Menu

Romantizm Akımı Ressamları ve Eserleri



Romantizm, 18. yüzyıl sonrasında ilk önce İngiltere, Fransa ve Almanya’da ortaya çıkan sanatta, edebiyatta ve felsefede toplumun geleneksel kültüründe önemli rol oynayan bir sanat akımıdır. Romantik ressamların çoğu, önceleri neo-klasik akımın takipçileriydi.

Sanayileşen toplumun ve sanayileşmenin getirdiği neredeyse dini hayatı bile değiştirme kudretine ulaşan dünya görüşü ve hayat anlayışı, romantizmin çıkış noktası olmuştur. Romantizm, antik döneme yeniden bir dönüş sayılan neo-klasik akımdan sonra, belirli kalıplar ve kurallardan yorulan Avrupa sanatının kendine yeni bir çözüm yolu aramasıyla ortaya çıkmıştır. Romantizm insanın duygularını, düşüncelerini, düş gücünü yansıtan, sanatçının özgürce kendisini ifade etmesini sağlayan çağdaş bir görüştür.

William Blake, Oberon, Titania and Puck With Fairies Dancing, 1786

William Blake, Oberon, Titania and Puck With Fairies Dancing, 1786

Romantik sanatçılar kurallardan, ölçülerden ve formları sınırlayan çizgilerden kurtulma çabasındadır. Onlar, renk kitleleriyle kendini ifade etme yolunu bulmuş, sanat için sanatı seçerek kendilerine yeni bir dünya yaratmıştır. Romantizmde sanatçılar klasisizm ve neo-klasisizme mensup sanatçıların aksine esin kaynaklarını tamamen değiştirmişler, başta Yunan ve Roma kültürü ve yapıtları olmak üzere neo-klasik sanatçıların ele aldığı konular yerine, tamamen kendilerine yönelmişlerdir. Sanatçının kendisini, duygularını ve sanatçının dünyasını ön plana çıkararak bu öğeleri esin kaynağı olarak almışlardır.

Romantizm sanatçıları, yabanıllık, çekicilik, duygusallık, aşırılık, düşsellik konularını işler ve dramatik olarak betimlemeye çalışır. Her ne kadar romantizm 1790 ile 1850 yılları arasında sınırlandırılsa da (tanım konusunda da çerçevesi çizilemediği gibi), bu tarih aralığına ancak, ortaya çıkmaya başladığı, en etkili dönemini yaşadığı ve yavaş yavaş yerini yeni akımlara bıraktığı dönem denilebilir.

John Constable, Flatford Mill (Scene On A Navigable River), 1816-17

John Constable, Flatford Mill (Scene On A Navigable River), 1816-17

Romantizmi hazırlayan etkenleri şöyle sıralayabiliriz:

1. Rönesans ve Reform: Rönesans ile doğanın ve insanın keşfi, dinde kilisenin konumunun değerlendirilmesi ve Eski Yunan kaynaklarının incelenmesi ortaya çıkar.

2. Yeni Topraklar: Sömürgecilik kaynaklarının Avrupa’ya taşınması ile tarımsal üretim artar ve ticaret burjuvazisi doğar.

3. Bilimsel Çalışmalar ve Buluşlar: Copernicus ve Galileo’nun evren ve yeryüzüne ilişkin buluşları, Denis Papin’in buhar gücünü keşfi.

4. Ticaretten Sanayiye Geçiş: Buharlı makinelerin dokuma tezgahları ve diğer üretim alanlarında kullanımıyla yeni bir sınıf, sanayi burjuvazisi doğar.

5. Düşüncede Aydınlanma: Özellikle Descartes sonrası felsefedeki yeni yaklaşımlar insana ve evrene bakışı değiştirir. Diderot, J.J. Rousseau, Auguste Comte insan haklarını ve insan doğa ilişkilerini sorgularlar.

6. Fransız İhtilali: Fransız Devrimi’nin ardından sanatçılar özgür bir biçimde konularını seçmeye başlarlar. Klasisizmde olduğu gibi bastırılmış konulardan sıyrılarak daha hümanist konulara yönelirler.

John Crome, Norwich River, Afternoon

John Crome, Norwich River, Afternoon

Başta aklın olmak üzere, dinin ve felsefenin eleştirisiyle başlayan yeni düşünce biçimi, insan duyarlılığını merkeze alarak, her şeye yönelmeye başlar. Öncelikle edebiyat, tiyatro ve şiirde yaşanan bu değişiklikler kısa sürede resim ve heykele sıçrayarak tarihsel devinimini tamamlar. Önceki dönemlerin, klasisizm ve neo-klasisizmin resimlerinde görülen konular azalmaya, manzara resimleri önem kazanmaya başlar. Manzara resimlerinin yanında düşsel kompozisyonlar, günlük yaşamı anlatan sunuşlar, uzak ülkelerin yaşayış ve görüntüleri, doğunun mistik görünümleri, günlük yaşantıyı eleştiren sahneler, ulus bilincini kışkırtan, yalnızlık, korku, aşk gibi ruhsal durumları işleyen resimler heykeller yapılmaya başlanır. Böylece, sanat kuralcı yapısından sıyrılarak insanı, hayatın kendisini merkez almaya başlar.

Richard Parkes Bonington, Landscape In Normandy

Richard Parkes Bonington, Landscape In Normandy

Romantizm akımında, Ortaçağ efsanelerine, ulusal kaynaklara başvurulur, yine tarihsel ve güncel olaylardan da yararlanır. Hayal ve duygu, akıl kadar gerekli ve önemlidir. Sanatçı, yapıtında kişiliğini gizlemez, olayların akışına müdahale eder, üslup son derece süslüdür. Romantizm akımını benimseyen sanatçılar, kusursuz ve evrensel olanı değil, özel ve genel olanı konu olarak işlerler.

William Turner, The Temple of Poseidon at Sunium (Cape Colonna), 1834

William Turner, The Temple of Poseidon at Sunium (Cape Colonna), 1834

Romantizm, endüstrinin gelişme gösterdiği İngiltere, Almanya ve Fransa’da başlar ve Avrupa’ya yayılır. Dönemin yazarları, ressamları ve şairleri romantizmin altyapısını oluşturan eserler verdikçe ilgi büyür ve yayılmaya devam eder. Edebiyatta (J.J. Rousseau, A.W. Schlegel, Goethe, Schiller) ve şiirde (L. Tieck, W. Cowper, W. Blake) ortaya çıkan değişim, plastik sanatlarda da izlenir. Romantizm gelişmenin zirvesindeyken fotoğrafın icat edilmesi ile fotoğraf da romantizmin etkisi altına girer.

Francisco Goya (1746 – 1828)

Francisco Goya, The Wedding, 1791-92

Francisco Goya, The Wedding, 1791-92 (San Lorenzo de El Escorial’da, Kral IV. Carlos’un ofisine asılan goblen halı için yapılmış bir kompozisyon)

Romantizmin öncülerinden olan ve Fransız ressamlarını etkileyen, kendinden önceki üstün resim geleneğinin mirasçısı olan Goya, modern anlatımların da habercisi olarak anılır. İspanya ve tüm Avrupa’nın çalkantılı bir dönemine tanıklık eden ressam, toplumsal olayları eleştirel bir bakış açısıyla yansıtır. Gerçekçi ve yer yer ürkütücü üslubuyla karanlığın en iyi anlatıcılarından biri olan Goya’nın gravür serileri de bir dönemin ruhuna tanıklık ederken, ressamın sıradışı imgelemine de ışık tutar.

Francisco Goya, The Third of May 1808

Francisco Goya, The Third of May, 1814

Goya, 3 Mayıs 1808 adlı tablosunu o kadar çarpıcı bir şekilde yapmıştır ki, bu resim bütün İspanya’nın çektiği acının simgesi haline gelmiştir. Madrid’de gerçekleşen bu katliamda, ülkeyi istila eden Napolyon ordusuna başkaldıran asilerin idam edilişini resmetmiştir. Kurşuna dizilmek üzere olan asi, çarmıha gerilmiş gibi kollarını iki yana açmış kurtuluşu beklemektedir. Açık avucunda bir yara izi belirmeye başlamıştır.

Sanatçı resimde ışığı iyiyi kötüye dönüştürmek için kullanmıştır. Tarihte yapılan bütün sanatsal çalışmalarda ışık, temaya yüce bir güzellik kazandırmak için kullanılmıştır. Ama burada katliam aracı olarak kullanılmıştır. Acımasız askerlerin tüfekleri gecenin karanlığında ışıldamakta ve askerler son emri beklemektedirler. Resimdeki renk dağılımı yine şiddetin ve yıkıcı vahşetin etkisini artırmıştır. Griden siyaha kadar uzanan renk çeşitlerini destekleyen sarı, kahverengi, yeşil ve kırmızı egemenliği şiddetin gerilimini ve olayın gece geçekleştiğini göstermektedir. İspanyol resim sanatının başyapıtlarından biri olarak kabul edilen yapıt, sanat tarihçisi Kenneth Clark’a göre, tarz, konu ve içerik olarak kelimenin tam manası ile devrim sayılabilecek ilk büyük resim olarak değerlendirilmiştir.

Eugéne Delacroix (1798 – 1863)

Delacroix, neo-klasik akımın insan figürüne ve onun zarif klasik yapısına odaklanışını, romantizmin yüksek draması ve duygusal karmaşasıyla birleştirdi.

Eugène Delacroix, The Death of Sardanapalus, 1827

Eugène Delacroix, The Death of Sardanapalus, 1827

Lüks ve şehvete düşkün, kadın elbiseleri giyen ve başkenti Ninova’nın kuşatılması sırasında büyük bir ateş yaktırıp cariye ve hizmetçileriyle birlikte intihar eden Asur kralı Sardanapalus için 1821’de Lord Byron bir tragedya yazar. 6 yıl sonra Eugène Delacroix bu etkileyici tablosunu yapar. Çok eleştiri alan bu tablosunda, yıkım ve cinayet görüntüsü, olayın geçtiği mekanın debdebeli görüntüsüyle çelişir. Kral umarsız, kayıtsız bir şekilde etrafı seyreder. Saydam renklerin zenginliği, ölen cariyelerin kıvranan bedenleri hem dehşet hem de şehvet uyandırır.

Eugène Delacroix, Liberty Leading The People, 1830

Eugène Delacroix, Liberty Leading The People, 1830

Halka Yol Gösteren Özgürlük adını verdiği tablosu ile romantizmin en ünlü isimlerinden olan Eugène Delacroix, bu eserle Fransız Devrimi’nin ölümsüz simgesi olur. Resimdeki kadın, bir tür tanrıça ve kadın mesih rolü üstlenmiş. Diğer bir anlamıysa, çıplaklığı nedeniyle, açık bir erotizm sembolü ve çekiciliğin ikonası olması. Delacroix’in başka tablolarına baktığımızda, ölüme bağlı bir erotizm dikkat çeker. Üstte yer alan Sardanapalus’un Ölümü resmi de bunun tipik bir örneğidir.

Tabloda ilk dikkat çeken figür olan kadının, üzerinde üst kısmı parçalanmış uzun bir elbise ve belinde bir ucu dalgalanan kırmızı bir kuşak görülür. Sol elinde, 1816 modeli süngülü bir tüfek, sağ elindeyse üç renkli Fransız bayrağı var. Bilindiği üzere Fransız devriminin rengi olan mavi ve kırmızı, eski monarşi rengi beyazla birleşmiş ve üç renkli bayrağı oluşturan renkler, tüm dünyada özgürlüğün amblemi haline gelmiştir. Aynı bayrak, ayaklanma sırasında hep bir sembol olarak kullanılır. Bu sembolle bizzat özdeşleşen resimdeki kadının profilden görünüşü, bakışlarını arkaya yönlendirdiğini gösterir.

Başında Frigya tarzı bir bone var. Frigya tarzı boneler ya da başlıklar antik Pers uygarlığında moda olur, ardından o bölgeden getirilen köleler aracılığıyla Roma uygarlığına girer ve son olarak da Fransız Devrimi sırasında askeri bir başlık konumunu alır. Bu boneler, önce özgürlüğün bir ikonası, daha sonra Cumhuriyet’in sembollerinden biri haline gelir. En önde üç ceset görülür. Sağda gri-mavi şapkası, üniforma süsleri, beyaz ayak bilekleri ve ayakkabısıyla öylece uzanmış, şapkası yana düşmüş bir kraliyet muhafızı. Hemen yanında yine bir kraliyet askeri. Bu kez asker zırhlı, apoletli ve açık renk eldivenli. Kadının arkasında aristokrat ceketi ve şapkası ile bir devrimci, hemen arkasında iri başlıklı ve beyaz kuşaklı bir adam. Kadının yanında ise iki elinde de tabanca olan bir çocuk var. Arkada Bastille’in silueti ve ateş etmeye hazır bir bir grup insan ile gökyüzüne yükselen toz ve duman bulutu görülür.

Eugène Delacroix, Women of Algiers In Their Apartment, 1834

Eugène Delacroix, Women of Algiers In Their Apartment, 1834

Delacroix, 1831’de diplomatik görevle Fas’a giden Mornay Kontu’na eşlik eder. İspanya ve Cezayir’i de görme olanağını bulduğu bu gezi, üslubunda dönüm noktası olur. Fransa’ya döndükten sonra yaptığı Cezayirli Kadınlar yolculuğun anılarını işlediği tabloların başında gelir.

Kendinden sonra gelen Matisse, Cézanne, Renoir üzerinde önemli etkisi olan sanatçı empresyonizmin gelişmesinde üslupsal bir etki yarattı. Oryantalizme olan ilgisi ise daha sonra gelen sembolist ressamları etkileyecekti. Salt manzara resmi yapmayan sanatçı, grafik dalında çok sayıda taşbaskı eserler de verir.

Caspar David Friedrich (1774 – 1840)

Caspar David Friedrich, Monk By The Sea, 1809-10

Caspar David Friedrich, Monk By The Sea, 1809-10

Romantik resimde mistik yalnızlığı, doğanın yüceliğinin yanında insanın çaresizliğini şiirsel bir duyarlılıkla biçimlendiren Caspar David Friedrich’in Deniz Kıyısında Keşiş adlı tablosunda, küçük bir insan figürü üç yatay renk kuşağıyla bölünmüş bir doğal manzaranın karşısında duruyor. Resmin kompozisyonu bütün gelenekleri yıkıyor, herhangi bir perspektif derinliği bulunmaz. Resmin alt tarafında beyazımsı kum tepecikleri sola doğru geniş bir açıyla yükselen ince bir kıyı şeridi oluşturuyor. Kum tepeciklerinin en yüksek noktasında arkadan görülen siyah giysili küçük insan figürü resimdeki tek dikey figür. Friedrich’in adamın iki yanında yapmayı tasarladığı iki teknenin ise üstünü sonradan boyadığı biliniyor. Denizin kasvet veren karanlık kuşağı son derece düşük bir ufukla birleşir. Tuvalin altıda beşi bulutlu göğün dağınık yapısına ayrılmış. Bütün hatlar tablonun dışına doğru yönlendiği için sonsuzluk resmin gerçek konusu haline gelir.

Romantizm Fransa’dan önce Almanya’da kendini kabul ettirmişti. Bunda en büyük pay sahibi isimlerden biri Caspar David Friedrich’ti. Çocukluğunda yaşadığı olaylar Caspar’ın hayatını derinden etkiler. 13 yaşındayken, kayak yaparken kırılan buzun içine düşünce, onu kurtarmak için tereddüt etmeyen kardeşi Johann Christopher suda boğularak ölür. Ressam, bu olayın etkisinden yaşamı boyunca kurtulamaz.

16 yaşında resim dersi almaya başlar. Resimlerini sipariş üzerine değil, kendi istediği gibi yapar ve galerilerde satar. Eserlerinde gerçek ötesi mistik/metafizik bir doğa anlayışı kurup ve doğayı garip bir melankoli içinde tasvir eder. Unutulmuş biri olarak sefalet içinde ölen Friedrich, 20. yüzyılda yeniden keşfedilir ve romantizmin sembol isimlerinden biri sayılır.

Caspar David Friedrich, Wanderer Above The Sea of Fog, 1818

Caspar David Friedrich, Wanderer Above The Sea of Fog, 1818

Olasılıkla ressamın kendi portresi olan resimde, ön planda genç bir adam kayalık bir uçurum kenarında, sırtı izleyiciye dönük biçimde dikilmektedir. Koyu yeşil bir palto giymiştir ve sağ elinde bir baston tutar. Saçları rüzgarda dalgalanmakta olan adam, kalın bir sis örtüsüyle kaplı olan göz alıcı manzarayı izlemektedir. Resmin orta bölümünde, adamın üzerinde dikildiğine benzer başka kayalıklar, sisten fışkırır gibi görülmektedir. Sis halkalarının arasındaki bu tepeliklerde ormanlar var. Uzakta görülen dağlar, batıdan doğudaki düzlüklere doğru alçalmakta. Bunun ötesinde, her yeri kaplayan sis sonsuza doğru uzar, ufukla birleşerek bulutlu gökyüzüne karışır. Figürün yerleştirilişi, izleyicinin bakışını, sise doğru yönelen diyagonal perspektifi izlemeye zorlar.

Joseph Mallord William Turner (1775 – 1851)

İngiliz romantizm akımının ustası William Turner’in berber olan babası, oğlunu yüreklendirmek için resimlerini dükkanın camına asar. Turner, 1786’da kız kardeşini, 1804’te ise kardeşinin ölümünden sonra akıl sağlığını yitiren annesini kaybeder. Kraliyet Sanat Akademisi’ne henüz 14 yaşındayken girer. Turner, ilk yapıtlarında Fransız ressam Claude Lorrain’in etkisinde kalır. Ancak ilerleyen yıllarda, renk ve ışık tutkusu ön plana geçer ve bu tutku sayesinde sanatçı rengin parlaklığını ve doğanın aydınlığını en iyi veren ressam olarak tanınır.

Joseph Mallord William Turner, Teignmouth, 1812

Joseph Mallord William Turner, Teignmouth, 1812

Çalışmalarındaki ıssız yerler, tenhalık, geçmişten bir yapı, çayır, göl çevresi, sürekli değişen bulutlarıyla görkemli gökyüzü, ufukta belirsizleşen deniz, doğal afetler, yağmur, sis, göz kamaştıran parlaklığıyla kar, alacakaranlık, güneşin doğduğu ve battığı saatler ile doğa karşısında insanın yazgısına dikkat çekerek her şeyin geçiciliğini tedirgin edici bir biçimde hatırlatır. Manzaralarında Tanrı’nın gücünün delili olan doğa olağanüstüdür, vahşi bir ihtişama sahiptir. Herhangi bir işle meşgulken veya eğlenirken gösterdiği insanlar ise oldukça küçük figürlerdir.

Turner’ın özgür stili, suyu resmetmesi, renkli ışık saçan paleti, doğanın hızla değişen biçimlerini ve ton farklılıklarını verişi, empresyonistleri de etkilemiştir. Monet, Londra’ya sırf Turner’ın resimlerini görmek için gelir. Öğrenciliği bitince Akademi’de profesörlükten başkanlığa kadar hizmet verir. Tamamlanmamış resimlerini Akademi’ye yollayıp, belirlenen bir günde canlı bir performansla izleyicilerin gözü önünde resimlerini boyayıp tamamlamak gibi ritüelleri efsane olur.

William Turner, The Fighting Temeraire, 1834

William Turner, The Fighting Temeraire, 1834

Resimdeki Temeraire adındaki gemi, 1805’te Trafalgar Savaşı’ndaki zaferinde seçkin bir rol oynar, 1838’de hizmet dışı kalır. Turner’in burada İngiltere’nin deniz gücünün düşüşünü temsil ettiği düşünülüyor. Gemi doğuya doğru, gün batımından uzaklaşırken gösterilir. Ancak Turner’ın asıl meselesi bir kayıp duygusu uyandırmaktı. Güneşin olağanüstü renkli ortamı, eski savaş gemisinin geçişi ile paraleldir. Buna karşılık, yeni buharla çalışan römorkör daha küçüktür. Kalın bir şekilde sürülen boya, güneş ışınlarının bulutlara çarpmasını sağlamak için kullanılır.

John Constable (1776 – 1837)

Constable, küçük yaşta resim yeteneğini öne çıkarsa da ailesinin katı tutumu ile karşılaşır. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen Londra’ya giderek resim eğitimi alır. Başlarda dinsel konuları denese de başarılı olamayarak yeniden peyzaja döner. Bu dönemde Rubens, Ruysdael ve özellikle Claude Lorrain gibi ustaların yapıtlarını inceler. Bu ustaların sanatçı üzerinde önemli etkileri oldu, ama Constable bu etkiyi çok kişisel bir tarzda yorumlayarak, havanın ve ışığın titreşimleri, rüzgâr, bulutlar ya da dalgaların köpüğü gibi devingen öğeleri tual üzerinde saptamak yeteneğiyle janr resminin yasalarını değiştirmeyi başarır.

John Constable, The Hay Wain, 1821

John Constable, The Hay Wain, 1821

Resim adını kompozisyonun ön tarafında yer alan bir tür atlı arabadan alır. Constable burada gür bir çayır, bir köy evi ve uzakta saman deren bir köylüyü resmetmiş. 1819 yılında Royal Academy’e üye seçilmiş olmasına karşın İngiltere’den çok, Saman Arabası adlı tablosunun sergilendiği Fransa’da beğenilir. Titiz bir gerçeklikle coşkun bir romantizm kişiliğinde birleşir. İngiliz peyzaj resminin tarihinde en önemli rolü oynar; Barbizon Okulu ve empresyonistler üzerinde belirleyici bir etkisi olur. Constable’ın resme getirdiği, yaprakları kahverengi yerine yeşile boyamak ve kalın boyalı fırça dokunuşlarıyla daha aydınlık resim yanılsaması elde etmekten oluşan iki yenilik, ilerde göreceğimiz Barbizon Okulu’na mensup ressamlara esin kaynağı olmuştur. Renkleri yan yana koyup, karışmış izlenimini izleyiciye bırakmakla da, 40-50 yıl sonra boy gösterecek olan empresyonist akıma düşün babalığı yapar.

John Constable, Salisbury Cathedral From The Bishop's Grounds, 1825

John Constable, Salisbury Cathedral From The Bishop’s Grounds, 1825

Sanatının doruğuna Salisbury peyzajları dizisiyle ulaşır ve bu dizinin en ünlü tablosu piskoposun konutundan Salisbury Katedrali’nin Görünüşü’dür.

Théodore Géricault (1791 – 1824)

İnsan bedenini tuvale en başarılı aktaran isimlerden olan Géricault klasik anlayıştan tam anlamıyla kopamamasına karşın, romantik türde de yapıt veren, geçiş dönemi ressamı olarak kabul edilen bir sanatçıdır. Başlarda, Michelangelo’nun natüralizmine ilgi duyan sanatçı, ayrıntılara, dokulara ve renklere gösterdiği özenli dikkatten anlaşılacağı gibi sonraları da gerçekçiliğe duyduğu ilgiyi korudu. Üslupsal açıdan koyu doymuş renkler, parlak ışık ve net bir modelleme kullanarak dramatik etkiler yaratmayı başarır. Işığı karanlık kompozisyonlarına şaşırtıcı bir doğallık katar.

Théodore Géricault, The Raft of the Medusa, 1818-19

Théodore Géricault, The Raft of the Medusa, 1818-19

1816’da batan Medusa gemisinden kurtulan yolcuların, sal üstünde beklerken açlıktan ölmeleri siyasal bir skandala yol açmıştı. Bu olaydan etkilenen 25 yaşındaki ressam Théodore Géricault, Medusa’nın Salı adlı tablosunu çizer. Kaza hakkında yayınlanmış haberleri yazanlarla iletişime geçer. Géricault, resmi yeterince gerçekçi çizebilmek için Beaujon Hastanesi’nin morgundaki cesetlerin eskizlerini çizer. Hatta cesetlerdeki bozulmayı inceleyebilmek için, kesilmiş kol ve bacakları stüdyosuna götürür.

Géricault tabloyu çizerken arkadaşlarını model olarak kullanır. Örneğin, ön planda yüzükoyun ve kolları açık duran figür için ressam Eugéne Delacroix modellik yapar. Ayrıca Géricault’un uzun konuşmalar yaptığı iki kazazede Henri Savigny ve Alexandre Corréard, salın direğinin dibindeki gölgeli bölümde resmedilir. Uzakta olduğu varsayılan kurtarma gemisine bayrak sallayan merkezi figürün kas yapısındaki kusursuzluk neoklasizm ekolünü hatırlatır, ancak tablonun genelinde romantizm hakimdir. Işığın ve gölgenin doğallığı, bitkin vücutların gerçekçiliği ve kompozisyonun duygusal karakteri tabloyu neoklasizmin sadeliğinden uzaklaştırır.

Medusa’nın Salı’nı önceki tablolardan ayıran bir başka özellik de güncel bir olayın, dini ve klasik temalar kullanılmadan, kahramanlıktan uzak ve sıradan insanlarla anlatılmasıdır. Géricault’un resmi tepkilere neden olur ve birçok eleştirmen bu konunun sanattan çok gazeteciliğe uygun olduğunu öne sürer.

Richard Parkes Bonington (1802 – 1828)

Richard Parkes Bonington, Beached Vessels and A Wagon, Near Trouville, France, 1825

Richard Parkes Bonington, Beached Vessels and A Wagon, Near Trouville, France, 1825

Geliştirdiği yeni teknik ile 19. yüzyıl manzara resmini etkileyen Bonington, ilk resimlerinde işlek fırçası ve canlı renkleriyle İngiliz suluboya geleneğini sürdürür. Öncelikle ince işçiliği, ışığın betimlenmesine verdiği önem, resimsel öğeleri konudan bağımsız alışı manzara resmine katkıları arasındadır.

Bonington, 1824’ten sonra yağlı boyaya başlar. Bu eserlerinde yer yer Constable’nin, özellikle de Delacroix’un etkileri görülür. Tipik İngiliz romantiklerinden olan Bonington, yazar Sir Walter Scott’a hayranlık duymuş ve onun kitaplarından almış olduğu romantik öğeleri tuvallerine yansıtmaya çalışmıştır.

Richard Parkes Bonington, The Grand Canal In Venice, 1827

Richard Parkes Bonington, The Grand Canal In Venice, 1827

1826’da İtalya gezisinde yaptığı resimler sanatını doruk noktasına olmuştur. Manzara resmine getirdiği duyarlılık, canlılık, kurallara uymayan betimleme anlayışı ile Joseph Mallord William Turner, Jean-Baptiste-Camille Corot gibi sanatçıları etkilemiştir. Çok genç yaşta 26 yaşında veremden yaşama veda eder.

Henry Fuseli (Johann Heinrich Füssli) (1741 – 1825)

Resimleri kadar yazılarıyla da romantizme damga vuran Henry Fuseli, resme çok geç yaşta başlar. Sanat eleştirmeni olan babası sayesinde sanatla erken yaşta tanışır, ancak resim yerine edebiyat ve sanat tarihine yönelir. 1761’de rahip olsa da, rahiplik yapmaz. 23 yaşında iken yaşadığı topraklara kayıtsız kalamayıp siyasi hiciv kaleme alınca tepkilere maruz kalır ve sonucunda ülkesini terkeder, Berlin’e gider. Burada birçok sanatçıyla tanışır ve resme olan ilgisi artar. Özellikle edebi eserlerden ilham alarak resimler yapar. Ancak 27 yaşında iken yoğun olarak resimle ilgilenmeye başlar.

Henry Fuseli, The Nightmare, 1781

Henry Fuseli, The Nightmare, 1781

Tablo, hem rüya gören bir kadını hem de ilgili rüyanın içeriğini betimlemektedir. Tabloda yer alan atbaşı ve kadının tam üstüne konmuş bir iblis çağdaş inançlara yorumlansa da, özel anlamlarla ilişkilendirilmiştir. Bazı sanat tarihçilerine göre eserin alt yapısını oluşturduğunu düşündükleri aşk deneyimi, Fuseli’nin yakın arkadaşının yeğenine duyduğu karşılıksız aşkın mutlu sona ermemesidir. Evlenme teklifi ettiği aşkına kızın babasının engel olması ve kısa süre sonra kızın başkasıyla evlendirilmesi, sanat tarihçilerine göre yükseltilmiş cinsel güdülerin temsilcisi olarak görülmüştür. Tablo birçok yazarı ve eseri etkilemiş izlediğimiz birçok filmde arka duvarda görülmüştür. Henry Fuseli, bu tabloda olduğu gibi birçok tablosunda kadın figürünü kullanmış ve bilinçaltını sık sık yoruma açmıştır.

Henri Fuseli, The Three Witches Appearing To Macbeth and Banquo, 1800-1810

Henri Fuseli, The Three Witches Appearing To Macbeth and Banquo, 1800-1810

Fuseli, Shakespeare hayranlığı nedeniyle Kral Lear ve Macbeth merkezli resimler yapar. Yaptığı resimler İngiliz Büyükelçisi’nin dikkatini çekince Londra’ya davet edilir. İsmini İngilizlerin zor telaffuz etmesi nedeniyle Henry Fuseli olarak değiştirmesi bu döneme denk gelir. Daha sonra Roma’ya gider, uzun yıllar orada çalışır. Özellikle Michelangelo’dan etkilenir.

Fuseli’nin gerek yazılarında seçtiği aşırı duygusal konularla, gerek resimlerinde yer verdiği hayaletler, groteks yaratıklar ve karabasanlarla o günlerde yeni yeni çıkan romantizmin gelişimini etkilemiştir. Geleneksel kurallara uygun biçimsel kompozisyonları, büyük boyutlu tabloları 18. yüzyıl neoklasik anlayışı çağrıştırır.

Philipp Otto Runge (1777 – 1810)

33 yıllık yaşamına sığdırdığı ölümsüz eserlerle romantizmin en ünlü isimlerinden kabul edilmektedir. Resimle ilgilenmesi Kopenhag Üniversitesi’ne kabulüyle başlar. Hayatında diğer dönüm noktası ise Dresden’e taşınması olur. Hem eşi Pauline Bassenge ile tanışır, hem de Caspar David ve Ludwig Tieck gibi romantizmin ünlü isimleriyle. Arkadaşlarının etkisiyle romantizm akımına uygun eserler verir. 1803’te Weimar ziyareti sırasında Goethe ile tanışır ve iyi dost olup, çeşitli ortak çalışmalar yaparlar.

Otto Runge, Die Ruhe auf der Flucht nach Ägypten, 1806

Otto Runge, Die Ruhe auf der Flucht nach Ägypten, 1806

Ağabeyinin yardımıyla kurduğu şirkette teknik anlamda çalışmalar yapar. Bu çalışmaların merkezinde renkler vardır. Runge renkle çok ilgilidir ve 3 rengin varolduğunda ısrar eder: Sarı, kırmızı, mavi. Amacı bu üç rengi karıştırarak siyah ve beyaz ile beraber tamamen farklı bir dünya kurmaktı. Uzun bir süre bir renk küresi üzerine çalışır. O öldükten sonra 1900 yılında bu kürenin patenti alınır ve ressamlar bu küreyi kullanarak boya siparişi vermeye başlar. Runge, bu dönemde edebiyatla ilgili de eserler vermeye başlar, Grimm Kardeşlerin eserlerini yeniden kaleme alıp yayımlar.

Otto Runge, The Great Morning, 1809-10

Otto Runge, The Great Morning, 1809-10

Çocuk portreleri, korkunç devleri ile tanınan ve Richard Wagner’den Mark Rothko’ya sanatçılara ilham veren Runge, eşi dördüncü çocuğuna hamileyken, tüberkülozdan genç yaşta yaşama veda eder.

William Blake (1757 – 1827)

William Blake, romantizmin en önemli isimlerinden olmasına rağmen, gerçek değeri ancak ölümünden sonra takdir edilebildi. Londralı orta halli bir ailenin yedi çocuğundan biri olarak, sadece on yaşına kadar okula gidebilen Blake, bir süre evde annesi tarafından eğitildikten sonra resim okuluna kaydedilir. On beş yaşında gravür işinde çalışmaya başlar ve yedi yılda usta bir oymacı düzeyine ulaşır.

William Blake, The Angels Hovering Over The Body of Christ In The Sepulchre, 1805

William Blake, The Angels Hovering Over The Body of Christ In The Sepulchre, 1805

Başta din olmak üzere geleneksel kurumlara karşı eleştirel bir tutum alır, ama aydınlanma felsefesine karşı da mesafeli durur. İnsanı merkeze yerleştiren ve temel insani sorunlardan yurttaşlık haklarına, siyasetten felsefeye her alanda otoriteye meydan okuyan bir anlayışla, farklı üsluplarda şiirler kaleme alır. Milton ve Dante gibi çok sayıda yazar ve şairin kitaplarını resimler. Lirizmin doruğuna çıkar, felsefenin derinlerine iner, çoğu yerde bu ikisini birbirine yakınlaştırır.

William Blake, The Lovers Whirlwind, 1824-27

William Blake, The Lovers Whirlwind, 1824-27

Blake, özgün üslubu, yaratıcı kişiliği ile sembolik öğelere yer verir resimlerinde. Anlatım gücünün genişliğiyle eserlerine, dini konuları sıkça yansıtmıştır. Blake güçlü illüstrasyonlar da yapmıştır. Yalın anlatımı, sınırsız hayal gücü ve parlak zekâsıyla güçlü kompozisyonlara yer vermiş, derin anlamlı eserler meydana getirmiştir.

Kaynak
En İyi Kural Kuralsızlıktır – Resimde RomantizmRönesans’tan 20. Yüzyıla Kadar Resim Sanatında Anıtsal GörünümlerPlastik Sanatlarda RomantizmCaspar David Friedrich’in RomantizmiRomantizm ve Romantizm Akımının Fotoğraf Sanatına EtkisiHalka Önderlik Eden ÖzgürlükResmin ÖyküsüSınıf Öğretmenliği Sanat Eğitimi Ders NotlarıHenry Fuseli ve KabusuModern Resim Sanatçılarının Eserlerinde Cennet Bahçelerindeki Adem ve Havva Yorumu


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir