Menu

Ülkemizin Görülmesi Gereken 20 Tarihi Yeri



Efes Antik Kenti, Ayasofya, Nemrut, Hattuşaş başta olmak üzere Türkiye’nin farklı bölgelerinden görülmesi gereken 20 tarihi yeri listeledik. Siz de gittiğiniz veya gitmek istediğiniz tarihi yerleri yorumlarda bizimle paylaşabilirsiniz.

Anadolu’nun Kültür Mirası 11 Tarihi Yer yazımızı da okumanızı öneriyoruz.

1. Göbeklitepe, Şanlıurfa

Mısır’daki Piramitler’den sonra uygarlık tarihi açısından en önemli arkeolojik bulgu kabul edilen Göbeklitepe, Şanlıurfa’da Harran Ovası’nı kuzeyden sınırlayan dağ silsilesinin en yüksek noktasında yer alan, M.Ö. 10.000, yani günümüzden 12.000 yıl öncesine tarihlenen Neolitik döneme ait bir inanç merkezidir. Göbeklitepe’de bulunan 12.000 yıllık yapılar, mimarlık tarihinin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. İnsanoğlunun tek tanrılı dinlerden önceki çok tanrılı döneme ait ilk tapınağı, M.Ö. 4000 yılına tarihlenen Malta Adası’ndaki tapınak olarak biliniyordu. Göbeklitepe Tapınağı’nın tespiti ile bu bilgiler geçerliliğini yitirmiş ve insanoğlunun ilk tapınağının günümüzden 12000 yıl öncesine tarihlenen Göbeklitepe Tapınağı olduğu bilimsel verilerle kanıtlanmıştır.

gobekli tepe nedir

Dünyanın En Eski Tapınağı Göbeklitepe isimli yazımızı da okumanızı öneriyoruz.

2. Efes, İzmir

UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan uygarlıklar merkezi Efes Antik Kenti, Roma İmparatorluğu döneminde Asya Eyaleti’nin başkenti olarak Anadolu’nun en kalabalık kentiydi. Aziz Paul’un Hristiyanlığı yayma girişimlerinde bulunduğu, Mısır Kraliçesi Kleopatra’yla Roma İmparatoru Marcus Antonius’un ziyaret ettiği, Meryem Ana ile Aziz John’un son günlerini geçirdiği Efes’te, en eski yerleşim tarihi M.Ö. 6000 yıllarına dek uzanır. Kent, en büyük limanlardan birine sahip olarak, en başından itibaren Anadolu ile Akdeniz dünyası arasında ekonomik bir platform ve kültürel bir kesişim noktasıydı. Roma İmparatorluğu’nda Küçük Asya’nın ilk ve en büyük metropolü ünvanını taşıdı. En önemli tarihi yapıları arasında Hadrian Tapınağı, Domitian Tapınağı, Celsus Kütüphanesi, Yamaç Evler’i sayabiliriz.

efes antik kenti

3. Hattuşaş, Çorum

1986 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan Hattuşaş (Çorum, Boğazköy), Hitit İmparatorluğu’nun başkenti olarak Anadolu’da yüzyıllar boyu çok önemli bir merkez olmuştur. Önceleri ilk sahipleri olan Hattiler tarafından Hattuş olarak adlandırılan şehir, Hitit egemenliğine geçtikten sonra Hattuşa adını aldı. M.Ö. 1700’lerde Kuşşara şehrinin ilk Hitit kralı Anitta tarafından alınan Hattuşa, yine onun tarafından yıkıldı.

Yaklaşık yüzyıl kadar sonra şehir, I. Hattuşili tarafından tekrar kurularak 400 yıldan uzun bir süre hüküm sürecek olan bir uygarlığın başkenti haline getirildi. Günümüzde görülebilen ve büyük çoğunluğu Büyük Kral IV. Tudhaliya dönemine ait olan kalıntılar arasında tapınaklar, kraliyet konutları ve surlar bulunmaktadır.

hattusas

4. Zeugma Mozaik Antik Kenti, Gaziantep

Zeugma Antik Kenti, M.Ö 300’de Büyük İskender tarafından kuruldu. Romalı Komutan Pompeius M.Ö 64’te kendine yaptığı yardımlar karşılığında kenti I. Antiochos’a verdi. Kommagene Krallığı’nın 4 büyük şehrinden biri olan kent, M.Ö 31’den itibaren tamamıyla Roma İmparatorluğu’na bağlandı ve köprü, geçit anlamına gelen Zeugma adını aldı.

Roma döneminde büyük bir zenginlik ve ihtişam yaşayan Zeugma, M.S 256’da Sasani Kralı 1. Şapur tarafından ele geçirilerek yakıldı ve yıkıldı, daha sonra depremden büyük zarar gördü. Kente ait mozaikler, Mark heykeli, duvar resimleri ve kil mühür baskı koleksiyonu halen Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Mozaikler içinde en ünlüsü, dağınık saçları, çıkık elmacık kemiği ve bakışları ile dikkati çeken Çingene Kızı’dır. 30 bin metrekarelik Zeugma Mozaik Müzesi’nin en önemli sanat eserleri arasında yer alır. Çingene Kızı mozaiğine ait kenar bordürleri 2012 yılında ABD’nin Ohio eyaletinde yer alan Bowling Green Devlet Üniversitesi’ne ait Wolfe Sanat Merkezi’nde bulundu, esere ait parçalar Türkiye tarafından geri istense de henüz alınamadı.

zeugma

5. Olympos, Antalya

Olympos Antik Şehri adını, eskiden Olympos Dağı olarak bilinen Tahtalı dağından alır. Dağın eteklerinde bugün Yanartaş adıyla bilinen, hiç sönmeyen ateşi barındırır. Olympos, antik Likya medeniyetinin en önemli şehirlerinden biri olmuştur. Şehrin temelleri eski Helenistik dönemde, M.Ö 300 civarında inşa edilmiştir. Olympos’un tarihi kayıtlarda izine ilk defa M.Ö 78 yılında, Sicilya’daki Roma Valisi Servilius Vatia’nın zamanın en büyük korsanı Zenicetes’i deniz savaşında yendiği sene rastlanır.

olympos

6. Phaselis, Antalya

Kemer’den yaklaşık 12 km mesafede, Tekirova köyü yakınlarında bulunan ve eski bir Likya antik kenti olan Phaselis muhteşem doğal güzellikleri ve tarihi ile görülmesi gereken yerlerdendir. Phaselis’in tarihi M.Ö 7. yüzyıla dayanır. Pers, Büyük İskender, Ptolemaios ve Rodos Krallığı hakimiyetinde kalmış olan kent, bir süre de korsan Zenicetes’in hakimiyetinde kalmıştır. Büyük İskender’in fetihlerine ilk başladığı yıllarda, kış aylarını Phaselis’te geçirdiği bilinmektedir.

phaselis

7. Alanya Kalesi, Antalya

Alanya Kalesi, denizden 250 metreye kadar yükselen yarımada üzerinde bulunur. Surlarının uzunluğu 6.5 kilometreyi bulur. Kandeleri adıyla da bilinen Alanya yarımadasındaki yerleşim, Helenistik döneme kadar inmekle birlikte günümüze kalan tarihi dokusu 13. yüzyıl Selçuklu eseridir. Kale, 1221 yılında kenti alıp yeniden inşa ettiren Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılmıştır. Kalenin 83 kulesi ve 140 burcu vardır. Ortaçağ’da surların içine yerleşmiş, kentin su gereksinimi sağlamak üzere 1200’e yakın sarnıç yapılmıştır. Sarnıçların bir kısmı günümüzde de kullanılmaktadır.

alanya kalesi

8. Sultanahmet Camii, İstanbul

İstanbul’da eski adı Atmeydanı olan, bugünse Sultanahmet Meydanı diye bilinen alanın güneydoğusunda yer alır ve I. Ahmed tarafından Sedefkar Mehmet Ağa’ya yaptırılmıştır. Mavi Cami diye de bilinen, caminin yapımına 1609’da başlanmış, cami ve arasta 1617’de, geri kalan yapılar ise 1620’de tamamlanmıştır. Böylece külliye denen bir yapılar topluluğu ortaya çıkmıştır. Caminin adını taşıdığı Sultan I. Ahmed ise 14 yaşında tahta geçer, 14 yıl hükümdar olarak kalır ve 1617’de 28 yaşında ölür.

sultanahmet camii

9. Topkapı Sarayı, İstanbul

Osmanlı İmparatorluğu’nun padişahlarına ev sahipliği, devletine idare merkezliği yapan Topkapı Sarayı, 1460-1478 yılları arasında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Topkapı Sarayı, Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç arasında kalan tarihsel yarımadanın ucundaki Sarayburnu’nda Bizans akropolü üzerinde kurulmuştur. Topkapı Sarayı’nın halka açılması ise Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1924 yılında gerçekleşmiş ve günümüze kadar gelmiştir.

topkapi sarayi

10. Bodrum Kalesi, Muğla

Bodrum Kalesi, 1406-1522 yılları arasında Saint Jean Şövalyeleri tarafından üç tarafı denizlerle çevrili kayalık bir yarımada üzerinde, iki liman arasında inşa edilmiştir. Kalenin yapımında, depremde yıkılmış olan dünyanın yedi harikasından biri Mausoleum’un taşlarını kullanırlar. Kalede, Fransız, İtalyan, İngiliz, Alman ve İspanyol (Yılanlı) kuleleri bulunmaktadır. Rodos adası 1522 yılında Türkler tarafından alındıktan sonra, şövalyeler Bodrum ve çevresini terk ederler. 1895’ten itibaren hapishane olarak kullanılan kale, Fransız ve İngilizlerin I. Dünya Savaşı sırasında 26-28 Mayıs 1915’te bombalamaları ile yarı yıkık hale gelerek terk edilmiştir.

Günümüzde Bodrum Kalesi içinde, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi yer almaktadır. Ülkemizin tek, dünyanın ise en önemli sualtı arkeoloji müzelerinden biridir. Müzede, sualtı kazı ve araştırmalarından gelen eserlerin yanı sıra, Bodrum ve çevresindeki kazı ve araştırmalardan ele geçen eserler de sergilenmektedir. Amforalar, hamam, MS VII. yüzyıl Doğu Roma gemisi, camlar, MS XI. yüzyıl Serçe Limanı Cam Batığı, Yılanlı Kule, sikke ve mücevherat salonu, Karyalı Prenses, İngiliz Kulesi, Tunç Çağ Batıkları, Zindan ve Komutan Kulesi Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi sergilerinin başlıcalarıdır.

bodrum kalesi

11. Nemrut, Adıyaman

Nemrut, yüksekliği on metreyi bulan büyüleyici heykelleri, metrelerce uzunluktaki kitabeleriyle, UNESCO Dünya Kültür Mirası’nda yer almaktadır. Antik dünyanın küçük, ancak güçlü ülkesi Kommagene, baba tarafı Pers Krallarından Krallar Kralı olarak anılan Darius ile anne tarafı Makedonya Hükümdarı Büyük İskender ile akraba olan bir prensin oğlu Mithridates Kallinikos tarafından, İ.Ö. 109 yılında bağımsız bir krallık olarak kurulmuştur. Nemrut Dağı, üzerinde barındırdığı dev heykellerin ve anıt mezarın yanı sıra, dünyanın en muhteşem gündoğumu ve gün batışının seyredilebildiği yer olmasıyla da ilgi çekmektedir. Nemrut Dağı, çevresindeki Kommagene uygarlığı eserleri ile birlikte ülkenin önemli milli parklarından biridir. Nemrut Dağı’ndaki dev heykeller ve tümülüs, Arsameia (Eski Kale), Yeni Kale, Karakuş Tepesi ve Cendere Köprüsü milli park sınırları içerisinde yer alıyor.

nemrut

12. Göreme Açıkhava Müzesi, Nevşehir

Göreme Açıkhava Müzesi, M.S. IV. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadar yoğun bir şekilde manastır hayatına ev sahipliği eden bir kaya yerleşim yeridir. Bir vadi oluşturan alanda, kaya blokların içinde kiliseler, şapeller, yemekhaneler ve oturma mekânları oyulmuş. Göreme Vadisi, tarihte ilk manastır eğitim sisteminin başlatıldığı yer olarak kabul ediliyor. UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Göreme Açıkhava Müzesi’nde, Kızlar ve Erkekler Manastırı, Aziz Basileus Kilisesi, Elmalı Kilise, Aziz Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise gezilebilir.

goreme

13. Myra, Antalya

Bugünkü Demre ilçe merkezinde ve civarında yer alan Myra Antik Kenti, aynı adı taşıyan ova üzerinde kurulmuştur. Myra Antik Kenti, özellikle Likya dönemi kaya mezarları, Roma dönemi tiyatrosu ve Bizans dönemi Aziz Nikolaos Kilisesi (Noel Baba) ile ünlüdür. Likçe yazıtları ve sikkeler, Myra’nın İ.Ö. 5. yüzyıldan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösterir. Likya Birliğinin altı büyük kentinden biri olan Myra, Likçe yazıtlarda Myrrh adıyla anılır. Bizans döneminde ise Myra, dini yönden olduğu kadar idari yönden de önde gelen şehirlerden biri olmuştur. Günümüze dek ulaşan ününü ise, Aziz Nikolaos’un (Noel Baba) İ.S. 4. yüzyılda şehrin piskoposu olmasına ve ölümünden sonra aziz mertebesine ulaşıp adına kilise yapılmasına borçludur. Myra, 7. yüzyıldan itibaren gerek deprem, su baskını ve Demre Çayı’nın getirdiği alüvyonlar, gerekse Arap akınları sebebiyle önemini yitirip 12. yüzyılda köy hüviyetine dönüşmüştür.

myra

14. Aspendos, Antalya

Aspendos Tiyatrosu, gerek mimari özellikleri gerekse iyi korunagelmişliği ile Roma Devri tiyatrolarının günümüzdeki en seçkin temsilcilerinden biridir. MS. 2. yüzyılda Marcus Aurelius (161 – 180) döneminde inşa edilmiştir. İki tepe üzerine kurulu Aspendos’un tiyatrosu, küçük tepenin doğu yamacına yaslanmıştır. Tiyatronun sahne binası Selçuklular döneminde ikametgah olarak kullanılmış, bazı takviye ve tamir görmüş, dışı sıvanmıştır.

aspendos

15. Ayasofya, İstanbul

Ayasofya, Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da yapmış olduğu en büyük kilise olup aynı yerde üç kez inşa edilmiştir. İlk yapıldığında Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak adlandırılmış, 5. yüzyıldan itibaren ise Ayasofya (Kutsal Bilgelik) olarak tanımlanmıştır.

Birinci kilise, İmparator Konstantin tarafından 360 yılında yapılmıştır. İmparator Arkadios’un karısı İmparatoriçe Eudoksia ile İstanbul Patriği arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, patriğin sürgüne gönderilmesi üzerine, 404 yılında çıkan halk ayaklanması sonucunda yakılıp yıkılmıştır.

İkinci Kilise, İmparator II. Theodosios tarafından 415 yılında yeniden inşa ettirilmiştir. Kilise, İmparator Justinianos’un zamanında aristokrat kesimi temsil eden maviler ile esnaf ve tüccar kesimi temsil eden yeşillerin imparatorluğa karşı birleşmesi sonucunda çıkan ve tarihte Nika İsyanı olarak bilinen, büyük halk ayaklanması sırasında, 532 yılında yıkılmıştır. Günümüz Ayasofya’sı İmparator Justinianos tarafından dönemin iki önemli mimarı olan Miletoslu (Milet) İsidoros ile Trallesli (Aydın) Anthemios’a yaptırılmıştır. Ayasofya, Doğu Roma İmparatorluğu boyunca hükümdarların taç giydiği, başkentin en büyük kilisesi olarak katedral işlevi görmüştür. UNESCO Dünya Miras Listesi’ne Hipodrom, Ayasofya, Aya İrini, Küçük Ayasofya Camisi ve Topkapı Sarayı’nı içine alan Arkeolojik Park bölümüyle girmiştir.

ayasofya

16. Kayaköy, Muğla

Kayaköy’ün geçmişi M.Ö 3000’lere kadar gider. Kentteki antik dönem kalıntılarından M.Ö IV. yüzyıla tarihlenen lahit ve kaya mezarları günümüze kadar ulaşır. O dönemde bölgenin adı Telmessos’tur. Önce Perslerin, daha sonra Büyük İskender’in egemenliğine girer. Bir süre Mısır Kralı Ptalomus’un egemenliğinde kalır, daha sonra Roma İmparatorluğu tarafından işgal edilir. Bu dönemde uzak diyar anlamında Meğri (Makri) ismiyle anılır. Osmanlı toprağı olması ise 1424 yılında olur. 14. yüzyıldan itibaren Rum yerleşimi haline gelen köyde, 1922 yılında Türkiye ve Yunanistan hükümetleri arasındaki anlaşma gereğince, yaşayan Rumlar ile Batı Trakya’da yaşayan Türkler karşılıklı olarak göç ettirilir. Yöreye gelen Türkler, çevre ve yaşam koşullarına uyum sağlayamadıkları için yamaçta bulunan evlere değil de, Kayaköy’ün önündeki düzlüğe ya da başka kentlere yerleşirler. Kayaköy’ün aşağı mahallesindeki Panayia Pirgietissa kilisesi ile, yukarı mahalledeki Taksiyarhis kilisesi önemli mimari örnekler olarak halen ayakta. Buna karşın, 2000 kadar taş ev, şapeller, çeşitli atölyeler, okullar, hastane binası, kütüphane gibi binalar fiziksel koşullara direnememiş ve Kayaköy ayakta kalan evleriyle adeta hayalet köy görünümünü almıştır.

kayakoy

17. Yerebatan Sarnıcı, İstanbul

İstanbul’un görkemli tarihsel yapılarından biri de Ayasofya’nın güneybatısında bulunan, Bizans İmparatoru I. Justinianus (527 -565) tarafından yaptırılan bu büyük yeraltı sarnıcı, suyun içinden yükselen ve sayısız gibi görülen mermer sütunlar sebebiyle halk arasında Yerebatan Sarayı olarak isimlendirilmiştir. Sarnıcın bulunduğu yerde daha önce bir bazilika bulunduğundan, Bazilika Sarnıcı olarak da anılır. Sarnıç, uzunluğu 140 metre, genişliği 70 metre olan dikdörtgen biçiminde bir alanı kaplayan, dev bir yapıdır. 52 basamaklı taş bir merdivenle inilen bu sarnıcın içerisinde, her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun bulunmaktadır. Birbirine 4.80 metre aralıklarla dikilen bu sütunlar, her biri 28 sütun içeren 12 sıra meydana getirirler.

yerebatan sarnici

18. Simena, Antalya

Günümüzde Kaleköy olarak anılan antik Simena, küçük bir Likya kıyı kenti olup, M.Ö. 4. yüzyıldan günümüze kadar stratejik bir nokta olma özelliği gösterir. Bu özelliğini en canlı yansıtan kalıntı günümüze dek sağlam kalmış kale olup, buradan Kekova ve çevresinin en mükemmel manzaralarını izlemek mümkündür. Simena, Türkiye’nin sadece denizden ulaşılabilen nadir yerleşimlerinden biridir. Simena antik kentinde kıyıya yanaşıldığında göze çarpan ilk yapı, kitabesinde “Aperlai halkı ve meclisi ile birliğin diğer şehirleri tarafından imparator Titus’a armağan edilmiştir” yazılı olan ve M.Ö. 79 yılında yapıldığı düşünülen, Roma hamam kompleksine ait yapı kalıntılarıdır. Sahilden dik bir patika ve yer yer antik basamaklar yardımıyla kaleye ulaşılırken iki lahit dikkati çeker. Kaleye ulaşıldığında ilk göze çarpan kalıntı doğal kayaya oyularak inşa edilmiş, 7 oturma sıralı, 300 kişi kapasitesi ile Simena’nın önemli kalıntılarından biri olan tiyatrodur. Su sarnıçları, kaya mezarları ve önce tapınak, ardından kilise ve en son cami olarak kullanılmış dini yapının izleri, kalenin diğer kalıntıları arasındadır.

simena

19. Sümela Manastırı, Trabzon

Sümela Manastırı’nın Bizans İmparatoru I. Theodosius zamanında (375 – 395) Atina’dan gelen Barnabas ve Sophronios isimli iki rahip tarafından kurulduğu düşünülür. Sümela, manastır işlevini 1923 yılına kadar sürdürdü. Yapı esas olarak ana kaya kilisesi, birkaç şapel, mutfak, öğrenci odaları, misafirhane, kütüphane ile kutsal ayazmadan oluşur. Bu yapılar topluluğu, oldukça geniş bir alan üzerine yayılır. Manastırın girişinde su getirdiği anlaşılan büyük su kemeri yamaca yaslanmış durumdadır. Çok gözlü olan bu kemerin bugün büyük bir bölümü yıkılmıştır. Avlunun etrafındaki binalar içindeki dolaplar, hücreler, ocaklarda Türk sanatının etkileri de görülür. Manastırın ana ünitesini meydana getiren kaya kilisesinin ve ona bitişik şapelin iç ve dış duvarlarını donatan freskler, 18. yüzyılın başlarına tarihlenir.

sumela manastiri

20. Afrodisias, Aydın

Adını aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’ten alan Afrodisias, özellikle Roma çağında Afrodit tapınımı ile ünlenmiş antik bir kent olup, günümüzde de çok iyi korunmuş anıt yapıları ile Türkiye’nin en önemli arkeolojik yerlerinden biridir. Yerleşim tarihi M.Ö 5. bin yıl ortalarına kadar uzanan Afrodisias, M.Ö 6. yüzyılda küçük bir köy görünümünde iken, M.Ö 2. yüzyılda Menderes Vadisi’ndeki yoğun şehirleşme döneminde kent devleti (polis) statüsü kazanmıştır. M.Ö 1. yüzyılda Roma ile yakın ilişkilere sahip olan Afrodisias, daha sonra Roma İmparatoru olarak Augustus unvanını alacak olan Octavian tarafından “Tüm Asya’dan kendime bu kenti seçtim.” sözleriyle koruma altına alınmış ve Roma Senatosu tarafından M.Ö 39 yılında vergi muafiyeti ve özerklik gibi ayrıcalıklar tanındıktan sonra hızla gelişmeye başlamıştır.

Afrodisias’ın arkeolojik önemi, Geç Helenistik Dönem’den Roma ve Bizans dönemlerine kadar süren yoğun bir fikir ve değer alışverişini gözler önüne seren, büyük ölçüde mermerden inşa edilmiş yapıların ve bunlarla ilişkili kabartma ve yazıtların istisnai ölçüde iyi korunmuş olmasından gelmektedir. Afrodisias, M.S 1. – 5. yüzyıllar arasında bütün Akdeniz dünyasında büyük üne kavuşan, başta Roma olmak üzere, imparatorluğun dört bir yanında imzalarını taşıyan eserleri bulunan heykeltıraşlar yetiştirmiştir. Mermer ocaklarının kente eşine az rastlanır derecede yakın olması, Afrodisias’ın mermer heykel sanatı için yüksek kaliteli bir üretim merkezi haline gelmesinin önemli bir nedenidir. Bu özellikleri nedeniyle, Afrodisias Antik Kenti yaklaşık 2-3 km kuzeydoğusunda bulunan antik mermer ocakları ile birlikte 2017 yılında Dünya Mirası Listesi’ne kaydedilmiştir.

Afrodisias

Kaynak
Türkiye Tarihi ve Turistik Noktalar RehberiTürkiye Tarihi Yerler Kılavuzu, M.Orhan Bayrak, Matador Network, Turkey


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir