Menu

10 Yabancı Seyyahın Gözünden Osmanlı Kadınları



Seyyahlar ve seyahatnameler tarihin gizli tanığı gibidir. Gün yüzüne çıkmamış birçok vaka, seyahatnameler sayesinde öğrenilir. Toplumların, resmi belgelerde göremeyeceğimiz, sosyal, kültürel, ekonomik birçok özelliği seyahatnameler sayesinde kuşaktan kuşağa aktarılır. Doğu ile ilgili yazılan seyahatnamelerde ön plana çıkan konuların başında Doğulu kadın ve özellikle Osmanlı kadını gelmektedir.

karel ooms

Karel Ooms – Dreaming In The Harem, 1880

1. Lady Montagu (1689 – 1762)

1717 – 1718 yılları arasında, İngiltere’nin İstanbul Sefiri olan Wortley Montagu’nun eşi olarak Osmanlı Devleti’ni ziyaret eden Lady Montagu, The Turkish Embassy Letters isimli kitabında o döneme ait Türk sosyal hayatına dair önemli tespitlerde bulunmuştur.

rudolf ernst

Rudolf Ernst – The Reader

“Bizde evlenmeden çocuk sahibi olmak ne kadar ayıpsa, burada da evli kadının çocuk yapmaması o kadar ayıp. Bir kadın çocuk yapamazsa, genç bile olsa ihtiyar gözüyle bakılıyor. Nasıl bir Malta Şövalyesi olmak için asalet aranırsa, bir kadının güzel olması için de çok çocuk yapması gerekiyor. Bu yüzden, Türk kadınları genç olduklarını belli etmeye pek meraklılar. Hatta tabii vasıtalara olduğu kadar hileye de baş vuruyorlar. Bazen bu hile yüzünden kendilerini harcıyorlar. Tanıdığım kadınların hepsinin mübalağasız on iki, on üç çocuğu var. İhtiyarlar yirmi beş, otuz çocukla övünüyorlar. Ne kadar çok çocukları olursa o derece itibar kazanıyorlar. Hamile bir kadın görünce “İnşallah ikiz olur” diyorlar.”

2. Julia Pardoe (1806 – 1862)

1836 yılında, bir İngiliz Kraliyet ordusunda binbaşı olan olan babasının resmi görevi nedeniyle İstanbul’da 9 ay kalan Julia Pardoe, The City of Sultan and Domestic Manners of the Turks kitabını yazar. Pardoe, Türklere karşı önyargısız yaklaşımı ile dikkat çekiyor. İstanbul’da gördüklerini ve tanıdığı insanları safdil bir hayranlıkla ve romantizmle anlatan Pardoe, artık birkaç büyük binası dışında tümüyle tarih olmuş bir İstanbul ile tanıştırıyor bizi. İlber Ortaylı “Ben Julia Pardoe’nin eserlerini kullandım tezlerimde. Çok önemli bir eser.” diyor.

germain fabius brest

Germain Fabius Brest – Fontaine au bord de la mer en Turquie

“Hamam aslında Şarklı kadınların yeryüzündeki cennetidir, burada tahsilsiz ama zeki kadınlar kapasitelerinin elverdiği ölçüde, siyaseti, toplumsal ve milli meseleleri, skandalları ve bu gökkubbenin altında olup biten, diğer bütün mevzuları münakaşa ederler ve ayrıca kalabalığın gürültüsü, keşmekeşi ve heyecanı içinde haremin sessiz ve tecrit edilmiş muhitinden de iyice intikam alırlar.”

3. Georgina Adelaide Müller (1835 – 1916)

Sultan II. Abdülhamit’in saltanatının devam ettiği 1894 yılında Alman asıllı İngiliz filoloğu ve oryantalisti Max Müller ve eşi Georgina Adelaide Müller tarafından kaleme alınmış toplam on altı mektuptan oluşur Letters From Constantinople (On Dokuzuncu Asır Biterken İstanbul’un Saltanatlı Günleri) kitabı. Kitapta, din, arkeoloji ve siyasete dair toplam dört mektup Max Müller, mesire yerleri, resmi törenler, Türk kadını gibi konuları içeren 12 mektup ise Georgina Adelaide Müller tarafından kaleme alınmıştır. İstanbul’da İngiliz Büyükelçiliği’nde çalışan oğullarını ziyarete gelirler, İstanbul’da 6 ay kalıp ülkelerine dönerler.

leonardo de mango

Leonardo de Mango – Göksu Çeşmesi

“Türkiye’yi ziyaret eden hiç kimse burada birkaç Harem (Türk evi) görmeden insanların gerçek yaşamları hakkında hiçbir şey bilemez. Türk evleri gözden ırak olduğu için Türk hanımlarının hiçbir etki sahibi olmadığını düşünmek hata olur. Tam tersine, bu hanımlar dışarıda dolaşmakta, ziyaretlere gidip ziyaretçi kabul etmekle vakit geçiremedikleri için türlü entrikalar çevirmek, planlar kurmak keyfine sahiptirler.”

4. Annie Jane Tennant Harvey (? – 1898)

Harvey 1871 tarihli Turkish Harems and Circassian Homes (Türk Haremleri ve Çerkez Evleri) kitabında Harem’i ve Harem hayatıyla, Çerkez evlerini ve Çerkez halkını anlatır. Harvey uzun yıllar Türk topraklarında yaşamış ve unutamadığı dostlar edinmiştir. Yazdığı gezi notları, günlük ve mektup türünde, birinci ağızdan samimi izlenimleri içerir.

amedeo preziosi

Amedeo Preziosi – Ottoman Women

“Hanım’ın başlığının elbisesine yakışmadığını düşündük. Saçı yüzünün iki yanına düz taranmıştı ve kısa kesilmişti. Kafasının çevresine bağlanmış renkli bir tülbendi vardı. Kaşları bir parmak kalınlığında olacak şekilde, burundan saç köklerine kadar antimonla boyanmıştı. Gözleri ise tüm gözkapağı çevresini saracak şekilde siyahlaştırılmıştı. Eğer yüz o kadar büyük bir hacme sahip olmasaydı etkileyici olabilirdi. Gözler iri, siyah ve biçimliydi, ancak burun aşırı büyüktü, ağız olmayan ön dişlerden dolayı mahvolmuştu. Yine de en yumuşak başlı, nazik ve neşeli bir varlık gibi görünüyordu. Sanki yabancı misafirlerini gördüğüne gerçekten çok memnun olmuş gibi binlerce karşılama iltifatı ederken başıyla bizi selamladı ve gülümsedi.”

5. Lucy Mary Jane Garnett (1849 – 1934)

İngiliz seyyah Garnett 19. yy. İstanbulu’nda, halkbilimci ve gezgin olması nedeniyle sosyal ve kültürel araştırmalardan oluşan mesleki bir inceleme yapar, sayısal veri de içeren nesnel bilgiler sunar. Garnett’in bilimsel üslupla yazdığı seyahatnamesi çoğu kanıtlanabilir olan folklorik bilgiler içerir. Kadın olması, konu edindiği kişilere sıcak hisler beslemesi ve özellikle de araştırdığı toplumları etnograf hassaslığıyla ele alması, kitaplarının hala ilgiyle okunmasının nedenleridir.

thomas allom

Thomas Allom – Harem

Garnett, Ottoman Wonder Tales (Osmanlı Peri Masalları), Turkish Life In Town and Country (Şehirde ve Kırda Türk Hayatı), Home Life In Turkey (Türkiye’de Ev Hayatı), Mysticism and Magic In Turkey (Türkiye’de Tasavvuf ve Sihir), Turkey Of The Ottomans (Osmanlı Türkiyesi) gibi kitaplar yazdı. Aşağıdaki alıntı 1909 tarihli Türkiye’de Ev Hayatı kitabındandır.

“Kadın kocasının terliklerini sedirin yakınına koyar ve kürklü paltosunu hazırda tutar. Eşinin sabah giyinmesinden ve ilk namazdan (sabah namazı) sonra rahatça divana oturmasıyla, hanım bir kölenin getirdiği küçük ibrikten kocasının kahvesini doldurur, gümüş zarfın içine fincanı yerleştirir ve eşinin eline verir. Eğer koca daha revaçta bir tür sigara olan çubuğu (tchibouk) tercih ederse, hanımı tarafından hazırlanır. Hanım, kehribar ağızlığı kocasına verdikten sonra hoş kokulu güzelce parçalanmış Lazkiye’yi küçük bir maşayla aldığı kor haline gelmiş odun kömüründen bir közü kaseye yerleştirerek tutuşturur. Köleler yatakları toplayıp duvardaki yüklüklere yerleştirirken, hanım kocasının ayakucundaki minderde oturarak kendisine refakat eder.”

6. Elizabeth Graven (1750 – 1806)

Osmanlı ülkesini ziyaret eden ilk kadın seyyahlardan biri olan Lady Craven 1783’te 6 çocuğu olan eşinden ayrılır, aynı yıl başladığı gezileri sonunda İstanbul’a ulaşır. Sonradan evleneceği prens Frederic’e hitaben kaleme almış olduğu 68 mektuptan oluşan A Journey Through Crimea To Constantinople (Kırım’dan Konstantiniyye’ye Yolculuk) adlı seyahatnamesi, 1785 – 1786 tarihlerini kapsar. Yazar, Fransa, İtalya ve Rusya üzerinden Kırım’a ulaşmış ve oradan da İstanbul’a gelmiştir. Kırım ve İstanbul, seyahatnamenin asıl eksenini oluşturur. Lady Craven, İstanbul’da dönemin Fransa elçisi olan ünlü gezgin ve araştırmacı Choiseul-Gouffier ile birlikte ikamet etmiş olduğu için, mektupları, bu gezginin faaliyetleri hakkında da birçok ilginç tespit ve yorumları içermektedir.

john frederick lewis

John Frederick Lewis – İstanbul’da Harem Hayatı, 1857

“Hamamdan da haşlanmış gibi çıkıyorlar. Hamam kadınların en büyük eğlencesidir. Yıkanarak ve süslenerek hamamda beş saat kalıyorlar. Bu kadar tombul kadını bir arada görmediğim gibi, bu kadar tombul kadınlar da görmemiştim. Pek kokot giyiniyorlar ve fevkalede özeniyorlar.”

“Türkler tabiatın güzelliğine o kadar hürmet ediyorlar ki, evlerini yapacakları yerde bir ağaç bulunursa, ağacı kesmiyorlar da evlerinin içinde ağaca bir yer arıyorlar. Ağaç dallarını, çatılarının en güzel bir süsü sayıyorlar.”

7. Lady Amelia Hornby (1824 – 1866)

Lady Amelia Bithynia Hornby, 1855 yılında Kırım Savaşı sırasında görevli olarak Türkiye’ye gönderilen Sir Edmund Grimani Hornby’nin eşidir. Sir’in görevi Türkiye’ye verilen ödünç paranın Osmanlı ordusunun gereksinimlerine harcanması ile ilgili olarak gözlem ve denetimde bulunmaktır. Lady Hornby İngiltere’ye yazdığı mektupları, Constantinople During The Crimean War (Kırım Savaşı Sırasında İstanbul) adı ile yayınlanmıştır.

vittorio rappini

Vittorio Rappini – Concubine With Nargile

“Paşa’nın hanımının el çırpmasıyla, çok pahalı kıyafetler giyinmiş köleler lokum tepsilerini ve kristal bardaklarda suyu getirdiler. İlk tepsinin ortasında bir cam kaseye konulmuş lokumlar, bu kasenin iki tarafına yerleştirilmiş gümüş kaplardan birinde yine gümüşten yapılmış kaşıklar bulunuyordu. Bu lokumlardan bir kaşık alıyorsunuz ve kullandığınız kaşığı kasenin öbür tarafındaki boş kaba koyuyorsunuz. Daha sonra başka bir köle size güzel bir bardak içerisinde su ikram ediyor. Bundan sonra kahve ikram edenler içeri giriyor. Bunlardan biri, yarım daire şeklinde üstünden aşağı doğru fevkalade güzellikte işlenmiş ve altınla bezenmiş bir örtü sallanan tepsi tutuyor. Diğer köleler daha sonra kahveyi alıp her bir misafire sunuyorlar. Dış tabak (zarf demek istiyor) aynen yumurta kabı gibi ve içine içeceğin konulduğu çok ince bir porselenden yapılmış diğer kap (fincan demek istiyor) yerleştiriliyor. Dış kapları (zarfları) fevkalade beğendik, altınlarla bezenmiş ve birbirinden bir iki santim arayla konulmuş büyük bir bezelye boyutunda elmaslarla çevrelenmişti.”

8. Anna Grosser Rilke (1853 – 1938)

19. yüzyılın en meşhur kadın konser piyanistlerinden Anna Grosser Rilke, 1888’de eşinin işi nedeniyle İstanbul’a gelerek burada 30 yıl yaşamıştır. Anna Grosser Rilke, İstanbul’da Bir Hoş Sada’da İstanbul’daki anılarını anlatmaktadır. Eserinde, Osmanlıların yaşam biçimden, sarayda ve hanedan mensuplarının konaklarında verdiği konserlerden bahsetmektedir.

antoine de favray

Antoine de Favray – Turkish Women

“Burada üst düzey diyebileceğimiz kibar bir düğünü aktarmak istiyorum. Bir tahtın üzerinde solgun, ürkek, brokar tuvalet giymiş bir yavrucak oturuyordu; minik başının etrafındaki alınlığına sıra sıra mücevherler diziliydi, zavallıcığın kollarına neredeyse boğazına kadar bilezikler takılmıştı, boynundan da bir sıra inci kolye sallanıyordu, kısacası mücevherci dükkanı gibiydi. Alınlığından yere kadar gümüş teller sarkıyordu, konuklar şans getirsin diye bu tellerden bir parça koparıp alabiliyordu. En fazla on altısında olan çocukcağız, elinde ağır bir yelpaze tutuyordu. Sırtındaki ağır tuvaletin altında adeta ezilmiş, tahta kımıldamadan oturuyordu, bu haliyle yürek burkan bir görünüm vardı, protokol sırasına göre önünden geçen her kadına minik elini uzatıyordu.”

9. Marcelle Tinayre (1870 – 1948)

Marcelle Tinayre, Fransız bir yazar. Jön Türkler’in önemli liderlerinden biri olan Ahmed Rıza Bey’in ve Abdülhamit’in baskısından kaçarak soluğu yurtdışında alan Jön Türkler’in Paris’ten yakın arkadaşı. Sürgün günleri bitip, yurda döndükten sonra Marcelle Tinayre, dostlarını unutmaz ve onları görmek için İstanbul’a gelir. Ne ilginçtir ki bu tarih, Türk tarihinin önemli olaylarından 31 Mart 1909’a rastlar. O zamanki Osmanlı toprakları Marcelle Tinayre’nin oldukça ilgisini çeker. İstanbul’da yazmaya başladığı günlüğüne, büyük şehirlerde yaşadıklarının dışında Anadolu izlenimlerini de aktarır. Notes d’une voyageuse en Turquie (Bir Kadın Gezgin Tinayre’nin Günlüğü) isimli kitapta yazdıkları toplanır.

alberto pasini

Alberto Pasini – Sulle Rive del Bosforo

“Bir başka harem daha… Burası bir zengin evi, hanım yüksek rütbeli bir subayın, Jöntürk ve özgürlükçü bir paşanın eşi. Ne sade bir kişi! Çok geniş salonu yeni sanatın belirsiz sitilinde döşeli, geleneksel tek ayaklı masanın üzerinde, vazgeçilemeyen avize sallanıyor… Ev sahibesi, görünüşü ve konuşmasıyla Avrupalılaşma iradesini sergiliyor. Kadın artık genç sayılmaz; hiçbir zaman da narin olmamış; ama güzellik izleri taşıyor. Yanakları düzgün; kızıla boyalı saçları alnının çevresinin kabarık bir hale gibi dolanıyor ve iyice aşağıda, ensesine yakın bir topuz halinde toplanıyor. Bu kızıl ve ipeksi kütle, her an çözülecekmiş gibi duruyor… Göğsü dantelli, beyaz patiskadan pilili bir bluz ve yeşil satenden saçaklı yumuşak bir eşarpla (sıkıcı ayrıntılar) süslü, İngiliz yünlüsünden kısa bir yürüyüş eteği giyiyor.”

10. La Baronne Durand De Fontmagne

Fransa’nın İstanbul elçisi Thouvenel, eşi ile beraber 7 Eylül 1856’da İstanbul’a gelir. Marie Caroline Durand de Fontmagne 1856 sonları ile 1858 yılı ortaları arasında amcası Thouvenel’in yanında İstanbul’da yaşamıştır. Un séjour a I’ambassade de France a Constantinople sous le second Empire (Kırım Harbi Sonrasında İstanbul) adlı eserinde o döneme ait sosyal yaşamı, gözlemlerini anlatmıştır.

fausto zonaro

Fausto Zonaro

“Sultan hanımların eşlerine yaptıkları zulüm bununla da kalmıyor. Eşler hasta oldukları zaman, karılarının haberi olmadan tedavi göremezlermiş, zira “Prensesin kocasının vücudu yalnız prensese aittir” inancı varmış. Abdülmecid’in kızkardeşi Adile Sultan’ın eşi Mehmed Ali Paşa’nın böbrek sancıları tuttuğu zaman Sultan Hanımı izin vermediği için sülük yapıştırılamamış, yakı yapıştırılmasına da müsaade etmemiş, yalnızca lokman ruhu tatbiki mümkün olabilmiş. (Belki de en iyisini yaptırmış.)”

Kaynak
Batılı Kadın Seyyahlar İmgeleminde Osmanlı KadınıBatı Seyahatnamelerine Göre XX. Yüzyılda Başlarında Osmanlı Toplumunda Aile Kültürü ve Eğitimi


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir