Menu

İzlenmesi Gereken Dünyanın En Ünlü 6 Operası



Opera, genellikle konusunu tarihten, mitolojiden, efsanelerden veya güncel olaylardan alan, sözlerinin tümü veya birçoğu müzikle bestelenmiş, içinde güzel sanatların tümünü barındırabilen (Dans, Dekor, Kostüm, Işık vb.), teatral formda bir sahne eseridir.

Özellikle Katolik kilisesinde ayin müziği ya da metni olan Missa’nın Ortaçağ’da şarkılı olarak söylendiği, Bach, Beethoven gibi birçok bestecinin Missa için müzik bestelediği bilinmektedir. Ortaçağ’da kilisede kısa dinsel oyunlar da sergileniyordu. Dinsel oyunlar zaman içinde kilise dışına çıkarak gezgin tiyatro kumpanyaları tarafından şehir meydanlarında sergilenmeye başlamıştır. Uzun yıllar popülerliklerini kaybetmeyen bu oyunlar, 17. yüzyıla kadar sahnelenmeye devam etmiştir. Bu oyunlar, opera ile operanın dinsel eser olarak dengi olan oratoryo güçlenmeye başlayınca geri plana itildiler.

viyana opera

Viyana Operası

Aydınlanmanın ve Rönesans’ın önde gelen merkezlerinden Floransa’da Kont Giovanni de Bardi’nin sarayında, dönemin ilerici aydınları, şairler, müzikçiler, Camerata Hareketi adı verilen toplantılarda sanat sorunları üzerine tartışır ve yeni fikirler ileri sürerlerdi. 1573’lü yıllara rastlayan Camerata Hareketi ve bazı denemelerden sonra tarihte bilinen ilk opera olarak 1597’de Floransa Karnavalı’nda, Jacopo Peri’nin, Ottavio Rinuccini’nin sözleri üzerine bestelediği (Jacopo Corsi’nin müziksel katkılarıyla) Dafne adlı opera eseri sahnelenir.

İlerleyen zaman içerisinde romantizmin ağır opera anlayışına karşı bir tepki olarak ortaya çıkan operet ise, 19. yüzyılın ikinci yarısında Viyana ve Paris’te neşeli, kendine özgü pırıltıları olan, şakacı özelliğiyle hafif ama sevimli ve bu özellikleriyle geniş halk kitlelerine seslenen müzikli sahne oyunudur.

Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde tiyatro, opera, bale ve çoksesli müzik gibi sanat alanlarını çağdaş uygarlığın göstergeleri olarak belirlemiştir. Bu alanlarda elde edilecek gelişmelerin, genç Cumhuriyet’in toplumsal dönüşüm konusundaki gayretlerinin temel göstergeleri olacağını kabul etmiştir. Türk Beşleri olarak anılan Hasan Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey, Necil Kazım Akses ve Ahmet Adnan Saygun, çoksesli müziğin gelişimine büyük katkıda bulunmuşlardır. Türk Beşleri’nin ilk bestelerini vermeye başladıkları 1934 yılından sonra en önemli gelişme 1936 yılında Musiki Muallim Mektebi’nin Konservatuvar’a dönüştürülmesi olmuş ve bu okulun ilk mezunlarını 1941-1942 sezonunda vermesiyle Ankara’da Tatbikat Sahnesi’nde ilk opera temsilleri verilmeye başlanmıştır.

sureyya opera

Süreyya Operası

1. Carmen

Carmen, operada gerçekçilik (verismo) akımının çağdaş yaşamın sıradan insanlar arasındaki görüntüsünü yansıtmaya çalışan türün ilk eserlerinden biri olarak kabul edilir. Fransız yazar Prosper Mérimée’nin bir hikayesinden alınır, İspanya’da geçen hikaye Henri Meilhac ve Ludovic Halévy tarafından opera metni şeklinde düzenlenir, romantik dönem bestecilerinin en önemlilerinden biri olan Georges Bizet tarafından 1874 yılında bestelenir.⁣

Günümüzde de dünyanın en çok sahnelenen ve en çok sevilen operalarının başında gelir. Orijinali edebi bir eser olmasına rağmen George Bizet’in müzikleriyle müzik dünyasının unutulmazları arasına girmiş, farklı sanat disiplinlerine de esin kaynağı olmuştur. Paris’te 1875’te sahnelendiğinde yerleşik opera ve ahlak anlayışının ihlali gibi algılandığından olumsuz tepkilerle karşılanan eser, sonraları çok sevilmiştir. ⁣

Dört perde olan Carmen’de, Don Jose adlı bir muhafız çavuşu, bir tütün fabrikasında işçi olan Carmen adında bir çingene kızına aşık olur. Herkesin aklını kolayca başından alan Carmen, sevgilisini saygın hayatından koparıp kendisiyle beraber dağlarda yaşamaya ikna eder. Fakat bir süre sonra Carmen’in aşkı biter ve hayatına yeni biri girer. Don Jose’nin ise bunca şeyi göze aldığı kadını kolayca bırakmaya hiç niyeti yoktur…⁣

Carmen operası, ülkemizde ise ilk olarak 1943 yılında Ankara’da Türkçe olarak sahneye koyulur.⁣

carmen opera

2. Madame Butterfly

Amerikalı yazar Luther Long’un 1898 yılında yazdığı Madam Butterfly adlı kısa öyküsünü, ABD’li oyun yazarı David Belasco tiyatro sahnesine uyarlayıp 1900’de New York’ta ilk kez sahneler. Oyun, aynı yıl Haziran ayında Londra’da oynandığında Giacomo Puccini’de izleyiciler arasındadır, çok etkilenir ve 1904 yılında Madam Butterfly Operası’nı besteler.⁣

Ancak sonrasında hikayenin gerçek mi yoksa uydurma mı olduğu konusunda pek çok soru ortaya atılır. Luther Long, Japonya’da misyoner olarak bulunmuş kız kardeşi Jeanne’den, batılı aşığı tarafından terk edilmiş bir çayevinde çalışan fakir bir geyşanın öyküsünü dinleyerek bu öyküyü yazsa da, elbette kurgusal yanı da olan bir öyküdür. Zaten 1931 yılında Jeanne ile yapılan bir dizi röportaj Japonya basınında “Gerçek Madam Butterfly” adıyla yayınlanmıştır.⁣

Üç perdelik Madam Butterfly Operası, ilk kez 1904 yılında Milano’da sahnelenir. Bu dokunaklı öyküde, Amerikalı Subay Pinkerton 1891 yılında geldiği Nagasaki’de 15 yaşında olan Madame Butterfly yani Ciò Ciò San ile tanışır, ona aşık olur. Pinkerton’un vaat ettikleriyle umuda kapılan Butterfly, evlilik töreni yapar, kendisini Amerikalı olarak takdim etmeye başlar, dinini dahi değiştirir. Ancak Pinterkon Amerika’ya döner. Bu arada hamile olan Butterfly, sabırla Pinkerton’u bekler. Amerika’da yeniden evlenen Pinkerton, Nagasaki’ye Butterfly’ın yanına üç yaşına gelen oğlunu almak için geri döner. Sevgilisinin kendisine yaptığı ihanet karşısında Butterfly, ailesinden kalma geleneksel hançer ile intihar eder.⁣

Madam Butterfly, ülkemizde ise ilk kez 1940 yılında sahnelenir.⁣

Maria Callas – Madam Butterfly

3. La Traviata

Giuseppe Verdi’nin, Alexandre Dumas Fils’in Kamelyalı Kadın romanından esinlenerek 1853 yılında bestelediği La Traviata operasının librettosu (opera, operet, oratoryo, bale, müzikal, mask gibi müziksel sahne eserlerinin metinleri) Francesco Maria Piave’ye aittir. Romanın konusu gerçek bir hayat hikayesinden esinlenilerek yazılmıştır. Yaşamı bu esere kaynak olan Alphonsine Plessis’in, o dönem Paris‘inde tanınmış hafifmeşrep kadınlarından biri olduğu ve daha sonra adını Marie Plessis olarak değiştirdiği söylenir. Yazar, çok etkilendiği olağanüstü güzellikte olan bu kadını ilk defa 1844 yılında görür ve bundan üç yıl sonra kadın veremden ölür.⁣

Eseri okur okumaz bestelemeye karar veren Verdi, Piave’nin hazırlamış olduğu metni 19 gün gibi bir sürede besteler. Üç perdelik olan opera ilk olarak 1853 yılında oynanır, fakat başarısız olur. Bu başarısızlığın türlü sebepleri olduğu düşünülür. Eserin o dönemdeki ahlak anlayışına uygun olmayışı, veremden ölen Violetta‘yı bir hayli kilolu olan bir sopranonun canlandırması (hatta son perdede ne zaman ince hastalığından söz edilecek olsa seyirciler gülme krizine girerler) ve kostümlerin sahnede çok fakir kalması gibi nedenleri sıralayabiliriz.⁣

Verdi içinde bulunduğu dönemin müzik anlayışı içinde her ne kadar geleneklerden kopmasa da yenilikçi bir yol izlemiş ve bu yenilikçi düşünüşünü bu operasına açıkça aktarmıştır. Herkesin Kamelyalı Kadın olarak tanıdığı Violetta karakteri, Verdi’nin operasında zirveye çıkar. Düşmüş kadın anlamına gelen La Traviata, Violetta Valery ve Alfredo Germont’un büyük aşkını konu alır. La Traviata’nın veremden ölmekte olan Violetta’sı, muhteşem aryalarıyla her sopranonun rüyasında yatan karakterlerden biridir. Hafifmeşrep hayatını bırakıp bir burjuva rahatlığına sığınmayı seçmesi ve bunun başına kakılması melodramını yaşayan ve trajik bir biçimde ölen Violetta karakteri, dönemin özgür kadına bakışını sergilemesi açısından da opera tarihinde ayrı bir öneme sahiptir.⁣

La Traviata, ülkemizde ilk kez 1954 yılında sahnelenir.

Leyla Gencer – La Traviata

4. La Bohéme

Luciano Pavarotti

İtalyan gerçekçi operasının en önemli temsilcilerinden olan Giacomo Puccini’nin en üstün eseri, hatta yaratıcılığının zirvesi olduğu konusunda tüm eleştirmenlerin birleştiği dört perdelik La Bohème operası, Fransız yazarı Henry Murger’in Bohem Hayatından Seçmeler (Scènes de la vie de Bohème) adlı eserinden esinlenerek, İtalyan libretistleri Giuseppe Giacosa ve Luigi Illica tarafından yazılır. Henry Muger’nin söz konusu eseri, Paris’in değişik sanat çevreleriyle ilgili hayatı, zarif ve ince bir anlatımla yansıtarak Parisli öğrencilerle şairlerin, sanatçı ve sanatseverlerin bohem hayatlarını olağanüstü çekicilikte bir üslupla dile getirir.

4 perdelik bir opera olan La Bohème, ilk kez 1896 tarihinde İtalya’da sahnelenir. Besteleriyle 19. ve 20. yüzyıla damgasını vuran Giacomo Puccini’nin müziği ve dönemin ünlü yazarı Henri Murger’in unutulmaz aşk hikayesini anlatan La Bohéme, 1830’ların Paris’inde bir dikişçi kadın olan Mimi ile şair Rodolfo arasındaki aşkı anlatır. Birbirlerine ilk görüşte açık olan bu çiftin aşkı çok büyüktür. Rodolfo Mimi’yi terk eder, çünkü Mimi’nin diğer erkeklerle flört etmesini kıskanmaktadır. Lakin Mimi veremdir ve ölmek üzeredir. Rodolfo birlikte yaşarken fakir yaşam şartlarının Mimi’nin sağlığını daha da kötüleştirdiğini bilerek vicdan azabı çekmektedir. Sonunda Mimi ölmeden önce kısa bir müddet için tekrar bir araya gelirler.

Ülkemizde 1945 yılında ilk kez sahnelenir La Bohéme.

5. The Barber of Seville (Sevil Berberi)

Dünya opera tarihinde iki tane Sevil Berberi bulunur. Popüler olan Rossini’nin 1816’da bestelediğidir; bir de Giovanni Paisiello’nun bestelediği 1782 tarihli eseri var. Paisiello bestelediği Sevil Berberi ile Mozart’a da (Figaro’nun Düğünü) ilham kaynağı olur.

Sevil Berberi denilince ilk akla Gioacchino Antonio Rossini’nin Sevil Berberi adlı komik operası (opera buffa) gelir. Rossini’ye, Dük Cesarini bir opera ısmarlar ve Cesare Sterbini’nin yazdığı libretto da (metin) verilince, Rossini bu operayı besteler. 1816’da ilk defa sahnelenen eser başarısız olmuşsa da, opera tarihinde en sevilen eserleri arasında yerini alacaktır. Sevil Berberi, Fransız yazar Beaumarchais’nin oyunu Figaro’nun Düğünü üçlemesinin ilk bölümüdür ki, Mozart’ın Figaro’nun Düğünü adlı operasının esin kaynağı da bu serinin ikinci bölümüdür.

Melodik yapısıyla İtalyan komik operasının en güzel örneklerinden biri olan 18.yüzyılda İspanya’nın Sevilla kentinde geçen bu 2 perdelik komik ve eğlenceli operanın konusu, genç ve güzel bir kız Rosina’nın kendisiyle evlilik hayalleri kuran vasisi Bartolo ve gönlünü kaptırdığı Kont Almaviva arasında bir gün içinde geçen komik olayların sonunda, her zamanki gibi aşkın galibiyeti ile sonuçlanmasını konu alır.

Sevil Berberi, ülkemizde gerçek anlamda ilk kez 1949 yılında ilk kez sahnelenir, zira Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde de sahnelenmiştir.

sevil berberi

6. The Marriage of Figaro (Figaro’nun Düğünü)

Fransız yazar Beaumarchais’nin oyunu Figaro’nun Düğünü üçlemesinin ikinci bölümü, bu operaya esin kaynağı olmuştur. İlk kez, yazıldığı yıl 1786’da Viyana’da seyirci karşısına çıkan Figaro’nun Düğünü, Wolfgang Amadeus Mozart ile İtalyan yazar, şair Lorenzo Da Ponte işbirliğinde gerçekleşen üçlemenin ilk operası olarak, bestelendiği dönemde bir devrim gibi karşılanmıştı. Bu operadan sonra Mozart ile liberetto yazarı (operanın metni) Da Ponte, Don Giovanni ve Cosi Fan Tutte operalarını yaratırlar.

Figaronun Düğünü için, tarih boyu yazılmış en gülünç ve akıcı opera olduğu söylenir. Dört perdelik opera buffa olan (komik opera, müzikli komedi, hatta şaka operası bile denilebilir) Figaro’nun Düğünü’nde, zeki bir metin üstüne köpük gibi zarif bir müzik yerleşmiştir. Politik ve ahlaki sınırların ucunda seyreden tema, ancak Mozart gibi bir dahinin müziğiyle yumuşatılabilirdi. Sonunda soylu ve halk kavramını sorgulayan, her ikisinin de zafiyetini korkusuzca sahneye taşıyan bir opera çıktı ortaya. Diğer yandan ikinci perdenin neredeyse tamamında konuşmalarla kesilmeyen müzikli bölüm, çağın müzikal anlayışına göre de son derece cesur bir denemeydi. Dolayısıyla Figaro’nun Düğünü, hem tematik hem de müzikal bağlamda sahnelendiği dönemde epeyce risk alan, hatta sanatın önünü açan gizli bir misyonu da yüklenmişe benziyordu.

Figaro ve Susanna evlenmek üzeredirler, ancak evinde hizmetçi olarak çalıştıkları Kont Almaviva’nın eski bir feodal gelenek olan “Hizmetçinin evleneceği kadın ilk gece ev sahibinin yatağından geçer” geleneğini uygulamayı planlıyor olmasından korkuyorlardır. Figaro, Susanna ve kocasının sadakatsizliğinden şikayet eden Kontes birlik olup Kont’a bir oyun çevirmeye karar verirler.

Kaynak
Türkiye’de Opera ve BaleDünya Opera TarihiElçin Demiröz


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir