Menu

12 Şairin 12 Şiirine İlham Olmuş Özel Kadınlar



Sizler için Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Attila İlhan ve Orhan Veli Kanık başta olmak üzere edebiyatımıza damgasını vurmuş 12 ünlü şair ve onların hepimizin bildiği ünlü şiirlerine ilham veren kadınları derledik.

1. Nazım Hikmet (1902 – 1963), Şükûfe Nihal Başar (1896 – 1973)

Şükûfe Nihal, şiir, öykü, roman kaleme almış bir edebiyatçımızdır. 1920’lerde Erenköy’de bahçe ve köşklerde edebiyatçılar toplanır, sohbet ederdi. İşte böyle bir günde Nazım Hikmet küçük bir kağıda not yazıp, Şükûfe Nihal’e verir. Bir Devrin Romanı adlı eserinde Halide Nusret Zorlutuna şunları yazar: “Şükufe Nihal okuduktan sonra, gülerek kağıdı bana verdi. Bugün gibi hatırlıyorum, kağıtta şairin o delişmen yazısıyla aynen şu kelimeler yazılıydı: “Ben sizin için çıldırıyorum, siz bana aldırış bile etmiyorsunuz!”

nazım hikmet şükufe nihal

Sonraları Nazım Hikmet arkadaşlarına Bir Ayrılış Hikayesi şiirini Şükûfe Nihal’e yazdığını söyler.

Erkek kadına dedi ki:
– Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya…
Erkek kadına dedi ki:
– Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz…

Şükufe Nihal’in hayran kitlesi bir hayli fazlaydı: Ahmet Kutsi Tecer, Faruk Nafiz Çamlıbel ve Cenap Şahabettin’in kardeşi şair Osman Fahri’dir. Osman Fahri, aşkına karşılık bulamayınca İstanbul’u terkeder, öğretmenlik yapmak üzere Elazığ’a gider. Karşılıksız aşkı yüzünden 1920’de intihar eder. Şükûfe Nihal, öncesinde bir şey hissetmemiş olsa da, bu olaydan ölümüne dek, dilinden ilk aşkı Osman Fahri’yi düşürmez.

Faruk Nafiz, halasının Erenköy’deki köşkünde görüp aşık olduğu Şükûfe Nihal’e şu dizeleri yazar:

İnce bir kızdı bu, solgun, sarı, heykel gibi lâl
Sanki ruhumdan uzak sisli bir akşamdı Nihal.
Ben küreklerde, Nihal’in gözü enginlerde
Gizli sevdalar için yol soruyorduk nerde.

Pınar Kür’ün annesi İsmet Kür, Yarısı Roman adlı eserinde Şükufe Nihal’i şöyle anlatır:

“Şükûfe Nihal hemen her görenin aşık ya da hayran olduğu kadınlardandı. Güzel denemezdi pek. Gözleri çukurdu ve ufaktı… Boyu hiç uzun değildi. Beden çizgileri dikkati çekmekten uzaktı. Ne ki zarifti, her zaman bakımlı ve çok şıktı. Dünyaya metelik vermeyen, kendine çok güvenen bir havası vardı. Onu bu kadar çekici yapan da, bu dünyaya metelik vermeyen haliydi. Ve de, o sıralar, hayran olunacak kadın sayısı da çok değil miydi? Ya da nitelikleri mi farklıydı? Sanırım, biraz öyle. Çocukluğumda, şıklık sembolüydü benim için. Onun üstünde görüp hayran olduğum kimi renkleri, kimi desenleri hala sevdiğimi biliyorum. Çok kaprisli bir kadındı. Biraz cıvıltıya benzeyen, kendine özgü ve de hoş konuşma biçimi vardı.”

2. Cemal Süreya (1931 – 1990), Tomris Uyar (1941 – 2003)

Deneme ve öykü yazarı Tomris Uyar, Ülkü Tamer ile evlendikten sonra Varlık ve Yeni Dergi’de yayımlanacak çeviriler hazırlar. Eylül adındaki kızını, emzirirken boğazına süt kaçıp boğulması sonucu kaybeder, bu acı olaydan sonra Ülkü Tamer’le olan evliliği de sona erer. O dönemde İstanbul’a tayini çıkan Cemal Süreya ile tanışır. Birlikte edebiyat, sanat, tiyatro gibi sohbetlere katılıp yakınlaşırlar, çeviri yaparlar. G. Apollinaire’in Bir Aşk Kırgınının Şarkısı şiirini ve Antoine de Saint-Exupéry’nin Küçük Prens adlı çocuk kitabını Cemal Süreya ile birlikte çevirir.

tomris uyar cemal süreya

Tomris Uyar, Tanışma Günleri/Anları kitabında “Bu çevirileri yapmak için Cemal Süreya’nın benim yardımıma gereksinimi yoktu. Fransızca’yı bilen oydu; bana, onun önerdiği Türkçe karşılıkları benimseyip benimsemediğimi belirtme görevi düşüyordu. Dilinin büyüsüne kapılıp çeviriyi özgün metine göre çok daha sevimli, alımlı hale getirebilecek bir şairin, bu eğilimini bir anlamda denetleyebilmemdi. Belki de evde sık sık yaptığımız bu tartışmayı somutlamak için bu ürünleri seçmiştik. Günler yetmiyormuş gibi geceleri de uykudan fırlayıp yeni önerileri sigara paketlerinin arkasına yazıyorduk. Gören olsa, dünyayı kurtarmakta kararlı olduğumuzu sanırdı. Birbirimizin diliyle zenginleşiyorduk galiba.” diye yazar.

Cemal Süreya ve Tomris Uyar eşlerinden ayrılmıştı; 3 yılı beraber geçirirler. Cemal Süreya, Gül ve Sayım şiirlerini Tomris Uyar için yazar.

Cemal Süreya ile olan ilişkisi sorulduğunda şöyle der Tomris Uyar: “Beni bıraktı, rahat edemedi, ona göre bana sahip olunamazdı. Senden ayrıldığım anda, senin hakkında, hikayen hakkında sevdiğimi belirtecek hiçbir şey söylemeyeceğim; benim ağzımdan kimse duyamayacak dedi ve doğrusu hiç yazmadı.”

Gül
Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
İstasyonda tren oluyor biraz
Ben bazen istasyonu bulamayan bir adamım

Sayım
Ayışığında oturduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni
Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni

3. Turgut Uyar (1927 – 1985) & Tomris Uyar (1941 – 2003)

“Cemal Süreya’dan ayrılmak üzereydim, o da eşinden ayrılmıştı İstanbul’a gelmişti çocuklarıyla, burada tanıştık. Asıl tanışmamız herhalde, çünkü o zaman daha bir yakın oturup konuşma fırsatı bulduk ve mektuplaşmaya başladık. Bu mektuplar önce sadece şiir üzerine mektuplardı. Hala duruyor bende. Genellikle şiir üzerine düşünceleri konuşurduk. Ve anladığım kadarıyla çok sıkışık bir dönemden geçiyordu. Evlilik hayatında bir süredir yaşadığı tedirginlikten şiiri de etkilenmişti. Yedi yıldır şiir yazmıyordu. Esin periliği olarak ifade etmek istemiyorum, ama çok konuştuğum ve çok şiir yazmasına yeltendirdiğim için nihayetinde yavaş yavaş şiir yazma isteği yeniden doğdu.” (Tomris Uyar) ⁣

tomris uyar turgut uyar

1967 yılında, Tomris Uyar ve Turgut Uyar evlenirler.⁣

Bir Bozuk Saattir Yüreğim Hep Sende Durur

Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur⁣
Ne var ki ıslanır gider coşkunluğum durmadan⁣
Durmadan⁣
Dağ biraz daha benden deniz her zaman senden⁣
Hiçbir dileğimiz yok şimdilik tarihten coğrafyadan⁣

Sibernetik⁣

3 kere 3 dokuz eder⁣
bilirsin⁣
birin karesi birdir⁣
kare kökü de⁣
bilirsin⁣
“mutlu aşk yoktur”⁣
bilirsin⁣

ama baharda ya da dışarda⁣
sonsuz göğün altında⁣
aşkın aşkla çarpımı⁣
nedendir bilinmez⁣
garip bir biçimde⁣
hep sonsuzdur⁣

kare kökü yoktur⁣

Oğulları Hayri Turgut Uyar’ın bir röportajında söyledikleri Sibernetik şiirini daha da netleştiriyor: “Annemin ve babamın da matematiğe çok yatkın ol­duklarını düşünüyorum. Edebiyat onların kendilerini çok iyi ifade ettikleri ve başarılı oldukları bir alan, ama yıllar sonra ikisinin de yazdıklarına baktığımda, matematik ve soyutlama konusunda bayağı yetenekli olduklarını görüyorum.”⁣

Tomris ve Turgut Uyar arasındaki aşk zamanla, Turgut Uyar’ın bunaltıcı ve kıskanç tavırları yüzünden yorucu bir hal alır. Tomris Uyar, “Bir ara ben onun dünyaya açılan penceresi olmaktan da öte bir şeydim. Bir parçası gibiydim. Ve kendimi bir parçası gibi hissettiğim için de sıkılıyordum tabii.” der.

Aralarındaki ilişkiyi şöyle özetler: “Turgut, beni her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir kaygıyla yıpranacak, ben de hiçbir rekabetin olmadığı bir alanda boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım.”

4. Edip Cansever (1928 – 1986) & Tomris Uyar (1941 – 2003)

Tomris Uyar ile Edip Cansever’in arasında hayranlık, lirik bir dostluktan öte bir şey yoktur aslında. Uyar, aralarındaki bağı şöyle anlatır: “Sevgililik ya da aşk duygusu zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek aşkın gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti bana.” ⁣⁣

Cansever ve Tomris Uyar arasında aşk olduğu yazılsa da, 2002 tarihli röportajında “Aşık olmadığım kimseyle birlikte olmadım.” diyen Tomris Uyar’ın ölümünden sonra oğlu Hayri Turgut Uyar ise sadece arkadaş olduklarını, bu tarz haberlerin babasına ve Mefaret Teyze’ye (Edip Cansever’in eşi) çok büyük ayıp olduğunu söyleyecektir.⁣⁣

Tomris Uyar, Cansever’in ölümü sonrası şunları söyleyecektir: “Şairin işi hayatıdır, hayatı da işi” diyor Tennessee Williams. Edip Cansever’i bundan daha iyi betimleyecek bir cümle düşünemiyorum. Hep bir şiir avcısı kimliğiyle yaşadı, şiirini inceltmenin, zenginleştirmenin yollarını aradı. Türk Edebiyatı’nda kendini şiire onun kadar adamış ikinci bir şair tanımıyorum. 25 yıl kesintisiz süren çok yakın bir dostluktan sonra onun artık var olmaması bana biraz da ben ölmüşüm duygusu veriyor.”⁣⁣

edip cansever tomris uyar şiir

Tomris Uyar’ın 1980 yılındaki doğum günü için yazdığı şiirin özgün kopyasını, Tomris ve Turgut Uyar’ın oğlu Hayri Turgut Uyar kendi blogunda paylaştı.

tomris uyar edip cansever

Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir⁣⁣
⁣⁣
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç⁣⁣
Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de⁣⁣
Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle⁣⁣
Ve yarışırsa ancak Monet’nin⁣⁣
Kadınlarına yaraşan giysilerinle⁣⁣
Gördüm de⁣⁣
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.⁣⁣
Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde⁣⁣
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde⁣⁣
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında⁣⁣
Öyle kısaydı ki adımların⁣⁣
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle⁣⁣
Ölçülür ve denk düşerdi ancak⁣⁣
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

5. Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911 – 1975) & Mari Gerekmezyan (1913 – 1947)

Mari, Bedri Rahmi’nin asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’ne misafir öğrenci olarak gelmiştir. Ressam Eren Eyüboğlu ile evli olan Bedri Rahmi, Mari’yle gizliden gizliye buluşur, sırılsıklam aşıktır ona. Sigara paketlerine resmini çizer, körpe fidanlara adını yazar. ⁣

1940’larda başlayan, 1946’da Mari’nin ölümüne dek süren aşktan geriye Mari’nin birçok tablosu, Karadutum, Sitem gibi şiirler kalır. Resimde, Eyüboğlu düşsel bir tabloda sevdalısıyla kendisini, gökyüzünde kanat açan iki atlı olarak resmetmiştir. ⁣

Bedri Rahmi, Mari’ye Çorum’da kaldığı dönemde öğrendiği çatalkaram ve çebişim (keçi yavrusu) sözcükleriyle hitap eder mektup ve şiirlerinde.⁣

Mari 1946’da menenjit-tüberküloza yakalanır. II. Dünya Savaşı’nın yeni bittiği yıllardır, ilaçlar çok pahalıdır. Bedri Rahmi birçok tablosunu sattıysa da Mari’yi kurtaramaz; işte o dönem içkiye başlar. 1949 yılında Büyük Kulüp’te bu şiiri okurken ağlamaya başlar. Bunun üzerine eşi Eren Eyüboğlu, oğullarını da alıp, Fransa’da yaşamaya başlar, daha sonra eşinin yanına dönse de bu olayı hiç unutmaz.⁣

bedri rahmi mari gerekmezyan

Karadut⁣

Karadutum, çatal karam, çingenem⁣
Nar tanem, nur tanem, bir tanem⁣
Ağaç isem dalımsın salkım saçak⁣
Petek isem balımsın ağulum⁣
Günahımsın, vebalimsin.⁣
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan⁣
Yoluna bir can koyduğum⁣
Gökte ararken yerde bulduğum⁣
Karadutum, çatal karam, çingenem⁣
Daha nem olacaktın bir tanem⁣
Gülen ayvam, ağlayan narımsın⁣
Kadınım, kısrağım, karımsın.⁣

Sitem⁣

Önde zeytin ağaçları arkasında yar⁣
Sene 1946⁣
Mevsim⁣
Sonbahar⁣
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim⁣
Dalları neyleyim.⁣
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.⁣
Yar yar!.. Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar⁣
Değirmen misali döner başım⁣
Sevda değil bu bir hışım⁣
Gel gör beni darmadağın⁣
Tel tel çözülüp kalmışım.⁣
Yar yar⁣
Canımın çekirdeğinde diken⁣
Gözümün bebeğinde sitem var

6. Attila İlhan (1925 – 2005) & Maria Missakian

⁣Attila İlhan, 1949 yılında üniversite 2. sınıftayken ilk kez Paris’e gider. Bu seyahatten sanatı ve şiiri derinden etkilenir. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan bir çok karakter ve olaya temel oluşturur. 1951 yılında Gerçek Gazetesi’nde bir yazısından dolayı kovuşturmaya uğrayınca Paris’e tekrar gidecek; 1950’li yılları İstanbul – İzmir – Paris üçgeni içerisinde geçirecektir.⁣

Paris’te, dedeleri Yozgatlı olan, Ermeni asıllı Fransız Maria Missakian ile tanışır. Attila İlhan Türkiye’ye dönmek zorunda kalınca, Missakian’ı da getirmek ister, ancak pasaportu olmadığı için getiremez, sürekli mektuplaşırlar. Onu getirmek için uğraşsa da başaramaz; zamanla mektuplar seyrekleşir. Daha sonra Maria’nın bir müzisyenle evlenip çocukları olduğunu, mutsuzluktan alkolik olduğunu öğrenir. Yağmur Kaçağı şiir kitabının içindeki, kendisini de olayın kahramanı olarak dahil ettiği Maria Missakian şiirinin sayfasını imzalayıp ona gönderir, bu son görüşmeleri olur.⁣

attila ilhan

Maria Missakian ⁣

yüksekkaldırım’da bir akşam⁣
maria missakian’i düşündüm⁣
eğer kendimi bıraksam⁣
yağmur olabilirdim yağardım⁣

kasım’da bir çınar olurdum⁣
yaprak yaprak dökülürdüm⁣
kalbimi sıkı tutmasam⁣

döküp saçıp boşaltsam⁣
içimde yükselen şiiri⁣
kaldırımlara döküp harcasam⁣
gözleri balıkçıl gözleri⁣
dudaklarında tutup rüzgarı⁣
maria missakian adında biri⁣
gelse göğsüne kapansam⁣

gece gölgesine sokulsam⁣
gökyüzünde bulutlar büyüseler⁣
yağmuru dinlesem anlatsam⁣
şimşekler kırılıp dökülseler⁣
bizi sokaklarda bıraksalar⁣
leylekler üşüyüp gitseler⁣
dönüp arkalarına bakmadan⁣

yine akşam oldu attilâ ilhan⁣
üstelik yalnızsın sonbaharın yabancısı⁣
belki paris’te maria missakian⁣
avuçlarında bir çarmıh acısı⁣
gizlice bir sefalet gecesi⁣
çocuğunu boğarmış gibi boğup paris’i⁣
sana kaçmayı tasarlar her akşam⁣

7. Orhan Veli Kanık (1914 – 1950) & Nahit Fıratlı (1909 – 2002)

⁣Orhan Veli’nin Nahit Hanım’a 1947-1950 yılları arasında yazdığı kitaplaştırılan (Yalnız Seni Arıyorum) mektuplar, edebiyat ortamlarında fısıltıyla konuşulan, fakat açıkça dillendirilmeyen bir aşkın en büyük hatırası. ⁣

Orhan Veli’nin, ⁣
“Bir de sevgilim vardır pek muteber⁣
ismini söylemem⁣
edebiyat tarihçisi bulsun”⁣ dizeleriyle anlattığı bu gizemli sevgili, Nahit Hanım tarafından senelerce saklanan mektuplar ile resmen gün yüzüne çıkar.⁣

O zamanlar ismini söyleyemem dediği sevgilisi Nahit Hanım, Orhan Veli’nin 36 yıllık ömrünün en büyük sevdası denebilir. O, dönemde sadece Orhan Veli değildir ona aşık olan, Sabahattin Ali, Cahit Sıtkı, Can Yücel, Necip Fazıl, Peyami Safa, Edip Cansever… Sanat ve edebiyat ortamlarında Nahit Hanım diye bilinen Nahit Gelenbevir, Ankara ve İstanbul’da öğretmenlikle geçirir ömrünü. Eğitimci Halil Vedat Fıratlı ve şair Arif Damar ile evlenir. Samet Ağaoğlu “Rö­nesans gibi kadın”, Cemal Süreya ise “Cumhuriyet dö­nemi küçük burjuva duyarlığının anası” diye söz eder.⁣

Edebiyat çevrelerinde, Orhan Veli’nin sevgilisi diye ünlenmesinin yanı sıra, 1930’lardan 1990’lara, tam altmış yıl boyunca evini bir sanat albümüne çevirir; hakkında şiirler (Sabahattin Ali, Orhan Veli, Arif Damar, Gülten Akın) ve yazılar yazılır. Aşkını röportaj yoluyla ifşa etmesi ve özellikle de bu mektupları yayımlaması için, dostları ve gazeteciler tarafından sıkıştırılmasına rağmen, Orhan Veli’nin ardından yaşadığı 52 yıl boyunca bu aşk hikayesini ve delillerini hep saklar.⁣

nahit hanım orhan veli kanık

Aşk Resmi Geçidi⁣

gelelim sonuncuya.⁣
ona bağlandığım kadar⁣
hiçbirine bağlanmadım.⁣
sade kadın değil, insan.⁣
ne kibarlık budalası,⁣
ne malda, mülkte gözü var.⁣
eşit olsak, der,⁣
hür olsak, der.⁣
insanları sevmesini de bilir,⁣
yaşamayı sevdiği kadar.

8. Yahya Kemal Beyatlı (1884 – 1958) & Celile Hanım (1880 – 1956)

⁣Yahya Kemal, Yakup Kadri’nin ısrarıyla, Kısıklı’da bir Bektaşi Dergahı’na gider. İşte o dergahta Celile Hanım’la karşılaşır ve aşık olur, ancak Celile Hanım Hikmet Nazım Bey’le bir süredir ayrı yaşasa da evlidir.⁣

Nazım Hikmet adlı kitabında Memet Fuat şu satırları yazar:⁣ “Hem Bahriye Mektebi’nde tarih hocası hem de evlerine gelip giden bir aile dostu olan ünlü şaire Nazım Hikmet büyük bir hayranlık duyar, yazdıklarını gösterip eleştirilerini alırdı. Aslında Yahya Kemal, Celile Hanım’a aşıktı. Önceleri dedikodular şeklinde kalan bu aşk, Celile Hanım eşinden ayrıldıktan sonra büsbütün alevlenmişti. Yahya Kemal’in bazı şiirlerine ilham veren bu büyük aşk ise 1916’dan 1919’a kadar sürmüştü. Şairin sevgisine karşılık bulamadığı için zehir içip intihara kalkışması söylentileri de vardı. Vüsal, Telakki, Erenköy’de Bahar, Eski Mektup gibi şiirlerini Celile Hanım için yazdığı bilinirdi. Dedikoduları duyunca çok öfkelenen Nazım’ın dövmek için kendisini aradığını öğrenen Yahya Kemal, söylenenlere göre evini değiştirmiş ve yeni adresini de uzun süre en yakınlarından bile gizlemişti.”⁣

Vâlâ Nureddin ise şöyle anlatır: “Söz Celile Hanım ile Nazım’dan açılınca, Yahya Kemal lafı değiştirir, sorulara cevap vermezdi. Nazım’ın dilinden Yahya Kemal adını birçok defa işitsem de annesiyle ilgili sohbetlerine şahit olmadım. Ama bir olayı anlattığını çok iyi hatırlıyorum: “Talebelik yıllarımda bacım Samiye’ye bir şiir yazmıştım. Şiiri hocam Yahya Kemal’e okuduğumda bir şey demedi. Ama “O kediyi getir bana göster” diye rica etti. Çok şaşırsam da onun sözüne uydum, ertesi gün kediyi okula getirdim. Yahya Kemal “Kediyi görüyor musun?” dedi. “Sen bu yoluk kediye bile şiir yazmışsan, şüphesiz şair olacaksın.” demişti.”⁣

Nazım Hikmet bu aşka karşı çıkar, ayrılık kaçınılmazdır. Sadece neden bu değildir elbette. Celile Hanım’ın yaşadığı lüks hayatı sağlayamayacağı, kendisiyle beraber olmaya başladığında evli olması nedeniyle kendisine de ihanet eder kuşkusu, o zamana dek özgürce yaşadığı hayatından vazgeçmek zorunda kalacak olması ve Celile Hanım’ın tavırlarının, Darülfünun’daki öğretmenliğine zarar verebileceği yolundaki endişeleri de bu ayrılıkta rol oynar.⁣

1950’de Nazım hapishanede açlık grevine başladığında, annesi Celile Hanım (artık gözleri görmez) elinde “Oğlumu kurtarın” pankartıyla Galata Köprüsü’nde imza toplamaya başlar. Birçok yerden destek gelirken, köprüden geçmekte olan Yahya Kemal, Celile Hanım’ı görmezden gelip, hızla uzaklaşır.⁣

celile hanım yahya kemal

Telakki⁣

Yollarda kalan gözlerimin nurunu yordum,⁣
Kimdir o, nasıldır diye rüzgarlara sordum,⁣
Hulyamı tutan bir büyü var onda diyordum,⁣
Gördüm: Dişi bir parsın ela gözleri vardı.

9. Cahit Sıtkı Tarancı (1910 – 1956) & Mihrimah Hanım

⁣“Böyle ferman etti Cahit⁣
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan⁣
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan”⁣

Cahit Sıtkı’nın sevgililerinden bahsedildiğinde, kendisi ve eserleri üzerinde en büyük etkiyi bırakan meşhur Beşiktaşlı sevgilisinden de söz etmek gerekir. ⁣

“Şimdiye kadar bir iki kere sevdim, bundan sonra da Mecnuncasına, Ferhatçasına sevebilirim. Fakat şimdiye kadarki sevgililerimden ancak birisi belki aşkıma kısmen mukabele etmiş olduğu için hala hayal halvethanemde hüküm sürmektedir.” ifadesiyle yazar, uzun zaman etkisinden çıkamadığı Beşiktaşlı sevgilisine göndermede bulunur. Fakat “Nerde Beşiktaş’taki sevgilim. Onun üzerine yoktur ve olamaz. Bu işe onu sevmekle başladım. Onu sevmekle bitireceğim.” diyecek ve onu tüm sevgililerinden üstün tutacaktır. ⁣

Hayal Ettiğim Şey, Sevdalı, Karasevda şiirlerini ona ithaf eder. Cahit Sıtkı ile Anılar kitabının yazarı Reşit İskenderoğlu’nun anlattıklarına göre, o dönemin ve çevrenin en güzel kızlarından biri olup, Balkanlardan gelme bir ailenin kızıdır. Kültürlü bir genç kız olduğu söylenen Beşiktaşlı’ya, Cahit Sıtkı ile evlenmeyi düşünüp düşünmediği sorulduğunda, şu cevabı verir: “Fizik yapısı itibarıyla tipim değil. Onunla mutlu olamam. Bu nedenle evlenmeyi düşünmüyorum. Ancak görüyorum ki geleceği büyük bir şairdir. Bu sebeple inkisara uğramasın diye şimdilik ilişkimi sürdüyorum.”⁣

Yazar Şeyhmus Diken’e göre ise Beşiktaşlı genç kız, annesi tarafından Diyarbakır’la bağı bulunan yazar-yayıncı Vedat Günyol’un kız kardeşi Mihrimah Hanım’dır. Vedat Günyol ve Cahit Sıtkı’nın memleketten süregelen bir dostlukları vardır; yıllar sonra, Paris’te durumu Vedat Günyol’a itiraf eder. Vedat Günyol “Keşke söyleseydin Cahit, mutlaka seninle evlenmesini isterdim.” der. Ancak Mihrimah Hanım doktor Cemil Cemiloğlu ile evlenmiştir.⁣

Arkadaşı Ziya Osman Saba, onun hakkında şunları yazar: “O hep böyle kendinden yaş yaş küçük kızların peşinde benliğinin yarısı sanki aşık, öteki yarısı sanki daima sarhoş yaşadı. Ta yatağa düşünceye kadar. (…) Onlar hep küçük kızlar oldular. Hatta bazıları daha kara okul göğüslüklerini dahi çıkarmamışlardı. Beşiktaşlı’dan önce hakkında şiir yazmamış olsa bile böyle henüz göğüslüklü bir Kadıköylüsü de vardı. Galiba sonra 14 yaşındaki Beşiktaşlısı geliyordu. Burhaniye’de askerlik yaparken komşusu Boşnak kızı da aynı yaştaydı, gene askerliği sırasında kendi tabiriyle esmer güzeli yar.” ⁣

cahit sıtkı tarancı

Karasevda⁣

Bir kere sevdaya tutulmaya gör;⁣
Ateşlerde yandığının resmidir.⁣
Aşık dediğin, Mecnun misali kör;⁣
Ne bilsin alemde ne mevsimidir.⁣
Dünya bir yana, o hayal bir yana;⁣
Bir meşaledir pervaneyim ona.⁣
Altında bir ömür döne dolana⁣
Ağladığım yer penceresi midir?⁣
Bir köşeye mahzun çekilen için,⁣
Yemekten içmekten kesilen için,⁣
Sensiz uykuyu haram bilen için,⁣
Ayrılık ölümün diğer ismidir.

10. Sezai Karakoç (1933 – ) & Muazzez Akkaya

Sezai Karakoç, 1950’de Monna Rosa şiirine ilham olan Mülkiye’de sınıf arkadaşı Muazzez Akkaya için bu dizeleri kaleme alır. Şiir dönemin önemli edebiyat dergilerinden birisi olan Hisar’da yayımlanır; fakat hiç kimse şiirin akrostiş olduğunu ve 19 yaşındaki Karakoç’un platonik aşk yaşadığı Muazzez Akkaya için yazıldığını anlamaz.⁣

Sezai Karakoç bu konuyla ilgili olarak yıllarca tek bir kelime etmez, soruları her zaman geri çevirir. 30 yıl sonra Hisar Dergisi’nin sevenleri bir araya gelince, derginin sahibine bir arkadaşı o şiirin akrostiş olduğunu söyler. Bunun ardından şiir inceleyenler, şiirdeki akrostişi fark eder. Karakoç bu konuda şunları söyler: “Sanmayın o adam şiiri inceleyip de şiirimin akrostiş olduğunu anladı. Bu olaydan iki hafta önce bir yakın arkadaşıma şiirin akrostiş olduğunu açıklamıştım. O da yakınına paylaşmış. Öyle öyle derken çıktı durum ortaya. Yoksa bir 30 sene daha beklerlerdi şiiri anlamak için.”⁣

Muazzez Akkaya ise yıllar sonra verdiği röportajda: “Gençliğin verdiği heyecanla yaşanmış bir tutkuydu, benim için de gençlikte kalmış bir hatıra. Sezai Karakoç, büyük bir şair! Bu tutkusu devam ediyor mu bilmiyorum, benim için tarihe mal olmuş bir aşk, bir şiir ve hep böyle de kalacak. Ben okuldan sonra mutlu bir evlilik geçirdim. O döneme ait fotoğrafların çoğunu imha ettim, keşke saklasaydım diyorum bazen. Kendisiyle hiç görüşmedim, 15 yıl önce bir arkadaşım görüşmüş, onun aracılığıyla haber aldım. Kendisine, bana olan sevdasına, aşkına hep saygı duydum. Okul yıllarında da bana olan ilgisini fark etmiştim; bu şiiri yazdığını da biliyordum, ama ben aynı yakınlığı duymamıştım.” diyecektir. ⁣

Muazzez Hanım, bu aşkı bildiğini söylerken, aynı okulda okuyan Cemal Süreya’nın da kendisine aşk şiirleri yazdığını itiraf eder.⁣

Mona Rosa’nın kıta başlarındaki harflerini birleştirince Muazzez Akkayam okunur. Muazzez Hanım o yıllarda okulda ping pong şampiyonu imiş. Sezai Karakoç’un diğer bir şiiri ping pong masasını da Muazzez Hanım’a yazdığı tahmin ediliyor.⁣

muazzez akkaya sezai karakoç

Mona Roza⁣

Mona Roza, siyah güller, ak güller⁣
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak⁣
Kanadı kırık kuş merhamet ister⁣
Ah, senin yüzünden kana batacak⁣
Mona Roza siyah güller, ak güller⁣
Ulur aya karşı kirli çakallar⁣
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa⁣
Mona Roza, bugün bende bir hal var⁣
Yağmur iğri iğri düşer toprağa⁣
Ulur aya karşı kirli çakallar⁣
Açma pencereni perdeleri çek⁣
Mona Roza seni görmemeliyim⁣
Bir bakışın ölmem için yetecek⁣
Anla Mona Roza, ben bir deliyim⁣
Açma pencereni perdeleri çek…

11. Ahmed Arif (1927 – 1991) & Leyla Erbil (1931 – 2013)

Ahmed Arif ve Leyla Erbil, Diyarbakır’a sürgüne gitmeden Ankara’da arkadaş toplantısında tanışırlar. Leyla Erbil 23, Ahmed Arif 27 yaşındadır. 1954-1957 ve en son 1977 olmak üzere 60’ın üzerinde mektup yazar Ahmed Arif. Aşkına karşılık bulmak için yazar; Leyla Erbil ise dostluk sınırını çizer ve bu sınırı gün geçtikçe derinleştirir. ⁣

Mektuplardan, Ahmed Arif’in zamanla bu durumu kabullendiği anlaşılıyor. Bazen “İlk sen mağlup ettin beni.” derken; bazen de “Sen ister dostum ol ister sevgilim. Yeter ki hayatımda ol. Sen bana geldikçe sana ihtiyacım olacak. Senden başka hiç bir isteğim yok.” diye yazar.⁣

“Evrende seni özler, seni isterim. Başkaca hiç. Ne taktığım, ne de vurulacağım bir nen yok. Seni. Sade seni. (…) Kulluğum, divaneliğimle ellerini, gözlerini öperim. Öpüyorum ama doyamıyorum. Mutluluk ya da cehennem bu galiba. Sana doymak, korkunç ahmaklık olur. Hadi gel…”⁣

“Gözlerimi öptüğün bir gerçek mi? Onların dudaklarına layık olması için, ne yapayım bilmem ki, korkunç azaptayım. Öylesine, hülya, kutsal ve uzaksın ki… Allah kahretsin beni.”⁣

Hasretinden Prangalar Eskittim, Ay Karanlık şiirlerini onun için yazar; hatta Leyla Erbil, Mehmet Erbil ile evlendiğinde düğün hediyesi olarak da bir şiir yazar.⁣

Şairin Leylim diye hitap ettiği Leyla Erbil mektupları hayattayken yayımlamaz. Muhtemel ki Ahmed Arif’in ailesini incitmekten ya da büyük şairin aşkıyla gündeme gelmek istemez. Sonra yayınlamaya karar verse de, kitabı (Leylim Leylim) göremeden yaşama veda eder.

leyla erbil ahmet arif

Hasretinden Prangalar Eskittim⁣

Seni, anlatabilmek seni.⁣
İyi çocuklara, kahramanlara.⁣
Seni anlatabilmek seni,⁣
Namussuza, halden bilmeze,⁣
Kahpe yalana.⁣
Ard- arda kaç zemheri,⁣
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.⁣
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…⁣
Bir ben uyumadım,⁣
Kaç leylim bahar,⁣
Hasretinden prangalar eskittim.⁣
Saçlarına kan gülleri takayım,⁣
Bir o yana⁣
Bir bu yana…⁣

12. Özdemir Asaf (1923 – 1981) & Mevhibe Bayat (1925 – 2007)

Özdemir Asaf, 1946 yılında kızları Seda Arun’un deyimiyle en tutkulu aşkı Sabahat Selma Tezakın ile evlenir. 1954 yılında ise Türkiye’nin ilk kadın fotoğrafçısı Yıldız Moran ile tanışır; evli olmasına rağmen Moran ile arkadaşlığını devam ettirir. Bu dönemde, Özdemir Asaf, hayatına üç kadının aşkını sığdırmaya çalışmaktadır. Bu kadınlardan üçüncüsü ise şairin edebiyat matinelerini noktaladığı ünlü şiiri, Lavinia’nın ithaf edildiği Mevhibe Bayat’tır. ⁣

Mevhibe Bayat 1958-1959 yıllarında Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken, Mücap Ofluoğlu’nun da rol aldığı “Julie” adlı oyunun giysilerini çizer. Mevhibe Bayat, sanat çevrelerinde boy gösterdikçe, ona aşık olan insan sayısı da artar. İlhan Selçuk, Özdemir Asaf’ın Mevhibe Bayat’a olan aşkını şöyle ifade eder: “Lavinia’ya aşıktı Özdemir… Kral Latinus’un kızıydı Lavinia; Vergilus’a göre Roma yakınındaki on üç sunaklı tapınağıyla ünlü Lotuinium kenti Lavinia’nın onuruna kurulmuştu. Özdemir sevdiği kız için uzun yıllar dillerde dolaşan Lavinia şiirini yazdı.” ⁣

Mevhibe Hanım, Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken güzelliği ile çevresini etkileyen biridir, hayran kitlesi bir hayli fazladır. O dönem sinema yıldızlarından Rita Hayworth’a benzerliğinden onun filmine atfen Gilda diye çağrılırmış. Uzaktan akrabası olan Oktay Akbal (ki o da kendisine hayrandır, hikayelerindeki Hisya’dır) sayesinde şairler dünyasını tanır. İlhan Selçuk da aşıktır; zaten Mevhibe Bayat ilk evliliğini onunla yapar.⁣

Özdemir Asaf’ın eşi, bu durum karşısında 1958 yılında İsveç’e gider. Asaf, İsveç’e yolladığı mektuplarından birinde eşine, Mevhibe Bayat ve Yıldız Moran için “senelerdir süren hikayeler” diye yazar. Çiftin arasında, Özdemir Asaf’ın yok etmeye çalıştığı uzaklık, 1961 yılında boşanma ile biter. Özdemir Asaf, 1962 yılında Yıldız Moran ile evlenir.

mevhibe bayat özdemir asaf

Lavinia

sana gitme demeyeceğim.
üşüyorsun, ceketimi al.
günün en güzel saatleri bunlar.
yanımda kal.
sana gitme demeyeceğim.
gene de sen bilirsin.
yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
incinirsin.
sana gitme demeyeceğim
ama gitme, lavinia
adını gizleyeceğim.
sen de bilme, lavinia.


Facebook Yorumları

11 Yorum
  1. kızıl ırmak caddesi no;125/3 konuksever muratpaşa antalya. 21/04/2015 / Cevapla
  2. murat 27/04/2015 / Cevapla
  3. Semra 08/07/2015 / Cevapla
  4. Deniz Arslan 13/07/2015 / Cevapla
  5. Melda Yilmaz 13/07/2015 / Cevapla
  6. Omer Pasaoglu 13/07/2015 / Cevapla
  7. Selma Cilingirler 13/07/2015 / Cevapla
  8. Duygu Ozerken 13/07/2015 / Cevapla
  9. Muteber BOZACI 05/12/2015 / Cevapla
  10. Hâlenur Kor 16/08/2016 / Cevapla
  11. hazal nazli cetin 02/05/2017 / Cevapla

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir