Ekolojik Tarım, tarımsal üretimde kullanılan kimyasalların (ilaç, gübre gibi) olumsuz etkilerinin insan ve toplum sağlığı üzerindeki zararlarını, olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması amacıyla kimyasal gübre ve tarımsal savaş ilaçlarının hiç kullanılmaması, bunların yerini aynı görevi yapan organik gübre ve biyolojik savaş yöntemlerinin alması temeline dayanır. Değişik ülkelerde farklı isimlerle anılır. Almanca ve Kuzey Avrupa dillerinde “Ekolojik Tarım”, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca’da “Biyolojik Tarım”, İngilizce’de “Organik Tarım” Türkiye’de ise “Ekolojik veya Organik Tarım” kullanılmaktadır.
Japon çiftçi ve filozof Masanobu Fukuoka’nın, Doğal Tarımın Yolu Felsefesi Ve Uygulaması kitabının önsözünde şunlar yazar: “Doğal tarım, insanın gereksiz işlem ve müdahalelerinden arınmış bir doğa temeli üzerine kuruludur. Doğayı, insan bilgisi ve eylemiyle şekillenen yıkımdan kurtararak eski hâline getirmeye ve Tanrı’dan uzaklaşmış insanlığı yeniden hayata döndürmeye uğraşır.”
Organik Tarımın İlkeleri:
- Ekolojik üretim yapan tarım işletmelerinde doğal kökenli hammaddeler kullanılarak üretim yapılmalıdır.
- Ham maddelerin ve diğer işletme girdilerinin çevreyi tehdit eden her türlü etkisi azaltılmalı veya bunlardan tamamen kaçınılmalıdır. Mesela organik tarımda kullanılacak fidetohum, fidan vs. ilaçsız olmalıdır.
- Toprağın işletilmesi ve içindeki canlı faaliyetin devamı için nöbetleşe ekim ve organik gübreleme yapılmalıdır. Bunun için çiftlik gübresi ve organik atıklardan oluşan kompost ve yeşil gübre kullanılmalıdır. Ayrıca uygun toprak işleme aletleri kullanılmalı, gereğinden fazla sayıda toprak işlemeden kaçınılmalıdır.
- Ekolojik ortama uygun dengeli karışımlar yapılarak nöbetleşe ekimde baklagillere ağırlık verilmelidir.
- Bitki tür ve çeşitlerinin seçiminde üretim yapılacak yerin ekolojik koşulları göz önünde bulundurmalı bu koşullara uygun dayanıklı, tohum, fidan ve hayvan kullanılmalıdır.
- Zararlılarla mücadelede biyolojik yöntemlere başvurulmalıdır.
- Hayvansal üretimde ise ağıl ve ahırların usluna uygun olması, beslenme ihtiyacının mümkün olduğu ölçüde işletmeden karşılanması yemlere kimyasal maddeler (antibiyotikler, kilo artırıcı katkı maddeleri vs.) katılmaması gerekir.
- Yetiştiricilikte yem ihtiyacının karşılanmasında (1 ha) alan için 1 büyükbaş hayvan düşünülmelidir.
Masanobu Fukuoka Güney Japonya’daki Şikoku Adası’nın küçük bir çiftçi köyünde, 1913 yılında dünyaya gelir. Öğrenimini mikrobiyoloji alanında bitki patoloğu olarak tamamladıktan sonra, uzun yıllar bitki hastalıkları üzerinde çalışır. Yeni uygulanmaya başlanmış Batı bilimine bu hakimiyeti ona kısa sürede, Yokohama limanından ülkeye girip çıkan bitkileri teste tâbi tutma işinden sorumlu olduğu ziraî gümrük denetçiliği görevini getirir. Yokohama Gümrük Bürosu’nun bitki denetleme bölümünde birkaç yıl çalıştıktan sonra, modern ziraat bilimi hakkında öğrendiği her şeyi sorgulamaya başlar; ve insan medeniyetinin tüm başarılarının doğanın bütünlüğü karşısındaki acizliğini fark eder. İnsanın doğayı kontrol etme, hatta anlama çabasının nafile ve özünde yıkıcı olduğunu idrak ederek köyüne döner.
Masanobu Fukuoka
Burada doğal tarım üzerine deneysel çalışmalara başlar. Fakat bu ilk deneyimi başarısızlıkla sonuçlanır. İkinci Dünya Savaşı arifesinde “Koçi Vilayeti Bitki Hastalıkları ve Böcek Kontrolü Araştırma Şefi” olarak görevlendirilir ve sekiz yıla yakın bir süreyle bu görevde kalır. Savaşın ardından tekrar köyüne döner ve 55 dönümlük arazisinde yeniden doğal tarım çalışmalarına başlar. Yıllarca süren denemeler ve birçok başarısızlığın ardından, doğayı gözleyip onun izinden giderek müdahaleyi en aza indirgediği doğal tarım yöntemine ulaşır.
“Hiçbir Şey Yapma Tarımı” olarak nitelendirdiği bu yöntemle aldığı mahsul, toprağı zayıflatmadığı gibi, giderek Japonya’nın en yüksek verimine denk bir seviyeye geldi. Eylemsizlik üzerine kurulu insanlığı ve toplumu oluşturabilmesi için, insanın, geçmişte tüm yaptıklarını gözden geçirmesi, içinde yaşadığı topluma ve kendine nüfuz etmiş yanlış görüş ve kavramlardan birer birer kurtulması gerekir; “Hiçbir Şey Yapma” hareketi tümüyle budur. Doğal tarım yöntemini bir hayat felsefesi olarak uygulayan Fukuoka, yazdığı birçok kitap ve makalenin yanı sıra pek çok toplantı ve konferansa katılarak bu tarım yönteminin önemli sözcülerinden biri olur. Doğal tarım çalışmalarını 95 yaşına dek yaşadığı çiftliğinde uygulamalı olarak genç kuşaklara aktaran Masanobu Fukuoka, 2008 yılında hayata veda eder.
Masanobu Fukuoka
Fukuoka’ya göre bir ülkede kendine yeterlilik tarımda, sağlıklı bir halk için gereken zengin ve doğal besin çeşitliliğinin üretilmesinde başlar. Bunun için de hem çiftçiler hem de ekim alanları kendine yeterli olmalıdır. Hastalık doğal halden uzaklaşmakla gelir. Nasıl bitkiler ve ağaçlarda salgınlar doğal tarımdan kopmayla başlıyorsa, insan bedeni ve ruhu da doğal yaşamdan ve doğal gıdadan koptukça hastalanır. Modern dünyanın maddiyatçı kavga gürültüsünün yarattığı kargaşa, Fukuoka’ya göre doğal yaşama döndükçe yerini ruhu zenginleştiren bir kendine yeterlilik karmaşasına bırakacaktır.
Fukuoka 30 yıllık süre doğal sistemleri gözlemlemiş ve doğayla uyumunun uygulamalı sanatını yakalamıştır. Yarattığı sistemin ilkelerini sıralarsak;
1. Toprağın işlenmemesi: Toprak işleme yolu ile organik madde miktarı ve mikroorganizmalar azalmakta sonuçta toprağın verim gücü düşmektedir. Ayrıca yabani otların dengesi bozulmaktadır. Toprak; bitki köklerinin yayılması, mikroorganizma, küçük hayvanlar ve yer solucanların işlevleri dolayısıyla doğal yollardan kendi kendine sürülmektedir. Her sürme işlemi sonucu topraktan en güçlü otlar çıkmakta, güçlülerle mücadele zorlaşmaktadır. Bu konuda yapılan kaynak araştırmalarına göre saban kullanan toplulukların toprakları kullanmayanlara göre daha fakir bulunmuştur.
2. Kimyasal Gübre Yada Hazırlanmış Kompost Kullanmamak: Girdi olarak bir önceki hasattan elde ettiği ekin sapları kullanılır. Ekin sapı bir çok işleve sahiptir. Bunlardan biriside toprak organik maddesini artırarak toprağın verimlilik gücünün yükseltilmesidir. İnsanlar doğanın işine karışırlarsa; açılan yarayı kapatamazlar. Toprak kendi haline bırakılırsa, düzenli bitki ve hayvan yaşam döngüsüne bağlı olarak doğal yoldan verimlilik korunur.
3. Yabani Ot Mücadelesi Yapılmaması: Yabani otlar toprağın verimliliğini artırmakta, canlı topluluğun dengesini sağlamaktadır. Yabani otlar yok edilmemeli, denetim altına alınmalıdır. Yabani otları denetim altına almada, ekin saplarını malç olarak kullanmak, ekim nöbeti uygulamamak, ekim işlemini doğru zamanda yapmak, uygun zamanda tarlayı su içinde bırakmak yöntemlerden bazılarıdır.
4. Zararlı Ve Hastalıklara Karşı Kimyasallar Kullanılmaması: Toprağın sürülmesi ve gübre uygulanması gibi doğal olmayan uygulamalara bağlı zayıf bitkiler ortaya çıkmış buna bağlı olarak hastalık ve zararlı dengesizliği oluşmuştur. Doğa kendi haline bırakılırsa kusursuz bir dengededir. Zararlı böcek ve hastalıklar her zaman vardır ama kimyasalları kullanmayı gerektirecek ölçüde değildir. Hastalık ve zararlılara karşı dayanıklı çeşitler yetiştirmek çevreye karşı duyarlı bir yaklaşımdır.
Masanobu Fukuoka tarım için çeşitli sistemler geliştirmiştir.
1. Tahıl tarım yöntemi: Ekim ayı başında buğday ve beyaz yonca tohumları olgunlaşmakta olan çeltik tarlasına serpilir. İki hafta sonra çeltik hasat edilir, saplar malç olarak tarlaya bırakılır. Buğday mayıs ayı ortalarında hasat edilir. Hasattan 15-20 gün önce çeltik tohumları serpilir. Buğday hasadından arta kalan saplar malç olarak tarlaya bırakılır. Ağustos ayında yaklaşık olarak 10 gün su tutulur. Otlar ve beyaz yonca zayıflar. Ekim ayı sonu çeltik hasat edilir.
Malç: Toprak yüzeyine uygulanan bir malzeme tabakasıdır. Malç uygulama nedenleri arasında toprak nemini korumak, toprağın verimliliğini ve sağlığını iyileştirmek, yabani ot büyümesini azaltmak ve bölgenin görsel çekiciliğini arttırmak yer alır.
2. Tahıl tarımı için geliştirdiği diğer bir sistem: Sonbahar mevsiminde çeltik, beyaz yonca ve kışlık buğday tohumları birlikte tarlaya serpilir. Üzerine çeltik sapları malç olarak serilir. Buğday ve yonca hemen çimlenir. Mayıs ayı ortalarında buğday hasat edilir. Ağustos ayında tarlaya su bırakılır. Yabani otlar ve yonca zayıflar. Yonca diğer otları denetimi altına alır. Ekim ayı sonu çeltik hasadı gerçekleşir.
3. Meyve ağaçları için geliştirdiği sistem: Meyve ağaçlarının gelişmesi doğal haline bırakılır. Bu nedenle budamaya gerek yoktur. Aralara yonca ve üçgül karışımı ekilir. Dönüme 6-10 adet Mimoza ağacı dikilir. Mimoza ağacı; tomurcukları zararlıları kendine çeker, ortamda doğal avcılar gelişir, mimozanın yaprakları hayvan yemi olarak kullanılır. Köklerinde rhizobium bakterisi olan Mimoza rüzgar kesici özelliğine sahip olup çiçekleri arılar için çekicidir.
4. Sebze tarımı için geliştirdiği sistem: Sebzelerin yabani bitkiler gibi yetiştirilmesidir. Sebzeler tepelik alanlarda yetiştirilebileceği gibi meyve ağaçları altında da yetiştirilebilir. Önemli olan doğru ekim veya dikim zamanını bilmektir. İlkbahar sebzeleri için doğru zaman kış yabani otlarının ölmeye başladığı yaz, yabani otlarının filizlenmeden hemen önceki dönem, sonbahar dönemi için doğru zaman yaz yabani otlar solarken, kış yabani otların filizlenmeden hemen önceki dönemdir. Sebze tarımı içilen ayrılan yerdeki yabani otlar biçilir, tohumlar gelişigüzel dağıtılır, biçilen otlar malç olarak tohumların üzerlerine gelecek şekilde serilir. Genellikle sebzeler yerden yükselene kadar yabani otlar1 veya 2 kez biçilir. Bu yolla yetiştirilen sebzeler insanın düşündüğünden de güçlü olurlar. Eğer yabani otlardan önce sürgün verirlerse onlardan geri kalmazlar. Ispanak ve havuç gibi bazı sebze türleri kolay çimlenmez. Onları 1-2 gün suda tuttuktan sonra kil bilyeleri içine almak sorunu çözer. Sarımsak, Japon arpacık soğanı, Çin pırasası bir kez dikildi mi bir daha dikmeye gerek kalmaz, her yıl kendini yeniler. Domates ve patlıcan, ilk dönemlerde yabani otlarla başa çıkacak kadar güçlü değildirler, bu nedenle başlangıç yastığında büyütülüp daha sonra dikilmelidir. Patates güçlü bir bitkidir. Bir kez dikildi mi her yıl aynı yerden çıkarlar. Hasat zamanı patateslerin bir kaçı bırakılır.
Masanobu Fukuoka’nın, “Tarımın Yolu Felsefesi Ve Uygulaması ” kitabından alıntılar:
“Doğal tarımla bilimsel tarımı grafik olarak karşılaştırdığımızda, iki yöntem arasındaki farkları hemen anlarız. Doğal tarımın amacı eylemsizlik ve doğaya dönüştür; hareketi merkeze doğru ve birbirine yaklaşan özelliktedir. Diğer yandan bilimsel tarım, insan istek ve arzularının çoğalmasıyla doğadan kopar, merkezden kaçan ve birbirinden uzaklaşan bir özellik gösterir. Bu dışa doğru genişleme durdurulamayacağından, bilimsel tarım yok olmaya mahkumdur. Yeni teknolojilerin eklenmesi, onu sadece daha da karmaşık ve çeşitlenmiş hale getirir, bu da durmadan çoğalan bir masraf ve işgücü gereksinimi yaratır. Doğal tarım ise aksine, yalnızca basit değil, ekonomik ve zahmetsizdir de.”
“Peki doğal tarımın avantajları bu kadar açık ve inkâr edilemezken, nasıl oluyor da insan bilimsel tarımı terk edemiyor? Şüphe yok ki insan, bir şey yapmamanın yenilgiyi kabul etmek olduğunu, üretime ve üretkenliğe zarar verdiğini düşünüyor. Peki doğal tarım verimliliği düşürür mü? Tam tersi. Değerlendirmemizi, üretimde kullanılan enerjinin etkinliğini temel alarak yaparsak, doğal tarımın var olan en verimli tarım yöntemi olduğu görülür.”
“Makineleşmenin iş verimliliğini arttırdığı iddia edilir sık sık, fakat çiftçiler, bu makinelerin bedelini ödemek için, kalan zamanlarını tarlalarından uzakta çalışarak geçirmek zorunda kalırlar. Bu durumda yaptıkları, tarlalarındaki işlerini bir başka şirketteki iş ile değiştirmektir; açık havada geniş tarlalardaki çalışma hazzını, bir fabrikanın içerisinde kapatılmış olarak geçen kasvetli çalışma saatleriyle takas etmişlerdir. İnsanlar modern tarımın hem verimliliği yükselttiğine hem de ürünü arttırdığına inanıyor. Ne yanılgı. Meselenin aslı şu ki, bilimsel tarımla elde edilen mahsul, doğanın tam gücüyle elde edilebilecek olandan daha azdır. Yüksek verim uygulamalarının ve üretimi arttırmak için kullanılan bilimsel yöntemlerin elde edilen mahsûlü, toprağın doğal veriminin üstüne çıkardığı düşünülür, fakat bu böyle değildir.”
“Bilim, üretimine katkıda bulunduğu yiyeceklerin kalitesi konusunda da doğayla aşık atamaz. İnsanlık, doğanın parçalarına ayrılıp incelenerek anlaşılabileceği düşüncesiyle kendini yanıltalı beri bilimsel tarım yapay ve biçimsiz yiyecekler üretmekte. Modern tarım doğal olan hiçbir şey üretmedi. Aksine sadece, doğanın kimi yönlerinde niteliksel ve niceliksel değişiklikler yaparak yavan, pahalı sentetik gıda ürünleri imal etmeyi ve insanı doğadan giderek yabancılaştırmayı başardı. İnsanlık doğanın bağrından ayrıldı ve son zamanlarda gittikçe artan bir telaşla, evrenin öksüz kalmış çocuğu olarak, doğanın içinden çıkılmaz hâlini izlemekte. Ancak doğaya dönmeyi denerken de, artık doğanın ne olduğunu bilmediğini, üstüne üstlük dönmeye çalıştığı doğayı tahrip edip sonsuza dek kaybettiğini fark ediyor.“
“Bilim insanları, gelecek için, içinde devasa ısıtıcı, klima ve vantilatörlerin yıl boyu konforlu yaşam koşulları sağlayacağı kubbeyle örtülü şehirler öngörüyorlar. Denizlerin tabanında kolonileri ve yer altı şehirleri inşa etmeyi hayâl ediyorlar. Ama şehrin sakinleri ölmekte; parlak gün ışığını, yemyeşil kırları, bitkilerle hayvanları ve hafif bir meltemi tenlerinde duyumsamayı unuttular. İnsan ancak doğayla birlikte hakiki bir yaşam sürebilir. Doğal tarım, “Mu” veya hiçbirşeylik felsefesinden doğan ve “hiçbir şey yapmama” doğasına dönen Budist bir tarım yoludur. Benim meyve bahçemde yaşayan gençler, dünyanın bilim ve mantıkla çözülemeyen büyük problemlerini bir gün çözme umudu taşıyorlar. Bu sadece bir rüya belki ama geleceğin anahtarını içinde barındıran bir rüya.“
Kaynak
Doğal Tarımın Yolu, Felsefesi Ve Uygulaması; Masanobu Fukuoba, Organik Tarım Ve Bitki Koruma Açısından Organik Tarımda Kullanılacak Yöntemler, Fukuoka Tarım Sistemi Felsefesinin Organik Tarıma Uyarlanabilirliği