaki çalışmaları hemen hemen unutulmuştur. Halbuki İbn Rüşd aynı zamanda, çağının en büyük hekimlerindendi. Kitabü’l-Külliyye fi’t-tıb adlı eseri Latince’ye çevrilmiş ve Hristiyan üniversitelerinde okutulmuştur. İbn Rüşd aynı zamanda döneminin önde gelen hekimlerindendi. İbnü’l-Enbar’ın bildirdiğine göre Endülüs’te onun dini fetvaları kadar tıbbi reçetelerine de değer verilirdi. Tıp alanında telif, tercüme ve şerh olarak yirmi üç kitap kaleme alan İbn Rüşd’ün bu eserlerinden on sekizi günümüze ulaşmıştır. Bunlardan en önemlisi el-Külliyat fi’t-tıb’dır. Eserlerinde, gözün retina tabakası hakkında orijinal bilgiler, kalbin fonksiyonları hakkında yeni bilgiler ortaya koyar. Tıbbın deney ve gözlemlerle geliştirilmesi gerektiği üzerinde durur. Fizik tedaviyi keşfeder, insanın psikolojik yapısı üzerinde durur. Dinle tıbbın birbiriyle çelişir yanının bulunmadığını savunan İbn Rüşd, tıbbi konularda bilim dışı yollara başvurulmasına, gök cisimlerinin dünya ve insan bedeni üzerinde etkili olduğunu öne süren ve buna göre tedavi usulleri öneren astrolojiye, fala, büyüye ve her türden olağanüstü şifa arama yöntemlerine karşı çıkar, İslam dininde bu gibi yaklaşımların kabul edilmediğini ifade eder.

ibn rusd

Porfiryus ile İbn Rüşd’ün diyaloğu, 14. yüzyıl

Genellikle kaynakların belirttiklerine göre İbn Rüşd, Doğu’dan çok Batı dünyasında etkili olmuştur. Öncelikle Musa b. Meymun ve öğrencisi Yusuf b. Yehuda’nın da etkisiyle Yahudiler arasında şöhret kazanır. Başlangıçta Arapça olarak okunan eserleri, daha sonra İbranice’ye tercüme edilmiş, sonradan İbranice yoluyla bu eserler Latince’ye tercüme edilmiştir. Bazı eserleri ise doğrudan Arapça’dan Latince’ye çevrilmiştir, bu şekilde tercüme edilen on beş eseri vardır. Böylece İbn Rüşd’ün eserleri bir taraftan Hıristiyan düşünürler tarafından dikkatle takip edilirken, diğer taraftan Yahudi entelektüel dünyası için de bir hareket kaynağı olmuştur.

Latin dünyasında İbn Rüşd’ün adına ilk defa Raoul de Longchamp’a mal edilen bir eserde rastlanmaktadır. Bundan kısa bir süre sonra, 1232 yılına doğru İbn Rüşd’ün Oxford’da tanınmaya başlandığı görülür. Nitekim Robert Grosseteste bu tarihlerde filozoftan bahsetmekte ve eserlerinden bazılarının adını vermekteydi. Yine aynı yıllarda Hugues de Saint-Cher, Guillaume d’Auvergne, 1240 yılı civarında Guillaume d’Auxerre ve Chancelier Philippe onun adından ve fikirlerinden söz etmektedir. Ancak, İbn Rüşd’ün Batı’da ilk tanınması, eserlerinden bir kısmının Arapça’dan Latince’ye çevrilmesiyle olmuştur. Bu çevirileri gerçekleştirenlerin başında Michael Scot yer alır. Scot, İbn Rüşd’ün Aristo’nun çeşitli eserlerine yazdığı küçük şerhleri ve düşünürün Maķāle fî cevheri’l-felek adlı eserini Arapça’dan Latince’ye çevirerek, Latinler’in ilk defa İbn Rüşd’ü ve Aristo’yu daha yakından tanımalarını sağlamıştır.

İbn Rüşd, Jorge Luis Borges’in Ölüm ve Pusula adlı kitabında, tarihin iki farklı döneminde, farklı kültür ikliminde yaşamış iki büyük filozofun, entelektüel varlıklarıyla buluştuğu Averroes’in Arayışı başlıklı öyküde yer alır. Victor Hugo’nun, Quasimodo ile Esmeralda’nın talihsiz öyküsünü anlattığı Notre Dame’ın Kamburu adlı eserinde, bilimle hukukun kaynaklarına değinildiği bir bölümde İbn Rüşd’e referans verilir. James Joyce’un Ulysses adlı eserinde de İbn Rüşd geçer. Dante, İbn Rüşd’ü İlahi Komedya’da diğer büyük filozoflarla beraber iltifatın üne borçlu olunduğunu söyler.

Kaynak
İbn Rüşd’ün İbn Sina’yı Eleştirisiİbn Rüşd Din – Felsefe TartışmasıDoğu-Batı İlişkisinin Entelektüel Boyutuİbn Rüşd Felsefesinin Latin Dünyasında Tanınmasıİbn Rüşd’ün Siyaset Felsefesiİbn Rüşd’ün İyi ve Kötü Üzerine Görüşleri


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir