Menu

Rainer Maria Rilke’nin Eserleri ve Hayatı



Rainer M. Rilke, 4 Aralık 1875’te Prag’da doğar. Babası Josef Rilke, Avusturya ordusunda subay olmak ister, ama askerlik mesleğinde pek yükselemeden ayrılmak zorunda kalır, demiryollarında müfettiş olarak çalışır.

Soylu bir aileden gelen hırslı annesi Sophia Rilke, azla yetinmeyi bilen babanın tam tersi bir karakterdedir. Oğlunun subay olmasını, soyluluk arzularını, onun gerçekleştirmesini ister. İlk çocuğu kızdır ve o küçük yaşta ölünce, oğlu Rilke’yi altı yaşına kadar bir kız çocuğu gibi giydirir.

rainer maria rilke cocuklugu

 

Rilke, yıllar sonra Lou Andreas-Salomé’ye yazdığı mektupta yaşlı bir köylü kadından bahsettikten sonra, “Keşke bu ihtiyar gibi yorgunluğuyla mutlu ve yorgunluğuyla dindar sade bir annem olsaydı” diye yazar. Rilke’nin çocukluğunun eserlerine korku ve içtenlik olarak yansımasında annesinin rolü büyük olmuştur. Annesine karşı duyguları sevgi ve nefret arasında değişkendir.

rainer maria rilke askeri okul

Askeri Okul yıllarından bir fotoğraf

Öğrenim hayatının ilk dört yılını Prag’daki Katolik eğitim veren bir okulda geçirdikten sonra, maddi zorluklar nedeniyle St. Polten’deki askeri okula gönderilir, ama sağlık problemleri nedeniyle 1891’de okuldan ayrılır. Daha sonra ruhsal ve fiziksel olarak bitap düşmüş, kullanılmış biri olarak okuldan ayrıldığını yazar.

1895-96 yılında Karl Ferdinand Üniversitesi’nde Filoloji, Felsefe, Alman Edebiyatı ve Sanat Tarihi dersleri alır. Birinci dönem sonunda, saray noteri olan amcasının mesleğini sürdürüp hukukçu olsun diye ailesinin isteği ile hukuk bölümüne geçer. Ancak tutkusu edebiyattır. 1894’te ilk gençlik aşkı Valerie von David-Rhonfeld’e ithaf ettiği ilk şiir kitabı Leben und Lieder yayınlanır. İlk dönem şiirlerinde hep Prag vardır. Bu ilk çalışmaları, yeni bir soluk, yeni bir bakış açısı getirmediği için fazlaca önemsenmezler.

Valerie von David-Rhonfeld

Valerie von David-Rhonfeld

Çalabilir Misin Eski Şarkıları

Çalabilir misin eski şarkıları hala?
Çal, sevgilim. Nasıl süzülür kederimden,
gizli ada limanlarına doğru çıkıp yola
yumuşak akşam denizinde ilerleyen
gümüş tekneli gemiler gibi, bilsen
(Çeviri: A.Turan Oflazoğlu)

iyi ruhlara adak

1896 tarihli İyi Ruhlara Adak (Larenopfer) kitabından

Eski evde, açık önüme baktım
karşımda çepeçevre Prag var;
ta aşağıda bu alaca saatlar
geçiyor sessiz usul adım.

Kent cam ardında gibi bulanık.
Yalnız, miğferli bir dev gibi,
yükseliyor önümde küf yeşili
kule kubbesi Aziz Nikolas’ın tanık.

Orda burda işte bir ışık kıpırdıyor
uzak boğucu kent uğultusunda.
Sanki, bu eski evin avuntusunda
şimdi bir ses diyor.
(Çeviri: Yüksel Pazarkaya)

Kendisini edebiyata adamak ve huzurla yüreğini dinleyebileceği bir ortamı bulmak için Prag’ı ve okulunu bırakıp Münih’e gelir. Burada yarım kalan eğitimini telafi etmek için bol bol okur, özellikle İtalyan sanat tarihi üzerine incelemeler yapar. Bunun yanında şiir çalışmalarına da devam eder. 1897 yılında Lou Andreas-Salomé ile tanışması Rilke’nin hayatında çok önemli yer tutar. Hayran kitlesi kabarıktır Salomé’nin: Nietzsche, Freud, Paul Ree…

Onları yazar Jakob Wassermann tanıştırır, Rilke 21, Salomé 34 yaşındadır. Lou, 4 yıl süren ilişkilerinde Rilke’yi büyüler ve ömür boyu unutamadığı aşkı olur. Cinselliğe karşıdır, entelektüel birlikteliği savunur, onca flörtüne rağmen ilk cinsel birlikteliğini Rilke ile yaşadığı söylenir. Friedrich Carl Andreas ile cinsel birlikteliğin yaşanmadığı bir evlilik yapar. Salomé bütün yaşamı boyunca kadın, tanrı, aşk, cinsellik, din, Rusya, tiyatro gibi konularda kitaplar, makaleler yazıp, psikanaliz alanında başarılı çalışmalar yapsa da, yazdıklarından çok aşkları ve dostlukları ile konuşulur.

Rainer M. Rilke ve Lou Andreas-Salome

Rainer M. Rilke ve Lou Andreas-Salomé

Bir Tek Sensin, Sen

sensin yalnızlığımın tek sebebi. tek seni karıştırabilirim.
bir süre sensin o, sonra yine uğultu
ya da iz bırakmayan bir koku.
ah, kaybettim hepsini kollarımda,
bir tek sensin, sen, tekrar tekrar doğan
sana hiçbir zaman sarılamadığımdan, vazgeçemiyorum senden.
(Çeviri: Gülbahar Kültür)

Rusya gezisinde Rilke ve Salome

Rusya gezisinde Rilke ve Salomé

Rilke, Salomé ve kocası birlikte Rusya seyahatini (ilki 1898, ikincisi 1900 yılında) gerçekleştirir. Rilke, Dua Saatleri Kitabı (Das Stundenbuch) şiir kitabını yaşamında dönüm noktası diye nitelenen Rusya seyahatinden hemen sonra, 1898’de yirmi üç yaşındayken yazmaya başlar, kitap 1905’te yayımlanır. Rilke, Rusya’nın uçsuz bucaksız doğasının ve sade insanlarının kendisini değiştirdiğini, orada varlığın onu özgürlüğe kavuşturan başka boyutlarını yakaladığını söyler.

Dua Saatleri Kitabı, Almanca’da Ortaçağ’da oldukça yaygın olan dua kitaplarına verilen addır. Ünlü ressamların resimleriyle süslenen bu kitaplar, giderek soylu kişilerin huzura kavuşmak için sık sık başvurdukları kitaplara dönüşür. Rilke’nin şiir kitabı da bir tür dua kitabıdır. Lirik Ben’in, bir rahibin, Tanrı arayışını, dualarını, sorularını, çelişkilerini anlatır.

Spiridon Drozhzhin ve rilke

Rus şair Spiridon Drozhzhin ve Rilke

Rilke, Rusya’nın sonsuz steplerinden olduğu kadar, naif, sevecen, yoksul ve inançlı halkından da etkilenmiştir. Bir yandan içinde Salomé’ye karşı duyduğu aşk ve bunun yarattığı coşku, öte yandan çevresinde gördüklerinden kaynaklanan büyülenme derecesindeki etkilenme, onun kendi içindeki bir sınırı, ilk şiirlerinin gelip dayandığı sınırı aşmasına yol açmış, içindeki coşkuyu dile aktarabilmesine ve böylece kendi dilini, Rilke dilini yaratmasına olanak tanımıştır.

Bu etkilenmenin en güzel yansımasını ise şiirlerin yazılış biçiminde görebiliriz. Başlığı olmayan, birinin bittiği yerde diğerinin başladığı, tamamen serbest biçimde yazılmış, kafiyesi ve müthiş bir iç müziği olan bu şiirler, okuyucuda bozkırlardaki rüzgarları ve dalgalanmaları, onun verdiği sonsuzluk duygusunu yaşatır. Rilke’nin şiirlerinin tümünü göz önünde bulundurursak, Dua Saatleri Kitabı hiç kuşkusuz en lirik olanıdır, çünkü şair henüz yirmili yaşlarındadır, coşku doludur ve insan ruhunun derinlikleri o zamana değin hiç yapılmadığı ölçüde gözlemlenir ve dile getirilir.

Leonid Pasternak, Rilke

Leonid Pasternak, Rilke

Seviyorum benliğimin karanlık saatlerini
İçinde duygularımın derinleşip gittiği;
Bulunur orada eski mektuplardaki gibi
Günlük yaşamımın yaşanıp bitmiş bir hikayesi,
Uzaklaşılmış ve asılmış bir efsane gibi…

Ben senin en önemsiz kullarından biriyim,
küçücük bir hücreden hayata bakan
ve insanlara nesnelerden daha uzak olan
çekinen olup bitenleri tartmaya
(Dua Saatleri Kitabı, Çeviri: Yüksel Pazarkaya)

KÖR et gözlerimi; yine de görürürüm seni,
kapat kulaklarımı: Duyabilirim seni,
ayaklarım olmadan da gelebilirim sana,
çağırabilirim seni ağzım olmadan da.
Koparsan da kollarımı, tutarım seni,
yüreğimle, ellerimle olduğu gibi,
kapatsan da yüreğimi, beynim çarpacak
ve beynime salsan da alevler,
kanımın her damlasında taşırım seni.
(Dua Saatleri Kitabı, Çeviri: Yüksel Özoğuz)

Clara Westhoff-Rilke ve Rilke

Rilke ve karısı Clara Westhoff-Rilke ile

Salomé, Rusya seyahati sırasında psikolojik tedavi gören Rilke’ye kendisinden uzaklaşmasını söyler. Bunun üzerine Rilke, ressam Heinrich Vogeler’in davetini kabul ederek Worpswede’ye yerleşir. Ressam Paula Modersohn-Becker’in arkadaşı, Rodin’in öğrencisi, heykeltıraş Clara Westhoff ile 1901’de evlenir. Emanuel von Bodman’a 1901’de yazdığı mektupta, “Evlilik aslında, kurum olarak geleneksel gelişimi sayesinde ulaştığı kadar önemsenmeyi hak etmiyor. Yalnız yaşayan birinden mutlu olmasını istemek kimsenin aklına gelmez;, ama biri evlendi mi böyle olmadığına çok şaşırır.” diye yazar. Aynı yıl 12 Aralık’ta kızları Ruth dünyaya gelse de, evlilikleri yürümez. Birbirlerinden ayrı yaşarlar, ancak Rilke karısından boşanmaz.

rilke esi ve kizi

Karısı ve kızı

rilke bust

Karısı Clara Westhoff’un yaptığı Rilke büstü

1902 yılında yayımlanan Resimler Kitabı (Buch der Bilder), Rilke’nin sanat yaşamında bir geçiş dönemini belirlemesinin yanı sıra, edebiyatta Jugendstil (Art Nouveau sanat akımının Almanca konuşulan ülkelerde hakim olan türü) üslubunun klasik örneklerinden birini oluşturması açısından da önem taşımaktadır.

Nedendir hep komşuluk etmem,
korku içinde seni şarkı söylemeyip,
şöyle demeye zorlayanlara: Çok daha
ağırdır yaşamak, her şeyin ağırlığından.
(Çeviri: Ahmet Cemal)

rilke ve rodin

Rilke ve Rodin

Heykeltraş Auguste Rodin’in özel sekreterlik teklifi üzerine Paris’e gider. Paris müzelerindeki sanat eserleri, özellikle Cézanne, bir de Rodin, Rilke’yi derinden etkiler. Yaşantıya bir Cézanne resmi ya da bir Rodin heykeli gibi biçim vermeyi, sözlerle adeta şiirler resmetmeyi, şiirler yontmayı onlardan öğrenir. Rodin’in plastik sanatından etkilenerek, nesneye farklı bir bakış açısı kazanan Rilke, Rodin hakkında yaptığı monografi çalışmasında (1903) ve Salome’ye yazdığı mektuplarda sanat nesnesini her türlü belirsizliği, zaman ve uzamı aşmış, yaratıcı kişinin ediminin dışında, katışıksız bir kendilik hakikati içinde bulunan bir olgusallık şeklinde açımlayan Rilke, nesneyle ilişki içinde kazanılan deneyimleri nesnelerin dilsel açınımıyla bir tutarak, onlara salt şiirin dilsel bütünlüğü içinde anlaşılabilen simgesel bir boyut kazandırır.

“Kendi ellerinden sadece biraz daha büyük olan yüzlerce ama yüzlerce figüre bütün tutkuların yaşamını, bütün arzuların çiçek açmasını ve bütün kötülüklerin yükünü verdi.” (Auguste Rodin adlı monografi çalışması)

rilke, İsvicre, 1920

İsviçre, 1920

1907 tarihli, Fransa döneminde yazılan Yeni Şiirler’de (Neue Gedichte) kurgu ve kompozisyon, lirizm kadar, bazen daha da fazla önem kazanır. Bu yapıtında ilk şiirlerindeki lirik öznelliği bilinçli olarak sınırlandırmış, nesnel dünyayı yaratısının ölçütü kılmıştır.

Şair

Ey zaman, uzaklaşmaktasın benden şimdi.
Yaralanıyorum her kanat çırpışınla.
Ama kalınca yalnız, söyle, neye yarar ki
dudaklarım, gecem ve gündüzüm tek başına ?
Yok bir sevgilim, bir dört duvar,
ne de bir iklim, gönlümce.
Bütün kendimi adadıklarım, ömrümce,
ansızın zenginleşip beni harcamaktalar
(Çeviri: Ahmet Cemal)

Panter

Bakışı, gözlemekten öylesine yorgun ki
parmaklıkları, bir şey tutmaz olmuş artık.
Binlerce parmaklık durur önünde sanki,
dünya yok ötede, yalnız binlerce parmaklık.
(Çeviri: A. Turan Oflazoğlu)

rilke, 1923

1923

Modern dünya insanının temel yaşamsal deneyimlerini yansıtan, 20. yüzyılın ilk önemli yapıtlarından biri sayılan 1910 tarihli Malte Laurids Brigge’nin Notları (Die Aufzeichnungen des Malte Laurids Brigge) adlı otobiyografik bir nitelik taşıyan günce romanında Rilke, 28 yaşındaki Danimarkalı bir yazarın Paris’teki büyük kent yaşamına ilişkin izlenimleriyle adeta görmeyi öğrenir ve öğretir. Tek romanı olan Malte Laurids Brigge’nin Notları’nda, 1902 ve 1903 yıllarını geçirdiği Paris’teki gözlemlerinden esinlenir. Birçokları tarafından varoluşçu edebiyatın ilk parlak örneği olarak kabul edilen bu eserde, Rilke’nin bütün ana temalarını, aşkı, ölümü, çocukluk korkularını, kadının tanrılaştırılmasını ve bir gönül meselesi olarak ele aldığı Tanrı düşüncesini görmek mümkündür.

“Çünkü mısralar sanıldığı gibi duyguların değil, yaşamış olmanın verimidir. Bir mısra yazabilmek için insan, birçok şehir görmeli, insanları, nesneleri görmeli, hayvanları tanımalı, kuşların nasıl uçtuğunu hissetmeli, küçük çiçeklerin sabahları açarken nasıl titreştiğini bilmeli. İnsan, bilinmeyen yerlerdeki yolları, beklenmedik rastlantıları ve uzun zamandır yaklaşmakta olduğunu sezdiği ayrılıkları düşünebilmeli, hâlâ anlaşılmamış çocukluk günlerini; sevindirici bir şey söylediklerinde anlamayıp kırdığımız anne babaları; o kadar çok, derin ve ağır değişimlerle garip, tuhaf başlayan çocukluk hastalıklarını; sessiz ve kapanık odalarda geçen günleri; deniz kıyısındaki sabahları; denizi, denizleri; yukarılarda çağıldayan, yıldızlarla uçuşan yolculuk gecelerini düşünebilmeli. Bütün bunları düşünebilmek de yetmez. Anılar da olmalı; birbirine benzemeyen birçok sevda gecesinden, doğuran kadınların çığlıklarından, içlerine kapanık, hafif, solgun, uyuyan loğusalardan gelme anılarımız da olmalı.” (Malte Laurids Brigge’nin Notları, Çeviri: Behçet Necatigil)

Paula Modersohn-Becker, Portrait of Rainer Maria Rilke, 1906

Paula Modersohn-Becker, Portrait of Rainer Maria Rilke, 1906

Goethe’nin yazdığı Doğu-Batı Divanı (West-Östlicher Diwan) adlı eseri beğenerek okuyan ve Goethe’ye git gide daha çok yakınlaştığını dile getiren Rilke, 1910’da Fas’a yaptığı gezinin de etkisiyle, Kuran’ı Kerim’in Hz. Muhammed’e Cebrail aracılığıyla indirilmesinin ve Hz. Muhammed’e peygamberlik görevinin vahiy edilmesinin anlatıldığı Muhammed’in Yalvarması (Mohammeds Berufung) şiirini yazar.

Muhammed’in Yalvarması

Gerçi saklandığı yere, o pek yüce olan
Girince bir bakışta tanınan Melek
Dimdik ve görkemli parıltılar salan:
Yalvardı bütün iddialardan vazgeçerek
İzin verilsin diye gezgin kalmasına
Eskisi gibi, dalgın bir tacir olarak yani;
Okumuşluğu yoktu, fazla gelirdi ona da
Bilginlere de görmek sözün böylesini.
Melekse emredercesine gösteriyordu
Levhasına yazılanları yalvarana
Gösteriyor ve istiyordu tekrar: Oku
Okudu O da: Öyleki Melek hayrandı.
Çoktan okumuş denirdi artık ona
Yapabilendi o, kulak veren ve yapandı.
(Çeviri: Melahat Togar)

Baladine Klossowska ve Rilke

Rainer Maria Rilke’nin son yıllarındaki sevgilisi ressam Baladine Klossowska

Şairin vasiyeti diye adlandırılan Duino Ağıtları (Duineser Elegien) ise son derece sancılı bir yaratılış sürecine sahiptir. 1912 yılında yazılmaya başlanan ağıtlar, ancak 1922 yılında tamamlanır. Bir kriz döneminin eseridir. Şair, hayatın anlamı olarak gördüğü sanattan olduğu kadar, kendi sanatçı kişiliğinden de kuşku duymaktadır. Bu kuşkuyu aşabilmek on yılını alır. Bu yılların, öncesi ve sonrası ile Birinci Dünya Savaşı’nın (1914 – 1918) yaşandığı yıllar olduğu hatırlanırsa, Rilke’nin ruhunda kopan fırtınaları anlamak daha kolay olacaktır. İnsan varlığının sınırlı ve eksikliklerle yüklü olmasından duyulan derin bir umutsuzluk dile gelir bu şiirlerde ve bu umutsuzluğun doğurduğu yeni bir melekten söz edilir. Ağıtlar, hayatın ve tabii ki sanatın anlamını sorgulayan, yoğun biçimde felsefe ağırlıklı bir yapıttır. Rilke, bu ünlü ağıtları, misafir edildiği Prenses Marie von Thurn und Taxis Hohenlohe’nin Duino’daki şatosundayken yazar.

Kim duyar, ses etsem, beni melekler katından?
Onlardan biri beni ansızın bassa bile bağrına,
(1. Ağıt)(Çeviri: A.Turan Oflazoğlu)

İncir Ağacı, öteden beri anlam yüklüdür gözümde
senin çiçek açmaya nerdeyse hiç yer vermemen
ve tam vaktinde kesin kararlı meyveye,
övgüsüz, iletivermen en katkısız sırrını
(6. Ağıt)(Çeviri: A.Turan Oflazoğlu)

Neden bu kısa varlık süresi çarçabuk
geçecekse defne gibi, çevreleyen bütün yeşilliklerden
az daha koyu, her yaprağın kenarında
küçük dalgalar (yel gülümsemesince) neden öyleyse
insan olmalı ve yazgıdan kaçınarak
özlemeli yazgıyı..
(9. Ağıt)(Çeviri: A.Turan Oflazoğlu)

Rainer Maria Rilke, sevgilisi Baladine Klossowska ve onun oğlu ressam Balthasar Klossowski de Rola

Rainer Maria Rilke, sevgilisi Baladine Klossowska ve onun oğlu ressam Balthasar Klossowski de Rola

1922’de yayımlanan 55 şiirlik Orpheus’a Soneler (Die Sonette an Orpheus) ise hemen Ağıtlar’ın ardından yazılmasına karşılık çok farklı özellikler gösterir: Sanatın baş tacı edildiği, hayatın tüm acılarına rağmen onaylandığı hatta yüceltildiği, Rilke’ye ait tüm üslup özelliklerinin bir arada olduğu gerçek bir son eserdir. Ahmet Cemal’e göre Orpheus’a Soneler, doğa-insan-mitoloji üçlüsünün en etkin biçimde şiir düzlemine yerleştirildiği ürünlerden biridir. Şair, bu soneleri oluşturan dizelerinde, insan sesinin bu dünyayı bu dünya kılan ağırlığını vurgularken, bir yandan da insan yaşamının sınırlılığı ve doğanın sonrasızlığı diye özetlenebilecek bu ikilem çerçevesinde yaşamın en sıradan gerçekliklerini bile, sözün söz aracılığıyla bestelendiği müzik parçalarıyla dile getirmiştir.

Türkü, senin öğrettiğin gibi, arzu değil,
değil üstüne düşülen, sonunda kazanılan;
türkü varlıktır. Kolay gelir tanrıya, bil.
Peki ne zaman varız biz? Tanrı ne zaman
(Çeviri: A.Turan Oflazoğlu)

Rilke ve Wanda Landowska

Rilke ve Wanda Landowska

Birinci Dünya Savaşı patladığında Münih’tedir Rilke. Bir ara askere de alınsa da, dostlarının yardımıyla bu görevden bağışlanır. Savaş yıllarında, Paris’teki evinde bulunan kitaplarıyla ufak tefek eşyasına Fransız hükümetince el konur. Ancak, ünlü Fransız yazarları, Rilke gibi bir ozana Alman da olsa böyle davranmanın yakışık almayacağını düşünerek, ozanın eşyalarından, hiç değilse bir kısmını kurtarırlar.

Paul Valery ve Rilke, 1926

Paul Valéry ve Rilke, 1926

Bir dostunun şatosu olan Muzot’ta kalırken, şiirlerine tutkun güzel bir Mısırlı kadın gelir ozanı görmeye, Rilke sevinir, ona gül toplamak için şatonun bahçesine geçer. Eline diken batar gül koparırken, ağrı artınca, hekime görünür. İlerlemiş durumda kan kanseri olduğu anlaşılır. İki ay sonra 29 Aralık 1926’da ölür. Mezartaşına, kendisinin özellikle hazırladığı şu mısralar yazılır:

Gül ey saf çelişki
Bütün göz kapaklarının altında
Hiç kimsenin uykusu olamamanın sevinci…

Rilke, Polonyalı şair Witold Hulewicz’e yazdığı bir mektupta şöyle der: “(…) Ölüm, bizden öteye dönük olan, bizim aydınlatmadığımız yüzüdür yaşamın… Gerçek yaşam biçimi her iki bölgeye uzanır, en büyük kan dolaşımı her ikisi boyunca… Yapılması gereken, burada bakılmış, dokunulmuş olanı daha geniş, en geniş çemberin içine almak. Gölgesiyle yeryüzünü karartan bir öbür dünyaya değil, bir bütüne, bütünün kendisine… Evet, bizim ödevimiz bu gidici, dayanıksız yeryüzünü öyle derin bir acıyla, tutkuyla kavramak ki, onun özü görünmez olarak bizde yeniden dirilsin.”

rilke mezari

Rilke Alman Şiiri’ni doruklara taşımış bir şairdir, Almanca’nın sınırlarını zorlamış, ona yeni olanaklar sunmuş, şiir dilini müziğe dönüştürmüş bir şairdir. Avusturyalı bir yazar olan Stefan Zweig, Rilke’nin ölümünden sonra yaptığı veda konuşmasında şöyle der: “Bir müzikle geldi Rilke, müziği gidişinden sonra da kalacak.”

51 yıllık yaşamı boyunca Rusya, İsveç, Danimarka, Çekoslovakya, İtalya, İspanya, Mısır gibi dünyanın birçok ülkesini gezen Rilke, aslında hiçbir yere ve hiçbir kimseye bağlanmaksızın özgür bir gezgin yaşamı sürdürür. Yanına militan yalnızlığım dediği yalnızlığından ve sanatından başka bir şey almaz, şiir başta olmak üzere roman, oyun, mektup ve anı gibi farklı yazın türlerinde kaleme aldığı metinlerin zenginliğinden de anlaşıldığı gibi, tam anlamıyla sanata adanmış bir yaşam sürer.

Yalnızlık

Yalnızlık bir yağmura benzer,
Yükselir akşamlara denizlerden
Uzak, ıssız ovadan eser,
Ağar gider göklere, her zaman göklerdedir
Ve kentin üstüne göklerden düşer.
Erselik saatlerde yağar yere
Yüzlerini sabah döndürünce sokaklar,
umduğunu bulamamış, üzgün yaslı
Ayrılınca birbirinden gövdeler;
Ve insanlar karşılıklı nefret içinde
Yatarken aynı yatakta yan yana:
Akar, akar yalnızlık ırmaklarca.
(Çeviri: Behçet Necatigil)

Kaynak
Rilke’nin Duino Ağıtları Üzerine Bir Yakın OkumaAhmet Oktay’ın “Orpheus ile Eurydike’den” 1 ve Rainer M.Rilke’nin “Orpheus, Eurydike, Hermes”2 Adlı Şiirlerinde Ölüm SorunsalıRainer Maria Rilke ve Necip Fazıl Kısakürek’in Şiirlerinde İmgesel Anlatım BiçimleriRilke’ye VedaDuino Ağıtları ile Bir Meleğin Yakarışı – Dualar Adlı Yapıtlarda Melek İmgesi


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir