Menu

Ünlü Ressamların Resim Analizleri: Marc Chagall, Gregory Harris, Claude Monet, José María López Mezquita, Malcolm Liepke



Dünyaca ünlü ressamlar Marc Chagall, Gregory Harris, Claude Monet, José María López Mezquita, Malcolm T. Liepke’nin dünyaca ünlü eserlerini sizler için analiz ettik.

Marc Chagall, Birthday, 1915

Marc Chagall, Birthday, 1915

Rus asıllı Fransız ressam Marc Chagall 1887’de Belarus’ta, kalabalık bir Yahudi ailesinde dünyaya gelir. Doğduğu gece kasabada çıkan büyük yangında,umut kesilecek derecede kötü olan Chagall ölümden döner. Eserlerinde yerini bulacak olan Yahudilerin sosyal ve kültürel yaşamlarını çocukluğunda iyi gözlemler.

Herhangi bir ekol ya da resim tarzına bağlı kalmamıştır. Yapıtlarında kendi yaşadığı döneminin tüm resim akımlarının izleri ve lirizmden oluşan kendine özgü bir üslup görülür. Çocuksu üslubu, mantık ilkelerinin ve neden sonuç ilişkilerinin dışında, öznel iç dünyanın yansımalarıdır. Eserleri; kimi zaman anlamsız görünecek kadar masalımsı, nesnenin doğasına uygunluğun önemli olmadığı bir dünya olarak karşımıza çıkar. Chagall ise şunları söyler: Bizim iç dünyamızın tümü gerçekliktir ve belki görünen dünyadan çok daha fazlasıdır. Mantıksız görünen her şeyi, fantezi, peri masalı ya da hayal olarak isimlendirmek gerçekte doğayı anlamamayı kabul etmek demektir.

Resimdeki model,1909’da bir partide tanıştığı ve 1915’te evlendiği; ilk aşkı, ilham perisi Bella Rosenfeld’dir. 1916’da kızları dünyaya gelir. Chagal’ın eserlerinde aşk teması,Bella görüntüsü ile ilişkilidir. 1944’te, Bella’yı kan zehirlenmesinden kaybeder.

Resimlerindeki mutlu çift betimlemelerinin kaynağını, özyaşam öyküsündeki huzurlu birliktelikte aramak mümkündür. Evliliklerinden kısa bir süre önce resmettiği bu eserinde, doğum gününde Bella’nın kendisini ziyaret edişini betimlemiştir. Bella o günü Burning Lights adlı kitabında şöyle anlatmıştır: “Hala çiçekleri tutuyordum; tuvale döndün ve boyalara batırılmış fırçalar parmaklarının ucunda titredi, ah zavallı. Etrafa kırmızı, mavi, beyaz, siyah spreyler saçıldı. Beni bir renk cümbüşünde döndürdün. Ve birden beni yerden kaldırdın; sanki o küçük odada sıkışıp kalmış gibi kalktın ve tavanın altından süzüldün; kafanı geriye atıp benimkini kendine çevirdin.İşte dudaklarınla kulağıma dokundun ve fısıldadın. Ve burada ikimiz birlikte,odada yavaşça süzülüyoruz, uçuyoruz. Pencere camlarından özgür olmak istiyoruz. Mavi bir gökyüzü var, bulutlar bizi çağırıyor.”

Gregory Frank Harris, Sunny Day At The Beach

Gregory Frank Harris, Sunny Day At The Beach

ABD’li ressam Gregory Harris, tiyatro ve müziğin yanı sıra görsel sanatlar ile dolu bir ailede büyür. California Eyalet Üniversitesi’nde tiyatro eğitimi alır. Aynı zamanda müzikte odak noktası haline gelir. Uzun süre erkek kardeşi çeşitli gruplarda piyano ve davul çalar; Kaliforniya’nın batı kıyısındaki gece kulüplerinde ve otellerde çalışırlar. Harris’in resme olan ilgisini yeniden canlandıran Spokane – Washington yolundayken karşılaştığı manzara olur.

Harris başlangıçta, P.-A.-J Dagnan-Bouveret, Léon Lhermitte gibi 19. Yy natüralist ressamları ile Claude Monet gibi izlenimciler üzerine yoğunlaşır, onları taklit eder. Bu durum kullandıkları teknikleri araştırmasına, nihayetinde anlamasına ve bir sanatçı olarak kendi tarzını oluşturmasına neden olur. Büyüleyici bulduğu empresyonist teknikle; açık havada, resminin merkezinde ışığın etkisini belirli bir anda belirli bir yerde yakalama durumunun kendisine sayısız keşifler sunduğunu söyleyecektir.

1990’larda Massachusetts’e yerleşir. Orada, sadece hemen tüm resimlerinde onun modeli olmasının yanısıra, aynı zamanda resimlerindeki on dokuzuncu yüzyıl kostümlerini de yaratan Wendy Martin ile çalışarak plein air (açık hava) resmine devam eder. Harris’in çalışmalarının çoğunun merkezinde, açık havada boyama ile stüdyoda çalışmak arasında sürekli bir diyalog bulunur; zira resimlerinde yer alan dönem giysileri içindeki figürlerini stüdyosunda çalışır. Kaliforniya’da doğup büyümesi nedeniyle resimlerinin çoğunda, bu resminde olduğu gibi deniz kıyısında dolaşan, eğlenen insanları tasvir eder.

Renklerin neler yapabileceğinin gizemiyle, eski ustaları, izlenimcileri, kendi imgeleriyle birleştiren Harris’in çalışmalarında; Diego Velázsquez ve John Singer Sargent gibi sanatçılar tarafından kullanılan alla prima (resmin tek bir oturumda hızla tamamlandığı) ve, Monet’nin zengin dokulu impasto (resim yüzeyinde, boyanın yığılması ve kalın boya tabakalarının kullanıldığı) teknikleri sanatçıya özgü bir biçimde ortaya çıkar.

Claude Monet, The Bridge At Argenteuil, 1874_

Claude Monet, The Bridge At Argenteuil, 1874⁣

Argenteuil, Paris’e 9 kilometre uzaklıkta olan banliyölerden biri. Claude Monet, 1871’de Fransa-Prusya Savaşı’ndan sonra 6 yıl boyunca orada kalır. Monet için çok verimli bir dönem olur. Renoir, Sisley, Caillebotte ve Manet, çeşitli zamanlarda Argenteuil’e gelip Monet’e katılırlar. Argenteuil’de iki köprü bulunur: Yaya ve karayolu trafiği için kullanılan eski bir ahşap köprü, diğeri ise resimde görülen demiryolu köprüsü. Her ikisi de Monet’in eserlerinde yer alır.

İzlenimciliğinin ilk yıllarında Monet, ışığın ve atmosferin manzara üzerindeki geçici etkilerini yakalamaya ve onun duyusal deneyimlerini doğrudan ve hızlı bir şekilde kopyalamaya çalıştı. Monet, ABD’li ressamı Lilla Cabot Perry’ye şu tavsiyelerde bulunur: “Resim yapmak için dışarı çıktığınızda, önünüzde hangi nesneleri, bir ağacı, bir evi, bir tarlayı ya da herhangi bir şey olduğunu unutmaya çalışın. Sadece burada küçük bir mavi kare olduğunu düşünün, burada bir pembe dikdörtgen, burada sarı bir çizgi ve önünüzdeki sahneye dair kendi naif izleniminizi verene kadar tam olarak size göründüğü gibi, tam renk ve şekilde boyayın.

Resimde, Monet’nin fırça darbeleri, Seine Nehri’nin ve turistleri Argenteuil’e çeken gezi teknelerinin inandırıcı bir görüntüsünü vermek için karışıyor. Kentten geçerken yatağı genişleyen nehrin üzerindeki yüksek köprü, sığ su ve alabildiğine derin, mavi, beyaz bulutlarla kaplı gökyüzü. Arka planda ağaçlar, resmin sağ tarafında ise su bitkileri resmi yeşilliklerle doldururlar. Resme yakından bakıldığında, her bir boya lekesi belirgindir ve sahne bir boya mozaiğine dönüşür adeta. Suda, fırçanın kullanımı su yüzeyini taklit ederken; ağaçlarda, daha yoğun, daha inatçı vuruşlarla daha kalın boya uygulaması dikkati çeker.

Argenteuil’de gününü geçirenlerin favori aktivitesi olan tekne gezintisine çıkan çift gibi, köprünün üzerinde bulunan iki kişiyi de zorlukla seçeriz. Merkezde, kompozisyonun odak noktasında yelkenleri açılmamış bir tekne yer alır. Onun çaprazında yelkenleri açık bir başka tekne. Monet’in en büyük başarılarından biri, ışık ve renk arasındaki ilişkiyi ustaca anlatmasıdır.

José María López Mezquita, Cuerda de presos (Chain Gang), 1901

José María López Mezquita, Cuerda de presos (Chain Gang), 1901

José María López Mezquita, 20. yüzyıl İspanyol gerçekçi resminin en büyük temsilcilerinden. 11 yaşında José Larrocha’nın atölyesinde yaptığı büyük babasının portresi gelecekteki başarılarını gösterir niteliktedir.

Velázquez, Goya ve Sorolla hayranıdır. López Mezquita resimde modernizmin krizi ile kozmopolit ve bölgeci tarzların çatışmanın yaşandığı ve büyük bir toplumsal değişimin olduğu dönemde yaşadı. Bu akımları, kendine özgü sanat anlayışı ile uyumlu bir hale getirdi. Gözlem, düşünce ve deneyimlerinden yararlanarak kozmopolit İspanyolluğunun evrensel bir vizyonunu oluşturmaya katkıda bulundu.Parlak kariyeri, 18 yaşındayken sosyal bir temayı yorumladığı Zincir Çetesi adlı bu ünlü eseri ile 1901 Ulusal Sergisinde Altın Madalya almasıyla başlar. Portreleriyle tanınan ressamın bu eseri, bir portre ve renk ustası olduğunu gösteriyor. Resimdeki serbest teknik, uzun fırça darbeleri dikkat çekici. Zincir Çetesi adlı bu resminde, sivil muhafız eskortu altındaki birkaç mahkumu, Madrid’in bir caddesinde şık giyimli bir çiftin yanından geçerken gösteriyor. Kadın sanki mahkumların yanlarından geçmesinden rahatsız, eşinin koluna sıkı sıkı sarılmış. Ressamın resmedilenin psikolojisini yakalamadaki başarısı, burada ağzında sigarasıyla izleyiciye meydan okurcasına bakan adamda da görülüyor. Günümüzde de yakalanan suçluların gazetecilere çekme fotoğrafımı diye gösterdiği tepkiye benzer bir ifadeyle bakıyor. Kucağında bebeği olan ve kıyafetinden çingene olduğu anlaşılan bir kadın, belki muhafızlara yalvarıyor belki de sinirli ifadeyle bakan figürün hemen yanındaki genç adamla konuşuyor muhtemelen onun eşi.López Mezquita araştırmacısı olan Javier Pérez Rojas’a göre, bu resimde birbirinden çok farklı iki dünya karşı karşıyadır: İyi Yurttaşlar dünyası (mahkumları merak ve onaylamama ile izleyen burjuvazi, otorite temsilcileri) ve Toplumun Yabancıları. López Mezquita’nın resmi, İspanya’da derin kökleri olan bir çatışmayı da ima ediyor; sivil muhafızlar ve çingeneler arasındaki çatışma, daha sonra López Mezquita gibi Granadalı şair Federico García Lorca tarafından ele alınacaktır.

Malcolm T. Liepke, Young Girl

Malcolm T. Liepke, Young Girl

ABD’li ressam Malcolm Liepke, lise sondayken sanatçı olmanın “olmam gereken tek şey” olduğunu fark ettim dese de; sanat eğitimi sırasında, soyutlama ve kavramsal sanatı vurgulayan müfredatla hüsrana uğrar. Bir buçuk yıl sonra okuldan ayrılır. “Benim gitmek istediğim yöne gitmiyorlardı, yüzeysel ve modaya uygun teknikleri teşvik ediyorlardı. Resmi müzelerde gördüğüm ustalardan öğrenmek istedim” diyecektir. 19. yüzyıl ustalarının çalışmalarına ilgi duyan Liepke; Sargent, Degas, Toulouse-Lautrec ve Vuillard’ın çalışmalarını incelemek için New York’un tüm müzelerini gezer. Kendine özgü bir vizyon geliştirirken, teknik ve disiplini de özümser.

Liepke’nin figürü esas aldığı eserlerinin en belirgin özelliği seçtiği ortamı ustaca kullanmasından kaynaklanır. Usta ressamlar Singer Sargent, Whistler ve Degas gibi desenlerinde kullandığı canlı renklerin yanı sıra sürekli gelişen paleti, Liepke’nin benzersiz kimliğini çağdaş bir ressam olarak öne çıkarır.

İzleyicileri, kimi zaman gece yarısı dumanlı mekanlarda ya da evlerindeki çiftlerin, samimi özel anlarına götürür. Bir zamansızlığın olduğu eserleri, genellikle düşünceler içinde kaybolan kadınların güzelliği, melankolisiyle doludur. Kalın ve cesur fırçasıyla tuvalin, günümüzün sanat dünyasında pek rastlanmayan bir yoğunlukta nefes almasını sağlar. “Kendi dünyama bakıyorum ve onu boyuyorum” diyen Liepke, “ama aynı zamanda resimlerimin zamansız olmasını da istiyorum. Ben insanlık durumunu ifade eden bir kanalım.”

Resimlerini tanımlarken şunları söyler:
Manzaralarda kesinlikle çok fazla duygu olabilir, ancak bu farklı bir tür ve benim için figüre bakmak kadar güçlü değil. Figüratif resmin gerçekten zevk aldığım zamansız bir kalitesi var. Örneğin Rembrandt’ın eserlerinde kıyafetler farklı olsa da, insanlar aynı kalır; yüzlerce yıldır değişmediler. Birinin yüzüne bakarken edindiğiniz duygusal temas, çalışmalarıma ilham veren şeydir. Vermek istediğim duygular, gerçeği dolayısıyla bizi daha az yalnız ve daha insan kılacak. Herkes kendi dünyasında yaşıyor ama duygular ne kadar kişisel olursa o kadar fazla insana ulaşıyor.

Kaynak
The Museum Modern Of Art, Specıal Marc Chagall Exhıbıtıon On View, , Rehs Contemporary-Gregory Frank Harris, Sunny Day at the BeachRead Works-Railroad Bridge, ArgenteuilMuseo Nacıonal Centro De Arte Reına Sofia, Cuerda de presos (Chain Gang) José María López MezquitaPontonegallery-Malcolm Liepke Altered States


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir