Bu yazımızda, Gustav Klimt, René Magritte, James Jebusa Shannon, Louis Anquetin, Fred Elwell, Georges Clairin, Paja Jovanović’in resimlerinin analizlerini hazırladık.
Gustav Klimt (1862 – 1918)
Gustav Klimt, Lady with a Muff, 1916, National Gallery in Prague, Prag
Viyana Secession’un önemli figürlerinden Avusturyalı ressam Gustav Klimt’in çalışmalarının merkezindeydi kadın. Bu tablosunda olduğu gibi, çağdaş kadınların portrelerini gizemli, rüya gibi bir ifadeyle ama aynı zamanda enerjik ve yaşama arzusuyla resmetti. İşveli bir ifadeyle bakan kadının solgun yüzünün bir kısmını, siyah bir kürkle gizleyerek tasvir ettiği bu resmi, Klimt’in 1909 tarihli Şapkalı Kadın ve Tüylü Boa adlı eserini çağrıştırır.
Lady with Hat and Feather Boa
Bununla birlikte, bu tablosundaki parlak renkli arka planı farklıdır. Parlak renkli, dönen bir arka planda ona arkadan bakan birkaç soyut yüz dikkati çeker. Arka planı oluşturan çarpıcı kırmızılar, pembeler ve yeşillerin, Japon ve Çin sanat koleksiyoncusu olan Klimt’in Asya sanatından ilham aldığını gösteriyor. Klimt’in, bu ilgisini yansıtan görünüm, kısmen belirsiz bir kürk mantoya sarılmış başka bir kadını tasvir ettiği, The Polecat Fur gibi diğer bir resminde de görülebilir.
The Polecat Fur, 1916
En son 1926’da Viyana’da sergilenen Lady with a Muff’un uzun süredir kayıp olduğu düşünülse de özel bir koleksiyondaydı. Eserin sahibi 1930’ların başında, resmi Prag Ulusal Galeri’ye sergilenmesi için süresiz ödünç verir.
René Magritte (1898 – 1967)
René Magritte, The Blank Signature, 1965, National Gallery of Art, Washington
Belçikalı sanatçı René Magritte, Avrupa Sürrealizminin en önemli temsilcilerinden biridir. Sıradan nesneleri ve figürleri gerçekçi bir şekilde tasvir eden, ancak onları esrarengiz başlıklara sahip gizemli kompozisyonlar halinde düzenleyen, oldukça özgün bir figüratif resim sanatı oluşturur.
Magritte’nin resimleri genellikle mantıksızdır ve izleyicinin zihniyle oynar. Optik bir yanılsama olan Boş İmza isimli bu eserinde de, Magritte’nin niyeti zihni karıştırmak olsa da; aslında resmiyle adeta bir bulmaca yaratır. İlk bakışta ormanda ata binen bir kadının görüntüsü dikkatimizi çeker. Ancak, ağaçlar, binici ve at tuhaf bir şekilde iç içe geçtiği için zihin bu görüntünün imkansız olduğunu çabucak anlar. At ve binici ağaçların hem önünde hem de arkasındadır, hatta bazı kısımları arka plandaki yapraklar tarafından gizlenmiştir. Resim ne kadar çok analiz edilirse, o kadar gizemli ve kafa karıştırıcı olur.
At ve binicinin imajının ne kadar gerçekçi olduğu da dikkate değerdir. Kullanılan orman ve renkler de aynı şekilde gerçekçidir. Resimde aslolan konu değil, konunun kafa karıştırıcı sunumudur. Boş İmza, Magritte’nin dahiyane sanatsal zihninin mükemmel bir örneğidir ve izleyicileri şaşırtma ve zihni şaşırtma kapasitesinin kanıtıdır. Göze bir nesnenin başka bir nesnenin önünde veya arkasında olduğu algısını verdiği için; Boş İmza, aynı zamanda bir occlusion (üst üste oturtma) illüzyonu olarak kabul edilir. Buna neden olan ise nesnelerin sırası veya katmanlarının karıştırılmasıdır.
Amerikalı grup Styx, bu tablonun değiştirilmiş bir versiyonunu 1977 yılında çıkardıkları albümleri The Grand Illusion’ın kapağında kullanırlar.
James Jebusa Shannon (1862 -1923)
James Jebusa Shannon, Jungle Tales, 1895, Metmuseum, New York
James Jebusa Shannon, Amerikalı bir sanatçı olmasına rağmen, 1880’lerde Londra’da okur ve orada kalır. Başarılı bir portre ve figür ressamı olur. John Singer Sargent’in etkisinde kalan Shannon; döneminin en çok aranan portrecilerinden biri olmasını sağlayan cesur portre stili geliştirir. 1922 yılında şövalye nişanına sahip olmak için ABD vatandaşlığından vazgeçer.
Bu eserinde sanatçı, karısının profilinde gösterilen kızları Kitty’ye ve başka bir çocuğa kitap okumasını resmetmiş. Resmin başlığından Rudyard Kipling’in 1894’de yayımlanan Orman Masalları kitabını okuduğunu anlıyoruz. Son derece gerçekçi yüzlerin, noktalı muslin ve dantel kostümlerin dekoratif desenleri ve parlak mavi zemin üzerindeki ayrıntılı tasarımla tezat oluşturduğu görülüyor. Annenin topuzundaki ve Kitty’nin saçlarındaki ışıltı, gerçekçi betimlemeyi tamamlar nitelikte. Perde olduğunu düşündüğümüz mavi arka plandaki sarı desenler annenin saçlarını daha da belirgin hale getirmiş. Kızları annesini can kulağı ile dinlerken; diğer küçük kızın masalın etkisinde kaldığını izleyiciye yönelik bakışından anlıyoruz.
Fred Elwell (1870 – 1958)
Fred Elwell, The First Born 1913, Ferens Art Gallery, Kingston upon Hull, İngiltere
Frederick William Elwell, Beverley’de dünyaya gelir; Lincoln Sanat Okulu’nda eğitimine başlar. 1887 yılında tam zamanlı çalışmalara başlamasını sağlayan bir burs kazanır. Lincoln’daki döneminde, Fransız Empresyonist ressamların çalışmalarına ilgi duyar. 1889 tarihinde, portre ve natürmort konusundaki ilgisinin ve becerisinin 17. yüzyıl Hollandalı ve Flaman sanatçılarının çalışmalarının etkisi altında geliştiği Antwerp Akademisi’nde eğitim görür. Paris’teki Academie Julian’da bir süre daha eğitim aldıktan sonra Londra’ya taşınır. Londra’da geçimini sağlayamaz; Beverley’ye geri döner ve burada Edward’lı zengin bir müşteri için portre ressamı olur; bu ona şöhret kazandırır. 1919 yılında The Beverley Arms Kitchen adlı tablosu, Londra’daki Tate Gallery’de düzenlenen ulusal koleksiyon için ünlü heykeltraş Chantrey Bequest tarafından satın alındığında ulusal tanınırlığa ulaşır.
Fred Elwell, The Beverley Arms Kitchen, 1919
Bu tür resim sanatçılar için yeni bir fikir değildi, ancak anne-bebek sahnesi Rönesans dönemine kadar tasvir edilmişti. Basit mobilyaların bulunduğu mütevazi bir kır evinde; direkleri o dönemin modası olan perde ile kaplanmış yatak, resmin merkezinde yer alır. Yatağın ucunda aynı çiçekli kumaşla kaplanmış bir puf görünüyor. Yatağın yanında bulunan ve altında bir kitabın göründüğü sandalye neredeyse resmin dışına çıkmış. Bekçi kıyafetleriyle görünen genç baba belli ki; karısı ve ilk bebeklerini görmek için işten eve gelmiş. Karısına hediye olarak küçük çuha çiçeği buketini kavrayan baba, çocuğunu daha iyi görebilmek için biraz öne eğilerek karısının yatağına oturmuş. Çuha çiçeği baharla ilişkilidir ve bu da yeni doğan bebeğin doğumuna uyar ve yeni başlangıçlarla ilişkilendirilir. Sürgülü pencere açık olduğundan ve zarif dantel perdeler odaya nüfuz eden esintiyle hafifçe dalgalandığından ılık bir bahar günü olmalı. Resme baktığımızda dikkatimizi çeken şey aydınlık ve havadar olmasıdır. Bu, Fransız Empresyonistlerin çalışmalarında görülen bir ayrıntıdır. Bunun yanında, Fred Elwell, sanat hayatının ilk on yılında Cornwall’daki Newlyn Okulu’nda, plein air-açık hava resimleri yapan sanatçılar arasında yer alır.
Louis Anquetin (1861 – 1932)
Louis Anquetin, Woman at the Champs-Élysées by Night, 1889, Van Gogh Museum, Hollanda
Louis Anquetin Paris’te, Vincent Van Gough, Paul Gauguin, Henri de Toulouse-Lautrec, Emile Bernard ve Georges Seurat gibi marjinal sanatçıların bulunduğu grubun parçasıydı. İlk çalışmalarında belirgin bir şekilde etkilendi bu ressamlardan.
1887 yılında Emile Bernard ve Anquetin, düz renk alanlarını çevreleyen güçlü siyah çizgilerle karakterize edilen bir boyama yöntemi olan Cloisonnism’i tasarladılar. Koyu konturlarla ayrılmış cesur ve düz formlara sahip bir post-Empresyonist resim tarzı olan Cloisonnism, resimdeki formları koyu renk konturlarla ayırır. Eleştirmen Edouard Dujardin tarafından emaye işi olarak adlandırılan bu tarz, hem vitraydan hem de Japon ukiyo-e’den esinlenir. Anquetin’nin, Van Gogh’un ünlü Night Cafe Terrace adlı çalışmasına ilham kaynağı olduğunu iddia edilen Avenue de Clichy adlı çalışması da buna örnektir.
Louis Anquetin, Anquetin Avenue de Clichyi 1887
Van Gogh, Night Cafe Terrace, 1888
En çok Cloisonnist tarzında yapılmış gece Paris sahneleriyle tanınan Anquetin, daha sonra bu tarzı terk etti. Toulouse Lautrec’e eşlik ettiği Belçika ve Hollanda’ya gezisi sırasında, Peter Paul Rubens ve Rembrandt ve Frans Hals’ın resimlerinden etkilenir. O andan itibaren Anquetin, stilini değiştirir, daha klasik bir tarza geçer. Anquetin hiçbir zaman bir stile sahip olmaz ve kariyeri boyunca farklı stilleri dener. Bu kısmen yenilikçi doğası ve huzursuz ruhu nedeniyle olabilir. Daha sonraki hayatı boyunca, büyük ölçüde sanat dünyasının dışında kalır ve ölümünden sonra neredeyse unutulur.
Abartılı kıyafeti içerisinde, yüzünü örten puantiyeli tülü ardından esrarengiz bir şekilde gülümseyen Paris’te Şanzelize’de büyük bir bulvar boyunca sokak ışıklarının parıltısında tek başına bir kadın. Figürün gülümsemesi ve yüzü, sokak lambasının parıltısıyla aydınlatılmış. Arka planda, at dışında diğer figürler kaybolur adeta. Görmesi kolay olmasa da, kadının sağ tarafında, ona yakından bakan bıyıklı bir adam dikkati çeker. 1891’de Salon des Independents’ta on yapıtının yer aldığı sergide Gece Şanzelize’deki Kadın resmi en beğenilen eseri olur.
Georges Clairin (1943 -1919)
Georges Clairin, Portrait of Sarah Bernhardt, 1876, Petit Palais, Paris
Sarah Bernhardt, uluslararası ünlülerin ortaya çıkmaya başladığı dönemde, ilk süperstarlardan biriydi. Paris’te evli olmayan bir fahişenin çocuğu olarak dünyaya gelir, Brittany’de ardından Paris’in bir banliyösünde bir hemşire tarafından büyütülür. Annesi, Sarah’nın iyi bir eğitim almasını sağlar; böylelikle bir aktris olarak kariyer yapacağı tiyatroyla tanışır. 1860 yılından itibaren Paris Konservatuarı’nda okur ve sahneye ilk çıkışını 1862’de Comédie-Française’de yapar. Fırtınalı bir başlangıcın ardından, genç bir Belçikalı soylusuyla ilişkisi olur ve 1864 yılının sonunda oğlunu dünyaya getirir.
Resimde, Sarah Bernhardt bir kanepeye yarı yaslanmış bir şekilde, 19.yy için pek uygun olmayan davetkar bir bakışla izleyiciye bakar. Üzerine yapışan beyaz saten giysisi, anlaşılmaz gülümsemesiyle ve böylesi bir duruşla resmedilmesine izin vermesi; ressamın o sıralarda sevgilisi olmasından kaynaklanıyor gibi. Sonrasında arkadaşı olan ressam Clairin, elli yıl boyunca ünlü ilham perisinin portrelerini yapacaktır.
Resimde 32 yaşında olan oyuncu, o sırada Racine ve Hugo’nun oyunlarında ilk zaferlerini yaşıyordu. Toplumsal yükselişinin bir işareti olarak, bohem yaşamı tasvir edilen bu eserde Monceau Parkı yakınlarındaki konağına yeni taşınmıştı. Tüm vücudun kaplayan giysisiyle, lüks bir sedirde, altın rengi bir yastığa yaslanmış halde gördüğümüz Bernhardt’ın sağında bir Venedik aynası, solunda tropikal bir bitki, ayaklarının dibinde iri bir tazı uzanmış. Figür, kıvrımlı hatları, sedefli tonları ve hem baştan çıkarıcı hem de rahatsız edici kadınsılığın çekiciliğiyle Art Nouveau estetiğini müjdeler.
Oyuncuyu, çok çalışılmış bir ilgisizlikle gösteren bu büyük portre, Sarah Bernhardt’ın favorilerinden biriydi ve tüm hayatı boyunca saklar. Maurice Bernhardt, 1923 yılında annesi öldüğünde onu Petit Palais’e bağışlar.
Paja Jovanović (1859 – 1957)
Paja Jovanović, Preparıng The Brıde, From the National Museum of Serbia, Belgrad, Sırbistan
Dünyaca üne kavuşan ilk Sırp ressam, bir detay ustası Pavle Paja Jovanović, Balkan halkını ve geleneklerini tasvir eden resimleri yanında portreleriyle de bilinir. Çocukluğundan itibaren resim en büyük tutkusuydu. Viyana’da bir kilise için zil sipariş edilir; zili süsleyecek ikonların çizimlerini, 14 yaşında Paja’ya teslim eder rahipler. Viyanalı ustalar çizimlerden çok memnun kalırlar ve ressamın çocuk olduğuna inanamazlar.
Babası, oğlunun ressam olmasını istemez; ancak oğlunun ne kadar yetenekli olduğunu anladığında; onu Viyana Akademisi’ne götürür. Jovanović, yaşından dolayı kabul edilmez; çalışarak geçirdiği bir yılın ardından Akademiye kabul edilir. Yaralı Karadağlı adlı resmi Viyana Akademisi’nin birincilik ödülünü ve burs olarak da kraliyet ödülünü kazanır.
The Wounded Montenegrin , 1882
Prizren’de bir Sırp köy evini tasvir ettiği Gelinin Hazırlanması adlı bu çok ünlü resminde, yüksek raf, oturma bankı ya da minderlik, süslü kilimler Balkanlar’daki asırlık Osmanlı etkisini yansıtır. Güneydeki şehirlerde, kadınlar ipek ve saten giysiler giyerler ve kostümleri hem sosyal hem de medeni durumlarını yansıtır. Resimde bekar bir kız dikiş dikerken, iki evli kadın bir çelenk üzerine çiçek dikiyor. Gelinin teyzesi ya da kız kardeşi olan başka bir kadın, gelinin başına tepeliğini takmaya çalışırken; yaşlı bir kadın ise elini tuttuğu geline moral veriyor sanki. İçinde geleneksel takıların bulunduğu tepsiye dayanmış küçük bir kız ise geline hayranlıkla bakıyor. Küçük yuvarlak masada gelinin henüz giymediği cepkeninin de yer aldığı giysilerini görüyoruz. Her iki ayak bileklerinde toplanmış etek gibi görünen şalvarı ve resimdeki bir çok ayrıntı kadınların Müslüman olduğunu düşündürse de; sol arka tarafta Aziz Nicholas ikonunun önünde yanıp sönen kandilden Ortodoks olduklarını anlıyoruz.
Sırplar düğün hazırlıklarını yaklaşık bir haftaya yayarlardı ve düğünler her zaman Pazar günü yapılırdı. Cumartesi, kilise geleneğine göre ölülerin anısına ayrılmıştı ve bu nedenle evlilik için hayırlı kabul edilmezdi.
Kaynak
Öpücük Resmiyle Bilinen Gustav Klimt’in 19 Eseri, The Blank Signature, Jungle Tales (Contes de la Jungle), Frederick Elwell. Part 4 – More of his genre works, Louis Anquetin and cloisonnism, Portrait of Sarah Bernhardt ,Georges Clairin, Paja Jovanović – Realnije od realizma