Menu

Büyük Türk Denizcisi Barbaros Hayreddin Paşa



Büyük Türk denizcisi Barbaros Hayreddin Paşa’nın hayatını ve yaşadığı dönemdeki önemli olayları derledik.

“Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki donanmayla seferden geliyor!
Adalar’dan mı? Tunus’tan mı, Cezayir’den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seferden geliyor?”

(Yahya Kemal Beyatlı)

Ünlü Türk denizcisi ve Kaptan-ı Deryası Barbaros Hayrettin, aslen Vardar yenicesinden olan Osmanlı sipahisi Yakup Bey’in oğluydu. Yakup Bey, 1461 yılında Midilli’nin fethi sırasında Fatih Sultan Mehmed ile birlikteydi. Annesi ise Katerina adında, Midillili bir kadındı. 1470 yılında Midilli adasında doğduğu tahmin edilen Barbaros Hayrettin Paşa, 1546 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.

barbaros hayreddin paşa

Asıl adı Hızır olduğu halde, Batılılar havuç rengine çalan kırmızı sakalından dolayı ağabeyi Oruç’a verdikleri Barbarossa adını daha sonra Hızır için de kullandıklarından Barbaros diye tanınmış; Hayreddin lakabını ise kendisine Yavuz Sultan Selim takmıştır. Çağdaş kaynaklara göre Barbaros iri yapılı, kumral tenli idi. Saçı, sakalı, kaşları ve kirpikleri çok gürdü. Ömrü denizlerde geçtiğinden Rumca, Arapça, İspanyolca, İtalyanca ve Fransızca gibi Akdeniz dillerini iyi bilirdi. Ayrıca musikiyi de seviyordu.

Barbaros’a özellikle kardeşi Oruç Reis ile beraber Türk tarihinin önemli denizcilerinden birisidir. Dört kardeşin (İshak, Oruç, İlyas) üçüncüsü olan Hızır gençliğinde yaptırdığı bir gemiyle Akdeniz’de ticarete başlamış. Daha sonra da Tunus’un güneydoğusunda yer alan Cerbe Adası’na gelerek burada bir deniz üssü kurmuşlardı. Önceleri, yağmalar, ganimetlerle korsanlığa başlamışlar. Efsane-Bir Barbaros Romanı adlı eseri yazan İskender Pala’nın anlattıkları şöyle:

“Resmi tarihin bize öğrettiği gibi yağmacılık ve çapulculuktan ibaret değildir onun yaptığı korsanlık. Osmanlı’da akıncılar ne ise Barbaros’ta Akdeniz’de o idi. Karayip Korsanı dediğiniz kişi, aslında Batı’nın uzak hafızasında Oruç Reis’in görüntüsüdür. Bu filmlerdeki, yarım kollu ve ucunda çengel olan korsan, Oruç Reis’in izdüşümüdür. Çünkü onun da kolu kopmuştu ve demirden bir kol yaptırıp ucuna da çengel taktırmıştı.”

barbaros hayreddin paşa

Rodos Şövalyeleri’ne esir düşen ağabeyi Oruç’un kurtarılmasından sonra ise iki kardeş Şehzade Korkut’un himayesine girdiler. Türk denizcilerinin koruyucusu Şehzade Korkut, II. Bayezid’in oğlu, Yavuz Sultan Süleyman’ın kardeşiydi. Denizde gaza faaliyetleri için daha uygun bir yer arayan Barbaros kardeşler dönemin Tunus Sultanı ile anlaşıp denizlerde elde edecekleri ganimetin beşte birini sultana vermek şartıyla Halkülvâdî (La Goletta) Kalesi’ne yerleşmişlerdir. Buradan kendi adlarına giriştikleri başarılı deniz seferleri ve bilhassa İspanyollara karşı kazandıkları zaferler şöhretlerinin artmasına sebep olmuştur. Kısa süre içerisinde Kuzey Afrika’nın önemli şehirlerini fethetmişler.

Oruç Reis’in Cezayir’deki Tlemsen şehrini savunurken İspanyollar tarafından şehit edilmesinden sonra Barbaros Hayreddin Paşa, Cezayir’i sultan ünvanıyla tek başına yönetmeye başlamıştır. Fakat bir süre sonra hem İspanyollara hem de onlarla işbirliği içerisindeki yerel hanedanlara karşı tek başına mücadele edemeyeceğini anlamış ve Hacı Hüseyin isimli bir adamını içerisinde esir ve hediyelerle dolu 4 gemiyi Yavuz Sultan Selim’e göndererek kendisinin ve ülkesinin Osmanlı Devleti’ne bağlılığını arz etmiştir. Bu talebi memnuniyetle karşılayan Yavuz Sultan Selim, “Hızır Reis nasrüddîndir, hayrüddîndir” diyerek, Barbaros’a bir sultanlık beratı, mücevherlerle süslü bir kılıç, sancak ve bir hil’at gönderdi. Ayrıca, 2000 yeniçeri, birkaç top ve 4 gemi yolladı ve Anadolu’dan istediği kadar asker toplamasına da izin verdi. Mısır’ın fethinden sonra (1517), Cezayir’in de Osmanlı topraklarına dahil olmasıyla, Cezayir’de Osmanlı padişahı adına hutbe okutulup para bastırılmıştır. Böylece Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’da yüzyıllar sürecek hakimiyeti resmi anlamda başlamıştır.

barbaros hayreddin paşa

Kanuni Sultan Süleyman dönemi, Osmanlı deniz gücünün, Akdeniz’in her tarafında kendini hissettirecek bir seviyeye ulaştığı bir dönem olmuştur. Bu sırada, Avrupa’nın en büyük ve güçlü devleti olan İspanya’ya karşı karada olduğu kadar denizlerde de mücadele etmek ve Endülüs Müslümanları üzerindeki İspanyol baskısını ortadan kaldırmak hedeflenmiştir. Bu amaçla Kanuni, denizleri iyi bilen, uzun yıllar İspanya’ya karşı hem denizde hem de Kuzey Afrika’da savaşması nedeniyle onları yakından tanıyan Barbaros Hayreddin Paşa’yı İstanbul’a davet etmiştir.

Kanuni mektubunda şöyle der: “Akdeniz’de düşmanın bağrına bir hançer gibi saplanman hoşuma gitti, İstanbul’a gel.”

Barbaros huzura çıkınca padişah tarafından törelerde olmamasına rağmen kucaklanıyor.

Papa şöyle der: “Sizler (Hristiyanlar) Barbaros’a karşı cenk etmeyiniz, çünkü o vardığı yeri almadan bırakmaz. Şunu iyice anlayınız ki bir yerin onun tarafından alınması kararlaştırılmışken, onunla savaşıp da ölenler cennete girmez.”

barbaros hayrettin paşa

Kanuni, Barbaros Hayreddin Paşa’ya Kaptan-ı Deryalık görevini verdi. 27 Eylül 1538’de devrin iki muazzam donanması, Preveze Kalesi önünde açık sularda karşı karşıya geldi. Osmanlı donanmasının merkezinde Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa, sağ kanadında Salih Reis, sol kanadında büyük coğrafya ve matematik alimi, meşhur denizci Seydi Ali Reis, ihtiyatta da, Turgut Reis, Murad, Sadık, Güzelce reislerle, gönüllüler vardı. Müttefik Haçlı donanmasının başında Avrupa’nın en meşhur amirali Andrea Doria ve Venedikli Marco Grimari ile Papalık Donanma Komutanı Vicent Capallo bulunuyordu. Haçlılar, çeşitli devlet ve milletlerden meydana geliyordu. Savaş, Osmanlı Donanması’nın zaferiyle sonuçlandı. Preveze Zaferi’nden sonra Akdeniz, Osmanlı’nın egemenliği altına girdi. İskender Pala, Preveze Savaşı sonrasını şöyle anlatır:

“Orada da çok enteresan bir şey oluyor. Doria, kadırgalarının fenerlerini söndürerek kaçıyor. Geri çekilebilir ama fener söndürmek çok aşağılanan bir durum.”

Barbaros da göbeğini hoplatarak “Nasıl kaçtı ama” diye gülüyor. Düşmanına saygı duymasa, böyle sempatik bir cümleyle değil beddua etmesi lazım: “Dirilerin ahını alıyoruz, bir de ölülerinkini almayalım.”

barbaros hayreddin paşa sancak

Kanuni Sultan Süleyman’ın “Sen ve karındaşın nasıl ortaya çıkıp, cihad meydanına atıldınız? Bunun sebebi ne idi? Kimlerdensiniz?  Kul taifesinden mi, saiderden mi? Bu zamana gelinceye kadar ufak büyük, karada ve denizde, ne şe­kil gazalar oldu ise, baştan sona kadar, ne eksik ne fazla, gerek nazım gerek nesirle, yazıp bir kitap düzüp buraya gönderin ki, eskiden yazılmış tarihlerin yanın­da, Hazine-i Amire’de bulunsun!” bu fermanı üzerine Barbaros Hayreddin, Seyyid Muradi Reis’e bizzat dikte ederek Gazavat-ı Hayreddin Paşa’yı yazdırmıştır.

Seyyid Muradi, Hayreddin Paşa’nın en yakınında ve hizmetinde bulunmuş kişilerden. Kitap otobiyografik bir eserdir. Gazavatnameler ise din uğruna girilen savaşların, yapılan kahramanlıkların ve zaferlerin anlatıldığı destansı yazılardı. Gazavat-ı Hayreddin Paşa, sadece Barbaros’un deniz seferlerini içeren bir tarih kaynağı olarak değil Kanuni Sultan Süleyman’ın deniz politikasını yansıtan bir eser olarak da türünün en güzel örneklerinden biridir.

barbaros hayreddin paşa türbe

Ömrü denizlerde geçen ve çok büyük zaferlerin kazanılmasına ön ayak olan, çok sayıda fetihler gerçekleştiren Hayreddin Paşa, 1546 yılında hastalandı. Hastalığından kısa bir süre sonra da 5 Temmuz 1546 tarihinde vefat etti. Cenazesi, hayatta iken yaptırmış bulunduğu Beşiktaş’’taki medresesinin yanına, günümüzde İstanbul Beşiktaş’ta Sinan Paşa Camii karşısında Deniz Müzesi’nin yanında yer alan Mimar Sinan’ın eseri olan türbeye defnedildi. Beşiktaş adı da, buraya Barbaros’un diktirdiği beş taştan gelir. Gemiden indiği zaman bu taşlardan sahile çıkarmış.

Türbenin kitabesine göre 1541-42’de yapılan türbe, dıştan oldukça sade bir görünüme sahiptir. Türbe girişinin üzerindeki kitabede “Hazâ türbe-i fatih-i Cezayir ve Tunus merhum gazi kapudan Hayreddin Paşa rahmetullâhi aleyh-sene 948″ yazılıdır. Kitabe üstündeki kemerin arasında ise celî-sülüsle “Ya rab, ona rahmet kapılarını aç” ibaresi vardır. Beşiktaş’ta anıtındaki Barbaros heykeli ise heykeltraş Zühtü Müridoğlu ve Ali Hadi Bara tarafından yapılmıştır.

barbaros hayreddin paşa heykeli


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir