Menu

Türkiye’de Mesleğinde İlk Olan Kadınlar



Orta Asya’da kadının erkekle her alanda eşit olduğunu söyleyebiliriz. Eski Türkler anneye ög derlerdi. Bugün kullandığımız öksüz kelimesi de buradan gelmektedir. Babadan sonra aileyi anne temsil eder, çocuklarının varisi anne olurdu.

Kadınlar, hükümdarların nâibi veya devlet içinde büyük söz sahibi idiler. Ana daha önce gelir ve ana-baba denirdi. Kız ve erkek çocuklar arasında bir ayrılık söz konusu olmazdı. Orhun Kitabeleri’nde hakanın karısının, kocası ile birlikte Türk toplumunun başına indiği anlatılır. Türk hükümdarları yabancı elçileri kabul ettikleri zaman eşleri de resmi olarak kabulde hazır bulunurdu.

Türkler, 7 ile 11. yüzyıllar arasında kalan 400 yıllık bir süreç içinde İslamiyeti kabul eder. İslami kuralların dar ve muhafazakâr yorumları sonucunda eve kapanan kadın, hem sosyal yaşamdan hem de bu yaşamdaki siyasi haklarını kullanma yetisinden mahrum kalır. Osmanlı toplumunda kadın kamusal hayatta boy göstermekten daha çok ev yaşamına doğru çekilir. Türk toplumunda kadının tekrar toplumda istenen yere varmasında, Osmanlı İmparatorluğu’nda özellikle Tanzimat’ın ilanından sonra gelen süreçte verilen mücadele önemli rol oynamıştır. Meşrutiyet döneminde, kadınların sayısı 40’a ulaşan dergi ve gazete çıkardıklarını biliyoruz.

turk kadinlari

Atatürk, Cumhuriyeti ilanının ardından Türk kadınını birçok hakka kavuşturmuştur. 17 Şubat 1926’da Türk Medeni Kanunu kabul edilir. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırılır, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanınır.

1930’da Belediye Yasası çıkarılır. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanınır. 26 Ekim 1933’te Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verilir. 5 Aralık 1934’te anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınır. Türkiye, bu hakkı kadınlara tanıyan ilk Avrupa ülkelerinden biri olur. Böylece, toplumda kadınlar hak ettiği yerleri almaya başlar ve birçok toplumsal alanda erkeklerle birlikte görev alırlar. Daha önce toplumda hiç yer almayan kadınlar, doktor, tiyatro sanatçısı, bilim insanı, muhtar, belediye başkanı, bakan, başbakan gibi görevlerde görülür.

turk kadinlari

Bu yazımızda, mesleğinde ilk olan kadınlarımızı sizlere tanıtıyoruz.

İlk kadın öğretmenlerden Refet Angın (18 Mart 1915 – 30 Ocak 2010)

Gelibolu’da 18 Mart 1915’te, tarihe Çanakkale Zaferi ismiyle geçecek olan bu önemli günde doğan Refet Angın, 1926’da altı yaşındayken ilkokulda sınıflarına gelen Mustafa Kemal’in “Çocuk, büyüyünce ne olacaksın?” sorusunu, hiç tereddütsüz öğretmen olarak cevaplayacak ve sözünde de duracaktır.

refet angin

Refet Angın

Mustafa Kemal, “Ne öğretmeni olmak istiyorsun?” sorusunu sorar. Refet Angın, matematik diye cevaplar bu soruyu. Mustafa Kemal ise Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih, bilinç ve bilgisizliğinden çöktüğünü gözleriyle görmüş birisi olarak başka bir şey önerecektir genç çocuğa: “Tarih öğretmeni ol çocuk, memleketimizin ciddi tarih öğretmenlerine ihtiyacı var.”

1955 – 1975 yılları arasında Ankara’da görev yapan Angın, Bahçelievler Deneme Lisesi Müdürlüğü’nü de yürütür. İlk öğretmenler gününde ise yılın öğretmeni seçilir. Tarih öğretmenliğinden 1982’de emekli olan Refet Angın, Yıldız Teknik Üniversitesi Senatosu’nun 29 Haziran 2006 tarihinde aldığı kararla onursal doktora unvanını alır.

İlk kadın avukat Süreyya Ağaoğlu (1903 – 29 Aralık 1989)

Yazar, siyasetçi, hukukçu Ahmet Ağaoğlu’nun kızı olan Süreyya Ağaoğlu, 1920 yılında İstanbul Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra, 1921 yılında hukuk eğitimi görmek için Darülfünun’a başvurur. Hukuk Fakültesi’ne başvuran ilk kız öğrenci olan Süreyya Ağaoğlu, beraberinde Melda ve Bedia isimli iki kız arkadaşını da getirerek fakültenin kız öğrencilere açılmasını sağlar.

Sureyya Agaoglu

Süreyya Ağaoğlu

Süreyya Ağaoğlu, 5 Aralık 1927’de Ankara Barosu’na kaydolur. 1928 yılında serbest avukatlık ruhsatını alarak, Türkiye’nin ilk kadın avukatı ünvanının sahibi olur ve hayatı boyunca avukatlık mesleğini sürdürür. Milletlerarası Kadın Hukukçular Komisyonu’nun iki yıl başkanlığını da yapar Süreyya Ağaoğlu.

İlk kadın doktor Safiye Ali (2 Şubat 1894 – 5 Temmuz 1952)

Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamit’in yaverlerinden Ali Kırat Paşa’nın kızı olarak dünyaya gelen Safiye Ali, Amerikan Koleji’nde öğrenci olduğu yıllarda doktor olmaya karar verir. Ancak, o dönem kızlar Tıp Fakültesi’ne kabul edilmez. 1916 yılında kolejden mezun olur ve dönemin Maarif Nazırı Şükrü Bey’in yardımıyla devlet bursu ile Almanya Würzburg Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kaydolur.

I. Dünya Savaşı’nın zor şartları altında bebeklerde iç pakimenenjit kanaması hakkındaki tezi ile diplomasını alır, doktor olur ve İstanbul’a geri döner. Altı hafta sonra kadın ve çocuk hastalıkları ihtisası yapmak üzere tekrar Almanya’ya gider. Ülkesine döndükten sonra Haziran 1923’te Türkiye’nin ilk kadın doktoru olarak icazetnamesini alır. Cağaloğlu’nda ilk muayenehanesini açar.

safiye ali

Safiye Ali

Dr. Safiye Ali Hanım, kadın ve çocuk hastalarını Cuma ve Pazar harici her gün ve öğleden sonra İstanbul’da Nuruosmaniye Caddesi’nde 52 numaralı muayenehanesinde kabul eder. İlk zamanlar hastası yoktur. Zengin hanımlar kadın olduğu için doktorluğuna güvenmez, fakir olanlar ise onu bir dert ortağı kabul edip kimselerle paylaşamadıklarını anlatırlar. Safiye Ali, sadece bir klinik doktoru olmaz. Amerikan Koleji bünyesinde açılan ilk kız tıp okulunda jinekoloji ve obstetrik dersleri vererek kızlara tıp eğitimi veren ilk kadın öğretim üyesi olarak da tarihe geçer.

O yıllarda Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde anne sütünden kesilen ve steril süt içme imkanından mahrum olan çocuklar için açılan Süt Damlası Bakım Evleri bulunur. Fransız Kızılhaç’ı tarafından kurulan Süt Damlası İstanbul Şubesi 1925’te Himaye-i Etfal cemiyetine bırakılır. Kuruluş amacı çocukların sağlıklı bir şekilde nasıl bakılacağı konusunda anneleri bilinçlendirmek olan Süt Damlası, Safiye Ali’nin başa geçmesi ve özverili çalışmalarıyla etkinlik kazanır.

İlk kadın tiyatro oyuncusu Afife Jale (1902 – 24 Temmuz 1941)

Batı tarzı tiyatronun ülkemize girmesi ile birlikte, kadın rolleri Müslüman olmayan azınlık ve özellikle de Ermeni kadınları tarafından oynanmaya başlar. Ancak Meşrutiyet’in sonlarına doğru bir Türk ve Müslüman kadın ilk adımı atar, tüm baskı ve engellere rağmen sahneye çıkar. Bu yürekli kadın Afife Jale’dir. Osmanlı kadın yaşamında öncü olduğu kadar derin izler bırakmıştır.

Afife Jale’nin Hayatı isimli yazımızı okumanızı öneriyoruz.

afife jale

Afife Jale

İlk kadın mimarlar Leman Cevat Tomsu (1913 – 29 Nisan 1988) ve Münevver Belen (1913 – 1973)

Türkiye’de mimarlık eğitimine 1883 yılında Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane adlı Güzel Sanatlar Okulu’nda başlanır. İlk kadın mimarlarımız ise Türkiye’de mimarlık eğitimine başlanmasından ancak 51 yıl sonra, 1934 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olan Leman Cevat Tomsu ve Münevver Belen’dir.

Leman Cevat Tomsu

Leman Cevat Tomsu

munevver belen

Münevver Belen

Leman Cevat Tomsu ve Münevver Belen, ortaokul ve lise öğrenimlerini Erenköy Kız Lisesi’nde tamamlarlar. Böylece ilk tanışmaları ortaokulda olur. Mimarlık eğitimlerine başlama konusunda ortak karar vererek Güzel Sanatlar Akademisi’ne kaydolurlar ve buradan 1934 yılında mezun olurlar. İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin ilk kadın öğretim üyesi de olan Leman Cevat Tomsu, Münevver Belen ile 1940’lara kadar birlikte projeler yaparak, yarışmalara girerek mesleki beraberliklerini ve dostluklarını devam ettirmişlerdir.

İlk kadın heykeltraş Sabiha Bengütaş (1902 – 2 Ekim 1992)

Ülkemizde heykel birkaç istisna dışında Cumhuriyet döneminde başlar. Meslek olarak benimsenmesinde ise Sabiha Bengütaş’ın öncülüğü unutulmayacak düzeydedir. 1920’de Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Resim Bölümü’ne girer. Bu sırada kendi kendine antik bir büstü kopya eder. Eseri gören Heykel Bölümü hocası İhsan Bey, bunu Sabiha Hanım’ın yaptığına inanamaz, takdirlerini bildirir ve onu yüreklendirir.

Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Resim Bölümü’nde bir yıl çalıştıktan sonra, ailesinin tüm itirazlarına karşın bölüm değiştirerek, Heykel Şubesi’ndeki 3 erkek öğrenci arasına ilk kız öğrenci olarak katılır. Okulunda açılan bir yetenek yarışmasında birinci olarak Avrupa’da eğitim almak üzere hak kazansa da, onun yerine bir erkek öğrenci gönderilir. İkinci kez kazandığında aynı duruma maruz kalsa da, bu kez gönderilir.

sabiha bengutas

Sabiha Bengütaş

Türkiye’nin ilk kadın heykeltıraşı olan Sabiha Hanım, çok sayıda tanınmış kişinin heykel ve büstlerini yaptı. Bu ünlüler arasında Atatürk, İsmet İnönü, Abdülhak Hâmid, Ahmet Hâşim, Nâmık İsmail, Bedia Muvahhit, Prof. Dr. Âkil Muhtar, Hakkı Şinasi Paşa, Ali Fuat Paşa da vardır. Sabiha Ziya olarak meslek hayatına başlasa da, Şair Abdülhak Hâmid’in torunu büyükelçi Şakir Emin Bengütaş ile evlendikten sonra Sabiha Bengütaş olarak tanınır.

İlk kadın pilot Bedriye Tahir Gökmen

Türkiye’nin ilk kadın pilotu Bedriye Tahir’dir. 1932 yılında Vecihi Sivil Tayyare Mektebi’ni (VSTM) açan Vecihi Hürkuş, biri Bedriye Hanım, diğeri yeğeni (Eribe) olmak üzere iki genç kızı havacılık eğitimine başlatır. Eğitimlerini önce tamamlayan Bedriye Hanım 1933 yılında brövesini alır.

Bedriye Tahir Gokmen

1934 yılında VSTM verdiği brövelerin onaylanması için o zamanların havacılık otoritesi olan Hava Kuvvetleri’nden öğrencilerin sınavdan geçirilmesini istemiştir. Ancak sınav heyeti İstanbul’a geldiğinde okulun tek faal uçağı da kırım geçirmiş olduğundan sınav yapılamaz. Heyet daha sonraki bir tarihte yeniden gelmeyi kabul etmeyince Bedriye Tahir Gökmen’in pilotluğu onaylanamaz. Bu olumsuzluk ilk Türk kadın pilot olan Gökmen’in tarihe geçmesine engel olamaz. Abdurrahman Türkkuşu ona Gökmen lakabını takar. Gökmen Bacı olarak tanınan Bedriye Tahir, 1934’te Soyadı Kanunu çıkınca Gökmen soyadını alır.

İlk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen (1913 – 22 Mart 2001)

İlk kadın savaş pilotumuz Sabiha Gökçen, anne ve babasını küçük yaşta kaybeder ve ağabeyiyle yaşar. 1925’te Mustafa Kemal’in Bursa’yı ziyareti sırasında onunla tanışır ve ona yatılı okula gitmek istediğini söyler. Gökçen, anılarında o anı “Erişilmeze erişmiştim” diye anlatacaktır.

sabiha gokcen

Bu arada, 1934 yılında Soyadı Kanunu’nun çıkmasıyla Mustafa Kemal kendisine Gökçen soyadını verir. Sabiha Gökçen soyadı hakkındaki yanlış anlamayı anılarında şöyle düzeltir: “Çok kimse bu soyadını havacılığa başladıktan sonra aldığımı sanır. Oysa, Ata’nın Gökçen soyadını bana vermesinden aşağı yukarı bir yıl sonra göklerle buluşup havacılığa başladım.”

Gökçen havacılıkla hiç ilgilenmezken Mayıs 1935’te yeni kurulan Türk Kuşu’nun açılış töreninde Rus öğretmenlerin planörleriyle yaptıkları gösterilerden çok etkilenir ve kendisinin de denemek istediğini söyler. Atatürk’ün bu isteğe yanıtı şöyledir: “Cesaretini beğendim… Gökçen soyadına havacılık çok yakışır doğrusu.” Paraşütle başlayıp uçaklarla havacılığa devam edecek olan Sabiha Gökçen için artık istikbal göklerdedir.

İlk kadın gazeteci Selma Rıza Feraceli (5 Şubat 1872 – 5 Ekim 1931)

Selma Rıza Feraceli, Naile adını alan Avusturyalı bir anne ve 1877 yılında ilk Osmanlı Parlamentosu’nda görev alan diplomat Ali Rıza Bey’in yedi çocuğunun en küçüğüdür. İlk kadın gazetecimiz olan Selma Rıza Feraceli, 1898 yılında 26 yaşında iken Jön Türkler’in lideri olan ağabeyi Ahmet Rıza’nın yanına gitme kararı alır ve Paris’e gider. Ahmet Rıza Bey’in yönetiminde Paris’te yayımlanan Meşveret Gazetesi’nin Fransızca eki Mecheret Supplément Français ve Türkçe olarak yayımlanan Şura-yı Ümmet Gazetesi’nde kadınların sosyal ve kültürel yaşama katılımı konularında makaleler yazar.

selma feraceli

1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döner ve İstanbul’da da Hanımlara Mahsus Gazete ve Kadınlar Dünyası gibi kadın dergilerinde yazmaya devam eder. Selma Rıza Feraceli, Uhuvvet (Kardeşlik) adlı romanını 1892 yılında 20 yaşında iken yazar, ancak yayımlamaz. Uhuvvet romanı, ilk kez 1999 yılında dili sadeleştirilerek Kültür Bakanlığı yayınları arasında yayımlanır. Ayrıca, Selma Rıza Feraceli 1916 yılında Müslüman Osmanlı kızlarının eğitimi ve kültürel yönde gelişmesi amacıyla, Kandilli’deki Kandilli Adile Sultan İnas Mekteb-i Sultanîsi (Kandilli Lisesi) adıyla Türkiye’nin ilk yatılı kız lisesi olarak açılmasını sağlar.

İlk kadın hakları savunucusu Emine Semiye Önasya (28 Mart 1864 – 1944)

Emine Semiye Hanım, Tanzimat’ın önde gelen devlet adamlarından Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı, ilk kadın romancımız olarak kabul edilen Fatma Aliye Hanım’ın kız kardeşidir. Emine Semiye, Osmanlı kadın hareketinin öncülerindendir; yazar, siyasetçi, gazeteci, öğretmen ve hemşire olarak oldukça renkli bir kimliğe sahiptir.

Emine Semiye Hanım

Emine Semiye, hem çeşitli gazetelerdeki yazılarında hem de edebî eserlerinde kadın hakları, feminizm, çocuk terbiyesi, siyasi ve sosyal konular üzerinde durmuştur. Emine Semiye, yaşadığı dönemin sosyal, siyasi ve fikri anlamda çok hareketli olması ve sosyal meselelere duyarlılığı nedeniyle uzun yıllar yazmıştır. Emine Semiye roman, hikaye, deneme, hatırat, şiir gibi edebiyatın hemen her türünde eser vermiş bir yazardır. Kadınlıkla ilgili meselelere duyarlılığını kurduğu kadın dernekleriyle sosyal hayatta da devam ettirmiştir. Ayrıca aydın bir Osmanlı kadını olarak, kadınlıkla ilgili fikirlerini fiiliyata da dökerek ilerleyen yaşlarında İstanbul ve Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde öğretmenlik yapmıştır.

Kaynak
Türk Tarihinde Yer Alan Önemli Kadın Şahsiyetler Hakkında Öğrenci Bilgi DüzeyleriTürkiye’nin İlk Kadın Doktoru: Safiye AliTürkiye’nin İlk Kadın Mimarlarıİlk Türk Kadın GazeteciModernleşme Dönemi Bir Kadın Yazarın Portresi: Emine Semiye Hanım


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir