Bach, klasik müziğin matematikçisiydi, Mozart şairi, Beethoven ise filozofu… Ludwig van Beethoven (1770 – 1827), Bonn’da dünyaya geldi. Annesi, sevecenliğiyle, mutsuz çocukluğunun tek parıltısı olur. Prenslik Kilisesi’nde tenor olan alkolik babası, Beethoven’a çok sert ve acımasız bir piyano eğitimi verir.
Mutsuz bir çocukluk geçiren Beethoven, küçük yaşlarda ailesinin geçimine katkıda bulunmak için kilisede piyano çalarak çalışmaya başlamıştır. Mozart örneğinin çekiciliğine kapılan babası, 1778’de onu, altı yaşındaki piyano virtüözü olarak sahneye çıkardı. Öğretmeni Neefe’nin çabalarıyla 1787 yılında Mozart’la çalışmak umuduyla Bonn’dan ayrılarak Viyana’ya gitti. Viyana’da kendisini Mozart’a dinleten genç müzisyen, bu fırsattan gereğince yararlanamadı. Mozart ile bir süre çalışma fırsatı bulsa da, annesinin hastalığı nedeniyle Bonn’a döner ve birkaç gün sonra annesi ölür.
13 Yaşındaki Portresi
5. Senfoni
Mozart, 1787’de “Bu adama dikkat edin. O, günün birinde dünyada kendisinden söz ettirecek.” der. Annesinin ölümünden sonra babası kendisini iyice içkiye verir. Evin bütün yükü Beethoven’in omuzlarındadır. Babasından başka, iki küçük kardeşi Anton Carl ile Nikolaus Johann’ın bakımı da Beethoven’a kalır. Gündüzleri evin işlerini de yapmak zorundaydı. Son derece aksi ve sinirli biri olmuştu.
Haydn’la karşılaşması her şeyi değiştirdi. 1792 yılında Viyana’ya giden Beethoven klasik müziğin ünlü bestecisi Joseph Haydn’ın yanında çalışmaya başlar. Ondaki yeteneği farkeden Haydn her konuda ona destek olur. Viyana’da artık piyanoda gösterdiği başarı sayesinde Prens Karl Lichnowsky ile eşinin de dikkatini çeker. Avusturyalı aristokrat aile müziğe çok meraklıydılar. Beethoven’i yanlarına aldılar ve ona yılda altı yüz florin ödemeyi taahhüt ettiler. Bu arada, genç müzisyenin Viyana sosyetesinde de tanınmasına yardımcı oldular. Kaba davranışları iyi kalpli prens ve eşinin de sabrını tüketiyordu. Yine de sanatın her şeyden önce geldiğine inanan Prens, onun şımarıklıklarına ve huysuzluklarına boyun eğiyordu.
Symphony No. 3, Eroica
Beethoven, başlarda besteci olarak değil, piyanist olarak adını duyurdu. Oysa tek isteği, güzel eserler bestelemekti ama otuz yaşına yaklaştığı halde ilgi çekici bir eser ortaya koyamamıştı.
Üçüncü Senfonisi Eroica’yı, Avrupa’ya demokrasiyi getirdiği için, Fransız İhtilali’nin kahramanı Napoleon Bonaparte’ye adadı. Napoleon’un kendisini imparator ilan ettiğini duyunca çok sinirlendi, ona adamaktan vazgeçti. Eserine Eroica (Kahraman) adını koydu ve “Vücudu hala yaşadığı halde ruhu çoktan ölmüş olan büyük bir adamın anısına saygıyla” kelimelerini ekledi.
Viyana’daki ilk konserini 1795’te verir. 1801’de işitme problemleri yaşamaya başlar ve 1817’de tamamen sağır olur. Fakat sağırlığı müzik yaşamını hiçbir şekilde etkilememiştir, hatta 9. Senfoni’yi sağırlık döneminde bestelemiştir. Bu durum, zaten melankoliye eğilimli olan tabiatını daha da kararttı, deliliğin eşiğine götürdü, huysuz, aksi, geçimsiz biri haline getirdi. Dokuz yıldır beste yapmıyordu, bu sıkıntılı süreç 1824’te büyük bir neşeyle son bulur: Dokuzuncu Senfoni. O güne kadar bir benzerine daha rastlanmamış, inanılmayacak derecede güzel bir eserdi. Beethoven, eserin son bölümüne ünlü Alman şairi Schiller’in Neşeye Övgü (An Die Freude) adlı eserini de koro parçası olarak besteleyip eklemişti.
9. Senfoni
Beethoven’in dokuz senfonisi, beş piyano konçertosu, bir keman konçertosu, bir piyano, keman ve çello için üçlü konçerto, otuz iki piyano sonatı ve birçok oda müziği eseri bulunmaktadır. Sadece bir opera, Fidelio, bestelemiştir. 9. Senfoni ise en çok bilinen ve bugün Avrupa Birliği Marşı da olan en çarpıcı senfonisidir. Haydn ve Mozart’tan devraldığı prensipleri geliştirdi, daha uzun besteler yazdı ve daha tutkulu, dramatik eserler oluşturdu. Özellikle Op. 109 piyano sonatıyla klasik müziğin romantik dönemini başlatmıştır.
Napoleon Savaşları Viyana’da büyük değişiklikler oluşturur, aristokratların çağı kaybolur. Vals kralları günün ilahları olurlar. Geçimi, aristokratların cömertliğine bağlı olan Beethoven’in durumu kötüleşiri, para sıkıntısı, ev derdi, hastalıklar… 24 Mart 1827’de hayata gözlerini kapar. O günlerde, ölen kişinin bir anısı olarak başından bir tutam saç alınırdı ve genç müzisyen Ferdinand Hiller de Beethoven öldüğünde böyle yaptı. Bir tutam saçı, maun bir kutunun ortasına oydurduğu camdan özel bir haznede yıllarca sakladı. Beethoven’in saçlarından hatıra örnekleri alan sadece Hiller değildi. Beethoven’ın gömüldüğü gün, ünlü bestecinin başı, saçından bir tutam saç almak isteyen hayranlarının talanına uğramıştır.
Bu saçlarda yıllar sonra yapılan araştırmada, Beethoven’in davranış bozukluğu, sağırlık gibi hastalıklarının ve ölümünün kurşun zehirlenmesinden olduğu kanıtlanmıştır. Bestecinin kurşunu sanıldığı gibi Tuna Nehri’nden tutulan balıkları yediği için değil, kendisine armağan edilen, büyüleyici sesler çıkaran, kurşunlu camdan yapılmış armonikadan aldığı öne sürülmüştür.
Antonie Brentano
Beethoven hiç evlenmedi, ama çevresinde kendisine yakınlık gösteren epeyce kadın vardı. Öldükten sonra çekmecesinde Ölümsüz Sevgili’ye ait bir mektup bulundu.
“Ezeli yarim, yataktayken bile düşüncelerim üzerinize üşüşüyor. Bazen sevinçle, bazen hüzünle. Yazgının dualarımızı işitmesini bekliyorum. Bu yaşama göğüs gerebilmem için, ya tümüyle sizinle birlikte olmalıyım ya da sizi hiç görmemeliyim. Evet, kollarınıza uçup, göğsünüzde gerçek barınağımı bulduğumu söyleyene ve kollarınız arasında ruhumu kutsal ruhlar aleminde savrulmaya bırakılana kadar, yaban ellerde bir avare olma azmindeyim. Heyhat, ne yazık ki bu böyle olmak zorunda. Dinginliğe ereceksiniz, size olan sadakatimden emin olduğunuzda bu dinginliğiniz daha da büyüyecek. Şunu iyice bilmelisiniz ki, sizden başka hiçbir kadın bu yüreğin sahibi olamaz. Asla asla! Ah Tanrım, insan böylesine değerli bir kadınla neden hicranı yaşamak zorunda! Şu anda Viyana’daki yaşamım sefilce. Aşkınız beni fanilerin hem en mutlusu, hem de en mutsuzu kıldı. Bu yaşta, artık yaşamımda bir düzene ve dengeye gereksinim duyuyorum. Yaşamakta olduğumuz ilişkide bu iki duygu bir arada olabilir mi?Bu yaşta, artık yaşamımda bir düzene ve dengeye gereksinim duyuyorum. Yaşamakta olduğumuz ilişkide bu iki duygu bir arada olabilir mi? Meleğim, az önce postanın gideceğini duydum. Dolayısıyla bu mektubun eline hemen ulaşabilmesi için burada kesmem gerekiyor. Sakin olun. Beni sevin. Bugün, dün, ne göz yaşartıcı bir özlem size duyduğum… Size… Siz… Hayatım herşeyim… Size en içten dileklerimi sunuyorum. Ah n’olur beni sevmeye devam edin, bu aşığınızın sadık yüreğini kesinlikle yanlış değerlendirmeyin. Hep sizin, hep benim, hep ikimizin.”
Josephine Brunsvik
Kimdi bu ölümsüz sevgili? Bestecinin 1816’da yayımladığı Uzaktaki Sevdiğime adlı yapıtından ve müzik öğretmenine umutsuz bir aşktan söz edişinden yola çıkan uzmanlar, üç ad üzerinde durdular: Antonie Brentano, Josephine Brunsvik ve Dorothea von Ertmann. Bunlar arasında en güçlü aday ilkidir. 1823 yılında Diabelli Çeşitlemeleri’ni ona adadı. Ama Beethoven’in ölümsüz sevgilisinin Alman şarkıcı Amalie Sebald olduğuna da inanılır.
Amalie Sebald
1806 yılında gittiği Troppan’da, Brunswick’lerin yanında 4. Senfoni’yi yazar. Eserin iyimserliğinde, Therese von Brunswick’e duyduğu ilginin etkisi var mıdır bilinmez. Beethoven’in Therese ile evlenme isteği, 1800 yılında soylu bir ailenin kızı olan, piyano öğrencisi Giulietta Guicciardi ile evlenmesini de engelleyen, mesleğinin ve sınıf ayrılığının yarattığı nedenler sebebiyle gerçekleşmedi. Ancak ikisi, ölene dek sadık birer dost olarak kaldılar.
Therese von Brunswick
Kontes Giulietta Guicciardi, Beethoven’a hayrandı. Ondan piyano dersleri alıyordu. Hatta tüm dünyanın Ay Işığı Sonatı olarak bildiği yapıtını Quasi Una Fantasia (Neredeyse Bir Düş) olarak adlandırıp sevgili Giuliettası’na ithaf etmişti. Öğrencisi Ferdinand Ries, Beethoven’in sürekli aşık olduğunu, ancak bu aşkın aynı kişiye yedi aydan daha uzun sürmediğini iddia eder.
Giulietta Guicciardi
Moonlight Sonata
Beethoven’in gömülüşü ile Mozart’ınki arasında büyük bir zıtlık vardı. Bütün Viyana ayaktaydı. Tabutunu 8 ünlü müzisyen taşıdı. Cenazesine otuz bine yakın insan katıldı. Avusturya’nın en büyük şairi ölüm nutkunu yazdı ve bir aktör tarafından okundu. Beethoven, araştırmacı ve yazarlar için her zaman ilgi çekici bir konu olmuştur. Bunun bir nedeni de hakkında oldukça fazla malzeme olmasıdır. Beethoven’in en eskisi 1819 tarihli olan ve günümüzde Berlin Müzesi’nde korunan, on bin sayfanın üzerindeki konuşma defterleri ve mektupları günlük yaşamının ipuçlarını verir. Beethoven, bunları yayımlanmak üzere yazmadığı için, düşüncelerini dile getirmekte ve sanki hiç izleyicisi yokmuş gibi davranmaktadır. Beethoven’in sağırlığının başlangıcından beri, konuklarıyla yalnızca yazılı olarak görüşebildiği genel olarak bilinmektedir. Konuşma defterlerinde, Beethoven çoğunlukla sessiz kalmış ve arkadaşlarını konuşturmuştur. Bunlar bize Beethoven’in yaşamının son sekiz buçuk yılında nelerle uğraştığı konusunda genel bir izlenim vermektedir. Defterlere dağılmış olarak dönemin olayları, maddi sorunlar, borsa haberlerine ilişkin notlar, politika, devrim, Napoleon, din, edebiyat, müzik, tiyatro, ev, uşaklar, şarap, dul hanımlar, genç kızlar ve kitaplarla ilgili düşünceler bulunmaktadır.
Für Elise
Yorum Yap