Johann Sebastian Bach, 31 Mart 1685’te Almanya Eisenach’ta doğar. Bach ailesi, yaklaşık 200 yıldır müzikle uğraşan, aile bireylerinin hemen hepsi kiliselerde ya da kent saraylarında görevli müzisyenlerdi. Sanki dedelerden torunlara dek bütün aile bireyleri birbirine müzikle bağlanmıştı diyebiliriz.
Wolfgang Amadeus Mozart’ın Hayatı ve Bilinmesi Gereken 7 Eseri
Beethoven’in Dinlemeniz Gereken 5 Eseri ve Hayatı
İlk müzik eğitimini, Kent Meclisi ve Eisenach Düklük Sarayı’nda kemancılık yapan babası Johann Ambrosius’tan keman öğrenerek alır. Ayrıca klavsen ve org da öğrenir. Babasının dışında onunla kuzeni Johann Christoph Bach ilgilenir.
3 Mayıs 1694’te 9 yaşında annesini kaybeder. Baba Johann Ambrosius yedi ay sonra yeniden evlenir. Bu evlilik ne yazık ki çok fazla sürmez. 24 Şubat 1695’te bu kez baba Johann Ambrosius’un ölümü her şeyi altüst eder. Bazı müzik tarihçileri, onun eserlerindeki ölümü çoğu kez bir kurtuluş olarak gören dini inanışa yatkınlığının, küçük yaşlarda edindiği bu acı deneyimlerin bir sonucu olduğunu savunur.
Bach’ın Eisenach’daki müze evi
Bu ölümlerden sonra Bach ve kardeşleri, Ohrdruf’taki St. Michael Kilisesi’nin orgcusu olan en büyük ağabey Johann Christoph Bach’ın yanına taşınırlar. Bach, Eisenach’ta yarım kalan eğitimini buradaki Latince okulunda devam ettirir. Müziğin yanında matematik, fizik gibi alanlarda da kendini geliştirir. Müzik derslerini de kilisedeki bir kantordan (kilise şarkıcısı) alır. Ağabeyinden klavikord (piyanonun atası sayılan çalgı) çalmayı öğrenen Bach, ağabeyinin dolabında sakladığı dönemin önemli bestecilerinin eserlerini gizlice alır; bu sayede müzik ustalarının nasıl beste yaptığını da inceler.
14 yaşındayken St. Michael Manastırı’nın okulundan koro bursu kazanan Bach, Lüneburg’a gider. Burada koroda şarkı söyleyen, org ve klavsen çalan Bach, bu sayede hem çok geniş bir dini müzik repertuarını yakından tanır, hem de belirli bir gelir elde eder. Lüneburg’daki en önemli olaylarından biri de Hamburg’a yaptığı yolculuklarıdır. Bu yolculuklar sayesinde hem ilk kez büyük bir kentle karşılaşır, hem de kendini müzikal yönden geliştirecek fırsatları yakalar.
Bach, 1703’te saray müzisyeni unvanıyla Weimar Dükü Johann Ernst’in hizmetine girer, yedi ay sonra ise Arnstadt’taki St. Boniface Kilisesi’nin orgculuğu görevini üstlense de, bu işinden memnun olmayan Bach, 1707’de Mühlhausen’deki St. Blasius Kilisesi’nin orgcusu olur. Çalıştığı tüm kiliselerde Bach’ın ilahilere aşırı süslü, karmaşık notalar sokması ve fazla yenilik getirmiş olması rahatsızlık yaratır. 1707’de kuzeni Maria Barbara Bach ile evlenir.
Bach ve Ailesi
Mühlhausen’de bir yıldan daha kısa bir süre kalan Bach yeniden Weimar’a yerleşir ve dükün sarayında orgcu olarak görev yapmaya başlar. 1708-1717 yılları arasındaki dokuz yıllık bu süreç Bach için çok verimli geçer. Bu dönemde yetenekli müzisyenlerle çalışan Bach, müzikal perspektifini genişletir. Weimar Saray Orkestrası’nın İtalyan müziğinin geniş repertuarıyla tanıştığı bu dönemden itibaren, Bach’ın eserlerinde dramatik açılışlar, berrak melodik yapılar, enerjik ve ritmik sadelik gibi İtalyan müziğine has özellikler görülmeye başlar.
1717’de Prens Leopold’un sarayında müzik direktörlüğü görevine getirilir. Prensin dini müzikle ilgilenmemesi nedeniyle, orkestra süitleri, Brandenburg Konçertoları, keman için sonatlar gibi din dışı çalışmalara yönelir. 1720’de eşi Maria Barbara’yı kaybeden Bach, bir yıl sonra genç soprano Anna Magdalena Wilcken ile evlenir. Bach’ın ilk eşinden dünyaya gelen yedi çocuğundan dördü hayatta kalır ve bu çocuklardan Wilhelm Friedemann Bach ile Carl Philipp Emanuel Bach önemli birer besteci olur. İkinci eşinden ise 13 çocuğundan altısı hayatta kalır ve Gottfried Heinrich, Johann Christoph Friedrich, Johann Christian ünlü birer müzisyen olurlar. Bach, 1725 yılında karısının klavsen çalmasını geliştirmek için bestelediği parçaları Anna Magdalena’nın Piyano Kitabı adı altında toplar. Anna, düzgün el yazısıyla Bach’ın pek çok eserini temize çekerek günümüze ulaşmasını sağlar.
1723’te ölünceye kadar devam edeceği, Leipzig St. Thomas Kilisesi müzik yöneticiliğine atanır. Tüm kentin müzik yöneticisi, koro öğretmeni ve bestecisi demektir bu. 1723-1733 yılları Bach’ın en verimli yıllarıdır, en önemli eserlerini bu süreçte vermiştir.
Bach’ı klasik müzik tarihinin en büyük bestecileri arasına yerleştiren, kontrpuan tekniğine (birbirlerine armonik açıdan bağlı, ancak ritim ve gelişimi (kontur) bağımsız olan seslerin ilişkisi) yatkınlığı, klavyeli çalgılardaki kıvrak doğaçlama yeteneği, İtalyan ve Fransız müziğine duyduğu ilgi ile dini ayinlere içten bağlılığı gibi faktörler olmuştur. Müzikal yapısının temeline köklü Alman müzik geleneğini yerleştirmiş, diğer Avrupa ülkelerinin müzik geleneğinden de uzak kalmamıştır.
Bach, kendinden önce yaşayan bestecileri özümseyip, öğrendiklerini geleceğe aktarabilmiş nadir kişilerdendir. Çok sesli müziğin bugün ulaştığı noktada Bach’ın büyük payı vardır. Kendi döneminde yaşamış ve kendinden sonra yaşayacak bütün büyük besteciler Bach’tan etkilenmiş ve onlara ilham kaynağı olmuştur. Bitirdiği her notanın altına Soli Deo Gloria (Zafer Sadece Tanrı’nındır) sözcüklerini yazan Bach’ın müziği, kendi alanı dışında ve görsel sanatlar ve edebiyat üzerinde de etkili olmuştur.
Bach, hemen hemen bütün eserlerini, org, klavsen ve klavikord için bestelemiştir. Piyano 1711 yılında keşfedilmiş, ancak klavsen gibi derin bir geçmişi olmadığından dolayı bestekarları etkileyebilecek mükemmelliğe erişememiştir. Bach, ilk gördüğü piyanolardan memnun olmamış, ancak son zamanlarında bu çalgıyı benimsemiştir.
Envansiyonlar, Bach’ın 22 Ocak 1720’de dokuz yaşındaki en büyük oğlu Wilhelm Friedemann Bach için yazdığı Klavierbüchlein’de yer alır. Envansiyonlar, birer konser müziği değil, sadece klavyeler için bir tür etüt, tanıma eseridir; müzik alanında, eğitim amaçlı olarak yazılmışlardır.
Bach, 1730’lu yılların sonunda Leipzig’de bulunduğu dönemlerde aynı başlık altında yirmi dört prelüd ve füg bestelemiştir. Büyük dehanın bu eserleri yazmasındaki ilk amaç, öğrenmeye istekli genç müzisyenlere bilgiler verip bunları örneklemek ve etüdler ile ilerlemiş olanlara bu prelüd ve fügleri çalarak hoşça vakit geçirtmek içindir. Giriş müziği için kısa bir parça olarak anılan prelüdlerin ardından, kontrpuana dayalı olarak besteleme biçimleri arasında en yaygın formlardan biri olan fügler gelmektedir. Latince kaçmak anlamına gelen fuga sözcüğünden türeyen füg, Bach’ın yapıtlarıyla zirveye ulaşır. Bu eserler, piyaniste daha iyi çalmayı, dinleyene daha iyi bir dinleyici olmayı öğretir.
Elias Gottlob Haussmann, Johann Sebastian Bach, 1748
Barokla birlikte konçertolar devri başlamıştır. Müziksel ifadeyi güçlendirmek için kullanılan ses düzeyinin alçalıp yükselmesi, Barok dönemde keşfedilen ve gelişen işaretlerle başlar. Ortaçağ ve Rönesans’ta ses şiddeti, hep aynı seviyede kullanılmaktaydı. Barok dönemde piyano – düşük ses ve forte – gür ses terimleri ile eserlerde ses şiddetinin önemi ve katkısı görülmeye başlar.
Barok Dönem’in bir diğer yeniliği, bu döneme kadar olan müzikal yapıda bulunmayan ve eserin başka bir bölüme geçeceğini veya bittiğini belirten bir olgunun kullanılmasıdır. Eserlerde kapanışlar ve geçişler daha güçlü yer alır. Barok Dönem’de müzik, modern müzikal dilin gelişiminde kuşkusuz en önemli kilometre taşı olmuştur. Bu dönemde müzikal formlar değişip geliştikçe bir yandan da daha sonrasının ve bugünün müzik standartlarını belirlemeye başlamıştı. Tonalite ve akor tonlaması çok büyük önem taşımaktadır. Bir başka önemli özellik ise müziğin, bu dönemde evrensel bir dil taşımaya başlaması, ulusallıktan çıkıp tüm Avrupa ve dünyaya seslenmesidir.
Gençlik yıllarından beri görme zorluğu çeken Johann Sebastian Bach, 1749 Mayıs’ının ortalarında görmekte zorluk yaşar. Gözlerinden geçirdiği ameliyatın başarısız olması sonucu, 1750’de bütünüyle kör olur. 28 Temmuz 1750 günü bu dünyadan ayrılır.
Kaynak
Johann Sebastian Bach’ın Piyano Müziğindeki Süsleme Teknikleri Üzerine Bir Çalışma, Johann Sebastian Bach, Johann Sebastian Bach’ın Eşlikli Konçertolarının İncelenmesi, Bach’ın Eğitim Yapıtlarından Olan Envansiyonlar, Prelüd ve Füglerin İncelenmesi, Johann Sebastian Bach