Dünyaca ünlü ressamlar John George Brown, Akseli Gallen-Kallela, Filippo Palizzi, Sir Lawrence Alma-Tadema, Philip Wilson Steer’in en bilinen resimlerini sizler için analiz ettik.
John George Brown, The Transit of Venus, 1883
John George Brown, bugün bilinmese de, 19. yüzyılın sonlarında en popüler ABD’li ressamlarındandı. Yoksul bir ailede İngiltere’de dünyaya gelir. 14 yaşında bir cam ustasının yanında yedi yıl çıraklık yapar. Yanı sıra Newcastle’daki Devlet Tasarım Okulu’nda, Pre-Raphaelite bakış açısında olan İskoç ressam William Bell Scott’tan çizim dersleri alır. 22 yaşında ABD’ye göç eden ressam; 1880’lerden başlayarak New York sokaklarında ayakkabı boyayan, geçitleri süpüren ve gazete ve çiçek satan yoksul, çoğunlukla göçmen çocukların resimlerini yapar. Brown, özellikle ayakkabı boyacısı çocukların işlerindeki becerilerini yansıtmasındaki ustalığı nedeniyle, The Bootblack Raphael lakabını alır.
Brown’ın masumiyet içeren bu romantik çocuk tasvirleri, 19. yüzyılın başlarındaki İngiliz Pre-Raphaelite ressamlarının çalışmalarını hatırlatan netlik ve mükemmel ayrıntılarla işlenmiştir. Zorlu bir varoluşun tasviri olsalarda; sıcak ve sempati figürlerdir. Brown’ın bu kentsel resimleri Charles Dickens’ın Londra’sını hatırlatır.
Brown’nın Onuncu Cadde’deki stüdyosunda kendisine poz veren bu çocuklar gerçekten de sokak çocuklarıydı. Resimde, isli camla güneşe bakan çocukta bunlardan biriydi; Brown’ın birçok resminde yer alan en sevdiği modellerden olan İrlandalı Paddy Ryan’di. Brown, bu çocukları duygusal, sevimli tasvir eder asla kirli, bakımsız değiller. Eski püskü, yırtık pırtık giyinmiş olsalar da, gururlu bir asaletleri vardır. Muhtemelen Brown alıcılarının ihtiyaçlarına cevap veriyordu; ne de olsa orta sınıf sanat alıcıları, pis çocukların, dilencilerin rahatsız edici resimlerini şöminelerinin üzerine asmak istemezlerdi.
Sanatçı, son yıllarında kırsal alanlardaki yaşlı insanların sempatik tasvirlerini ve deniz sahnelerini resmeder.
Akseli Gallen-Kallela, Mary Sewing on the Veranda of Kalela, 1897
Finlandiya’nın en önemli sanatçılarından biri, Fin ulusal sanatının öncüsü olarak kabul edilen Axel Gallén diğer adıyla Akseli Gallen-Kallela önce Helsinki’de, ardından Paris’te Académie Julian ve Atelier Cormon’da eğitim gördü. Resimlerinde başlangıçta etnografik olan yaklaşımı, 1895’ten itibaren daha ezoterik hale gelir. Bu değişim, çalışmalarının natüralizmden sembolizme doğru değişen tarzına da yansır. Her zaman Finlandiya’nın uzak ve bozulmamış bölgelerini, manzaralarını, ünlü Fin destanı Kalevela’dan sahneleri boyar. Ülkesini eşsiz bir lirizmle tasvir eder. Fin kırsalında inşa ettiği ev-stüdyosunda grafik sanatlar ve dekoratif sanatlara dair çalışmalar yapar.
Resimde, tezgahında kilim dokuyan kadın 1890 yılında evlendiği eşi Mary (Slöör) Gallen-Kallela’dır. 1891 yılında doğan ilk çocukları Impi Marjatta 1895 yılında ölür. Resmin tarihine bakınca, başındaki siyah örtü yas tuttuğunu düşündürüyor. Kocasına bir çok resminde modellik yapar. Her ikisi de varlıklı ailelerdendi, ancak yaşamlarında sürekli maddi sıkıntı yaşadılar. Birisi küçük yaşta ölen üç çocukları dünyaya gelir. Ailece Londra, Berlin, Floransa’ya giderler; Kenya’da iki yıl yaşarlar.
Mary, Aksel’in yalnızca işine odaklanması, resim yapması için ailenin bütün sorumlulukları üstlenir. Bunun yanında eşinin çalışmalarına katkıda bulunmak için oymacılığı öğrenir, çerçeve ve yaldızlama yapar. Modeller için kıyafet diker, eşi tarafından tasarlanan yastık ve battaniye gibi tekstil ürünleri üretir. Eşine sevgisi nedeniyle istememesine rağmen çıplak modellikte yapar. Piyano çalmaya yedi yaşında başlayan ve küçük yaşta orkestrada da çalan Mary, eşi resim yaparken sık sık piyano çalar. Bunun yanında piyano öğretmenliği yaparak ailesine katkıda da bulunur. Akseli 1931’de öldüğünde, Mary hayatın durmuş dev bir saat gibi olduğunu söyleyecektir. Akseli’den 16 yıl sonra, 1947’de Mary’de ölür.
Filippo Palizzi, The Maiden on the rock in Sorrento, 1871
İtalyan ressam Filippo Palizzi’nin başyapıtı “Sorrento’da Kayanın Üzerindeki Kız” en bilinen eserlerinden. Kardeşleri Francesco Paolo, Giuseppe, Nicola Palizzi’de ressam olan Filippo Palizzi; ailenin en ünlüsüydü. 19. yüzyılın ikinci yarısında Napoli Okulu’nun önde gelen realist ressamı olan Filippo, sonrasında akademik tarzı terk ederek, yaşamı özellikle manzaraları ve hayvanları tasvir eder; resmini samimi bir şiirsel tonlamanın gerçekçiliğine yöneltir.
Napoli Körfezi’ne bakan Sorrento, bir yamacın eteklerinde kurulmuş şahane bir şehirdir. Günümüzde doldurulmuş olsa da, derin uçurumlara sahipti. Sakin bir deniz, özenle çizilmiş bir ufuk ve bir kayanın üzerine uzanmış bu manzarayı seyreden küçük bir kız. Resmin fotografik yapısı ressamın fotoğrafçılık tutkusunu doğrular nitelikte. Figürün yukarı doğru olan bakışları, resmin köşegenine doğru devam eder. Güçlü kaya köşegeni ve kızın denizi seyreden konumu; bir yükseliş duygusu ve kızın geleceğe korkusuzca baktığını ifade eder gibi.
Kayanın üst kenarında kızın gövdesiyle uyumlu bir şekilde yazan gizemli yazıda : “Beni bu kayanın üzerine yatıran, sabahtan akşama sana bakmamı ve hep sana mutlu ol, mutlu ol, dememi söylüyor” yazar. Ancak devamında yazan Felice de Lapomeray’e, bu mesajı açıklar nitelikte. Belli ki resim, Felice adlı kadına adanmış. Sanki kayanın üzerine uzanmış küçük kız, Felice’yi gözetip, ona mutlu olmasını hatırlatmakla görevli. Aslında tablo, günümüzde de çok etkileyici bir yer olan Sorrento manzarasının güzelliği ve küçük kızın canlılığı aracılığıyla sembolik olarak neşeye, huzura bir övgüdür.
Sir Lawrence Alma-Tadema , The Roses of Heliogabalus, 1888
19. yüzyılın sonlarında İngiltere’nin en ünlü ressamlarından Sir Lawrence Alma-Tadema Hollanda’da doğar, Belçika’da eğitim görür. 1870’de İngiltere’ye yerleşir; hayatının geri kalanını orada geçirir. Mükemmel bir teknik içeren ressamlığı, klasik antik tasvirleri yaşadığı dönemde takdir görse de; 1912’de ölümünden sonra unutulur.
Şehvet, oburluk ve tembellik, 7 ölümcül günahtan üçünü vurguladığı başyapıtında, Roma İmparatoru Heliogabalus’u tasvir eder. Heliogabalus, MS 218’den 222’ye kadar hüküm süren Roma İmparatoru idi. 4 yıllık saltanatı boyunca, ahlaki değerleri hiçe sayan,, cinsel ve dini normları ihlal eden; 5 kez evlenen, müsrif, sevilmeyen bir imparatordu. Yaşam tarzı öylesine kabul edilemez olmalı ki; 18 yaşında kendi büyükannesi de dahil olmak üzere ailesi tarafından öldürülür.
Tarihçiler, İmparatorun misafirlerini menekşelerle karşıladığını yazar. Hatta birinde, yukarıdan bir örtüden dökülen menekşe yığını içinde bıraktığı misafirlerini boğarak öldürdüğü yazılır. Menekşe tablonun yapıldığı yıllarda, sadakat ve alçak gönüllülüğü temsil ediyordu, İmparatoru temsil etmesi imkansızdı. Gül, şehvet ve arzuyu temsil ettiği için ressamın tercihi bu yönde olur. Fransız Rivierası’ndan, Londra’daki atölyesine güller getirten ressam, eserdeki gül yapraklarının böylesi gerçekçi görünümünü elde eder.
Sol başta altın rengi elbisesi, başındaki ince tacı ve kulağının arkasındaki çiçekle görülen figür, imparator. Sakin bir şekilde, önünde yaşananları izlerken, içkisini yudumluyor. Yanında uzanmış 2 kadın ise muhtemelen annesi ve anneannesi. Sol arkada görülen genç kız “aulos” denen bir müzik aletini çalıyor. Kızın giysisinin üzerine bağlanmış leopar desenli post, Roma Şarap Tanrısı Bacchus’a işaret eder. Simgesi leopar olan Bacchus, eğlence, sarhoşluğu temsil eder. Arka planda görülen bronz heykel de Bacchus’a ait.
Sol önde kumaşın ucunda çıkmış ilmek, kilolarca gül yapraklarının bu örtünün içinden konuklar üzerine döküldüğünü gösterir. Ressam, imparatorun tüm olumsuz özelliklerine karşın eserini şiirsel bir bakış açısıyla tasvir etmiş.
Philip Wilson Steer, The Muslin Dress
İngiliz ressam Philip Wilson Steer, bir ressamın oğlu olarak dünyaya gelir. Tate Gallery’de kişisel sergisi verilen ilk yaşayan sanatçı olur. Kariyeri, Kraliyet Sanat Akademisi’ne yaptığı başvuru reddedilince, neredeyse başlamadan sona erer. Manet’nin bir sergisini ziyaret ettikten sonra, empresyonistlerin büyüsüne hızla kapıldığı Paris sanat okullarına kaydolmayı seçer.
Londra’da stüdyosu kurar ve burada Monet ve Manet’nin öncülük ettiği gevşek, canlı empresyonist tarzda çizdiği manzaralarının çoğu, güneşin Kuzey Fransa sahilleri ve Suffolk kıyıları üzerindeki etkilerini harika bir şekilde yansıtır. Daha geleneksel Viktorya dönemi tablolarını görmeye alışkın İngiliz sanat eleştirmenleri tarafından çok eleştirilir.
Bu tablosu artık neredeyse unutulan ancak dikkate değer bir İngiliz sanatçının sahip olduğu tüm becerileri gösteren karmaşık ve güzel bir şekilde oluşturulmuş bir çalışmadır. Bu zengin detaylı eseri, sanatçının daha geleneksel stilini göstermektedir. Steer, Paris’te ressam James MacNeill Whistler ile tanışır ve ona büyük hayranlık duyar. İlk bakışta ressamın Müslin Elbise adlı tablosu Whistler’ın canı sıkılan genç hanımların benzer şekilde özenle oluşturulmuş tablolarından oluşan ahengi, uyumu andırıyor. Ancak ressam zamanla Whistler’ın çok daha gevşek, serbest akışlı tarzından uzaklaşarak, Viktorya dönemi tasarımlarına geri döner. Elbisenin, döşemenin ve duvar kağıtlarının zengin dokularını ustalıkla işlediği resimdeki mükemmel ışık oyununuyla oluşan muslin elbisenin, uzanmış genç kadının teninde oluşturduğu parlaklık dikkate değer. Şapkası ve onunla oynayan kedisi empresyonist bakış açısıyla, duvar ve kanapenin ayrıntıları daha klasik bakış açısıyla renklendirilmiş.
Akademik çevrelerden uzak, ilgi odağı olmayan, bağımsız, biraz münzevi bir sanatçı olan Steer, zaman zaman resimden uzaklaşıp, bırakmayı düşünmüştür.
Kaynak
Transıts Of Venus And Mercury As Muses, Journal of Astronomical History and Heritage, 16(3), 224-249 (2013), Apollo The Internatıonal Art Magazıne, The Finnish painter who longed for freedom, Tuut art, Filippo Palizzi | Girl on the rock in Sorrento, 1871, Sir Lawrence Alma-Tadema’s “Women of Amphissa”, Mıchael Escolme, The Muslın Dress By Phılıp Wilson Steer (1860-1942)