Batı anlayışında Türk resim sanatının temelleri, 1795’te açılan Mühendishane-i Beri-i Hümâyun’da, III. Selim döneminde ilk kez resim derslerinin verilmeye başlandığı bu okulda atıldı. Böylece “Asker Ressamlar” olarak anılan ilk ressamlar da bu okuldan yetişti.
Hoca Ali Rıza, Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyyid ve Adil Doğançay başta olmak üzere önemli Asker ressamlarımızı derledik.
1. Hoca Ali Rıza (1858 – 1930)
Öğrencisi Sami Yetik, “Hoca Ali Rıza tahlili güç bir sanatçıdır. O başlı başına bir ekoldür. Onun için kalem, fırça, birer musiki aletidir. Boyalar ise nota. O güzel güftelere istediği zaman ilahi nağmeler söyleten bir bestekardır” der.
Eserlerinde iklimler, mevsimler, günler, saatler vardır. Yeşil ve tonları onun tablolarında olduğu kadar hiçbir yerde böylesi saltanat sürmemiştir. Eserlerinde dönemin İstanbul’unu resmetmiştir. Bu nedenle, eserleri tarihsel belge niteliğindedir.
Boğaziçi manzaralarında mutlaka yelkenli bulunması, kayalıkların kendine özgü olması resimlerinin belirgin özelliklerindendir.
2. Şeker Ahmet Paşa (1841 – 1907)
Asker ressamlar geleneğinin en önemli temsilcilerindendir. Resimlerinde insanlara, olaylara odaklı bir yaklaşım yerine, ormanlar, meyveler, çiçekler, karacalar, insanlar, sevgi ile işlenmiş motifler görürüz. Sanatçının iddialı, zengin natürmortları ise sürüş, renk ve becerilerini en başarılı biçimde yansıttığı işlerdir.
3. Süleyman Seyyid (1842 – 1913)
Eserlerinin büyük çoğunluğu, meyveleri, çiçekleri, günlük eşyaları konu alan natürmortlardır. Renk ve perspektif onun en önem verdiği konulardır. Süleyman Seyyid, Avrupa’dan öğrendiği resim sanatına kendi milli görüş ve karakterini de kattığı için tarzı bugün hala geçerliliğini korumaktadır.
4. Hüseyin Zekai Paşa (1860 – 1919)
Manzara resimleri, portre ve natürmortlar yaptı. Resimlerinde şiirsel, manevi bir güzellik atmosferi yaratmıştır. Zamanla izlenimci anlayışa yöneldi. Bu resmi 1910’da yapmıştır.
5. Sami Yetik (1878 – 1945)
Empresyonizmin ilk temsilcisi Hüseyin Zekai Paşa olsa da Sami Yetik de bu ekolün o dönemki en önemli temsilcisidir. Balkan Savaşı’na katıldı, hatta Bulgarlara esir düştü. Orada çizdiği eskizlerin etkisiyle savaş ve kahramanlık konuları, resimlerinde coşkun bir ruh ve gerçekçi bir ifade ile kendini gösterdi.
Sami Yetik’in resimlerinde en sevdiği konu Kurtuluş Savaşı’dır. Milli Mücadele günlerini anlatan ve ressamın cephede bizzat bulunarak oluşturduğu ön çizimlerden resmettiği Milli Mücadele tablosu 1917 yılında yapılmıştır. Asker ve efelerin bir arada savaşını anlatan yağlıboya çalışmasıdır.
6. Hikmet Onat (1882 – 1977)
Hikmet Onat, çağdaş resim sanatımızda manzara ressamı olarak tanınır. Türk resminde Hoca Ali Rıza’nın başlattığı doğa ve İstanbul sevgisinin tipik bir sürdürücüsü olmuştur. Resimlerinde renk ve ışığın parlaklığı dikkat çekicidir. Empresyonizmi Türkiye’de devam ettiren ressamlarımızdandır.
7. Halil Paşa (1857 – 1939)
Halil Paşa, Paris’te eğitim aldığı yıllarda klasik ve realist akımın etkisiyle resimler yaptı. Yurda dönünce empresyonizmin etkisiyle resim yapmaya başladı. Boğaz resimleri, yalılar, kayıklar, resimlerinin konuları arasındadır. Eldivenli Kadın tablosuyla Paris’te altın madalya kazanmıştır. Anatomi bilgisi belirgindir. Kadın portreleri dikkat çekicidir.
8. Osman Nuri Paşa (1839? – 1906?)
Türk resminde kahramanlık içeren konuda eser veren ilk ressamımızdır. (Preveze Tablosu)
Hoca Ali Rıza, Sami Yetik, Zekai Paşa, Ahmet Ziya Akbulut’un resim öğretmenliğini yaptı. Bu resminde 16 Eylül 1890’da batan (tayfuna yakalanarak) Ertuğrul Fırkateyni’ni çizmiştir.
9. Kaymakam Ahmet Şekür (1856? – ?)
Hoca Ali Rıza’nın öğrencisidir. Dönemin resim anlayışı içinde ele alındığında inanılmaz bir kompozisyon düzeni ve perspektif anlayışı yansıtan Şekür’ün resimlerinin altyapısında fotoğrafların varlığı açıkça belli oluyor. Bu tüm Türk primitiflerinin uyguladığı bir üsluptur. Yani fotoğrafa bakarak resim yapmak.
10. Ahmet Ziya Akbulut (1869 – 1938)
Resimlerinde doğa izleyicisi ve özenli perspektif uygulayıcısıdır. Kuşağındaki ressamların yaptığı natürmort ve manzara resimleri yerine tarihsel yapıları öne çıkaran resimler yaptı. Işık ve gölge oyunlarından kaçarak, doğrudan eşyanın renk ve biçimini vermiştir.
11. Giritli Hüseyin Paşa (1873 – ?)
Primitif dönem asker ressamların hepsinde olduğu gibi Hüseyin Paşa da resimlerini fotoğraftan yararlanıp yaptı.
12. Diyarbakırlı Tahsin (1874 – 1937)
1874 yılında Diyarbakır’da Diyarbakır Rüştiyesi’nde kurşun kalem ve suluboya çalışmaları yapan Tahsin Bey, daha sonraları resim konusundaki ustalığını İstanbul’da sürdürmüştür. İstanbul’a geldikten sonra Harbiye’de “Diyarbakırlı Tahsin” diye tanınan ressam, burada Hoca Ali Rıza’nın öğrencisi oldu.
Hoca Ali Rıza’dan aldığı dersler sırasında daha çok deniz resimlerine yönelmiştir. 1895 yılında Harbiye’den süvari mülazimi olarak çıkan Tahsin, 1902’de Osman Hamdi Bey’in sarayda açtığı resim atölyesine devam etti. Birinci Dünya Savaşı sırasında, binbaşı iken hastalandı ve tedavi için Budapeşte’ye gönderildi. Oradan evli olarak döndü ve emekliye ayrıldı. Bir süre Musevi mektebinde dersler verdi. Daha çok deniz ve savaş gemileri resmetmeyi seven Diyarbakırlı Tahsin 1937 yılında Kadıköy’de ölmüştür. Eserleri Deniz Müzesi’nde, İş Bankası koleksiyonunda ve özel koleksiyonlarda yer almaktadır.
13. Bahriyeli İsmail Hakkı Bey (1863 – 1926)
Resimleri Ayvazovski’nin resimlerini çağrıştırır. Ama zaten mesleği de gemi inşa mühendisliğidir. Hoca Ali Rıza’nın kayınbiraderidir. O tam anlamıyla deniz ressamlığının tekniğe hakim, deniz ve gemileri bilen bir ressamıdır.
14. Adil Doğançay (1900 – 1990)
Ressam Burhan Doğançay’ın babasıdır. Asker ressam kuşağının son temsilcilerindendir. Kendi cümleleriyle “Aç kaldım, deli dediler, yine de ressam oldum” der. Orduda görevi haritacılıktır. Beraberindekilerle beraber cephenin, düşman işgalinde olan yerlerinin haritasını yapar.
Büyük Taaruz’un ardından artık görevi, tüm köy ve kasabaların haritasını yapmaktır. Bu yıllarını şöyle anlatır: “…İşte o zaman, bu çalışmalar süresince tabiatla baş başa kalarak resme yöneldim. Önce karakalemle, sonra renkli kalem ve suluboya ile gittiğimiz köyleri kağıda geçirdim. O esnada Tahir Bey adında amatörce resimler yapan bir albayımız vardı. Bana kutuyu, paleti, boyaları aldırdı. Ne güzel köyler, ne güzel manzaralar vardı… Ve tabiat benim en büyük hocam oldu.”
Önceleri realist anlayışla resim yaptı. Daha sonraları empresyonist bir anlayışla kır ve deniz manzaraları yaptı.
15. Naim Uludoğan (1911 – 2010)
Kuleli Askeri Lisesi’nde ilk resim derslerini Sami Yetik’ten aldı. 1933’te Kara Harp Okulu’nu bitirdi. Harita Genel Komutanlığı’nda çalıştı. 1947’de Asker Ressamlar Derneği’ne üye oldu. GEE Resim-İş Böşümü’ne dışarıdan sınavla girerek resim öğretmenliği belgesi aldı.
Askeri okullarda 5 yıl resim öğretmenliği yaparak 1950’de emekli oldu. 1965-1980 yılları arasında, Ülkü Uludoğan ile Baba-Kız adı altında ortak sergiler düzenlendi. Asker ressamlar geleneğinin izlenimci palete öncelik veren anlayışına bağlı olduğu resimlerinde, İstanbul peyzajları ve ölü doğa konuları ağır basar.
Kaynak
www.tarihnotlari.com, www.birdemetnergis.com, www.edebiyadvesanatakademisi.com
Yorum Yap