Edgar Allan Poe, Pablo Neruda, Rainer Maria Rilke, Jorge Luis Borges başta olmak üzere bilmeniz gereken yabancı şairleri sizler için derledik.
1. Edgar Allan Poe (1809 – 1849)
ABD’nin ilk kısa hikaye yazarlarından olan Edgar Allan Poe modern anlamda korku, gerilim ve polisiye türlerinin de öncüsüdür. Romantik akımın ABD’deki en büyük temsilcilerinden birisi olarak gösterilen Poe, kısa öykü ve şiir alanlarında eserler vermiştir. Editörlük ve edebiyat eleştirmenliği de yapmıştır.
Annabel Lee (Melih Cevdet Anday çevirisi)
Senelerce senelerce evveldi
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
İsmi; Annabel Lee
Hiç birşey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni
O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee
Göklerde uçan melekler
Kıskanırlardı bizi
Bir gün işte bu yüzden göze geldi
O deniz ülkesinde
Üşüdü bir rüzgarından bulutun
Güzelim Annabel Lee
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni
Mezarı oradadır şimdi
O deniz ülkesinde
Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskanırdı bizi
Evet !Bu yüzden “Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi”
Bir gece rüzgarından bulutun
Üşüdü gitti Annabel Lee
Sevdadan yana kim olursa olsun
Yaşca başca ileri
Geçemezlerdi bizi
Ne yedi kat göklerdeki melekler
Ne deniz dibi cinleri
Hiç biri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee
Ay gelir ışır, hayalin erişir
Güzelim Annabel Lee
Orda gecelerim uzanır beklerim
Sevgilim sevgilim hayatım gelinim
O azgın sahildeki
Yattığın yerde seni.
2. Charles Baudelaire (1821 – 1867)
19. yüzyılın en önemli Frɑnsız şɑirlerindendir. Yɑşɑdığı dönemde kurulmɑktɑ olɑn modern Pɑris’in metropol yɑşɑntısı üzerine inşɑ ettiği edebiyɑtı ve eleştiri yɑzılɑrı modernist estetiğin hɑbercisi sɑyılır. Şiirlerini derlediği Kötülük Çiçekleri ve Pɑris Sıkıntısı, Rimbɑud’dɑn Mɑllɑrmé’ye, Yɑhyɑ Kemɑl ve Cɑhit Sıtkı Tɑrɑncı’yɑ kɑdɑr pek çok şɑiri etkilemiştir.
Ne Dersin Bu Akşam (Cahit Sıtkı Tarancı çevirisi)
Ne dersin bu akşam, sen garip kişi, sen biçare,
Ya sen kalbim, sen ki vaktiyle çiğnendin ey kalbim,
Ne dersin en güzel, en iyi, en sevgili yâre,
İlahi bakışıyla nasıl şenlendin ey kalbim?
Feda olsun gururumuz onu övmek yolunda!
Dünyaya değer emreden sesindeki tatlılık
Meleklerin kokusu var o latif vücudunda;
O gözler bize esvap giydirir safi ışık.
İsterse geceleyin ıssızlık içinde olsun,
İsterse sokakta kalabalık içinde olsun,
O hayal havada rakseden bir meşale her dem!
Bazan da konuşur: “Ben güzelim emrediyorum,
Hatırım için yalnız güzel sevmeni istiyorum;
Baş koruyan meleğim ben, ilham perisi Meryem!
3. Louis Aragon (1897 – 1982)
Siyasal eylemci ve komünist şair, romancı ve deneme yazarı. Fransız ozanlarının en önemlilerinden birisidir. Önceleri, Dada akımının öncüleri arasında sayılıyordu, yüzyılın en önemli şiir akımı olan sürrealizmin kurucularından biri oldu. Aragon’un ünü, İkinci Dünya Savaşı’nda gizli karşı koyma hareketiyle daha da büyümüştür. Le Paysan de Paris adlı romanı, gerçeküstücülüğün en güzel örneklerinden biridir. Mutlu Aşk Yoktur, Elsa’ya yazdığı şiirler en bilinen şiirleri olsa da biz farklı bir şiirine yer verdik.
Bana Baktın Gözlerinle (Sait Maden çevirisi)
Bana baktın gözlerinle ıssız ufka dek
Anılardan yıkanmış gözlerinle
Bana baktın saf unutuş olan gözlerinle
Bana baktın üzerinden belleğin
Başıboş nakaratlar üzerinden
Solmuş güller üzerinden
Aldanmış mutluluklar üzerinden
Yürürlükten kalkmış günler üzerinden
Mavi unutuş olan gözlerinle baktın bana
Bir şeycikler anımsamıyorsun olan bitenden
Sevgilim
Anımsamıyorsun insanları görünümleri
Gittin kendi kendinden duman dalgaları gibi
…………
Sana söz geçmişten konuşmayacağım bir daha
Bugün adımlarından başlıyor her şey
Bir kıvrımıdır giysinin bana yaşamaktan kalan
Başka şeyin yeri olmadı seni buluyorum en sonunda ben
Sevgilim sevgilim inanıyorum sana
4. Jorge Luis Borges (1899 – 1986)
Arjantinli hikaye ve deneme yazarı, şair. Birçok önemli edebiyat eserini İspanyolca ve İngilizce’ye tercüme eden ve Büyülü Gerçekçilik akımının en önemli isimlerinden olan Borges, hayatının son yıllarını görme yetisini kaybetmiş olarak geçirdi.
An’lar
Sil baştan yaşama şansım olsaydı eğer,
oturup saymazdım eski yanlışlarımı.
Kusursuz olmaya çalışmaz, rahat bırakırdım yüreğimi.
Neşeli olurdum, geçmişte olmadığım kadar,
ve elbette çok daha coşkulu olurdu sevdalarım,
içine de yeterince ciddiyet katardım.
Bu denli temiz, titiz olmazdım hiç, öyle bir şansım olsaydı eğer.
Hiç çekinmezdim daha fazla riske girmekten de…
Daha çok yolculuklara çıkar, gündoğumlarını kaçırmazdım asla;
hele dağlara tırmanmanın, ırmaklarda yüzmenin keyfini…
Hiç bilmediğim yerlere giderdim, gidebildiğimce.
Doyasıya dondurma yer, boşverirdim kuru nimetlere.
Öyle bir şansım olsaydı eğer, dertlerim de
yalnızca düşlerin değil, yaşamın gerçeğini taşırdı.
İşte onlardan biriydim ben ömrü boyunca hani, her saniyesini
verimli kılmaya çalışan insanlardan biri.
Ama aynı an’lara yeniden geri dönebilseydim eğer,
yalnızca iyi ve güzel olanları tatmak isterdim, mutlu an’ları…
Farkında değilseniz hâlâ, öğrenin artık:
Yaşam an’lardan oluşur, sadece anlardan, ŞİMDİ’yi yakalayın.
Yanında termometresi, bir şişe suyu, şemsiyesi
ve paraşütsüz yerinden kıpırdamayan bir insandım ben.
Ama yeni baştan yaşayabilseydim eğer,
yüksüz, iyice hafiflemiş olarak çıkardım yolculuklara.
İlkbahara yalınayak girer, sonbahara dek unuturdum ayakkabıyı.
Hiç bilinmeyen yolları keşfeder, tadına varırdım günışığının,
Çocuklarla daha çok oynardım, yeniden bir şansım olsaydı eğer…
Ama ne çare.. İş işten geçmiş ne yazık ki!
85’indeyim artık ve biliyorum ki… Ölmekteyim.
(Çevirmen: Gönül Gönensin)
5. Johann Wolfgang von Goethe (1749 – 1832)
Alman şair, teorisyen, tabiat filozofu, roman ve oyun yazarı, hukukçu. Friedrich von Schiller ile birlikte, aydınlıkçı, duygusal ve romantik bir akımı temsil eden Weimar Klasisizmi’nin başrol oyuncularından biri olmuş ve Alman edebiyatını zirveye taşımış ve izleri silinmeyecek etkiler bırakmışlardır. Goethe’nin Faust adlı şiirsel oyunu dünya klasikleri arasındadır.
Goethe, başka medeniyetlere, dinlere ve yabancı kültürlere açık bir deha. Bunu Doğu Batı Divanı, adlı eseri yanında 23 yaşında Hz. Muhammed hakkında yazdığı yazı ve şiirden anlıyoruz. Doğu Batı Divanı bir Şark geleneğine dayanıyor: Goethe bu büyük eserini, Hafız, Şeyh Sadi, Nizâmî ve Mevlana gibi klasik İslam şairleri başta olmak üzere, birçok Müslüman şair, devlet adamına nazire olarak kaleme almıştır.
Melankoli (Tüzün Gürson çevirisi)
Sakın silmeyin, silmeyin boşuna
Ölümsüz aşkların gözyaşlarını!
Silinmiş, ölgün gözlerle bakınca
Öylesine boş, anlamsızdır dünya.
Dokunmayın, ah! Silmeyin boşuna
Umutsuz aşkların gözyaşlarını!
6. Pablo Neruda (1904 – 1973)
Şilili şair. Esas ismi Neftali Ricardo Reyes Basalto’dur. Daha sonraları Çek şair Jan Neruda’ya olan büyük sempatisinden dolayı Pablo Neruda ismini seçmiştir. Pedagoji okumuş, sonra çeşitli gazete ve konsolosluk görevlerinde bulunmuş. 1971’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştır.
Matilde’ye Sone (Cevat Çapan çevirisi)
Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman,
çünkü iki yüzüyle çıkar karşına hayat.
Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın,
ateş de pay alır kendine soğuktan.
Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni,
sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak
bir yolculuğa yeniden başlamak için:
bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni.
Sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun
ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları
hem sevmiyorum, hem de sevmiyorum seni.
Sevgimin iki canı var seni sevmeye.
Bu yüzden sevmezken seviyorum seni
ve bu yüzden severken seviyorum seni.
7. William Shakespeare (1564 – 1616)
En büyük oyun yazarlarından biri olarak değerlendirilen İngiliz şair William Shakespeare, yarattığı karakterlerde insan doğasının en değişmez özelliklerini benzersiz bir şiir diliyle yansıtması dolayısıyla, yaşadığı yüzyıldan bu yana her çağda ve her ülkede en sık sahnelenen oyun yazarıdır. İngiltere’nin ulusal şairi ve Avon’un Ozanı (doğum yeri Stratford-upon-Avon olmasından dolayı) olarak anılır.
Sone, iki dörtlük ve iki üçlükten oluşan 14 dizelik bir nazım şeklidir. Batı edebiyatında kullanılan bu tür, Servet-i Fünuncular tarafından Türk edebiyatına da geçirilmiştir.
Sone 22 (Talat Sait Halman çevirisi)
İnandıramaz aynam yaşlandığıma beni,
Değil mi ki doğdunuz aynı gün gençlikle sen;
Ama örtünce vaktin kırışıkları seni
Medet umarım ömrüm bitsin diye ecelden
Varlığına o eşsiz güzelliği giysen de
Gönlümün urbasından başka şey giyemezsin.
Yüreğim sende çarpar, yüreğin çarpar bende:
Demek ki bana göre yaşlısın diyemezsin.
Onun için, sevgilim, kendine bakman gerek,
Nasıl ki ben bir hiçim bakmak dururken sana,
Yüreğin bende diye üstüne titreyerek
Olmuşum yavrusunu esirgeyen bir ana.
Gönlüne bel bağlama gönlümü yok edersen.
Geri almak yok diye onu verdin bana sen.
8. Federico Garcia Lorca (1898 – 1936)
İspanyol şairi ve tiyatro yazarı Federico Garcia Lorca’nın çocukluğu Endülüs’ün bütün güzelliklerine sahip bir köyde geçti. Eserlerinde tabiatın güzelliklerini sık sık dile getirdiğini görürüz bu nedenle. Yaşadığı memleketin insanını, geleneklerini, düşünce yapısını, kısacası Endülüs’ün ruhunu şiirlerinde ve tiyatrosunda ustalıkla yansıtmıştır. Hayatı boyunca tek gayesi halkının dertlerini, duygularını ve ihtiraslarını sanatı aracılığıyla sergilemek olmuştur.
Bir Genç Kızın Kulağına (Tüzün Gürson çevirisi)
İstemedim, hiçbir şey
söylemek istemedim sana.
Gözlerinde iki çılgın ağaç gördüm,
gülüşten, esintiden, altından iki ağaç.
Kımıldanıp duruyorlardı, istemedim.
Sana hiçbir şey söylemek istemedim.
9. Rabinranath Tagore (1861 – 1941)
Rabindranath Tagore 1861’de Kalküta’da doğdu. Zengin bir Brahman’dı. Edebiyatla çocuk yaşta ilgilendi. 1878’de İngiltere’ye gitti. Londra’da University College’da hukuk öğrenimi yapmak istiyordu. Ama kısa süre sonra Hindistan’a döndü ve ilk kitabı Bir Şairin Masalı’nı yayımladı.
Tagore, 1913’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı. İki yıl sonra da Sir unvanıyla ödüllendirildi. Resim ve müzikle de ilgilendi, sanatın bu dallarında da eserleri vardır. Nobel ödüllü Hintli şair Tagore’u Türkçe’de okumamızı sağlayan başlıca kişi hiç kuşkusuz politik kimliğinin dışında edebiyatçı yönüyle de tanıdığımız siyasetçi Bülent Ecevit olmuştur.
Seni – Yalnız Seni (Tarık Dursun K çevirisi)
Seni – yalnız seni der yüreğim
Yalnız seni – yalnız seni – yalnız seni
Günümde gecemde nice tutkularım
Seni der – yalnız seni – yalnız seni
Bir ışık dileği şavklanır karanlıklarda
Derininden derininden seslenir bilincin
Yalnız seni der – yalnız seni – yalnız seni
Nasıl çarparsa vargücüyle karayel
Durgunluğa suskunluğu -son- diye
Öyle çarpar aşkına başkaldırışım
Öyle çarpar – öyle ses verir acılı :
Yalnız seni der – yalnız seni – yalnız seni – yalnız…
10. Victor Hugo (1802 – 1885)
Romantik akımına bağlı Fransız şair, romancı, oyun yazarıdır. Şiirlerinden çok, Sefiller ve Notre Dame’ın Kamburu romanlarıyla tanınır.
Aşk Ki Sevgili Kızım… (Tozan Alkan’ın çevirisiyle)
Aşk ki sevgili kızım, aynaya benzer en çok,
Bakmaya bayılırlar güzel ve şık bayanlar
Baktıkça düş kurarlar, mutlu olurlar.
Aynadaki görüntüleri büyüler onları,
Kötülükten, günahtan arınır yürekleri
Ruhları saydam beyaz bir sayfaya can atar.
Sakın inmeye kalkma yoksa ayağın kayar,
Tutunacak dal yoksa uçurum bekler seni
Direnemezsen kapılır kaybolursun girdapta,
Aşk ki güzeldir kızım, saf ama ölümlüdür
Senin gibi küçük yaşta akıntıya kapılanlar
Kendi yansımalarını görür, yunar, boğulur.
11. Vladimir Mayakovski (1893 – 1930)
Sovyet şair ve yazarıdır. Gürcistan’da Bağdadi’de doğdu. Ailesi 1906’da Moskova’ya taşındı. Burada siyasi olaylara karıştı, üç defa tutuklandı. Fütürist şairler topluluğuna katıldı. Nazım Hikmet de şiir biçimi olarak Mayakovski’den etkilenmiştir. Nazım Hikmet’le tanıdığımız vezinsiz, kafiyesiz, kırık dizeli şiiri Nazım öğrenci olarak gittiği Moskova’da 1920’lerde Mayakovski’den öğrenmiştir. Mayakovski’de olan halkı eğitme amacı Nazım Hikmet’te de vardır.
Mayakovski, 1917 Bolşevik İhtilali’nden sonra film senaryoları yazdı, bazı filmlerde rol aldı. Komünist Bolşevik İhtilali’nden umduğunu bulamadı. Klop (Tahtakurusu) ve Banya (Hamam) oyunlarıyla Sovyet bürokrasisini yerdi. Rejimin istemediği kişi haline gelmesi, yurt dışına gitmek için vize alamaması, yalnızlığa itilmesi ve aşkına karşılık görememesi yüzünden bunalıma girdi ve intihar etti.
Dönerim Sana (Gönül Gönensin çevirisi)
Sonunda limana döner bütün filolar,
bütün trenler soluk soluğa koşarlar gara;
ben hepsinden çok daha hızlı koşarım sana
büyük bir aşkla sevdiğim için
beni sana çekip sürükleyen bir aşkla.
Hani cimri şövalyesi Puşkin’in
iner ya bodrumunu gezinip seyretmeye,
sevgilim, ben de döner dolaşır sana gelirim.
Tapınır yüreğim benim için çarpan yüreğine.
Günsonu sen sevinçle dönersin ya evine,
yıkanır arınır çıkarsın ya banyodan,
ben de aynı sevinçle dönerim sana;
sana doğru koşarım evime döner gibi..
Yeryüzündeki tüm insanlar sonunda
toprak ananın koynuna dönmezler mi?
Hepimizin en son döndüğü yuva.
İşte benim yüreğimde de sanki
öyle bir şey var ki sana çekiyor beni;
daha senden ayrıldığım anda,
uzaklaşmadan içimi kavurur dönme isteği.
12. Aleksandr Sergeyeviç Puşkin (1799 – 1837)
Rusya’nın en büyük şairi, dramaturgu, romancısı. Tarih yazımına bilimsel yöntemiyle değil ama üslubuyla yön vermiştir. Gogol, “Puşkin, olağanüstü bir olaydır.” der. Dostoyevski daha mistik bir tavırla “Puşkin, bize gelecekten haber veren bir peygamberimizdir.” der. Modern Rus Edebiyatı’nın oluşmasına en çok katkıda bulunan yazın ve düşün adamıdır. Puşkin, klasik Batı edebiyatını ve Rus halk ruhunu sentezleyerek, Rus Edebiyatı’nda gerçekçilik akımını başlatmıştır. Puşkin büyüleyici güzellikteki karısı Natalya’ya kur yapan, çarın muhafız alayında görevli Fransız asılı George Charles d’Anthès’i düelloya çağırır, ama omzundan yaralanır ve 2 gün sonra ölür.
Ben Sizi Sevdim (Ahmet Necdet çevirisi)
Ben sizi sevdim: belki bu sevda
Kalbimde sönmedi, kaldı izi;
Bu bir hüzne yol açmasın asla,
Hiçbir şeyle üzmek istemem sizi.
Sessizce, ümitsizce sevdim sizi,
Çile çekerek, kıskanç ve çekingen,
Öyle candan, öyle içtenlikli, ki
Başkası da öyle sevsin yürekten.
13. Yorgo Seferis (1900 – 1971)
Yunanlı şair Seferis İzmir Urla’da doğmuş ve Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla ailesiyle Atina’ya yerleşmiş ama bu küçük şirin sahil kasabasını hiç unutmamıştır. Yorgo Seferis, Yunan Edebiyatı’nda simgeciliğin öncüsü olmuştur. Şiirlerinin çocukluk anıları altında gelişen imgelerden kaynaklandığına inanan şair, bilinçaltının Urla’nın ara sokaklarında şekillendiği gerçeğini saklamaz.
Lirizm yüklü şiirlerinde Yunan halkının trajik durumlarını anlatır. Seferis, 1963 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanır.
Beyaz Kağıt (Özdemir İnce çevirisiyle)
Ne idiysen onu yansıtan
amansız bir ayna şu beyaz kağıt.
Senin sesinle konuşur beyaz kağıt
senin gerçek sesinle
beğendiğinle değil;
senin eserindir, boşuna harcadığın
bu hayat.
Yeniden ele geçirebilirsin belki
seni başladığın yere
fırlatan bu kayıtsız nesneye
tutunabilirsen eğer.
Bunca yer gezdin; aylar , güneşler gördün
ölülere, dirilere dokundun
inlemesini bir kadının
kinini büyümemiş bir çocuğun –
ama bir hiç olacak bütün bu duydukların
sen bu boşluğa güvenmedikçe.
Yitirdiğini sandığın şeyleri bulacaksın
belki orada:
gençliğin filizlenişini, yaşlılığın çöküşünü.
Hayatın sen ne verdiysen odur
bu boşluk sen ne verdiysen odur
bu beyaz kağıt.
14. Sylvia Plath (1932 – 1963)
Sylvia Plath, son yüzyılın gerek eserleri ve gerekse de yaşamı ele alındığında en çarpıcı isimlerinden birisidir. Kısacık hayatında bize kadın yaşamından sahneleri dizelerinde aktardı. Bunu hem şiirlerinde, hem de yazdığı iki romanında ve günlüğünde yansıtarak kendi feminist uyanışının da habercisi oldu. Plath’in belleğimizden silinemeyen şiirleri kadının köleleştirilmesi, kadının öfkesi, kadının isyanına dairdir.
Gizdökümcü Şiir’in en önemli şairlerinden Sylvia Plath’ın yaşamında, İngiliz şair Ted Hugbes’la tanışması ve boşanmalarından önce biten evliliklerinin yadsınamaz bir ağırlığı vardır. Diğer yandan Plath’ın, Ted’den önceki yaşamı da, karmaşık ve sıkıntılarla doludur. Ted’in şair olan Assia Wewill ile ilişkisi Silvia Plath için son nokta olur adeta. 11 Şubat 1963’te, ikinci kattaki odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra, odalarının kapısını da içeri gaz girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapatır ve kafasını fırının içine sokarak intihar eder. Plath daha önce de bir kaç kez intihar girişiminde bulunmuştu. Kötü bir tesadüf, İngiliz şair William Butler Yeats de bu evde intihar etmişti.
Lady Lazarus (Cevat Çapan’ın çevirisi)
Ölmek
Bir sanattır, her şey gibi.
Eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi.
Öyle ustaca ki insana korkunç geliyor.
Öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor.
Bu konuda iddialıyım sanırım.
Bu iş güç değildir bir hücredeyseniz eğer.
Güç değil bu işi yapıp hiç kımıldamamak.
Güç olan güpegündüz
15. Rainer Maria Rilke (1875 – 1927)
Rainer Maria Rilke, Alman lirik şiirinin en önemli temsilcilerinden biridir. Şiirleri kadar çağdaş Alman romanının öncüsü sayılan Malte Laurids Brigge’nin Notları adlı otobiyografik eseri ile de tanınır. Bugün Almanca’nın en çok okunan şairi olarak Dünya Edebiyatı’na kazandırdığı Duino Ağıtları lirik şiirin zirvelerinden sayılır. Duino Ağıtları yirminci yüzyılın en büyük edebi eserlerinden biridir. Rilke, on ağıtta, modern dünyada insan olmanın anlamını arar. Özünde tutku, ısrar, keder, umutsuzluk, şakacılık, belirsizlik, çelişki yüklüdür. Duino Ağıtları okunmaktan çok şarkı gibi söylenmek üzere yazılmıştır sanki.
Bir Tek Sensin, Sen (Gülbahar Kültür çevirisi)
geceleri ağlayarak
yattığımı söyleyemediğim sen,
özü beni bir beşik kadar yoran.
benim yüzümden uyumadığını
bana söylemeyen sen:
bu hasreti gidermezsek
nice olur halimiz?
sevenlere bir baksana,
itiraf etmeye başlar başlamaz
nasıl da yalan söylerler.
sensin yalnızlığımın tek sebebi. tek seni karıştırabilirim.
bir süre sensin o, sonra yine uğultu
ya da iz bırakmayan bir koku.
ah, kaybettim hepsini kollarımda,
bir tek sensin, sen, tekrar tekrar doğan:
sana hiç bir zaman sarılamadığımdan, vazgeçemiyorum senden.
16. Arthur Rimbaud (1854 – 1891)
Fransız şair Arthur Rimbaud’un yaşamı, şair kimliği kadar aykırı, pek çok mitosun ortaya çıkmasına neden olan bir yaşam öyküsüdür. Çocukluğunda babasının evi terketmesi sonucu annesinin baskın ve yönlendirici tavrı, yaşamı boyunca peşini bırakmayan kaçıp kurtulma duygusu ile yaşamasına neden olmuştur.
Şiirinde kullandığı dil ile yaşadığı hayat arasında hiçbir kopukluk yoktur. Ne kadar çılgın sözler sarfettiyse, öylesine bir hayat yaşamıştır. Ona göre insan duyarlığının algılayabileceği bütün sevgiler, acılar, tatlar bilinmeliydi. Belki de bu yüzden uyuşturucu kullanmaya başladı. Örnek şiirlerini gönderdiği Fransız sembolist şiirin en önemli şairlerinden Paul Verlaine’in büyük ilgisi üzerine Paris’e gider. Aralarında eşcinsel bir beraberlik başlar. Verlain evlidir; birlikte gezilere çıkarlar, çoğunlukla skandala varan coşkulu bir ilişkidir bu. Verlaine’in kurşunuyla Rimbaud’nun yaralanması; Verlaine’in iki yıl hapis cezası alması bu ilişkinin son noktası olur. Rimbaud bundan sonra İtalya, Hollanda, Avusturya, Almanya, Norveç, Kıbrıs ardından Afrika’ya gider. Hatta Habeşistan’da silah kaçakçılığı yapar. Bacağında çıkan tümörden Marsilya’da ameliyat edilir, bacağı kesilir; 37 yaşında kangrenden ölür. Sadece 4 yıl yazmış, ancak ölümsüz eserler bırakmış bir şairdir.
Rimbaud, o güne kadar kullanılan şiir formunu reddedip, daha önce hiç denenmemiş bir tarzı benimsemiştir. Bu tarz sanılanın aksine gerçeküstü değil, bizzat gerçek olmakla birlikte coşkun ve tamamlayıcıdır. Teknik anlamda uyak, ses, imge gibi ölçütlerle gizem ve hayalin belirli kalıplar halindeki şeklinin şiir olmadığını, şairin mutlak suretle kendi varlığını bütünüyle tanıyıp, bu ruhu geliştirerek bilinmeze ulaşması gerektiğine inanmıştır. Rimbaud’un şiirindeki düşünce “duyu” kavramı üzerinde şekillenir. Duyu, “acının, sevginin, çılgınlığın bütün biçimlerinde kendini aramaktır. Yani şair ancak bu yaşamsal ve deneyimsel biçimleri deşerek, yenilerini bularak bilinmezi bilinir, görünmezi görünür kılar.
En Yüksek Kulenin Türküsü (İlhan Berk çevirisi)
Dönmeli, geri gelmeli,
O sevdalar çağı.
Dayandım nasıl da
Unutamam bir daha artık,
O korkular, kaygılardı
Uçup gitti göklere.
Bir belalı susuzluk
Kabartıyor damarlarımı.
Dönmeli, geri gelmeli,
O sevdalar çağı.
Bir çayır gibi tıpkı
Unutulmuş bir kıyıda,
Karamukların, günlüklerin
Çiçek açıp büyüdüğü,
O yabanıl uğultusunda
Korkunç pis sineklerin.
Dönmeli, geri gelmeli,
O sevdalar çağı.
Kaynak
Ölü Ozanlar Derneği Dünya Şiir Antolojisi – Cansever Eyüpoğlu, Dipnot Kitap Kulübü
neresi güzel şimdi bu şiirlerin? posta gazetesinde yayınlanan basit bir dille duyguların anlatıldığı şiirlerden hallice. yoksa, çeviri oldukları için mi böyleler? yoksa, şiir şişirme, balon bir sanat dalı mı? yoksa, ”hayatın kendisi sıkıcı şiir n’apsın” durumu mu? yoksa, benim keyfim yok da acısını şiirlerden şairlerden mi çıkarıyorum beni tatmin edemedikleri duygularıma düşüncelerime tercüman olamadıkları için? her duygu her düşünce her imge kelimelere dökülemezken, ya da ne bileyim, daha yüzeysel söylemek gerekirse, sözün bittiği yer varken şiir neden yazılır?
Posta Gazetesi’nde yayınlanan şiirlerden hallice demek Dünya Edebiyatı’nda iz bırakmış bu şairlere saygısızlık gibi olmuyor mu sizce?
şairlerin çoğunun hayatına az biraz bakınca insan gibi insan olduklarına dair en ufak kuşku duymuyorum. cesur, sağlam karakterli, sevgi dolu, ateşli, zeki, narin, isyankar insanlar. postada şiirleri yayınlanan insanlardan elbette bin kat daha bilgeler. galiba ben şiir sanatını sevmiyorum. tam keyif almaya başlar gibi oluyorum, şiirin ritmi, tekrarlanan herhangi bir kelime ya da gündelik hayattan bir ifade beni gerisin geri suyun yüzeyine çıkarabiliyor, güzel çağrışımlar sürekliliğini birden kaybediyor, artistlikten artizliğe dönüşüyor ve keyif denilen duygu hafızamda belli belirsiz bir tat bırakıyor. hangi sanat eserini belli bir bölümü için sevebilirsiniz ki. dahası, hangi sanat dalını herhangi bir örneğinin belli bir bölümü için sevebilirsiniz ki. ne anlatılmak istendiğini tam olarak sadece yazan kişinin biliyor olması da cabası.
Güzel bir liste olmuş ama en az buradaki şairler/yazarlar kadar önemli birini unutmuşsun. Alman faşizmine karşı devrimci duruşundan ödün vermeye. Şair/oyun yazarı, kendisini komünist olarak tanimlayan Bertolt Brehct.
Yorumunuz için teşekkür ederiz. Kendisini ayrı bir yazıda ele aldık, o yazımıza göz atmanızı öneririz: http://www.leblebitozu.com/epik-tiyatronun-kurucusu-bertolt-brechtin-oyunlari-ve-siirleri/
Seçilen şairler ve şiirleri çok doğru… Ama Yunanlı ozanlara daha çok yer verilmesini isterdim,Ristos ve Kavafis gibi….
Okuyan ve yazan bir kişi olarak haftalık bülteninize abone olmak istiyorum.