Nazım Hikmet, Attila İlhan, Turgut Uyar başta olmak üzere ünlü şairlerimizin hatıralar üzerine şiirlerini derledik.
Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni, Nazım Hikmet
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken…
Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının…
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti…
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık…
Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazamak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya…
Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım…
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken…
Edvard Munch, Eye In Eye, 1894
Haziran, Sabahattin Kudret Aksal
Bakar gülümserdin bana balkonundan
Ah o yaz akşamları sen ne iyiydin
Rüyan, kokun ve sesin
Rüzgar gibi esiyor günler arkasından
Her an bir başka hatıran
Çiçek açıyor karşı ki dalda
Kendimi kaybederek rüyada
Yaşadığım o sonsuz zaman
Bir yarı sarhoşluk içinde
Geçerdim sevdalı evinizin önünden
Görünürdü aralık pencereden
Odan akşam serinliğinde
İşte boydan boya divan
Üstünde akşamı ettiğin
İşte şapkan, bembeyaz entarin
Böyle vakitlerde anlaşılmaz duran
Ufukta görününce yağmur bulutları
Şaşırırdın yapacağını telaştan
Yerleştirirdin her şeyi yeni baştan
Taşırdın içeriye masaları koltukları
O her zaman hatırladığım karanfil saksısı
Suladım o güzel mevsimi keyfimce
Ben haziran gecesi aşığı…
Edvard Munch, The Lonely Ones, 1935
Geçmiş Yaz, Yahya Kemal Beyatlı
Rü’yâ gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle,
Her ânını, her rengini, her şi’rini hazdan.
Hâlâ doludur bahçeler en tatlı sesinle!
Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan
Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde;
Mehtâb… iri güller… ve senin en güzel aksin…
Velhasıl o rü’yâ duruyor yerli yerinde!
Edvard Munch, The Four Sons of Dr. Linde, 1903
Fotoğraf, Cemal Süreya
Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk
Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş
Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel
Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel
Edvard Munch, Girl On The Beach, 1896
Ağrı, Birhan Keskin
Uzağımda açık denizdi o yürüdü gitti.
Ben kıyıda ıssız bir ev, ince boğazda gıcırdayan tahta iskele,
İskelede bir lastik, az ilerde turuncu bir şamandıra,
İçimde kuzeyden bir hatıra aksiyle durgun suya vurdum.
Bir siyah beyaz kare içinde, hepsi hepsi bir hatıra işte
Bıraktın, unuttum, unutuldum.
Edvard Munch, Jealousy In The Bath, 1898
Azılı Aşklar Şatosu, Küçük İskender
Bir tek sana tembih ettim saadeti
Hiç bir şey hatıra değil aslında
Kaynayan sular gibi bakardın ya bana
Donan sular gibi gülerdin ya
Bütün büyük sular korkutuyor şimdi beni
Bir tek sana tembih ettim saadeti
Hiç bir şey ihanet değil aslında
Kararan havalar gibi dokunurdun ya bana
Bozan havalar gibi sevişirdin ya
Bütün güzel havalar ağlatıyor şimdi beni!
Edvard Munch, Sick Mood At Sunset, Despair, 1892
Hatıralar, Cahit Sıtkı Tarancı
Bilmem ki hâtıralar,
Ne istersiniz benden,
Gelir gelmez sonbahar?
Bu kanat çırpış neden?
Cama vuracak ne var
Ey eski hâtıralar
Sanmayın güller açar,
Bülbül değildir öten;
Bu rüzgâr başka rüzgâr.
Ne istersiniz benden,
Bilmem ki hâtıralar,
Gelir gelmez sonbahar?
Edvard Munch, Summer Night, Inger On The Beach, 1889
Kıyıdaki Elmaya Bir Ses, Turgut Uyar
ey canımın güftesi, eylülün ikinci haftasıydı o sıra
bana gülümseyerek getirdiğin bir bardak suydu o sıra
hatırla denize hiç bakmadık çünkü kıyısındaydık
bir elma kendi kendine büyür dururdu o sıra
bir kıyı ikindisiyle bir elma öyle kendiliğinden
büyürler bir öfkenin ya da bir dağın yanısıra
bir kıyının beslerliği bir elmadan ayrılmaz gibi ama
elma soğuk bir kış akşamında bile yenir ısıra ısıra
bir öfkeyi diriler durmadan elma, ovadan gelir
elbet küfelerle sandıklarla hüzünlerle ardısıra
ey geçmişten gelen konuk, sonsuz düğmelerimi tut
yerlerini yadırgayan sonsuz iliklerin adına
ey canımın güftesi, denize hiç bakmadık, hatırla
tek pencereli bir odada elma yedik ısıra ısıra
elmanın topraktan süzdüğü, gemilerin denizlerde gezdiği
bir tatildi, bir geçiştirmeydi, yalnızlıktı bir kusura
neydi, ne doğruydu, nerden vardık yakışmıyor konuşmak bize
öyle barışlar okuyup yalnızlığı yaşamak kara kara
Edvard Munch, Melancholy, 1894
Anısındayım, Edip Cansever
Hafifçe ısırılmış bir elmanın dilimindeyim
Elmanın kokusundayım
Anısındayım – kimbilir kimin –
Anılarda görünür, düşlerde görünmez insan
Düşlerde görünen anlamlardır
Özelliklerdir bir de belli belirsiz.
Ve
İnsansız anı yoktur. Var mıdır?
Edvard Munch, Separation, 1896
Muhalif Rüzgar, Attila İlhan
bugün pazartesi
dün pazardı
belki evde kalıp balerin resimleri yaptın
kulağında uzak bir piyano sesi
belki neşeliydin
belki düşüncen vardı
belki de yağmur gibi inerken hatıralar
herhangi bir köşe başında
bana rastladın
ben senin hayatına muhalif bir rüzgar gibi girdim
Edvard Munch, Train Smoke, 1900
Gün Sonu Konuşması, Oktay Rifat Horozcu
Çünkü hatıralar kuşlar gibi
Dal ister konacak
Bir gün yaslanmak istesen pencereye
Diz çökmek istesen nafile
İş işten geçmiş olacak
Edvard Munch, Summer Night At The Beach, 1902-03
Şiir ile Ankara, Haydar Ergülen
Bir şehrin kapısı her zaman hatıralara açılır, hatıralara kapanır.
Şehirler, hatıralar dükkanıdır ya.
Hatıralar uzun zaman o kapının ardında unutulur, şehirler gibi.
Bir dükkanın kapısına kilit vurup açmamak gibi.
Üstümüze kapanan ne varsa biraz da yokluğumuzdur.
Yokluğu çoğalta çoğalta yaşadığınız bir yeni şehir ise, sizin eskiliğinizi gün be gün yüzünüze vurur.
Gün gelir, o yokluğun kapısını bir kez daha açmayı göze alırsınız.
Gözünüzün açtığı kapı, yokluğun kapısıdır, unutma kapısıdır, açılır bakarsınız dükkan yeni mallarla tepeleme doludur. Kendinize ordan bula bula belki bir mendil bulursunuz, hani olur a, gözyaşlarınız içinize akmasın diye,
aksa ne olur akmasa ne, bulduğunuz bir kağıt mendildir.
Edvard Munch, Night In Saint-Cloud, 1890
Akşam ve Çocuk, Hilmi Yavuz
Zaman iyice alçaldı… aşklar
görünür oldular ve ‘mazi kalbimde yara…’
o konak, yıkık, harap, anımsıyorum,
bulutlar ağır ağır inerdi odalara…
beklerdim, aşklar birer türküydü!
bir kızak, sanki saplanmış kara;
hiç bir şey kımıldamaz, öyle dururdu,
annemsi bir sessizlik çökmüş duvara…
o konakta herkes, büyük aile,
koştururdu, yazlar sanki bir sara
nöbeti gibi yaşanır, bir çırpınıştır
çocukluk, orada, boş akşamlara.
Edvard Munch, Girl Looking Out The Window, 1892
Karabatak, Necati Cumalı
Dalar gider pencereler önünde şimdi
Ilık yaz akşamlarını hatırlar
Vapurlar geçer bomboş güverteleri
Bomboş uzanan denizin üstünde
Aç bir karabatak dalar çıkar
Edvard Munch, The Day After, 1894-95
Kaldığı Yerden, Gülten Akın
Birisi bütün düşüncelerinin sahibi
Hatırası kara elleri beyaz
Unutmak istersin unutursun
Gel gör ki yalnızlığa dayanılmaz
Sımsıkı bağlı geçen zamana
Dal gibi uzayan gündüzler içinde gözlerin
Gözbebeklerin yıllardır
Kendi kendisinin özleminde.
Edvard Munch, Springtime, 1911-13
Hatıra, Fazıl Hüsnü Dağlarca
Sevgimi unutmak için seyrederim bir tabloyu, bir mermeri,
Ki ne kadar dalsa ruhum yeniden döner geriye:
Okurum düşüne düşüne okuduğun şiirleri,
Senin düşüncen geçerken üzerlerinde bir sıcaklık kalmıştır diye
Edvard Munch, The Dance Of Life, 1899
Hatıra, Enis Behiç Koryürek
Geçsin günler, haftalar,
Aylar, mevsimler, yıllar…
Zaman, sanki bir rüzgar
Ve bir su gibi aksın…
Sen gözlerimde bir renk,
Kulaklarımda bir ses
Ve içimde bir nefes
Olarak kalacaksın…
Edvard Munch, Dance On The Shore, 1900
Zaman Kırıntıları, Ahmet Hamdi Tanpınar
Neye yarar hatırlamak,
Neye yarar bu cılız ışıklı bahçelerde
Hatırlamak geçmiş şeyleri,
Bu beyhude akşam bahçesinde
Kapanırken üstümüze böyle
Zaman çemberi
Hatırlıyor yetmez mi
Güneşe uzanan ellerimiz!
Edvard Munch, The Island, 1900-01
Sızı, Murathan Mungan
ne kadar silik, önemsiz de olsa
zamanın geçtiğini bize hatırlatan
her şey
hatıra sızısı
anlara değerini veren sonsuzluk
ve hayat kadar sıradan
Hatıra, Necip Fazıl Kısakürek
Renk renk hatıralarım oda oda silindi;
Anne kokan bir Türkçem vardı, o da silindi.