Menu

Robert Oppenheimer Hayatı ve Çalışmaları



Atom bombasını geliştiren Amerikalı kuramsal fizikçi Julius Robert Oppenheimer, 22 Nisan 1904’te New York’ta dünyaya gelir. Zengin bir işadamı olan babası, genç yaşta ABD’ye göçmüş bir Alman Yahudi ailedendir. Annesi ise sanatçı eğilimleri olan eğitimli bir kadındır.

Manhattan’da Riverside Drive’da bulunan evleri, aralarında Van Gogh, Picasso tablolarının da bulunduğu eserlerle doluydu. Oppenheimer daha çok küçük yaşlarda iken şiir ve öyküler yazar. Babasının devasa zenginliği, annesinin aşırı koruyucu tutumu nedeniyle, acımasız ve iğrenç şeyler olduğu gerçeğine hiçbir şekilde hazırlıksız, kusursuz, kendini beğenmiş iyi küçük bir çocuk olarak yetiştiğini söyleyecektir. 5-6 yaşlarında Almanya’da dedesinin yanına gidip gelirken minerolojiye (mineral bilimi) ilgi duymaya başlar. Bir kısmı büyükbabasına ait mineralojik numuneler toplar. 11 yaşına geldiğinde koleksiyonu ve bilgisiyle New York Mineralogical Club’a kabul edilir.

oppenheimer mineral koleksiyonu, 1928

Linus Pauling’e verilen Robert Oppenheimer’in mineral koleksiyonunun parçaları, 1928

Robert Oppenheimer ve kardesi Frank, 1915

Robert Oppenheimer ve kardeşi Frank, 1915 (Kardeşi de ileride fizik profesörü olur)

1911’de Oppenheimer School of Ethical Culture’a girer. Bu yıllarda utangaç yapıdadır, edebiyat, kimya ve fizikle ilgilenir, ancak matematikle arası pek iyi değildir. Mezun olduktan sonra, ailesi onu ödül olarak Çekoslavakya’ya yollar. Orada içinde uranyum bulunan minerallarin çıkarıldığı Joachimsthal’e gider. Ancak ağır bir dizanteriye yakalanır. Ardından da derin bir psikolojik çöküntü yaşar. Bu durum, ölünceye dek ruhunda derin izler bırakan bir sarsıntı yaratır. 1922’de girdiği Harvard’da başlangıçta kimya okumak istese de, fiziği tercih eder. Ancak kimya bilgisi ilerleyen dönemlerinde çok işine yarayacaktır.

Robert Oppenheimer, 1922

Robert Oppenheimer, 1922

 

Harvard yılları için, “Gerçekten öğrenme fırsatım olmuştu. Bir şeyler öğrenmeyi çok seviyordum. Neredeyse canlanıyordum. Almam gerekenden daha fazla ders aldım, kütüphanede kitap yığınları arasında yaşadım ve oraya entelektüel bir taarruza giriştim” diyecektir. Fizik ve kimya dışında, Latince ve Yunanca öğrenir. Dört yıllık eğitimi üç yılda tamamlayıp 1925’te summa cum laude (en yüksek onur derecesi) ile mezun olur. O yıllarda bir yılbaşı günü Paris’e giderken ruhsal bunalımı yine artar. Öğrencisi ve arkadaşı olan Francis Fergusson Oppenheimer’a kız arkadaşıyla evleneceğini söyleyince; Oppenheimer Fergusson’un üzerine atlayıp ve onu boğmaya çalışır.

Harvard’dan mezun olduktan sonra 1925-26 akademik yılını Cambridge’de Christ’s College’da geçirir. Okulda, hocası olan daha sonra Nobel alacak olan kendisinden birkaç yaş büyük deneysel fizikçi Patrick Blackett ile düşmanca bir ilişki geliştirir. Yetersizlik duyguları ve yoğun kıskançlık tarafından tüketilen bir gün;  bir elmayı laboratuvardaki kimyasallarla zehirler ve Blackett’in masasına bırakır. Neyse ki Blackett elmayı yemez. Babası Julius, Cambridge’deydi ve suç duyurusunda bulunulmaması için üniversitede başarılı bir kulis yapar; Oppenheimer bu sıkıntılı durumdan kurtulur.

Bunun yerine, Oppenheimer gözetim altına alınır ve düzenli olarak Londra’da bir psikiyatriste gitmesi istenir. Onu tedavi eden Freudcu psikanalist, daha sonra, şizofreni ile en yakından ilişkili semptomlar için ona dementia praecox (şizofreni) teşhisi koyar ve kayıtlarına onun “ileri analizin yarardan çok zarar getireceği umutsuz bir vaka” olduğunu yazar. Oppenheimer, kendi kendini tedavi etmeye karar verir. Başarısız olduğu deneysel fiziği bırakıp kuramsal fiziğe geçecek; başarılı olabileceği bir alanda çalışarak ruhsal sorunlarından kurtulmaya çalışacaktır. Fakat hayatını yazan kimi yazara göre, bu bunalımının nedeni yaşadığı başarısız cinsel ilişkilerinin üzüntüsündendir.

Yaşadığı ruhsal rahatsızlık sonucu gittiği doktor dementia praecox (günümüzde şizofreni olarak da bilinir) teşhisi koyar, doktoruna göre tedavi edilemez bir hastadır. Oppenheimer, kendi kendini tedavi etmeye karar verir. Başarısız olduğu deneysel fiziği bırakıp kuramsal fiziğe geçecek; başarılı olabileceği bir alanda çalışarak ruhsal sorunlarından kurtulmaya çalışacaktır. Fakat hayatını yazan kimi yazara göre, bu bunalımının nedeni yaşadığı başarısız cinsel ilişkilerinin üzüntüsündendir.

oppenheimer

Doktora çalışması için 1926 yılında fizikçi Max Born ile çalışmak üzere Göttingen Üniversitesi’ne gider. 1927 yılında 22 yaşındayken doktora derecesini alır. Göttingen’de özellikle kuantum teorisi ile ilgili birçok makale yayınlar. Doktorası bitince ABD’ye geri döner ve Harvard Üniversitesi’nde ve Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nde çalışmaya başlar. 1936 yılında 32 yaşında, bu iki kurumda da profesör olacaktır.

Arkadaşı ünlü fizikçi Wolfgang Pauli’ye göre, o yıllarda fizikle yan uğraş olarak ilgileniyordu. Asıl ilgi alanı geçirdiği depresyonun etkisiyle olsa gerek psikoanalizdi. Oppenheimer, ilk derslerini vermeye başladığında, tahtada sürekli yakıp söndürdüğü sigarası, kendine özgü düşünme ve konuşma tarzıyla öğrencileri etkiler. Bir ara öğrenciler, çok hızlı düşünüp, hızlı konuşuyor, öğrencilerin yüzüne bakmıyor diye hocalığından şikayet ederler. Sonrasında her şey yoluna girer.

oppenheimer ders sirasinda

1926’dan itibaren sürekli araştırmalar yapar atom fiziğiyle ilgili olarak. İlk yayımlanan yazısı moleküllerin enerji düzeyi ile ilgilidir. 1930’da fizikçi Paul Adrien Maurice Dirac’ın teorisi üzerine çalışır. Neredeyse her konuya ilgilenir, ama özellikle kuantum alan kuramı, kozmik ışınlar ve nükleer fizikle ilgilenir. 1933’te Melba Phillips ile dötronlarla (dötron=proton+nötron) bombalanan atom çekirdeği üzerine çalışır.

O yıllarda, Oppenheimer hiç gazete, dergi okumaz, radyo dinlemez. Ancak hızlı arabalara tutkundur, özellikle de tren hattı boyunca gittiğinde trenlerle yarışmaya bayılır. Sekiz dil bilir, gençken Hollanda’da altı hafta kalarak teknik seminer verebilecek düzeyde Felemenkçe de öğrenmiştir. 1930’lu yıllardan sonra politikayla ilgilenmeye başlar. O yıllarda ABD’li aydınlar arasında yaygın olan komünizmle ilgilenmeye başlar. 1937’de psikoloji bölümünde doktora yapan Jean Tatlock adlı bir kızla gönül macerası karşısında, yakınları evlenmelerini istese de Oppenheimer istemez. Ancak 1944’te Tatlock’un yüksek dozda ilaç alarak intihar etmesi Oppenheimer’i etkilemiş olsa gerek.

Jean Tatlock

Jean Tatlock

Son derece cömert olan Oppenheimer, öğrencilerini konserlere, yemeklere ve diğer sosyal etkinliklere götürür. 1939’da İngiliz bir doktorun karısı olan Katherine (Kitty) Harrison ile tanışır ve onun eşinden ayrılması ile 1940 yılında evlenirler. Peter adında bir oğulları ve Katherine adında bir kızları olur.

Robert Oppenheimer, esi ve cocuklari

Robert Oppenheimer, eşi ve çocukları

O yıllarda, nükleer fizik alanında büyük aşamalar olmuştur, ama atom çekirdeğinde bulunduğu düşünülen büyük enerjinin kullanılabilirliği henüz belirsizdir. Bu sırada, İkinci Dünya Savaşı patlak verir. Almanya’nın atom bombası geliştirdiği yönündeki raporlar üzerine, ABD başkanı Franklin D. Roosevelt 1941 yılında Manhattan Projesi’ni başlatır. Oppenheimer’in komünizmle ilgisi, erkek kardeşi ve baldızının Komünist Parti üyesi olduğu bilinse de, bir yıl sonra projenin başına getirilir.

Los Alamos’ta (New Mexico) nitelikli bilim insanlarından bir ekip oluşturur ve bir araştırma merkezi kurar. 16 Temmuz 1945 tarihinde Oppenheimer ve ekibi ilk atomik patlamaya tanıklık ederler (Trinity Deneyi olarak bilinmektedir). Patlama 18 bin tonluk TNT patlamasına eşdeğer bir etki yaratmıştı. Oppenheimer patlamayı Hindu kutsal destanı Bhagavad Gita’dan bir pasajı söyleyerek izler: “Ben ölüm oldum, dünyaları paramparça eden.”  Oppenheimer o an için, “Dünyanın eskisi gibi devam etmeyeceğinin bilincindeydik” demiştir. Bir ay içerisinde Amerikan uçakları iki atom bombasını Japon şehirleri Hiroşima ve Nagazaki’ye atarlar. 140 binden fazla insan ölür. Bir hafta içinde Japonya, müttefiklere teslim olur, II. Dünya Savaşı biter.

Trinity Deneyi, 1945

Trinity Deneyi, 1945 (ortada, şapkalı olan kişi Robert Oppenheimer)

Oppenheimer, atom bombasının yapılmasında bir bilim adamı olarak istekli ve etkin rol oynar. Onun sorumluluğu bombanın yapılmasını sağlamak, tam etki için bombanın nerede ve hangi teknik saptamalara göre kullanılacağını belirtmektir. Bombanın kullanılıp kullanılmayacağını değerlendirmek ona tanınmış bir yetki değildir. Bu, devletin başka kademelerinde, başka uzmanların sorumluluğu ve yetkisindedir. Ancak Oppenheimer atom bombasının kullanılmasından bir uzmanın sınırlı anlayışı ile değil, bu işe önemli katkısı olmuş çok yanlı ve duyarlı bir insan olarak etkilenir.

Bomba kullanıldıktan sonra Oppenheimer, “Hiçbir basitleştirme, mizah ya da şişirme bu duyguyu gölgeleyemez. Fizikçiler günahlarını biliyorlar. Bunu unutmak hiçbir biçimde mümkün değil” diyecektir.

Albert Einstein ve Robert Oppenheimer

Albert Einstein ve Robert Oppenheimer

Savaştan sonra Oppenheimer, 1947’den 1952’ye kadar ABD Atom Enerjisi Danışma Komitesi’nin başına getirilir. Ardından, Soğuk Savaş yılları gelir. Bu arada Sovyet Rusya da atom bombasını yapar. Amerika hidrojen bombası ile yeni bir silah tekeli peşindedir. Oppenheimer, bu dehşet aracının yapılıp devletlerin eline verilmesinde, teknik nedenlerle ve insanlık için kaygılarından dolayı çekingen davranır. Hidrojen bombasının geliştirilmesine ve Sovyetler karşısında nükleer silahlanma yarışına girilmesine karşı çıkmak adına pozisyonunu kullanmaya çalışır. Ancak, Amerika Birleşik Devletleri, ondan bir yıl kadar sonra da Sovyet Rusya, hidrojen bombasını yapar. Oppenheimer, hidrojen bombasının yapımını geciktirdiği, hidrojen bombası açısından Amerikan devletine güveni olmadığı ve geçmişte komünistlerle ilişkileri bulunduğu gerekçeleriyle soruşturmaya uğrar. 1954 yılında resmi görevlerine son verilir.

Oppenheimer’e soruşturma sırasında atom bombasının kullanımı konusunda işlevi sorulduğunda şöyle der: “Biz fizikçilerdik, asker ya da politikacı değil.” Oppenheimer, daha geniş bir sorumluluk anlayışına ancak atom bombasının kullanımından sonra ulaşır. Ancak o zaman da Oppenheimer yalnız bir fizikçi konumunda değil, aynı zamanda bir devlet görevlisidir. Bu nedenle, bir fizikçi ya da devlet görevlisi olarak davranmanın ikilemini yaşar. Bir devlet görevlisi olarak da şöyle diyebilmektedir: “Tartışmasız olarak, ama hüzünle, şu sonuca vardık ki, komisyon atom silahları, iyi atom silahları ve çok atom silahları sağlamak durumundadır.” Diğer yandan ise şunları söylemektedir: “Eğer savaşan bir dünyanın ya da savaşa hazırlanan ulusların cephaneliklerine atom silahları eklenecekse, öyle bir zaman gelecek, insanlık Los Alamos (Manhattan Projesi’nin Merkezi) ve Hiroşima adlarına lanet okuyacaktır. Dünya ulusları birleşmelidir, yoksa yok olacaklardır.”

oppenheimer

Hidrojen bombası yapımı hazırlıklarına gelindiğinde Oppenheimer, Atom Enerjisi Komisyonu Danışma Kurulu Başkanı konumunda, yalnız bir teknik uzmana tanınan sınırlı sorumluluk ile bombanın yapılabilirliği, kaynak ve personel konuları üzerine görüş belirtmekle kalmaz, böyle bir bombanın yapılmasının Amerika Birleşik Devletleri ve insanlık için iyi olmayacağı yönünde genel değerlendirmelere girer. Bu, bir uzmana tanınan sorumluluk alanının dışına çıkmaktır. Bu tür stratejik ve genel değerlendirmeler devletin başka kademelerinin yetkisindedir. Daha sonra Oppenheimer devlete güvenmemekle, kendi devletine değil, insanlığa bağlılık göstermekle suçlanır. O bu suçlamaya karşı kendini savunsa ve devletine kesin bağlılık içinde kaldığını öne sürse, insanlık sorununa duyarsız kalmış duruma düşer. Suçlamanın özünde belirdiği gibi insanlığın çıkarını önde tuttuğunu kabullense, o zaman da soruşturmada öne sürülen suçu kabullenmiş olacaktır.

Oppenheimer’ın belirli kişilik özellikleri de onun böyle bir ikileme duyarlı olmasına yol açmıştır. Oppenheimer bir fizikçi olarak öğrenim görse de, edebiyat ve felsefe konusunda derin bir bilgi sahibidir. Dante’den, Baudelaire’den parçalar okur. Hatta Dante’yi okuyabilmek için İtalyanca öğrenir, Hint felsefesine ilgi duyar, ilk deneysel nükleer patlama önünde duygularını kutsal Hint yazılarından dizeleri ezbere okuyarak dile getirecek kadar kendini dinsel duyguya ve şiire yakın bulur.

Oppenheimer’in, devlet görevlisi olarak, güvenilmez olduğu sonuçlarına varılan bu yargılama ve soruşturmada usulsüzlükler olmuştur. İlk kez bir soruşturmada ceza avukatı bulundurulması ve tanıkların sorgulanması gibi duruşma yöntemleri kullanılmış, ancak suçlamaya temel olan belgeleri, bir duruşmanın gerektirdiği gibi, savunmanın da görmesine izin verilmemiştir.

Bu soruşturma sonunda Oppenheimer’a devlet işlerinde güvenilirlik belgesi verilmesi reddedilir. Ancak Oppenheimer o yıllarda Princeton Yüksek İncelemeler Enstitüsü’nün de başkanıdır ve onun bu görevine dokunulmaz. Bu soruşturmadan dokuz yıl sonra, Demokratik Parti iktidarda iken, Kennedy yönetimi Oppenheimer’a atom enerjisi çalışmalarına katkılarından dolayı ödül verilmesini kararlaştırır. Kennedy’nin öldürülmesinden sonra, 1963’te Fermi Ödülü’nü Oppenheimer’a ABD başkanı Johnson verir. Bu, aynı zamanda resmi bir özürdür. Oppenheimer 1967 yılında gırtlak kanserinden yaşama veda eder.

oppenheimer fermi odulu

Oppenheimer, oğlu, eşi ile Fermi Ödülü sırasında

Heinar Kipphardt, Oppenheimer Olayı (In der Sache J. Robert Oppenheimer) adlı oyununu 1964 yılında, Amerika Birleşik Devletleri Atom Enerjisi Komisyonu’nun Mayıs 1954’te yayınladığı Robert Oppenheimer Davası ile ilgili üç bin sayfalık soruşturma tutanaklarından yararlanarak yazar.

Kaynak
Oppenheimer’ın Şapkası, Entelektüelin Kutsal Kitabı – David S. Kidder & Noah D. Oppenheim, Ölüm olan teorik fizikçi: Robert Oppenheimer, Bilim ve Kuramlar İlişkisi Galileo ve Oppenheimer ÜzerineHeinar Kipphardt’ın Robert Oppenheimer Davası Adlı Yapıtı Üzerine Çalışma


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir