Anadolu’da M.Ö 2000 yıllarında yaÅŸamış ve büyük bir uygarlık kurmuÅŸ olan Hititler’in tarih sahnesinde görülmesi daha öncelere dayansa da, M.Ö 1660 – 1630 yılları arasında hüküm sürmüş I. HattuÅŸili tarafından kurulduÄŸu söylenir.
Bu konu belgelere bakıldığında biraz karışıktır, çünkü Hattuşili de kendinden önce gelen Labarna ve başşehir Kussara’dan bahsetmektedir. Bu dönem ise oldukça karışıktır, çünkü Anadolu’da yerel krallar hüküm sürmektedir. Hattuşili, merkez Hattuşaş olarak krallığı kuran kişidir. Hattuşili yayılma siyaseti izlemiş ve sınırlarını güneye, bugünkü Suriye’ye ve batıda Arzawa ülkesine kadar (kabaca Batı Anadolu’nun büyük bir kısmı) genişletmiştir.
M.Ö 1460 – 1190 yılları Hitit Krallığı’nın Büyük Krallık dönemi olarak adlandırılır. M.Ö 1200’lü yılların sonuna doÄŸru Hitit Krallığı en parlak devirlerini yaÅŸarken, kral III. Arnuvanda’nın ölmesinden sonra çocuÄŸu olmadığından kardeÅŸi II. Åžuppiluliuma’nın tahta geçmesi ile sarayda karışıklıklar çıkmış, hatta halk arasında da baÅŸkaldırmalar olmuÅŸtur. Bunun üzerine bir de Kuzey kavimleri saldırısı eklenince Hitit devleri dayanamamış, istilalar altında tarihe karışmıştır. Büyük Hitit Devleti’nin yıkılışından sonra, Eski Anadolu’nun iç güney ve güneydoÄŸunun bazı kısımları ile Kuzey Suriye bölgelerine yerleÅŸmiÅŸ, Hititler’in bir nevi devamı olarak kabul edilen bu devre Geç Hitit Devletleri adı verilmektedir.
Özetlemek gerekirse, Hitit Devleti’nin tarihi 3 dönemden oluÅŸur:
- Eski Krallık (M.Ö 1800 – M.Ö 1400)
- Yeni Krallık (M.Ö 1400 – M.Ö 1200)
- Geç Hitit Devleti (M.Ö 1200 – M.Ö 700)
Başkent Hattuşa, Çorum, Boğazköy
Hititler, Batı dillerine İngilizce The Hittites, Almanca Die Hethiter, Fransızca Heteen, daha sonra İngilizce yazılışına uygun olarak Les Hittites ÅŸeklinde aktarılmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu eski Anadolu toplumunun adı, Fransızca’nın etkisi ile Etiler olarak ortaya çıksa da, sonradan Hititler adı benimsenmiÅŸtir.
Çorum Yazılıkaya’daki tapınakta bulunan 12 tanrı kabartması (İsa’nın 12 havarisi, 12 imamla iliÅŸkilendirilir)
Hitit dili, Hint-Avrupa dil ailesinin bilinen en eski üyesidir. Hititler, Mezopotamya’da kullanılmakta olan Eski Babil tarzında bir hece yazı sistemi ile yazılan çivi yazısını kendi dillerine uygulayarak kullandılar. Boğazköy’de ilk kazılarda bulunmuş olan binlerce tablette de, kral yıllıkları, siyasal antlaşmalar, yine siyasal mektuplaşmalar, yasalar, yönetim ile ilgili yönergelerin yanı sıra mitolojik, dini metinler (dualar, ayinler, şenlik törenleri), fal ve büyü metinleri bulunmaktadır. Ayrıca yine çivi yazısı ile Hititçe, Sümerce, Akadca ve Hurrice dillerinde sözlük niteliğinde tabletlerin de ele geçmesi ile hemen hemen bütün yazı türlerini kapsayan tabletlerin bulunması, bu arşivin daha çok bir kitaplık niteliği taşıdığını göstermektedir.
Hitit çivi yazısının kullanımı, yaklaşık M.Ö. 1190 yılında Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra sona ermektedir. Hititler’in kullandığı bir başka yazı sistemi ise hiyeroglif (resim yazı) yazısıdır. Bu yazıdaki dil, çivi yazısından bilinen Luvice’ye benzerliğinden dolayı, kaynaklarda Luvi hiyeroglifleri olarak da geçmektedir. Hititler kil tabletlerde çivi yazısını, mühürlerde, kaya anıtları ve taş anıtlar üzerinde ise hiyeroglif yazısını kullanmışlardır.
Hitit kralı 4. Tuthalya’nın hiyeroglif ile yazılı ismi ve arması
Çivi yazılı metinlere göre Hitit ülkesinin (bugünkü Anadolu’nun büyük bir kısmı) adı Hatti memleketidir. Bu ad, Hititler’in göçünden önce de kullanılmaktaydı. Hititler, Anadolu’ya göç ettikten sonra da ülkenin adını değiştirmemişlerdir. Metinlerde kendilerini Hattili adam, Hatti memleketi halkı, Hatti memleketi evlatları/çocukları, Hitit kralları ise kendilerini Hatti memleketinin büyük kralı olarak tanıtmaktadırlar.
Metropolitan Müzesi’nde bulunan Hitit kanatlı tanrı heykeli, M.Ö 13. yüzyıl
Hititler’in Anadolu’da kurdukları egemenlik, büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayalı bir ekonomik gücün eseriydi. Diğer gelir kaynakları dokumacılık, maden işletmeciliği ve çeşitli ham maddeler olmak üzere geniş bir yelpazeye ayrılırdı. Hitit Devleti’ne bağımlı devletlerden alınan vergiler ve savaş ganimetleri de önemli gelir kaynaklarını oluşturmaktaydı.
Tahıldan üretilen besinler Hitit mutfağında çok önemli yer tutmaktaydı. Hitit tabletlerinde 180 civarında ekmek, börek, çörek ve unlu mamül türlerine rastlanmaktadır. Yazılı kaynaklar ekmek türlerinin hem şekillerine (küçük, kalın (somun), ince ekmek (yufka/pide) ya da çeşitli insan uzuv ile hayvan/bitki biçimli ekmekler gibi) hem de lezzetlerine göre (tatlı, ballı, yağlı, acı, ekşi ekmek gibi) ayrı ayrı adlandırıldıklarını gösterir. Bunların yanı sıra hamurun içine ya da üzerine bezelye, susam, nar, salatalık, bira gibi katkıların konulmasıyla da çeşit çeşit ekmek üretilmekteydi. Ekmeğin arasına soğan, pişmiş et, ciğer gibi besinlerin konulmasıyla hazırlanan türlü börek ve ekmek arası (sandviçler) da yapıyorlardı. En iştah açıcı Hitit yemeklerinden birisi günümüzün şiş kebabını andıran, ekmeklerin aralarına koyun yağı konularak şişlere dizilip sonra ateşte pişirilen bir yemektir.
Hititçe’de hastalanmak fiilinin karşılığı olan iştark sözcüğünün anlamında tanrıların sebebiyet verdiği bir olay olduğuna dair bir ifade gizlidir. Hastalıkların, tanrıların ihmal edilmesinden, yapılan haksızlıklardan veya yükümlülüklerin yerine getirilmemesinden dolayı verilen ilahi cezalar olduğu düşünülürdü. Buna karşılık tanrıların gazabından korunmak için hiyerarşik bir düzene bağlanmış ayinler yapar, kurbanlar sunarlardı. Bin tanrılı halk olarak kabul edilen Hititler’de tanrılar ve insanlar arasındaki bağlılık bir yaşam ve algılama biçimiydi.
Metropolitan Müzesi’nde bulunan, oturan tanrıça ve çocuÄŸu, M.Ö 15. – 13. yüzyıl
Hititler’de tedavi yapan kiÅŸiler, hem büyü hem de bitki karışımlarını yapabilen insan olmalıydılar. Bunların yanı sıra reçeteleri oluÅŸturmak veya hazırlamak için okuryazar olmaları da düşünülebilir. Kral veya ailesinden önemli kiÅŸilerin hastalıklarında, uzman doktorlar genellikle Mısır ya da Babil’den getirtilirdi. Hitit kralı III. HattuÅŸili’nin kız kardeÅŸi Matanazi’nin hamile kalabilmesi için Mısır firavunu II. Ramses’ten ilaç hazırlayabilecek bir hekim göndermesini istemesidir. Ramses bu isteÄŸe karşılık HattuÅŸili’ye aÅŸağıdaki mektubu yazmıştır:
“KardeÅŸime ÅŸunu söylemek isterim, Bak, kardeÅŸimin kız kardeÅŸi Matanazi, kardeÅŸin kral onu tanıyor. O ellilik ya da altmışlık bir kadındır. Bak, elli ya da altmış yaşında bir kadını doÄŸurtmak için ilaç yapmak olanaksızdır.”
Hitit Güneş Kursu (Dini törenlerde kullanılırdı)
Bugün birçok alanda kullanılan kimyasal yöntemler çok eski zamanlarda yaşamış toplumlarda da bilinmekteydi. Ortaya çıkarılan kaynaklar sayesinde bu konu hakkında önemli bilgilere ulaşılmıştır. Bu alanda kullanılmış olan distilasyon (damıtma), ekstraksiyon (özünü/suyunu çıkarma), süblimasyon (süblimleştirme), filtrasyon (süzme) gibi kimyasal teknolojiler, zamanın birçok endüstrisinin üretilmesinde kullanılmıştır. Ateşin de kontrollü kullanımıyla seramik, metal, boya, yağ, parfüm, mücevherat, dericilik ve birçok gıda teknolojisi Hititler zamanında biliniyordu. Bu malzemeler Hitit metinlerinde geçtiği gibi, kazılarda görsel malzeme olarak ortaya çıkarılanlar da vardır.
Antik çağlarda yaşamış çoğu yakın doğu toplumu gibi, Hititler’in de mayalama yoluyla meyve ve tahıllardan alkollü içecekler ürettiklerini biliyoruz. Hititçe’de şarap viyana olarak adlandırılıyor. Hititçe’de şarabın ve biranın farklı türlerini anlatan kelimelerin çokluğu, Hititler’in köklü bir içki kültürüne sahip olduklarına işaret eder. Hitit metinleri şarap, bal, zeytinyağı ve bazen çam sakızının karışımlarını anlatır.
Çorum Yazılıkaya Tapınağı
Hititler döneminde Anadolu’da resmi binalar ve tapınaklar taş temel üzerine ahşap destekli kerpiç duvarlardan oluşurdu ve düz damlı olarak inşa edilirdi. Hititler sağlam yapılar inşa etmişlerdir. Hitit belgelerden birinde, inşa sırasında yapılan bazı işlemlerden ve yapımda kullanılan çivi, bakır, demir, çekiç, kazık gibi nesnelerden bahsedilir. Hitit yasalarında da inşaat ile ilgili maddeler vardır. Örneğin; bir kişi diğerinin evini ateşe verdiği zaman ceza olarak yerine yenisini inşa etmesi gerekiyordu.
Hititler’de inÅŸa ile ilgili bir diÄŸer belge ise, bir Hitit kralının kentin yöneticisine, ÅŸehrin inÅŸası ve alt yapısı hakkında bazı direktifler vermektedir: “(…) geniÅŸliÄŸi altı arşın olsun. Ayrıca yaÄŸmur oluÄŸu ve saçak ile çevrilmiÅŸ olsun. Saçak boyu önden altı arşın olsun! BeÅŸ karış dışarı çıkmış olsun!” Hititler’de inÅŸaat alanında en iyi örneklerden biri kuÅŸkusuz sur sistemidir. Düşman saldırılarına karşı inÅŸa edilen surlar çift sıra halinde uzanmaktadır.
Hititler’de tapınaklar genellikle asimetrik plan ÅŸemasına uygun olarak yapılıyor ve büyük bir orta avlu etrafında sıralanan odalardan oluÅŸuyordu. Bu kısma tapınağın ana kısmı deniyordu. Odaların simetrik bir düzen sergilediÄŸi bu ortadaki avlunun yan kısmında ise tanrı heykellerinin ya da kabartmalarının bulunduÄŸu kutsal oda/aditon/cella yer alıyordu. BoÄŸazköy’de yapılan kazı çalışmaları sırasında Hitit dini mimarisinin en güzel örnekleri çıkarılmıştır. Bunlardan en büyüğü Büyük Tapınak 1 nolu tapınaktır. Bu yapı Hatti’nin Fırtına Tanrısı ve Arinna’nın GüneÅŸ Tanrıçası’nın evi olarak yapılmıştır.
Hititler’in çeşit çeşit seramik sanat eserleri vardı. Bunların içinde en göz alıcıları saray ve tapınaklarda kullanılan, çoğu törenler için üretilmiş güzel kırmızı gaga-ağızlı testiler, heykelsi formlara sahip boğa şeklinde kaplar ve üzerinde kabartmalarla çeşitli sahneler betimlenen büyük vazolardır. Ayrıca ambar ve depolamada kullanılan insan boyunda iri küpler de bulunmaktadır.
Hititler ekonomik açıdan güçlenmek, sınırlarını korumak ve daha geniş topraklara sahip olmak için savaşmışlardır. Bütün bunları sağlamak için düzenli bir orduya sahip olma gereksinimi duyan Hititler’in askeri gücünü yerli halk, egemenlikleri altındaki bağlı beyliklerden aldıkları belirli sayıda destek birlikleri ile zaman zaman ücretli yabancı askerler ve de kuşatma öncüleri oluşturmaktaydı. Bunlardan başka, kralın özel saray koruma birliği vardı. Ordunun en önemli iki gücü piyadeler, yani yaya askerler ve arabalı savaşçılardı. Hitit ordusunda askerler, kısa eteklik, vücudu korumak için zırh, miğfer, sivri uçlu çarık giyerlerdi. Yakın dövüşte genelde kılıç, hançer, mızrak ve balta kullanmışlardı. Uzak dövüş için mızrak kullanırlardı, ama ok ve yay kuşkusuz çok daha etkiliydi.
Hitit savaş arabaları
Hititler’de heykeltıraÅŸlık oldukça geliÅŸmiÅŸti. Hitit heykel sanatı denildiÄŸinde aklımıza daha ziyade BoÄŸazköy’de bulunan (açıkhava tapınağı) Yazılıkaya’nın duvarlarını süsleyen kabartmalar ya da BoÄŸazköy’ün giriÅŸ kapılarında yer alan sfenksler gibi, mimari yapıların öğeleri olan heykeltraÅŸlık eserleri gelir. Hititler’in altın ve gümüşten takılar, tanrı heykelcikleri, hatta törensel içki kapları ürettiklerini biliyoruz. Altın ve gümüş, yumuÅŸak ve kolay iÅŸlenilebilen metaller olduklarından insanoÄŸlunun en erken ÅŸekil vermeye baÅŸladığı metaller olmuÅŸlardır. Hititli ustalar da bu metalleri büyük maharetle iÅŸleyip çok güzel eserler üretmiÅŸlerdi.
Hitit kralı II. Şuppiluliuma
Hititler’de bizim toplumumuzda da olduğu gibi bir hukuk sistemi ve yazılı yasalar vardı. Hitit hukuku ile ilgili bilgilerimizi çeşitli kaynaklardan öğrenmekteyiz. Bunlar, mahkeme tutanakları, kralın taşra yöneticilerine gönderdiği yönergeler, eyaletler içindeki ve arasındaki davalar, kral III. Hattuşili ile Arma-Tarhunda arasındaki dava kayıtları ve saray görevlilerinin işlediği bazı suçlarla ilgili kayıtlardır.
Hititler’de adalet çok önemliydi ve yasalar adaleti ve huzuru korumak için yapılırdı. Hitit yasalarında ceza ile ilgili kısım, adam öldürme, saldırı, mal ve mülke verilen zarar, büyücülük, hırsızlık, cinsel suçlardan oluşuyorken, medeni hukuk ile ilgili kısım ise evlilik, hayvanların ve belirli mallar ile hizmetlerin fiyatının belirlenmesi, insan emeği gibi konulardan oluşmaktaydı. Hitit yasaları sert değildi ve insancıl bir yapıya sahipti, en önemli özelliği ise kısasa kısas şeklinde bir uygulamaya yer vermemesidir.
Hitit kral mühürleri (Osmanlı padişahlarının tuğralarına benzer işlev görmekteydi)
Hitit dünyasında evlilikler büyük olasılıkla tek eşliydi. Hititler’e ait yasalarda evlilik ile ilgili maddelerde çok eşliliğe değinilmemesi bu olasılığı kuvvetlendirmektedir. Ayrıca sözlenme, evliliğe kızın ailesinin karar vermesi, erkeğin kız tarafına başlık vermesi, kızın da evlendiğinde çeyiz getirmesi günümüz Anadolusunda bazı bölgelerde, özellikle kırsal alanlarda karşılaştığımız adetlere benzemesi nedeniyle dikkat çekicidir. Aradan bin yıllar geçmiş olsa da, bu geleneklerin hala bugün de devam ettiğini görüyoruz. Boşanmalarda erkek kadar kadının da yasalar önünde bu hakka sahip olması ve malların eşit bölüşülmesi, o dönemde Hititler’de kadına verilen önemi göstermektedir.
Puduhepa
Hitit kraliçelerinin de ayrıcalıklı bir yerinin olduÄŸu, HattuÅŸa BoÄŸazköy, Tel-el-Amarna ve Ugarit-Ras Åžamra’da açığa çıkarılan krallık arÅŸiv belgelerinden anlaşılmaktadır. Hititler’de kraliçelik kurumunun, çağının kraliçelerinden ayrılan bir statüye sahip olduÄŸu, Hitit kralına eÅŸit bir konumda olduÄŸu, memleketinde hükmetme yetkisi olan, dış politikaya bizzat karışan, devletler arası hukukta söz sahibi, krallığın bağımsız bir kadın temsilcisi olarak yer aldığı kaydedilmektedir.
Hitit kraliçeleri içinde en bilinen, birçok araÅŸtırmaya konu olan Kraliçe Puduhepa’ya ait mektup, dua, adak metni ve emriyle yazdırıldığı bilinen dini içerikli filolojik belgeler sayesinde hakkında geniÅŸ bilgi edinilir. Kral HattuÅŸili ile evlenen, Tawananna (egemen kraliçe) ünvanını neredeyse hiç kullanmayan, Hitit kraliçeleri içinde tek rahip kızı olan Puduhepa sürekli rahip kökenli olmakla övünür. Hititler kendilerinin bin tanrıları olduÄŸunu metinlerde vurgulamaktadırlar. Tanrılar topluluÄŸu zamanla o kadar kalabalık olmuÅŸtur ki, Puduhepa tanrılar topluluÄŸunu yeniden düzenlemek zorunda kalmıştır. ÇocukluÄŸunda hasta olan III. HattuÅŸili’nin evlilikleri döneminde de hastalığının devam etmesi üzerine, kocasının saÄŸlığının devamı ve uzun bir ömür için tanrılara dualar ve adaklar vadeder.
Puduhepa’nın diplomasi alanındaki sahip olduğu birikimi, yabancı ülke kral ve kraliçeleri ile mektuplaşmaları, anlaşmalara imza atması, dini metinleri toplatması gibi işlevlerinden iyi bir eğitim aldığı ve zengin bir kültür birikimine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Kraliçenin bir de ekonomik işlerle de ilgilendiği, arazi bağış belgelerinde bile onun adının yer aldığı bilinir.
Siyasal alanda saÄŸlam bir yapısı olan Hititler, Panku Meclisi, tahta geçiÅŸ sırasını belirleyen Telipinu Fermanı, Mısırlılarla yaptıkları tarihin iki büyük devletinin arasında yapılan KadeÅŸ AntlaÅŸması gibi önemli icraatlarıyla tarih yapraklarına kayda deÄŸer bilgiler bırakmışlardır. Herhangi bir siyasal sorun olduÄŸunda Kral Panku’yu toplantıya çağırıyordu. Kralın belirlediÄŸi veliahtın Panku Meclisi’nin onayından geçmesi gerekirdi.
Hitit Kralı Telepinu, taht için dökülen kanların ve bitmez tükenmez aile kavgalarının kargaÅŸa yarattığını, devletin küçülüp yavaÅŸ yavaÅŸ çökmeye baÅŸladığına iÅŸaret ederek, Telipinu Fermanı’nın uygulanmasını emreder ve taht verasetini belli kurallara baÄŸlar.
Kadeş Antlaşması metni
Hitit ve Mısır arasında yapılan Kadeş Antlaşması, bilinenin aksine ilk yazılı antlaşma değildir. Ondan önce de, krallar ve vasalları arasında, birçok yazılı anlaşma gerçekleşmiştir. Kadeş’i önemli kılan, karşılıklı eşitlik ilkesine göre o zamanki dünyanın, iki güçlü devleti arasında yapılmış ilk yazılı anlaşma olmasıdır.
M.Ö. 1274 tarihinde II. Ramses ile Muvatalli arasında, KadeÅŸ önünde büyük bir meydan savaşı yapılmış ve KadeÅŸ Barış AntlaÅŸması ile sonuçlanmıştır. Bu antlaÅŸmaya baÄŸlı olarak, II. Ramses savaÅŸtan önce aldığı yerleri boÅŸaltmış, KadeÅŸ ÅŸehri Hititlere kalmıştır. AntlaÅŸma çivi yazısıyla gümüş plakalar üzerine Akadca olarak yazılmıştır. Ayrıca kralın mührünün yanında kraliçenin mührü de vardır. Bu antlaÅŸmanın gümüş levhalara kazınmış olan asıl metinleri kayıptır. Mısır’da tapınakların duvarlarına kazınan antlaÅŸmanın bir nüshası da, BoÄŸazköy (BoÄŸazkale) kazılarında kil tablet olarak bulunmuÅŸ olup, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Kaynak
ÇiÄŸdem Atakuman – Hititler, Anadolu Hitit Sosyal YaÅŸamında Kadının Yeri ve Önemi