Menu

Arkeoloji Nedir? Arkeoloji Tarihi ve Türleri



Arkeoloji kelimesi, Antik Yunanca’daki arkhaios (eski) ve logos (bilim) kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır. Kabaca eskinin bilimi olarak Türkçeleştirilebilir. Ancak, geçmişle ilgilenen bir başka araştırma konusu olan tarihten ve sanat tarihinden ayrılan çok önemli bir özelliği vardır.

Arkeoloji, geçmişteki olayları, bunun sebep sonuç ilişkilerini ya da salt geçmişte yaratılmış sanat eserlerini değil, daha kapsamlı bir şekilde, geçmişte insan eliyle yapılmış her türlü malzemeyi araştırır, bulur ve inceler. Bu yüzdendir ki, Avrupa Konseyi, arkeolojinin araştırma konularının başlangıcını günümüzden milyonlarca yıl öncesinden başlatır ve günümüzden 100 yıl öncesini üst sınır olarak kabul eder. Dolayısıyla en eski geçmiş olarak da, insanların ilk taş aletleri yapmaya ve kullanmaya başladığı dönemlerden (Eski Taş Çağı’ndan) 4 jenerasyon öncesine kadar olan zaman diliminde, insan eliyle yapılmış her şey arkeolojinin araştırma konusunu oluşturur.

arkeoloji tarihi

Eski kültürlere ait kalıntıların büyük bir bölümü toprak altında kaldığından, bunları açığa çıkarabilmek için çoğu zaman kazı yapmak gerekir. Oldukça karmaşık bir yöntem olan kazı tekniği arkeolojinin temel çalışma alanıdır. Buna dayanarak arkeolojiyi kazı bilimi olarak da tanımlamak mümkündür. Bununla birlikte arkeoloji sadece kazı yöntemi ile kültür varlıklarını açığa çıkarmaktan da ibaret değildir. Arkeologlar yazılı belgelerden, kültür varlığı olarak sınıflanan kalıntılardan yola çıkarak tarihe ışık tutacak verileri derlemeyi ve artık yaşamayan bir kültürü ortaya koymaya çalışır.

İnsan, her zaman atalarının bıraktığı izlere karşı bir ilgi duymuştur. Bu ilginin ne zamandan beri varolduğu bilinmese de, bilinen ilk örneği M.Ö. 6. yüzyılda Babil Kralı Nabonidus’un kendisinden binlerce yıl önce inşa edilen Naram-Sin Tapınağı’nın bir katından başlayarak binanın temel tuğlasını bulana dek kazıya devam etmesidir. Buna benzer bir başka örneği Roma döneminde görmekteyiz. Büyük Roma Kralı Julius Sezar’ın askerleri, İtalya ve Yunanistan’da koloniler kurma amacıyla başlatılan seferde, bu bölgelerde eski çağlara ait birçok mezar bulmuş ve bu mezarlardan buldukları objeleri yüksek fiyatla Romalı seçkin sınıfa satmışlardır.

naram sin tapinagi

Naram-Sin Tapınağı’nın Zafer Steli (mezar taşları veya yazıt)

19. yüzyıl başlarında insanlığın arkeolojiye bakışı Sezar dönemindeki bakış açısından pek de farklı değildi. Gerçekte araziyi ve toprağı bir kitap gibi okuyan ve geçmiş zamanın hikayesini yazan arkeoloji, antika koleksiyoncularının himayesinde yürütülmekteydi. Bu dönem, binlerce, milyonlarca yıl öncesine ait taş aletlerin, soyu tükenmiş hayvan kemiklerinin bulunduğu, yani insanlığın geçmişini ilk kez tanımaya başladığı dönemdir. Başlarda bir hazine avı gibi yürütülen arkeoloji çalışmaları, 19. yüzyılın sonlarına doğru bir bilgi arayışı ve eski çağlara ait belirli sorulara cevap verebilme amacıyla açılan bir sayfa oldu.

gobeklitepe

Göbeklitepe

20. yüzyıla girdiğimizde arkeoloji tam anlamıyla bir bilim dalı olarak kabul edildi. Günümüzde yürütülen bir kazıda arkeologların yanı sıra jeofizikçiler, zoologlar, botanikçiler, kimyagerler, genetik uzmanları yer almaktadır. Artık arkeoloji, bulunan materyalleri yorumlayıp, geçmişle ve bir anlamda da günümüze ışık tutabilecek tüm bilim adamlarından ve sayısız alan uzmanlarından, doğal çevre ortamını oluşturan tüm alanlardan, biodünyadan jeofizige, jeomorfolojiden klimatolojiye kadar hemen her alanın verilerinden yardım alan bir disiplindir.

eflatunpinar

Hitit Eflatunpınar Su Anıtı, Beyşehir/Konya

Bir yerde eski kalıntıların olduğu nasıl anlaşılmaktadır? Bu soru arkeolojinin çalışma yöntemi ile doğrudan ilişkili bir konudur. Eski kültürlere ait taşınır kültür varlıkları (örneğin bir çömlek) herhangi bir mimariden bağımsız olarak bulunamaz. Bu tür kalıntılar, genelde bir yerleşim alanı, bir mezar, bir tapınak veya bir kutsal alan ile ilişkili olarak ele geçer. Yerleşim alanı, yani bir köy-kent, bir tapınak veya kutsal alan çeşitli sebeplerle terk edilir. Bu kimi zaman bir doğal afet, kimi zaman da bir savaş, saldırı, yağma neticesinde olur. Terk edilen binalar veya kentler, binaların yapı özelliklerine göre bir yok olma sürecine girerler. İklim koşulları, erozyon, çürüme, deprem, yıkılma, bitki ve hayvanlar tarafından kaplanma, insan elinden çıkmış mimarlık yapılarının yeniden toprak olmasına neden olan başlıca etkenlerdir. Nitekim arkeolojik alanlar da bu nedenlerle birer moloz yığını haline dönüşmüş yerleşme yerleridir.

perge

Perge, Aksu/Antalya

Bu tür yerleşim alanları, ya günümüzdeki bir inşaat faaliyeti sonucunda tesadüfen keşfedilir ya da arkeologların sistemli çalışmaları sonucunda yerleri tespit edilir. Arkeologların bu tür alanların tespiti için kullandıkları yöntem yüzey araştırması olarak adlandırılır. Yıkılmış, terk edilmiş yerleşim yeri veya bina kalıntılarına ait izler, örneğin işlenmiş mimari taş bloklar (sütun gibi) her zaman tamamen toprak altında kalmayabilir. Bu tür durumlarda yüzeyde gözlenen eski bina yıkıntıları toprak altındaki kalıntılara işaret eder. Bir arkeolojik alanda her zaman görkemli binalar, heykeller, yazıtlar olmayabilir. Söz konusu sit alanında en alt tabakalardan itibaren yüzeye doğru hareket eden taşınır kültür varlıklarına ait parçalar (en önemlileri seramik parçalarıdır) toprak altındaki kalıntılara ait kanıtları oluşturur. Bunları toplayıp değerlendiren arkeologlar, böylece arkeolojik alanları tespit etmiş olurlar.

Eski medeniyetlere ait kalıntıların bir bölümü çeşitli inşaat faaliyetleri sonucunda tesadüfen de keşfedilebilir. Yol, köprü, metro gibi ulaşım faaliyetleri, baraj, gölet, sulama kanalı gibi tarımsal faaliyetler, yeni bina inşaatları gibi iskan faaliyetleri sonucunda tespit edilen yüzlerce arkeolojik alan mevcuttur.

tasalti nekropolu

Taşaltı Nekropolü, Edirne

Arkeoloji, insanların yaşamları ve kültürel yapıları konusunda temel göstergeler oldukları gerçeğinden yola çıkarak, eski dönemlerden kalma her türlü maddesel kültür kalıntısını toplar, sınıflar, yani kataloglar; bulunuş durumu ve koşullarını da göz önünde tutarak sonuçlara varır. Bu yüzden, arkeoloji öncelikle bir tanımlama ilimidir; eski uygarlık kalıntılarını gruplar ve betimler. Bu nedenle, arkeologlar bir kayıt memuruna benzetilebilir, çünkü bir kazı tümüyle düzenli bir kayıtlama operasyonu olarak da nitelenebilir. Arkeolog kazarak gün ışığına çıkardığı her türlü maddesel kültür kalıntısını, ister büyük bir saray, isterse de küçük bir tunç iğne olsun, her yönüyle kaydetmeye çalışır, maddesini, yapılış özelliklerini, bezemelerini tanımlar, ölçülerini alır, bulunduğu yeri ve bulunuş durumunu doğru olarak belirlemeye gayret eder. Çünkü bir kazıda her şey açık, tüm belgeler de okunaklı değildir. Bu yüzden, belgeleri toplarken arkeolog tüm dikkatini kazı üzerinde odaklar. Arkeoloji tanımlama olduğu kadar, bir açıklama ve yorumlama bilimidir.

efes

Efes Antik kenti, Celsus Kütüphanesi, Selçuk/İzmir

Arkeolojinin türleri üçe ayrılır:

1. Prehistorya (Tarih Öncesi Arkeolojisi): İlk insan türlerinin ortaya çıkmasından itibaren (yaklaşık günümüzden 7 milyon yıl önce) başlayan ve neolitik çağa kadar süren zaman süreci içindeki çağları inceleyen bilim dalıdır. Bu bilim dalıyla uğraşan bilim adamlarına prehistoryen denir.

2. Protohistorya (Ön Asya Arkeolojisi): Yazının keşfinden hemen önceki devirleri, başka bir değişle insanın üretici olduğu, tarımla uğraştığı ve yerleşik hayata geçip küçük kentler kurdukları yaklaşık M.Ö. 8500 yıllarından, yazının keşfinden sonra M.Ö. 1200 yıllarına kadar olan dönemi inceler. Bu bilim dalıyla uğraşan arkeologlara protohistoryen denir.

3. Klasik Arkeoloji: M.Ö. 1200 yıllarından sonra ortaya çıkan Hellen (Yunan) ve Roma kültürlerini inceler. Klasik arkeoloji bilim dalı üzerinde çalışan arkeologlara da Klasik Çağlar Arkeologu adı verilir.

arkeoloji muzesi

Osman Hamdi Bey’in kurduğu Arkeoloji Müzesi, İstanbul

Ülkemizde arkeolojik kazılar Osmanlı İmparatorluğu zamanında farklı ülkelerin arkeologları tarafından yürütülmekteydi. Bunun yanı sıra topraklarının, tarihin sayfalarıyla dolu olduğunun farkında olmayan bu hanedanın, bu hazinelerin nasıl korunması gerektiğine dair düzgün kanunları da yoktu. Türkiye’de arkeolojik çalışmalar Osman Hamdi Bey zamanında başladı, ancak sistemli kazılar yapabilmek için Atatürk dönemine kadar beklemek gerekliydi, çünkü kazılarda bulunan tarihi eserlerin korunmasına dair kanunlar, Atatürk döneminde çıkartıldı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nün açılmasıyla, dünyaca ünlü arkeologların yetişmesi sağlandı.

Osman Hamdi Bey

Osman Hamdi Bey

Geçtiğimiz 20. yüzyılda da hız kesmeyen bu eskiye ilgi, modern teknolojilerin de yardımıyla bir ilgi olmaktan çıkarak, yeni bir arkeoloji anlayışının oluşmasına da kapı açmıştır. Bu günümüzde, Yeni Arkeoloji (New Archaeology, Processual Archaeology) olarak bilinen anlayıştır. Arkeolojik materyallerin özellikleri, bunların stilistik incelemesi ve yapıldığı dönemin kültür özelliklerinin bu malzeme yoluyla ortaya konması çalışmasını yürüten eski arkeoloji yöntemlerinin pek çok özelliğini bir yana bırakarak, gelişen teknolojiyi arkeolojik araştırmaların içine sokmak olarak nitelenebilecek olan yeni arkeoloji anlayışı 1960’lı yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkmıştır. Kimilerince de teoritik arkeoloji olarak da nitelen bu yeni araştırma yöntemi ile arkeoloji salt geçmişin malzemelerinin araştırılıp bulunması, bunların değerlendirilmesi, müzelere konarak sergilenmesi şeklinde değil, bizim geçmişle gelecek arasında bir köprü oluşturmamızı sağlayan önemli bir bilim dalı haline gelmiştir.

Kaynak
Yerbilimleri ve Arkeoloji, Arkeoloji Anahtar Kavramlar – Colin Renfrew & Paul Bahn, Arkeoloji Bilimi: Tanım, Çalışma Alanı ve Yöntemleri, Temel KavramlarıArkeolojinin Gelişim KronolojisiBelleğin Toprağa Gereksinimi VardırArkeolojinin Doğuşu ve Kuramsal Gelişimi Konusunda Bir DerlemeArkeoTekno


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir