Menu

Dünyaca Ünlü Ressamların Resim Analizleri



Dünyaca ünlü ressamlar Vasily Grigorevich Perov, James Tissot, Pierre Auguste Renoir, Gustave Caillebotte, Francisco Goya, John Singer Sargent’in önemli resimlerini sizler için analiz ettik.

Vasily Grigorevich Perov, Last Journey,

Vasily Grigorevich Perov, Last Journey, 1865

Vasiliy Grigoreviç Perov, eleştirel gerçekçilik anlayışıyla toplumda var olan düzensizlikleri gözler önüne seren döneminin önemli Rus ressamlarından biridir. Resmin ekonomik adaletsizliklere karşı mücadelede bir araç olduğuna inanan sanatçıların bir araya geldiği, dönemin ilerici sanat topluluğu Gezgin Ressamlar Birliği’nin kurucu üyelerindendir.

Perov’un gelişiminde, Moskova Resim ve Heykel Okulu’nun ve dönemin Rusya’sında gerçekleşen toplumsal olayların da etkisi olur. 1861 yılında toprak köleliğinin kaldırılması, Rus sanatındaki gelişmeleri de beraberinde getirmiştir. Bu dönemde halkın acılarını yansıtmak, Rus resim sanatının temel konusu haline gelir. Perov, dönemin diğer ressamlarından farklı olarak halkın acılarını daha derin bir şekilde irdeleyerek tüm bunları çalışmalarına yansıtmıştır. Dönemin aydınları gibi toprak köleliğine karşı olan ressam, köyde yaşadığı sırada toprak kölelerinin gördükleri zulmü, çaresizlik içindeki acılarını ve umutlarını yakından gözlemlemiştir.

Rus halk yaşamının tüm gerçekliğiyle gözler önüne serilmesi, sosyal adaletsizliklerin açığa vurulması gibi ilkelerin benimsendiği, sanat ve yaşam arasındaki ilişkinin farklı bir boyut kazandığı 1860’lı yıllarda, Perov sıradan insanı yalın ve gerçekçi bir biçimde işleyerek, dönemin günlük yaşam konulu resimlerinin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Perov’un gerçekleri ön planda tutarak, Rusya’da köylülerin yoksul yaşantısını gözler önüne seren Rus ressamlardan ilki olması, sanatçının gerçekçi resim sanatına getirdiği önemli yeniliklerden biridir.

Perov’un Son Yolculuk adlı resmi, yoksulların acı dolu yaşantısını gözler önüne serdiği gibi derin bir keder duygusuyla yüklüdür. Resimde, karlı ve dik bir yokuşta ilerlemeye çalışan bir ata bağlı kızak üzerinde, bir kadın, iki çocuğu ve bir de tabut bulunmaktadır. Kadının yüzü görünmemesine karşın, çektiği acı duruşundan ve omuzlarından anlaşılabilmektedir. Muhtemel ki tabutta bulunan hayat arkadaşı. Aileye arkadaşlık etmekte olan köpek ve at, trajedi duygusunu yoğunlaştırır. Betimleme, keder yüklü bulutlar ve puslu bir hava ile daha da belirginleşir.

James Tissot, Goodbye On The Mersey,

James Tissot, Goodbye On The Mersey, 1880

Fransız ressam James Tissot, ilk çalışmalarında aldığı dini eğitiminin de etkisiyle İncil’deki konuların illüstrasyonlarını yapar. Sonraları, ortaçağ tarzı portreleri ile modern yaşamın tasvirini resimlerinde göstermeye başlar. Bu dönemde çocukluğunun geçtiği bir liman kenti olan Nantes’den ilham alarak yaptığı düşünülen liman ve gemi resimleri ile ticari anlamda da sanat çevrelerinde yer edinmeye başlar.

Hoşçakal Mersey isimli eserinde, limandan ayrılmakta olan bir gemideki yolcuları uğurlayan; biri sağda yer alan şapka sallayan erkek figürün arkasında yarım bir şekilde görülmekte olan bir çocukla birlikte ön planda toplam beş kişi görülmektedir. Bu figürlerin bir kısmının yüzleri yan profilden görülür. Tissot’un diğer eserlerinde de sıklıkla gördüğümüz üzere figürlerin kıyafetleri detaylı olarak resmedilmiş. Resimde mendil sallayan bir kadın ile şapka sallayan adam daha baskın olarak vurgulanmış. Renkler, bu uğurlama anında havanın bulutlu ya da gün batımında olduğu izlenimini vermektedir.

Tissot, Japon baskı resim sanatından en çok etkilenen ressamlardandır. Resmin sol alt kısmında göze çarpan yan yana duran üç adet katlanır bez Japon taburesi, ukiye-e ressamlarından Hokusai ve Hiroshige’nin de sıklıkla başvurduğu diyagonal yerleştirme düzeni bu etkiyi net bir şekilde gösterir. Japon resim sanatı Ukiyo-e resimlerinde, ön planına yerleştirilen herhangi bir nesnenin bir bölümünün resmin köşeleri tarafından kırpılması ve tamamının resim yüzeyi üzerinde görülmemesi sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu yaklaşım, konunun tesadüfi doğasını vurgulamaktan ve böylece izleyiciyi şaşırtmak istemelerinden kaynaklanmaktadır. Tissot’da, sağ tarafta duran adamı kenarlarından kırparak bir çerçeve içerisinde konumlandırılmıştır.

Pierre Auguste Renoir, Two Sisters -

Pierre Auguste Renoir, Two Sisters – On the Terrace, 1881

İzlenimcilik (Empresyonizm) denince akla gelen en önemli ressamlardan Pierre-Auguste Renoir, klasik anlayıştan tam anlamıyla kopmamış, renkçi anlayışı da en üst düzeye taşımaktan çekinmemiştir. Lüks ve şatafatın belirli bir ölçüde ince ve zarif renklerle samimi bir havaya büründüğü eserlerinde çok değişik konulara yönelmekle beraber, Renoir’in başlıca teması kadınlar ve genç kızlar olmuştur. Eserlerinde göz alıcı bir renk armonisi sağlayan ressam sağladığı renk zıtlıklarıyla eserlerine şiirsel bir hava vermiştir.

Renoir’ın Paris’teki Seine kıyılarındaki, Parisli kent soylularının pazar buluşmalarının yeni mekanı La Fournaise’nin terasında yaptığı bu eserinin ismi Terasta İki Kız Kardeş olsa da; modeller kardeş değil. Modellerden biri Renoir’ın 18 yaşındaki favori modeli Jeanne Darlot, diğeri ise kim olduğu bilinmeyen küçük bir kız. Büyük olan kız sakin yüz ifadesi ile farklı bir yöne bakıyor ve kusursuz cildi, elbisesi ve şapkasıyla izleyeni hemen etkiliyor. Küçük kız ise güvene ihtiyaç duyuyormuşçasına ablasına yaklaşmış. İki eliyle sepeti tutarken, sanatçıya masumiyetle bakar. ⁣

Ön planda yer alan kız kardeşlerin giysileri daha canlı iken, arka plandaki manzarada daha yumuşak renkler dikkati çeker. Kız kardeşlerin arkasında görülen tekne zarif bir izlenim yaratır. Terasın demir parmaklıklarında dolaşan asmalar ve bitkiler, buradaki kalın fırça darbeleri, izleyende yılın bu zamanında doğanın canlılığını hatırlatır. Arka planda darbelerinin çabukluğu ve hafifliğine karşın, Renoir figürleri artık belirli bir sağlamlığa ulaşmıştır. Manzara izlenimci etki altında iken, kızların yüzü, giysileri, gözleri ise gerçekçidir.⁣ Bu tablosu, Renoir’ın izlenimci döneminin sonlarında yapılmıştır. Zira bu yıllarda Renoir artık kendini izlenimciliğin götürebileceği denli uzağa gelmiş görüyor ve artık bu akımın bir çıkmaz sokak olduğunu düşünüyordu.

Gustave Caillebotte, Paris Street;

Gustave Caillebotte, Paris Street; Rainy Day, 1877

Hukuk eğitimi alan Caillebotte, sonra ressamlığa yönelir, zengin olması ona bu rahatlığı sağlar. Empresyonist harekette önemli bir rol oynar; arkadaşlarının özellikle Monet ve Renoir’in eserlerini satın alır; böylece zor zamanlarında onları ayakta tutabilir. Tarzı çok farklı görünse de, empresyonist ressamların ortak özelliklerinin birçoğuna uyar. Işığın temsiline ve doğasına olan ilgisi, bu resimde gölgelerde ve sokağın taşlarında görülebilir. Caillebotte’u bir empresyonist olarak en açık şekilde gördüğümüz yer, resmin tonundadır. Sarı ve mavinin farklı tonlarını yoğun bir şekilde kullanır ki; bu, izlenimciler arasında da yaygındı.

Caillebotte, 19. yüzyıl Paris’inin merkezde olduğu tablolarını, burjuvaya ait izlenimler, şehir hayatı, günlük yaşam ve modernliğe adım atan kentin buluşturduğu zıtlıklara karşı incelikli bakışı ile işler. Kağıt oynayan, kitap okuyan ve piyano çalan burjuvaziyi resmeden sanatçının eserlerinde; işçilere, boyacılara, satıcılara da yer vermesi, onu diğer izlenimcilerden farklı kılar. Resim tekniğinde kendini özgür bırakır, bazen hepsinden farklı olarak gerçekçiliğe yaklaşır, bazen de ünlü izlenimci arkadaşlarından etkilenir.

Resimdeki yer Caillebotte’un kendi evine yakın, Gare St Lazare yakınlarındaki bir kavşaktır. Neredeyse iki metreye üç metre boyutlarında olan ve başyapıtı olarak kabul edilen bu anıtsal kent manzarasını; yağmurda gezintiye çıkan ve o dönemin modasına uygun giymiş figürlerle tamamlanmış. Resim, iyi işlenmiş yüzeyi, titiz perspektifi ve büyük ölçeği, asimetrik kompozisyonu, alışılmadık şekilde kırpılmış formlarıyla dikkati çeker.

Ön plandaki figürler adeta gerçek boyuttadır ve derin perspektif sizi çerçevenin içine çeker. Bu nedenle, Paris sokaklarında hazırlık çizimini yapmak için camera lucida (optik cihaz) kullanıp; resimdeki geometriyi büyük tuval üzerine aktarmak içinse mimari çizim tekniklerini kullandığı düşünülüyor. Sanatçı resimdeki derinlik hissini geliştirmek için doku yönünü, doğrusal perspektifle dikkatli bir şekilde kullanmış. Arnavut kaldırımı taşların, tamamen pürüzsüz olana kadar nasıl giderek küçüldüğüne dikkat edin.

Francisco Goya, The Clothed Maja

Francisco Goya, The Clothed Maja, 1805

Avrupa resminin en özgün sanatçılarından ve modern resmin öncülerinden biri olarak bilinen Francisco Goya, saray ressamlığı, portreciliğinin yanı sıra, dönemin toplumsal olaylarını eleştirel bir bakış açısıyla yansıtmıştır. Gerçekçi ve yer yer ürkütücü üslubuyla karanlığın en iyi anlatıcılarından birisi olmuştur.

Goya, kendisinden önceki ustalarla ilişkilerini şöyle ifade eder: “Üç ustam var: Rembrandt, Velázquez ve doğa.” Rembrandt etkiyi güçlendirebilmek için ışık-gölge ve koyu yüzeylerden yararlanmış; çizginin yoğun kullanımı, abartılı bir karakter vurgusuyla yüzeyi olgunlaştırmıştır. Goya ise bu etkiyi leke tekniğinin avantajını kullanarak gerçekleştirmiştir.

Goya’nın ilk portrelerinde, hayranı olduğu Velázquez’in etkileri görülürken sonraları daha doğal ve kişisel bir anlatıma yönelir. İdealize etmeden, yer yer yergici ve alaycı bir yaklaşımla ele aldığı bu portrelere figürlerin kişisel özellikleri yansıtır. Goya, bu resmi dönemin İspanya Başbakanı Manuel Godoy’un isteği üzerine yapar, ama ilk versiyonu nü. O yıllarda, İspanya’da nü resimlerin sergilenmesi kilise tarafından yasaklanır ancak rütbesi yüksek kişiler gizlice yaptırıyordu. Godoy’un nü tabloları asmak için gizli bir odası olduğu, izleyenleri şaşırtmak için eserleri yan yana astırdığı; eve gelen konuğuna göre iki eserden birini sergilediği söylenir.

Yastıkların üzerine uzanmış kadın, izleyiciye davetkar bir ifadeyle bakar. Üzerine yapışan vücut hatlarını ortaya çıkaran kıyafeti, belindeki pembe kuşağı, kadını nü versiyonundan daha çıplak gösteriyor aslında. Üzerindeki şalvara benzer kıyafet ve altın rengi terlikleri Türk kıyafetlerini andırıyor. 18. Yüzyılda Avrupa’da, Türk kıyafetleri ile portre yaptırma modası vardı. Édouard Manet, Olympia isimli tablosunu bu resmin nü versiyonundan esinlenerek çizmiştir. Kadının, İspanya Krallığı’nın zengin ve güçlü ailesine mensup Alba Düşesi olduğu söylense de kanıtlanmamıştır. Goya, Düşesin farklı portrelerini yapar. Kitaplarda, araştırmalarda her ikisinin arasındaki ilişkiyle ilgili farklı bilgiler mevcut. Kimileri bir aşk olduğunu, kimileri ise böyle bir şeyin çeşitli nedenlerden dolayı olamayacağını yazar.

John Singer Sargent

John Singer Sargent, Lady Agnew of Lochnaw, 1892

ABD’li empresyonist ressam John Singer Sargent, zamanın en iyi portre ressamlarındandı. İpekler ve ışıltılı mücevherler içindeki zarif kadın portreleri kadar, suluboya manzaraları, günlük yaşamı tasvir eden resimleri en sevilen yapıtlarıydı. Kadın portreleri içinde belki de en bilinen, beğenileni Madam X adlı eseridir.

Resimdeki kadın, New Jersey eyaletindeki Galloway Lochnaw’ın baroneti olan avukat Andrew Noel Agnew’in karısı Gertrude Vernon’dur. Kadın çiçek desenli bir sandalyede oturuyor, güneş ışığı leylak rengi elbisesinin üzerine adeta akıyor. Sandalye, sanki hayattaki rahatlığı her şeyi kuşatıyor, koruyor; neşe ve doğanın canlılığıyla doluymuş gibi onu sarıyor. Elbisesinin bacaklarından aşağı doğru uzanan kısmıyla kadınsı özellikleri vurgulanmış. Leylak rengi kuşak, güzel formunun daha fazla ortaya çıkmasını sağlamış. Kucağındaki elinde, küçük beyaz bir çiçek tutuyor. Lady Agnew tüm zerafetiyle hafif, yumuşak bir gülümsemeyle izleyiciye bakıyor.

Kadının oturuşu, zerafeti en çok da yüzünde birçok anlama gelecek ifadesi eserin çarpıcı etkisini sağlıyor. Kalkık kaşları, koltuğu tutan eli sinirliymiş gibi düşündürse de; buğulu bakışlarındaki biraz muzip biraz davetkar bir ifade anlamı hemen farklılaştırır. Gözlerindeki bakış, bilinçli bir içgörü ve aşinalıkta içerir. Bu arada ressamın, portresini yaptığı müşterilerini zaman zaman gerçek yüz ifadelerini yakalayabilmek için kızdırdığı bilinir.

Heykeltıraş Rodin’in “Zamanımızın Van Dyck’ı” olarak tanımladığı Sargent, John White Alexander’dan Daniel E. Greene’e ve Ariana Richards’a kadar birçok ressamı etkiler. Ancak en büyük hayranı, Sargent’ın geniş fırça darbelerini ve canlı pozlarını daha egzotik bir renk paletine uyarlayan Pino Daeni’dir.

Kaynak
Rus Resim Sanatında V.G. Perov ve Küçük İnsan İmgesiJames Tissot’un Eserlerinde Japonizm EtkisiRenoir-500 Görsel Eşliğinde Yaşamı ve Eserler


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir