Menu

Jacques Derrida Kimdir? Eserleri Nelerdir?



Fransız düşünür Jacques Derrida, 15 Temmuz 1930 yılında Cezayir’in El Biar kasabasında, bir Fransız Yahudi ailesinin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelir. Derrida’nın ataları, Engizisyon sırasında İspanya’dan Cezayir’e kaçan Sefarad Yahudileriydi. Kardeşi Paul’ün üç aylık ölümünün ardından doğduğu için sonraki yıllarda kendisini “değerli ama çok savunmasız bir davetsiz misafir” gibi hissettiğini söylecektir. Doğduğunda ailesi Hollywood filmlerindeki ünlü çocuk karakterden esinlenerek adını Jackie koyar. İlk kitabı yayınlanmadan kısa bir süre önce adını Fransız dilinde yer alan haliyle Jacques olarak değiştirir. Çocukluğu doğduğu yer olan Cezayir’in El Biar şehrinde geçer. İkinci Dünya Savaşı’na ve savaşa neden olan Hitler’in Yahudi düşmanlığının dünyaya yayılan etkilerine burada maruz kalarak, okuduğu okuldan atılır, başka bir okula gitmek zorunda kalır. Burada aldığı eğitim sırasında Camus, Gide, Sartre gibi önemli Fransız yazar ve filozoflarının eserleriyle tanışır. Derrida’nın bu dönemi hem tutkulu bir okur ve amatör bir yazar hem de bir “arkadaşlık çetesi” içinde serserilikle geçer.

Jacgues Derrida

Jacques Derrida, 1949- 1950

Cezayir’den ayrılışı Fransa’nın ileri gelen okullarından Ecole Normal Superieure’ı kazanmasıyla olur. Bu okul Fransa’da İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yeni bir dönemin etkin filozoflarından bazılarının ilk yetiştikleri yerdir. Derrida bu okulda Louis Althusser, Michel Foucault ve Jacques Lacan gibi önemli düşünce adamlarıyla tanışır ve onlardan ders alır. Gerçi öğretmenleri sık sık onun, makalelerini anlayamadıklarından şikayet ederlerdi. Burada, yaşamı boyu çok  yakın dostu olacak Louis Althusser’le tanışır. Özellikle “belli bir sistemdeki değerlerin, o değerlerin karşıtlıkları bağlamında kurulduğunu anlayarak analiz etme yolu” olan yapısalcılığın Marksizm ayağında önemli çalışmaları olan Althusser sayesinde yapısalcı düşünceyi özümseyebilmiştir. Bu özümseyiş sayesinde “yapıbozum” ileride tutarlı bir tutarsızlık yöntembilimi olacak; Derrida ise yapısöküm felsefesinin kurucusu olarak bilinecektir.

Bu yıllarda  komünist olmayan aşırı sol örgütlerde  yer  alır. Michel Foucault’nun derslerini izler, filozofla yakın bir dostluk kurar. Paris’te Foucault ve Althusser’in öğrencisi olarak girdiği felsefe muhitinde kendini hep biraz depresif ve fazlasıyla öteki hissettiği için sık sık anksiyete ve depresyon nöbetleri geçirir. Bir arkadaşına şöyle yazar: “Dünyayı parçalara ayırıp yeniden bir araya getirmek dışında hiçbir işe yaramıyorum (ve ikincisini gitgide daha az idare ediyorum).”

Derrida ve Fransız filozoflar

Derrida, en önde ortada

Derrida, 1957 yılında kazandığı bursla Harvard Üniversitesi’ne gider. Derrida burada Edmund Husserl’in yayımlanmamış çalışmalarına inceler. Kendine çalışma alanı olarak Edmund Husserl’in fenomenolojisini seçtiğinde henüz kendisi bile ileride “yapısöküm” felsefesinin kurucusu olacağından habersizdir. Anlamın muğlâklığına kapı aralayan “yapısöküm” düşüncesinin, Husserl Fenomenoloji’si çalışan birinden gelmesi şaşırtıcıdır. Zira Husserl, bütün felsefesini açıklık ilkesine göre şekillendirmiş ve anlamın açıklığına büyük önem vermiş bir filozoftur. Derrida’nın felsefesi zamanla Husserl’in bazı düşünceleriyle çelişecek olsa da, Derrida’nın Amerika’da da itibar kazanacak olmasının ilk nüvelerini taşıyan bu seyahat onun için faydalı olacaktır.

Jacques Derrida 1

Jacques Derrida

Harvard dönüşündeki yıllarda patlak veren ve Derrida’nın hayatında dönüm noktası teşkil eden önemli olaylardan biri de Fransa-Cezayir savaşıdır. Derrida bu savaş esnasında askerliğini, Cezayir’de sivil bir okulda öğretmenlik yaparak icra eder.

Fransa’nın Cezayir üzerinde uyguladığı sömürgeci siyasete karşıdır. Derrida kendini ne Cezayirli, ne de Fransız olarak kabul etmiştir, kendini bir sürgün olarak tanımlar ve tek bir kimliği (kimliğin kendiyle çakışmaması olarak anladığı için) reddeder. O aynı zamanda her iki kimliğe de sahiptir. Adı Jackie’dir ama aynı zamanda Jacques’dır. Fransızca konuşur ama dedelerinin dili olan Arapça her zaman belleğindedir. Savaşta askerliği sivil olarak yapmıştır. Amerika’da tanınmış Fransız bir düşünürdür. Bütün bu karşıt unsurları tek bir potada eritip, kabullenebilmiş, insanlara da kendini bu şekilde kabul ettirebilmiştir.

Derrida bazı metinlerinde bu durumu dile getirirken,  kendini şöyle tanıtır: “Ben tek bir ses değilim, kimi zaman benim aracılığımla başka bir ses konuşur… Metinlerimde birçok sesin konuşmasına izin veriyorum. Bazen, ‘tek sesle konuşan bir metin yazmayacağım’ dediğim oluyor ve böylece metni çok sesli kaleme alıyorum; farklı tonları, farklı konumları, farklı talepleri benimsiyorum. Bu yüzden şöyle diyebilirim: Tamam, kabul ediyorum, diyen kişi benim içimde biri, ama içimde bir başkası, bir başkası, başka biri daha var, ben birden fazlayım.”

Derrida oğluyla

Derrida oğluyla

Derrida, çeşitli liselerde öğretmenlikten, Sorbonnne’da asistanlıktan sonra, 1964 yılında Althusser’in girişimiyle doçent olarak Yüksek Öğretim Okulu’na atanır. 1966 yılında, o sırada Amerika’da bulunan René Girard’ın davetiyle John Hopkins üniversitesinde büyük bir sempozyuma katılır. Bu sempozyum Derrida’nın ABD’nin çeşitli üniversiteleriyle kurduğu yakın ve verimli ilişkilerin başlangıcını oluşturur. 1967 yılında, Fransız Felsefe Derneği’nde, düşüncesinin temel kavramını oluşturan “Différance” kavramı üzerine bir konferans verir.

Aynı yıl felsefesini tüm dünyaya tanıtacak üç temel kitabını yayınlar: L’Ecriture et la différence (Yazı ve Ayırım), La Voix et le phénomène (Ses ve Fenomen), De la grammatologie (İz (Çizik)­Bilimi Üzerine). Bu kitapların yayınlanmasıyla Derrida, hem Avrupa hem Avrupa dışı üniversitelerden her geçen yıl artan bir ilgi görür. Yüzlerce konferansa çağırılır, felsefesi çerçevesinde sayısız sempozyomlar düzenlenir; kimi Amerikan üniversitelerinde her yıl düzenli olarak ders vermeye başlar. Japonya’dan Brezilya’ya düşün dünyasının gündemine her geçen gün biraz daha yerleşir.

Kitap labirenttir. Çıktım derken, daha da dalıyorsun. Kurtulmanın imkânı yok. Görüyorum nasıl da büyüyor korkun. Bir duvar, bir duvar daha. Kim bekliyor seni sonunda? – Hiç kimse… Adın kendi üzerine kapanmış, bıçağın üzerine kapanan el gibi.” (Yazı Ve Fark)

Jacgues Derrida  kedisiyle

Jacques Derrida

Derrida, 68 olaylarında bir çok etkinlik içinde yer almasına karşın, mesafeli bir konumda kalmayı yeğler. Fransa’da felsefe  etkinlikleri, 1789  devriminden beri dış dünyaya, kapalı, milliyetçi ve tutucu güçlerin egemenliğinden sürdürüldüğü için üniversitede  kadro dağıtımı mekanizmalarını ellerinde tutan bu güçler, Fransa dışında en çok tanınan iki düşünür Althusser ve Derrida’ya, uzun yıllar profesörlük  ünvanını vermekte diretirler.

Derrida, Fransa’da tanınmasını büyük  ölçüde sempozyomlara borçludur. 1974  yılında Sarah Kofman,  Philippe  Lacoue­ Labarthe ve Jean­Luc  Nancy ile, “La philosophie  en effet”  (Etkisinde  (etki halinde) felsefe)  dizisini kurar. 1981 yılında Jean­ Pierre Vernant’la, Çekoslavakyalı aydınları destekleme amacıyla Jean Hus Derneği’ni kurar. Çek  aydınlarının düzenlediği gizli bir toplantıya katılmak için gittiği Prag’ta yakalanır; uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı gerekçesiyle  tutuklanır. Fransız  hükümetinin, özellikle  Başkan François  Mitterrand’ın enerjik  müdahaleleriyle  serbest bırakılır.

Jacgues Derrida Oğlu ile

Jacques Derrida ve Oğlu

Jacques Derrida, adını Batı metafiziğine karşı eleştirel bir okuma yöntemi olan “yapısöküm” felsefesi ile duyurur. Derrida bu yöntemle karşıtlıklar üzerinden ilerleyen anlamlandırma sistematiğini bozarak, kavramlara yeni anlamlar kazandırır.

İlk olarak Derrida’nın 1967’de yayımladığı Ses ve Fenomen adlı eserinde ortaya çıkan “yapısöküm” terimi, temel olarak Batı felsefesinin genetiğinde yer alan ve gelenek oluşturmuş hâkim düşünme mantığının işleyişindeki keyfiliği ve temelsizliği göstermeye odaklanan bir metin okuma stratejisini ortaya koyar. Bu bağlamda yapısökümü radikal bir karşı okuma olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Ancak bu karşı okuma stratejisi felsefe tarihi içinde belli bir düşünsel yönelimi ya da özel bir disiplini değil, hatta sadece felsefe tarihine ilişkin bir düşünme mantığını da değil, kültüründen siyasetine oradan gündelik yaşam kodlarına kadar bütün bir Batı uygarlığını kapsayan düşünme mantığını muhatap alan bir stratejidir. Özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısından sonra global bir etki yaratan moda kavramlardan biri haline gelmesinin temel sebebi de budur.

Derrida’nın dil felsefesi içinde değerlendirilen yöntemi, kendisinin edebi metinlere ağırlık verdiği ve etik-politik meseleleri göz ardı ettiği ithamıyla karşı karşıya kalır. Yapılan eleştiriler onun 1990’lardan sonra bu meseleleri gündemine aldığı yönündedir. Yapısöküm kavramına getirilen en önemli eleştiri, onun sabit bir kavramsal çerçeve ortaya koyamaması ve bu nedenle de aslında bir şey söylemiyor olmasıdır. Bu eleştiriye göre yapısökümün sabit bir anlam ya da zamana direnen bir mevcudiyet olmadığı yönündeki tespiti bir anlam arama çabasının da reddini içerir. Bu eleştirinin vardığı sonuç, yapısökümün anlam ifade eden herhangi bir cümleyi sürekli reddedeceği dolayısıyla anlamlı bir yapıyı hiçbir zaman kuramayacağıdır.

Jacques Derrida ve Hint yazınsal eleştirmen ve kuramcı Gayatri Spivak

Jacques Derrida ve Hint yazınsal eleştirmen ve kuramcı Gayatri Spivak

Derrida söz konusu dilsel göstergeler oyununu ifade etmek için ayrım ya da fark yerine aynı kökten türeyen ancak kendi icadı olan başka bir terim önerir: Differance. Differance, ses merkezciliği ya da logos merkezciliği içermeyen ve dilin anlamı erteleyen yapısına vurgu yapan bir kavramdır. Bu bakımdan Batı metafiziğinin temelinde yer alan şiddeti de gözler önüne serecek bir karaktere sahiptir. Derrida, söz konusu terimi Latince differe kavramından gelen ve farklı iki anlamı olan differer fiilinden türettiğini ifade eder. Söz konusu kavram hem ayrım, aynı olmama, fark gibi anlamları içerir hem de erteleme, gecikme, yedek gibi anlamlara gelmektedir. Birinci anlam difference terimi tarafından karşılanırken ikinci anlam difference’ın unuttuğu ya da görmezden geldiği bir anlamdır. Bu yüzden Derrida söz konusu dilsel sistemi göstermek için, temeli şiddete dayanan difference kavramı yerine her iki anlamı da içeren differance terimini tercih eder.

Differance, Ferdinand de Saussure’ün dilbilimsel görüşlerini ve Batı metafiziğinin düşünsel kalıplarını yıkmaya ve geçersiz kılmaya dönük Derrida’nın stratejik bir hamlesidir. Gösterge sisteminde özgür anlamlandırma oyunu olarak tanımlanan differance, öznenin etkin ve özgür yorumlama şeklini temel alan bir kavramdır. Yeni bir kavrayış biçimini temsil eden differance dil ile düşünce dizgesine yerleşmiş zorunlu ilişkilerden kurtulma ve bu yöntemle merkezi akıl anlayışının düşünce üzerindeki baskısını ortadan kaldırma girişimi olarak değerlendirmek mümkündür. Differance bu yönü yeni bir özgürlük anlayışını temsil eden postmodern sanatla önemli bağlar kurmuş ve sanatçılara yeni bakış açıları sunmuştur. Bu yeni bakış açısı postmodern sanatın düşünsel ve estetik perspektifini büyük oranda belirlemiş, farklı anlatım biçimlerinin ortaya çıkmasına kaynaklık etmiştir.

Jacgues Derrida 2

Jacques Derrida

Derrida, gençken şair olmak, roman yazmak ister ancak sonrasında vazgeçer; edebiyatın içinden düşünen bir anti-filozof olmayı seçer. Gerçekten de tedirgin edici, endişe verici metinlerdir Derrida’ın metinleri. İlk adımda, Batı felsefesinin temel metinlerini büyük bir ustalıkla, “fenomenolojinin okullarında” edinilmiş mantıksal tutarlılık, sağlamlığı yüzyıllar boyu sınanmış akıl yürütme teknikleriyle yorumlayan, inceleyen, sorgulayan metinler görünümüyle çıkar karşımıza. Nitekim Derrida’nın Fransızcası, klasik  diyebileceğimiz, dilin yapısına, dizgesel, dil bilgisel kurallarına son derece saygılı, dili sorumsuzca hırpalamamaya, tahrip etmemeye özen gösteren bir dildir.

Şiirin doğasında alıntı yoktur, başlığı yoktur, rolü yoktur, seni aşar, sen onu, o seni beklemediğiniz zaman gerçekleşir, soluğunu keser, soluk alışını sekteye uğratır, söylemi olan şiiri, hele de edebi olanı sekteye uğratır. Bu soy ağacının artık küllerinde bile. Bir anka kuşu değil, kartal da değil; çok alçak, çok küçük ve sessiz, yere yakın bir kirpi… Ne yüce, ne de bedensiz, bir müddet için belki meleksidir. ” (Şiir Nedir?)

Derrida ve Mahmuzlar

Klasik anlamda düzgün, güzel, ince, zarif olan bu dilden, bilinen bir dünyada, kendi kültürünün hepimize aşina dünyasında deviniyor izlenimini alabilir, Derrida’yı okuyan kişi. Ancak metin ilerledikçe, kavramlar birbirlerine eklemlendikçe, bildik dünya, aşina yüzler, alışılmış  düşünceler, gözlemler, önermeler, tezler,  yavaş yavaş (Derrida’nın düşüncesinin temel kurallarında biri bu yavaş yavaş sürdürülen tedbirli, dikkatli ritm kuralıdır) sarsılmaya, kendilerinden uzaklaşmaya, kendi kendilerine mesafe (distance, mesafe  kavramı Derrida’nın en önemli kavramlarından biridir) almaya başlar. Bildik dünyamız yavaş yavaş  yabancılaşır gibi olur. Bu durum; garip bir yabancılık duygusu, bildik dünyanın ürkütücü bir  görünüme bürünmesi: hem bildik, hem yabancı; ne bildik, ne yabancı olması diye tanımlanabilir.

Jacgues Derrida 3

Jacques Derrida

Benim mesleğim felsefe ve ben felsefe öğreten biriyim. Ancak tam anlamıyla bir filozof olduğumu söyleyemem.” Derrida verdiği mülakatlardan birinde kendini kısaca böyle tanıtır. 1970’lere doğru haklı bir şöhrete ulaşmış, popülerliği kıtaları aşmış, Batı felsefesinin metafiziksel kavramlarından bazılarını bozguna uğratmış bir düşünür için bunlar fazlasıyla mütevazı sözler olarak kabul edilebilir. Ancak bu göz kamaştıran unvanlarının yanında Derrida’nın karşıtları tarafından verilmiş olumsuz unvanları da vardır. Derrida’nın biyografisini yazan Simon Glendining’e göre bu eleştirilerden bazıları pek de haksız sayılmaz: “Derrida’nın metnini eleştiren karşıtlarının iddialarını bir parça makul kılan, onun felsefesinin doğasının bir parçası olarak gördüğü veya en azından o ana dek öyle kabul edilen alışılagelmiş düşünme motiflerini, düşünsel programları muğlaklaştıran girişimiydi. Bu yaklaşımıyla o güne dek doğru kabul edilmiş olanı inkâr ediyor izlenimi veriyordu.” Derrida sadece Batı felsefesinin geleneksel kavramlarını değil, kendi geliştirdiği kavramları da muğlâk bir zeminde bırakır. Japon bilim adamı Toshihiko İzutsu’ya yazdığı mektupta, yapısökümün tanımlanamaz olduğunu söyler.

Yapısöküm felsefesinin kurucusu olarak takdim edilen bir filozofun bile onu tanımlamaktan kaçınması, şüphesiz yapısökümün kaygan zeminine hazır olunması konusunda bir uyarı mahiyeti taşır. Doğruluğun kesin bir karşılığı, bir tanımı ya da bir özü olduğuna dair Platon’a kadar giden metafizik düşünce sistemi içinde yer alan verili kavramları sorgulamadan kabul eden kişiler için bu zeminde ayakta kalabilmek mümkün değildir. Yapısöküm felsefesinin ezber bozucu doğası onu bazen anlaşılmaktan alıkoyar. Var olan sözcüklerin yetersiz kaldığı noktada, kendi kavramlarını dilin içinde yer alan kelimelerle oynayarak yeniden üretmesiyle oluşan öznel dil bu anlaşılmazlığı arttırır.

Jacgues Derrida 4

Jacques Derrida

Derrida da bu tip bir felsefe yapmasındaki temel amacın: Biraz eğlenmek, can sıkıntısından kurtulmak, eğer karşısında ona ayak uydurabilecek kişiler varsa haz almak ve hazzı öğretmek, yatkın olduğu özgürlüğünü korumak olduğunu söyler. Yukarıda da belirtildiği gibi Derrida’nın felsefesi, kavramları kurgulamaktan ziyade, onları söker. Bu sökme işlemi o dereceye varır ki, “yapısöküm” kendisini tanımlamak için uygun görülen bütün kavramların, sözlüksel anlamların, sözdizimsel eklemlemelerin de çözülmüş ya da çözülebilir olmasına olanak tanır. Kavramları yapısökümlenebilir kılan düşüncenin temelinde hiç kuşkusuz Derrida’nın yaşam hikâyesi önemli bir yer tutar. Yazdığı biyografisinde Simon Glendinning, şayet Derrida’nın hayatını şekillendiren olaylar farklı yönde gelişseydi Derrida hakkında anlatacaklarının hiçbirinin olmayacağını söyler.

“Bağışlama, eğer böyle bir şey varsa, ancak bağışlanamaz olanı, telafi edilemez olanı bağışlamak zorundadır ve bağışlayabilir – ve dolayısıyla olanaklı olanı yapmak zorundadır ve yapabilir. Bağışlanabilir olanı, küçük günahları, mazur görülebilir olanı, her zaman bağışlanması mümkün olanı bağışlamak bağışlamak değildir.” (Bağışlamak)

Jacgues Derrida 5

Jacques Derrida

Denilebilir ki, Derrida’nın felsefesi, baştan sona şu soruları sorar: Neden felsefe tarihi, durmaksızın, yazıyı, söze bakarak, sesli söze bakarak ikinci plana itmiş, yazıya yalnızca bir “ek” (supplément), asıl olanın yani sözün bir yanına sinsice yapışmış, sözün kanıyla, özsuyuyla beslenen utanmaz bir asalak, efendisinin yani sözün önünde el pençe  divan durup, boynunu eğmesi gereken bir uşak gözüyle bakmıştır? Metafiziğin, sesli söze tanıdığı sonsuz  değerin anlamı nedir? Neden Batı felsefesi sözü bu derece  yüceltmiş,  yazıyı bu  derece  aşağılamış, indirgemiştir?  Neden  sesli söz  yazının üzerinde  mutlak  egemenlik  kurmalı,  yazıya özerk  bir  alan, özgün bir kişilik  tanımamalıdır?

Derrida'nın Nietche'si

Derrida’nın din hakkındaki yazdıklarına baktığımızda, onun başlıca tanrı, teoloji, özellikle de olumsuz teoloji, Yahudilik, Hıristiyanlık, İslam ile mesihçi inanış konularını ele aldığını görmekteyiz. Onun Tanrı inancı başta annesi olmak üzere birçok kişi tarafından merak edilmiştir. Üstelik Derrida kendisinin Tanrı anlayışının ne olduğunun merak konusu olduğunun farkındadır. Annesinin bile kendisine Tanrı inancının olup olmadığını soramadığını ve Tanrı inancını başkalarından öğrenmek istediğini söyler. Derrida Tanrı’nın geleneksel olarak kabul edilen görüşlerinin olmadığını ve bu sebeple kabul edilen dinlere göre ateist olarak nitelendirilebileceğini belirtir. Derrida kabul edilen dinlere göre derken kendisi bu dinleri kabul etmemektedir.

Yahudi bir ailenin çocuğu olmasına rağmen Yahudi dini eğitiminin kendisine verilmediğini belirtir. Fakat eserlerine baktığımızda bazen Yahudi dini inancının etkisini görmek mümkündür. Of Grammatology ve Writing and Difference’dan başlayarak yazarın diğer kitaplarında Yahudi kaynaklara başvurması ve diğer yandan ise Gerchom Scholem, Walter Benjamin, Emmanuel Levinas gibi Yahudi teolog ve felsefecilere atıf yapması, onun içinde bulunduğu Yahudi toplumundan etkilendiğini gösterir. Din konusunda yazdıklarının önemli bir kısmında ise postmodern düşünürleri derinden etkileyen Kierkegaard, Hegel, Nietzsche ve Heidegger gibi filozofların izleri görülür. Derrida, pek çok konuda çalışmalar ortaya koymuştur. Yazdığı eserlere baktığımızda sadece felsefeye değil sosyoloji, antropoloji, tarih, kültür ve din alanlarında eserler meydana getirmiştir ve bu eserlerle belli çevreleri etkilemiştir.

Jacques Derrida ve Harvard'da tanıştığı eşi psikanalist Marguerite Aucouturier

Jacques Derrida ve Harvard’da tanıştığı eşi psikanalist Marguerite Aucouturier

Marguerite Aucoutourier’yle evliliği ölene dek 47 yıl sürer ve bu evlilikten iki oğlu (Pierre, Jean) dünyaya gelir. Çok sayıda sevgilileriyle ilişkisini saklamayı çoğunlukla başarır. Buna rağmen, bu sevgililerden en çok iz bırakanı için La carte postale: De Socrate à Freud et au-delà (Kartpostal: Sokrates’ten Freud’a ve ötesine) adlı kitabında, isimsiz bir sevgiliye hitaben satırlar olarak yayımlanınca, o sırada on yedi yaşında olan Pierre’i o kadar rahatsız eder ki; babasının kitaplarını okumayı bırakır, evden ayrılır, soyadını değiştirir. Bu gizli ilişki, Sosyalist Başbakan Lionel Jospin’in cumhurbaşkanı adaylığında açığa çıkar. Jospin’in karısı filozof Sylviane Agacinski, oğlu Daniel’in babasının 1972’den 1984’e dek birlikte olduğu Derrida olduğunu ve çocuğu doğurmaya karar verdiği için ayrıldıklarını açıklayacaktır.

Simon Glendinning kitabında Derrida’nın kadınlarla ilişkisinde “Akdenizli bir maço”, oğullarına karşı “Yahudi anne kadar korumacı”, siyasi kavgalarda “hep biraz kenarda” ve felsefi meselelerde “azılı bir baba katili” olduğunu yazar.

Gün Doğmadan

Derrida, Fransa’da hiçbir zaman fazla itibar görmemişken, Johns Hopkins ve Yale gibi seçkin Amerikan üniversitelerinde hoca olunca muazzam popülarite kazanır. Fikirlerini yarım yamalak anlayan öğrencilerin gözünde  “nihilist bir guru”, yöntemini hiddetle reddeden analitik felsefe camiasında bir “şarlatan” ve nihayet onun önerdiği yeni okuma biçimini her alana uyarlamaya başlayan akademik çevrenin yardımıyla, zaman içinde edebiyata, etiğe, ilahiyata ve siyaset bilime derinlemesine nüfuz eden bir düşünür haline gelir.

Derrida 9 Ekim 2004 yılında pankreas kanserinden ölümüne değin, sayısız ülkede (1997 ve 1999 yıllarında iki kez de Türkiye’de), sayısız konferans, seminer, ders vererek, sempozyumlara, toplantılara, açık oturumlara katılarak geçirir.

Kaynak
Derrida Jacques (El Biar 1930 – Paris 2004)Jacques Derrida’da Yazı ve Anlam OyunuDerrida’nın Hayalet Kavramı Işığında Angelopoulos’un Sınır Üçlemesi Filmlerinin ÇözümlemesiJacques Derrida’da Yazı ve Anlam OyunuMetafiziğin Dili: Dilin Şiddeti -Derrida’nın ‘Şiddet ve Metafizik’ Metni Bağlamında Şiddet-siz’liğin Olanağının İncelenmesiJacques Derrida Kimdir Entelektüel Bir BiyografiJacques Derrida’da Din Ve ŞiddetE Dergisi, Temmuz 2001, Sayı 28Derrida’nın Yapısökümü


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir