Menu

Türk Edebiyatı’nın İthaf Şiirleri



Edebiyatımızın önemli şairlerinin, ithaf şiirlerini sizler için hazırladık.

Oktay Rifat, İthaf

İşte yine dallarda rengârenk çiçek
Ve bir örtü pencerende yaseminden.
Sana kayıp şehirlerden, sana Çin’den
Bahsedeceğim; elbet tahayyül etmek
Yaşamaktan daha güzeldir sevgilim.
Düşünmek açmamış gülü, yıldızları;
Çocuk sevinçleriyle düşünmek baharı;
Sessiz düşünmek, avuçlarında elim.
Sana bütün tadiyle eski günleri

Hâtıralar ki kuşlardır hâfızanda.
Ve işte her şeyin, bekeklerin, sesin,
Çocukluğun desem ve götürsem seni
Çiçek topladığın vâdiye şu ânda!
Ben hikâyeler ve hoş şeyler bilirim.
Dallarından sürüyle kaldırabilirim
Hâtıralarına kuşlardır hâfızanda..
En büyük günü bitmek üzeredir bahtın.
Bak rahat ve sakin yaklaşıyor gece
Ben ki seninçin yazmak isterim sade
Edebî olsun şiirimde saltanatın

Iain Faulkner, Woman With a Rose

Iain Faulkner, Woman With a Rose

İlhan Berk, İthaf

Size kocaman hattı-üstüva ağaçlarının
Acaip, lezzetli yemişlerini tattıracağım çocuklar…
İçimde bir çırpıda genişleyen iklimlerin
Hasad ayını müjdeleyen seslerini duyuyorum.
Sizin için sandık sandık boncuk ayırttım
Duvarınıza resimler; adınıza mühür kazıttım.

Beni de aranıza alın çocuklar…
Size ip atıp düşüreceğiniz yıldızları düşürürüm,
Göz aynama değen gökleri kat kat eder
Bir yumak yapıp elinize veririm.
Cumartesi günleri sizi
cinlerin en meşhurlarıyla tanıştırırım.
Su yollarına köprü kurmasını öğretirim
Her yanı bir göz aralığı kadar yırtık mendilimin
Size, bir ucunu niçin düğümlediğimi söylerim.
Dört yana dal budak salan arzuların
Kıvrım kıvrım gerinişlerinden bahsederim.
Nihayet bir leğende bir memleket düşünürüz:
Kâğıt gemiler yapıp yüzdürürüz….
Beyaz evler kurdururum uçsuz bucaksız
Ben bir dağdan bir dağa ünlerim
Size kuyudan ayı çıkarmaya yardım ederim

Timothy Nigel, Beach Walk

Timothy Nigel, Beach Walk

Turgut Uyar, İthaf

-1-

Bilirsin ben hoyrat severim
-Kendi fikrime göre, erkekçe.-
Bir ağaç, bur bulut, bir kuş ve biz
Ellerin ellerimde, ürkekçe…

Veya sen pencerende akşamüzeri,
Cigaramı köşebaşında bitiririm.
Damalı, büyük mendilimde sana
Unutulmaz geceler getiririm.

Gür, ferah karanlıklar içinden
Bana doğru uzar saçların.
Bir büyük rahatlık alır götürür bizi
Pırıl pırıl öpüşlerle başlar yarın…

Selam, en güzel hasretlerden
Selam sana, korkak ve iyi kadın…
Ömrüne başlıyan tomurcuk gibi, baharda
Aşka, sadık ve neş’eli başladın…

Gün söner yıldızlar yanar gecelerden
Bir ölümsüz alem başlar senden yana.
Selam, ürkek ve sevgili kadın,
Selam, sabahsız gecelerden sana…

-2-

Şimdi ağlayamıyorum da kötüsü
Gözlerim dolduğu halde bazı bazı.

İçim götürmiyerek seyrediyorum,
Sağ tarafı boş kalan yatağımızı.

Bir şeyler akyıor ömrüm içinden,
Ufak tefek, süt beyaz, kan kırmızı…

Ben seni arıyorum rüyalarımda
Geceler içinde bir yıldız, bir yıldızı.

Bir perişan haldeyim sen gideli,
Sorma, Bekir Efendinin kızı…

-3-

Zaman sevdikçe uzar, bilirsin
Hayal, taştan, topraktan geçer, yapraktan geçer.
Bir yeşil duman olur yaşadığımız
Yakından, ıraktan geçer.
Sevdiğim kadar bilmeliyim de
Ne olursun?..

Bir çeşmedir dökülen omuzlarımdan,
Avuçlarım pırıl pırıl dolar, boşalır.
Ömrümüz serapa sevda içredir.
Bir uzun yaz günü durur, zulmeder
Tanıdık, bildik günler sarkar takvimden
Hafızam zulmeder boşluğuma.
Birden bir arının kanatlarında terü taze
Sen gelirsin…

Aslan ağzındadır saadetimiz
Yağmurlar yağar, günler batar, geceler gelir
Bir bitmez türkü başlar dışımızdan.
Bir çınar altıdır oturduğun yer;
Dizlerin örtülmüş, bakışların uzak,
Al bir hırka örmektesin ağır ağır.
Bir ince bilezik, küpelerin, saçların
Otlar, kuşlar, beyaz bulutlar..

……

Dilerim haşre kadar hatırımda
Böyle kalırsın…

Raymond Leech, A Rose For My Rose

Raymond Leech, A Rose For My Rose

Necati Cumalı, İthaf

Küçüğüm, sen şimdi onsekizindesin
Güzelliğin gün günden dillere destan
Hatıramda herbiri seninle canlanan
İzmir'in günlerinde gecelerindesin

Sönmüş yanardağlar, kaleler eteğinde
Yüzyıllardır uyuyan şu bizim İzmir
O âşık kadınları, levent erkekleri nerde?
Sahiden yaşayıp göçtüler mi kimbilir?

Balkonlara, yalılara dalar düşünürüm
O günler uzaklaşan yelkenlerin peşi sıra
Akan bulutlar gibi geçmiş: ne iz, ne hâtıra!
Sır şimdi bunca güzel hayat, güzel ölüm!

Sır şimdi gözyaşları, saadet dilekleri
Bize gelen yüzyılların hikâyesi sır
Eski İzmir diye ne varsa şunun bunun bildiği
Yaşlıların kırık dökük anlattığıdır

Aşkı şehirler yaratır, şehirler yaşatır
Ben gönlümce yaşadım, gönlümce sevdim
Bilirim saadetim, yalnızlığım bundandır
Seni bulduğum, kaybettiğim günden bilirim.

Aşklarının tarihi bir şehrin tarihidir diyorum
Gün gelir aşklariyle anılır şehirler anılırsa
Niyetim sevdalı sözler etmek de olmasa
İzmir için ne yazarsam sana adıyorum!

 


John sSinger Sargent, Gassed
John Singer Sargent, Gassed, 1919

Cahit Irgat, İthaf

Bu şiirler istila görmüş şehirlere
ve İkinci Dünya Harbi’nin sefaletlerine dairdir.

İTHAF

Niçin yaşadığını, öldüğünü bilmeyen
Dert çeken dost
Çürüyen dost,
Sizin için söylüyorum
Milyonlarca harp ölüsü adına
İyiliğin, kardeşliğin, ümidin
Aynı hakkın, hürriyetin
İnsanlığın şarkısını.

I

Birdenbire çıldırmaya başladı
Komşunun bahçesinde ağaç
Vapur, meydan, lokomotif.

Fecirle ürperdi şehir
Açtı çocuk gözlerini
Gök mavisi camlardan
Masmavi gökyüzüne
Anasını görmeden
Müşterinin koynunda
Çıktı mektep yoluna
Umumhane kapısından

Ve denize bağlanan sapa yollardan
Koşar adım gidiyor
Fabrikaya, rejiye
Uykuya döşeklerde doymayan
Kara bahtlı çocuklar.

II

Biz insanlar
Bir avucun
Beş parmağı kadar kardeş
Boyun eğmiş, razı olmuş
Gömülmüşüz çamuruna alın terinin
Mayasına hamuruna kara ekmeğin.

Fabrika bacaları çatlayacak hırsından
Sefaletler, felaketler ve kötü niyet
Her gün götürüyor içimizden birini
Şu fabrika, şu vapur, lokomotif düdüğü
Şarkısını tekrarlıyor ezilmişler şehrinin.

(…..)

IV

Çıldırmak işten değil
Ağzımızdan dilimizi çaldılar
Cebimizden paramızı
Alnımızdan terimizi
Ve renk renk ayırmacıan
Gözlerimizi.

(…..)

VII

Nedir bizim günahımız?
Bu değildi alnımızın yazısı,
Anamızdan doğar doğmaz.

Sonu gelsin bu sabrın
Sabır dedik, kalbimize taş bastık
Kaldırımlar döşedik
Kalbimizin üzerinden geçtiler
Ağalar, efendiler
Kul etti
Köle etti
Bir hırkaya
Bir lokmaya
Anamızı
Babamızı
Ecdadımızı.

(…..)

XIV

Ve bir nefer çıldırmış
– “Babam” diyor
Şu nar ağacı,
Geçen harpte ölen babam.

Ve bir gazi soruyor:
– Kaç dostumun kanındasın
Nar?
Kan kardeşi bir halin var
Gelincikle
Kızılcıkla
Karpuzla.

İçin seni, dışın bizi yakıyor
Kan ağlıyor içimiz
İçimiz karpuz içi
Gelincik ve kızılcık kokuyor.

Her tanede bir dostumun kanı var,
Ömrümüz gübre olsun
Helal olsun köküne,
Kanımızdan, terimizden şerbet ol
Serinlet yüreğini dünya mahkûmlarının
Her yetime, her yoksula
Sebil ol.


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir