Menu

Yeni İzlenimcilik (Neo Empresyonizm) Akımı, Ressamları ve Eserleri



1884’te İzlenimcilik (empresyonizm) belli bir doyum noktasına ulaşmasıyla genç kuşak izlenimci sanatçılardan Georges Seurat ve Paul Signac öncülüğünde, Charles Angrand, Henri-Edmond Cross, Albert Dubois-Pillet, Maximilien Luce ve Théo Van Rysselberghe yeni arayışlar içinde Bağımsız Sanatçılar Birliği’ni kurarlar.

Empresyonizm Nedir? Empresyonist Ressamlar ve Eserleri isimli yazımızı da okumanızı öneriyoruz.

1886’daki son izlenimcilik sergisinde Seurat ve Signac’ın yapıtlarının yer alması, Monet ve Renoir gibi bazı izlenimcilerin tepki göstererek bu sergiye katılmamalarına neden olur ve grup böylece resmiyet kazanır. Yeni İzlenimcilik terimi ilk kez eleştirmen Félix Fénéon tarafından kullanılmıştır.

Georges Seurat, Cadet De Saint-Cyr, 1884

Georges Seurat, Cadet De Saint-Cyr, 1884

Yeni İzlenimci sanatçıları bir önceki kuşaktan ayıran en önemli öğe renk kullanımları olmuştur. Renkler palette karıştırılmadan, ayrı ayrı noktalama tekniğiyle tuvale uygulanmış, istenen renk tonları, ışıltılı görsel etki bu yolla elde edilmiştir. Divizyonizm adı verilen bu teknik, daha önceleri Monet ve Renoir tarafından da deneysel ölçekte kullanılır, ancak Yeni İzlenimciler bu tekniği bilimsel bir yaklaşımla inceleyerek geliştirirler.

Paul Signac, Hillside From Downstream, Les Andelys, 1886

Paul Signac, Hillside From Downstream, Les Andelys, 1886

Akımın kuramcıları Georges Seurat ve Paul Signac, Fransız kimyacı Michel Eugéne Chevreul’un, Eşzamanlı Renk Karşıtlıkları ve Renkli Nesnelerin Birbirleriyle Uyumu Yasası Üzerine (De la contraste simultane des couleurs et de l’assortiment des objects colores), ABD’li fizikçi Ogden N.Rood’un Modern Renk Bilimi (Modern Chromatics) adlı kitaplarıyla, estetikçi David Sutter’ın kuramları üzerine çalışırlar. Paul Signac, Eugéne Delacroix’ten Yeni İzlenimcilik’e (D’Eugéne Delacroix au néo-impressionnisme) adlı kitabında akımın ilkelerini dile getirir.

Charles Angrand, Path In The Country, 1886

Charles Angrand, Path In The Country, 1886

İzlenimciler, görüntüleri, değişen renk ve ışık etkileriyle anlık izlenimler olarak yakalamaya çalışırken, Yeni İzlenimciler renk ve ışığı bilimsel optik kurallar çerçevesinde kullanırlar. Yeni İzlenimcilik, 1890’ların sonuna doğru  etkisini yitirmekle birlikte Van Gogh, Gauguin, Matisse ve Toulouse-Lautrec gibi Art İzlenimciler’in ilk dönemleri üzerinde etkili olmuştur.

Henri-Edmond Cross, Regatta, 1895

Henri-Edmond Cross, Regatta, 1895

Neo Empresyonistler (Yeni İzlenimciler), Noktacılık ve Divizyonizm tekniklerini uygularlar resimlerinde. Renk alanlarını daraltıp noktacıklara indirgeyerek kontrastlık etkisini tüm bu kriterlerin ötesine taşıyacak olan sanatsal teknik olan Noktacılık’ı keşfederler. Noktacılık (Puantalizm) denen bu tekniğe göre, renkler, optik olarak gözde karışır, parlak renk noktacıkları biraz aralıklarla tuval yüzeyini az gösterir şekilde yan yana getirilir ve renkler doğada göründükleri gibi oluşturulurdu.

Albert Dubois-Pillet, Les Bords de Seine a Neuilly, 1886

Albert Dubois-Pillet, Les Bords de Seine à Neuilly, 1886

Divizyonizm, renk etkilerinin, boyanın palet üzerinde karıştırılması yerine, optik efekt ile küçük saf renk alanlarının tuvalin üzerinde yan yana konarak, bir rengin parlaklığının, kendisinden sonra gelen ikinci bir renkle tamamlanması tekniğidir.

Maximilien Luce, Paris Seen From Montmartre, 1887

Maximilien Luce, Paris Seen From Montmartre, 1887

Neo Empresyonistler (Yeni İzlenimciler) resimlerinde, belirli renklerle sınırlı kalmayıp, saf renklerin optik karıştırılması ve oranlarının değiştirilmesiyle, koyudan açığa sonsuz renkler elde etmişlerdir. Paletlerinde karışık renkleri yasaklamanın dışında, renklerin saflığını bir tuval üzerinde birbirine ters oranlarda bir araya getirerek bozmaktan da kaçındılar. Kullandıkları boyalarla elde etmek istedikleri parlak ışık tonlarını ve gölgeleri, daha canlı, anlamlı ve hareketli yapabilmek için bilinen yöntemlerle değil, noktalarla çalışmayı bir yenilik olarak benimsediler.

Theo van Rysselberghe, Sunset at Ambleteuse, 1899

Théo van Rysselberghe, Sunset at Ambleteuse, 1899

1. Georges Seurat (1859 – 1891)

Georges Seurat, dindar bir baba ve sanatla ilgisiz bir aileye mensup olarak, 2 Aralık 1859 tarihinde dünyaya gelir. 19 yaşında Güzel Sanatlar Okulu’na yazılır, ancak okuldaki hocasından sıkıldığı için ayrılır. 1879 yılında askerliğini yapan Seurat, 1880 yılında Paris’te ailesinin evinin yakınında bir atölye kiralar. İlginç bir kişiliği olan Seurat, sanat çevresinden hiçbir tanıdığı olmamasına, eğitim aldığı hocası olmamasına rağmen tek başına resim dünyasına girer. Çok kitap okur, bu dönem çalışmalarında ışıklarla gölgeler arasında denge kurmaya çalışır, gizemli şiirsel bir iklimi yansıtır çalışmaları. Aşağıdaki çalışması bu döneme ait.

Georges Seurat, Man Leaning on a Parapet, 1879-81

Georges Seurat, Man Leaning on a Parapet, 1879-81

Bağımsız Ressamlar Derneği sergisi için ilk büyük kompozisyonu olan Asnières’te Yıkananlar (Bathers at Asnières) adlı tablosunu yapar. Asnières bir sanayi bölgesidir, zaten resimde fabrikalar uzaktan görünür. Güneşli, sıcak bir yaz öğleden sonrasında, durgun Seine Nehri kıyısında, Paris’in banliyösü tabir edilen parkta eğlenen gençleri göstermektedir. Kıyının açısı nehir ve kara arasındaki sahneyi ikiye bölmektedir. Dış mekan içerisinde yeşil alan sahneyi çerçeveler ve sağ üstte koyu gölgelendirilmiş ağaçlar, sol alttaki koyu kahverengi unsurları dengelemektedir. Sanatçı resmin mekanı için puantilist teknikle bazı tamamlayıcı canlı tonları kullanmıştır. Bunlar, turuncu ve mavi, kırmızı ve yeşil, sarı ve mordur. Bu resimde noktalar, daha sonraları kullandığı minimal noktalar haline gelmemiştir, noktacılık başlangıcı dönemine aittir. Nehirdeki sandalın yansımasında, sudaki uyuşuk hareket ve ışıltıyı elde etmek için renklerin düzgün çizgilerini kullanmıştır. Sanatçının bu eserde kullandığı bazı teknikler, İzlenimciler’den uzağa düşmektedir, bu nedenle kısa sürede çok geniş yankı bulur.

Georges Seurat, Bathers at Asnieres, 1883

Georges Seurat, Bathers at Asnières, 1883

Grande Jatte Adası’nda Bir Pazar Öğleden Sonrası adlı tablosu, Noktacılık akımının en iyi örneklerinden biri kabul edilir. Huzurlu bir yaz günü dondurularak resmedilmiş gibidir. Yatay fırça darbelerinin yanında, noktacı bir anlayışla küçük ve aynı boydaki fırça darbelerinden oluşan renk noktaları bir mozaik gibi tuvale uygulanmış. Tablonun sol kenarında görülen ağacın yaprakları, söz konusu renk noktalarının en belirgin görülebildiği kısımdır. Bu renk noktaları, daha parlak bir görünüm elde etmek amacıyla, kendisine kontrast oluşturan başka renk noktalarıyla kuşatılmıştır. Bu anlayışın en belirgin tezahürü, tablonun dört kenarına yerleştirilen çerçeve niteliğindeki renk noktalarıdır. Bu çerçeve, tabloya parlaklık kazandırmaktadır.

Georges Seurat, Sunday Afternoon On The Island of La Grande Jatte, 1884-86

Georges Seurat, Sunday Afternoon On The Island of La Grande Jatte, 1884-86

Gerçek hayattan yapılan eskizlere dayanarak yarattığı tablosunda, öncelikle bir dış mekan göze çarpar. Ağaçların ve bir nehrin görüldüğü bu mekanda, genellikle şapkalı ve o dönemin kıyafetlerini giymiş, kıyafetlerinden ve yanlarındaki hayvanlardan kentsoylu olduğu anlaşılan bir kalabalık, bir yaz gününün keyfini çıkarmaktadır. Figürler, genellikle geometrik olarak resmedilmiştir. Resimdeki karakterlerin büyük bir bölümü, resmin sol kenarında, görece küçük bir alanda konumlandırılan nehire bakmaktadır.

Tablonun ana ekseninde şemsiyeli bir kadın ve onun elini tutan küçük bir kız yer alır. Bu kız ve şemsiyeli kadın dışındaki neredeyse tüm figürler yan profilden resmedilmiştir. Bu durum, ana eksene oturtulan söz konusu karakterlere yapılan vurguyu arttırmaktadır. Figürlerin içinde yalnızca bu küçük kızın beyaz renkli bir elbise giymesi de aynı anlayışa bağlanabilir. Ana eksenin sağında, siyah bir şemsiye tutan kadın ve bir adam dikkati çeker. Bu kadın ve adam, resimdeki en büyük hacimli figürlerdir. Kadının önünde yer alan maymun ve köpek, bu kadının sınıfsal konumuna dair bir ipucu vermektedir. Hareketsizlik izlenimi veren çoğu figürün aksine, maymun hareketi yansıtır şekilde resmedilmiştir.

Ana eksenin sağında yer alan bu karakterlerin büyüklüğünü, tuvalin orta ve sol bölgelerinin genişliği ile bu bölgedeki görece daha küçük figürlerin sayısal fazlalığı dengelemektedir. Ana eksenin solunda, oturmakta olan şapkalı ve bastonlu bir adam, bir kadın ve dirseğine yaslanarak uzanan bir adam görülür. Bu figürlerin arkasında da siyah bir köpek yer alır. Ön planda yer alan tüm bu karakterlerin arkasında, eksenin üst kısmında ise ayakta duran kadın, erkek ve oynayan çocuklar yer almaktadır. Tablodaki ışık ve gölgeler incelendiğinde, ışığın eksendeki küçük kızın bulunduğu noktada yoğunlaştığı görülür. Işığın vurduğu bu bölgedeki otlarda sarı renk hakimdir. Işığın yoğunlaştığı bu bölgeye kontrast oluşturan ve gölgenin en belirgin olduğu nokta ise eksenin altında, ön plandaki kısımdır. Bunların yanında, kısa figürlerin uzun, uzun figürlerinse kısa gölgelere sahip olması da dikkati çeken bir diğer noktadır.

Georges Seurat, geçirdiği ağır grip nedeniyle 1891’de 32 yaşında yaşama veda eder.

2. Paul Signac (1863 – 1935)

Neo Empresyonizm (Yeni İzlenimcilik) akımının önemli temsilcilerinden ve Noktacılık akımının kurucularından biri olan Paul Signac, resim hayatına 16 yaşında babasının ölümüyle, mimarlık eğitimini yarım bırakarak başlar. 1880-1884 yılları arasındaki çalışmalarında Claude Monet, Armand Guillaumin gibi empresyonist eğilimler görülse de, Seurat ile tanışması onun resim hayatını etkiler.

Paul Signac, Asnières (also known as The Ferryman's Boat), 1882

Paul Signac, Asnières (also known as The Ferryman’s Boat), 1882

Georges Seurat’ın sistematik çalışma metodundan ve renk bilgisinden çok etkilenir. Seurat’ın etkisiyle, empresyonizme özgü kısa ve hızlı fırça darbelerini bırakır ve yan yana konmuş pek çok ufak renk noktasıyla resim yapmaya başlar. Signac, böylece puantilist stili benimsemiş olur ve ölene kadar sadık kalır bu akıma.

Paul Signac, Woman With A Parasol, 1893

Paul Signac, Woman With A Parasol, 1893

Resimdeki model eşi Berthe Roblès, Camille Pissarro’nun kuzeni. Resmi evlendikten kısa bir süre sonra yapar Signac. Signac çiftinin 1893’te San Tropez’de aldığı ev, Signac ve pek çok ressam dostu için sevilen bir tatil ve çalışma mekanı olur.

Paul Signac, Saint-Tropez, l'orage, 1895

Paul Signac, Saint-Tropez, l’orage, 1895

Her yaz Paris’ten ayrılıp çok sevdiği Güney Fransa kıyılarına resim yapmaya gider, çok sayıda resmini orada yapar. 1889’da Arles’e gider ve arkadaşı Vincent van Gogh’u ziyaret eder. Sanatçının bu ilgisi 1890’dan sonra Avrupa’nın birçok limanını dolaşmasına kadar varacaktır. 1904 yılında gezmeye başladığı Avrupa liman şehirleri arasında Venedik, Rotherdam, Londra ve İstanbul da vardır. Gittiği her yerden renkli suluboya resimleriyle döner, stüdyosunda bu resimleri puantilist yöntem ile büyük kanvaslara aktarır.

Paul Signac, Suleymaniye, 1907

Paul Signac, Süleymaniye, 1907

1907 yılının Mart ayında sanatçı arkadaşı Henri Person ile İstanbul’a gelen Signac, özellikle Haliç bölgesinde birçok resim yapar. Aynı dönemde İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda teşrifatçı olan ve önemli ressamlarımızdan Şeker Ahmet Paşa ile de tanışan Signac, Ahmet Paşa’nın evinde misafir de olur.

Paul Signac, The Green House Venice, 1905

Paul Signac, The Green House Venice, 1905

1900 yılına kadar daha teknik ve sık noktalarla çalışırken, bu yıldan sonra resimlerinde noktalar daha geniş ve serbesttir. Yapıtları adeta bir mozaik görüntüsü verir. Yenilikçi ve özgür düşünceye açık bir sanatçı olan Signac, 20. yüzyılın başları ile yeşermeye başlayan fovizm, kübizm gibi akımlar birçok kişi tarafından eleştirildiği bir dönemde bu akımların en büyük destekçilerindendir. Henri Matisse ve André Derain gibi genç sanatçılara hem destek, hem ilham kaynağı olur. Matisse’den bir tablo satın alan ilk kişi Signac’tır.

Paul Signac, Volendam, Fishing Boats, 1906

Paul Signac, Volendam, Fishing Boats, 1906

Signac resimlerinde değişik teknikler de dener. Oyma baskı, taş baskı eserlerinin yanında, puantilist stili mürekkepli kalemle de dener. Sanat teorisi üzerine pek çok yazı yazar. 1899 tarihli Eugène Delacroix’dan Neo-Empresyonizme adlı kitabı ve Johan Barthold Jongkind üzerine yazdığı 1927 tarihli kitap bunlardan bazılarıdır. Signac, 15 Ağustos 1935’te Paris’te septisemiden ölür.

3. Camille Pissarro (1830 – 1903)

Danimarka’ya bağlı Antil Adalarından Saint-Thomas Adası’nda 10 Temmuz 1830 tarihinde dünyaya gelen Camille Pissarro, 11 yaşında Paris’e gelir. Önce Ingres’in, Delacroix’ın, Courbet’nin ve özellikle Corot’un etkisinde kalır. Pissarro’ya ilk yön veren Corot’tur. 1857 yılında Académie Suisse’e giren Pissarro, orada Monet, Cézanne ve Guillaumin’le arkadaşlık kurar.  Yaşamının her döneminde çevresindekilerinin yardımına koşan Pissarro’nun kişilik bakımından çağının ressamlarından ayrılan birçok yönü vardı. Anarşist düşüncelere kadar giden bir toplumcuydu Pissarro. Çağının sosyal sorunları ile çok yakından ilgilenirdi. Çevresindeki herkes onu sever ve sayardı.

Camille Pissarro, La Récolte Des Foins, Éragny, 1887

Camille Pissarro, La Récolte Des Foins, Éragny, 1887

Eser, Éragny Nehri kıyısındaki küçük bir köyün, Pissarro’nun evinin yakınındaki alanın bir tasviridir. Camille Pissarro ve ailesi, 1884 baharında (Fransa) Éragny’e taşındı. Arkadaşı Claude Monet’in maddi yardımı ile Pissarro sekiz yıldır kiraladığı evi satın alabildi. Ev, günümüzde de sanatçının adını taşıyan bir sokakta bulunuyor.

Camille Pissarro, Apple Picking at Eragny-sur-Epte, 1888

Camille Pissarro, Apple Picking at Éragny-sur-Epte, 1888

1886 yılında Divizyonizm ile ilgilenen Pissarro birkaç yıl kadar Georges Seurat’ın etkisine girer. Ne var ki Seurat gibi bilimsel çalışamaz Pissarro, şiirsel ve içgüdüseldir. Neo empresyonizm yöntemini ne kadar benimsese de, bu dönem tablolarında doğanın  şiirsel etkisinden kurtulamadığı hemen görülür. Seurat’ın tablolarındaki durağanlığın yanında, Pissarro’nun tabloları canlıdır. Pissarro 1890 yılında “Duygularımı izleyemiyordum artık. Bu bakımdan da doğanın o gelip geçiveren enfes etkilerini izleyemiyor, tablolarıma canlılık, hareket katamıyordum. Yitirdiğim şeyi yeniden bulmak ve öğrendiğim şeyleri yitirmemek için puantilist tekniği bıraktım” diyecektir.

Camille Pissarro, The Louvre, Spring, 1901

Camille Pissarro, The Louvre, Spring, 1901

Bununla beraber, son yıllarında yepyeni bir anlatım özgürlüğüne yönelen ressam, empresyonizm ve puantilizmi birleştirerek çok daha sağlam ve ince bir sanat yapısına ulaşır. Ömrünün son yılllarında gözlerindeki rahatsızlık yüzünden görme ile ilgili problem yaşasa da resim yapmaya devam eder. Pissarro 1903 yılında yaşama veda eder.

4. Charles Angrand (1854 – 1926)

Charles Angrand, noktacılık tekniğini nötr renklerde bile başarıyla uygulamasıyla tanınır. Rouen’de güzel sanatlar eğitimi alır. Resim tekniğini daha da geliştirmek için Paris’te güzel sanatlar okumak istese de Akademi’ye kabul edilmez. Paris’te bir okulda matematik öğretmeni olur. Seurat, Signac, Van Gogh ile tanışır ve yakın arkadaşları olur.

Charles Angrand, The Seine At Courbevoie, 1888

Charles Angrand, The Seine At Courbevoie, 1888

Noktacılık tekniğinde yakın renkler ve daha büyük fırça darbelerini denediği eserlerinde, Paris banliyölerini resmeder. Siyah-beyaz resimleri, Seurat tarafından şaheser ilan edilir. 1891’de Seurat’ın ölümü onu sarsar ve bir süre resme ara verir. 1906’da tekrar başlar. I. Dünya Savaşı ile birlikte Rouen’e taşınır ve 1926’da ölene dek burada yaşar.

Charles Angrand, The Harvesters, 1892

Charles Angrand, The Harvesters, 1892

5. Henri-Edmond Cross (1856 – 1910)

Asıl adı Henri-Edmond Delacroix olan Fransız ressam Henri-Edmond Cross, 1878 yılında eğitimini Lille’de École des Beaux-Arts Akademisi’nde ressam Alphonse Colas’ın öğrencisi olarak yapar. Önceleri realizmin etkisiyle koyu renkli eserler çalışan sanatçı, sonraları empresyonizme yönelir.

Henri-Edmond Cross, Washerwoman, 1895-96

Henri-Edmond Cross, Washerwoman, 1895-96

1891 yılından sonra da Seurat ve Signac’ın etkisiyle noktacılık hareketine katılır. 1895’ten itibaren suluboya ve puantilizm resimlerinde yer alır. 1904’te Henri Matisse ile tanışmasının ardından fovizme ilgi duymaya başlar. 1906’dan itibaren yağlıboyaya ve daha doğal, daha yumuşak, daha dekoratif görüntülü konulara yönelir. 1909 yılından itibaren Cross’un çalışmalarını romatizma hastalığı etkiler. 1 yıl sonra 16 Mayıs 1910’da Saint-Clair’de 54 yaşında kanserden hayatını kaybeder.

Henri-Edmond Cross, The Cypresses, 1908

Henri-Edmond Cross, The Cypresses, 1908

6. Albert Dubois-Pillet (1846 – 1890)

Askeri subay olan Albert Dubois-Pillet resim eğitimi almamıştı. 1867’de Saint-Cyr’da Ecole Impériale Militaire’den mezun olmuş ve Franco-Prusya savaşında savaşmıştır. Sanatsal faaliyetlerini askeri kariyerinden gizlemek amacıyla, soyadına 1884’te annesinin kızlık soyadı olan Pillet’i ilave eder. Yakın arkadaşı Georges Seurat’la beraber, 1884 yılında Bağımsız Sanatçılar Birliği’nin kurucuları arasında yer alır ve grup tüzüğünü yazıp puantilizmi benimseyen ilk sanatçılardan olur. Dubois-Pillet’in resimleri, 1889 yılına kadar düzenli olarak sergilenir ve tek kişilik sergisi ise 1888’de Revue Indépendante’da ilk ve son olarak gerçekleşir.

Albert Dubois-Pillet, Trois Péniches amarrées aux abords d'une ville industrielle, 1886

Albert Dubois-Pillet, Trois Péniches amarrées aux abords d’une ville industrielle, 1886

Askeriye tarafından 1886’da sanat sergilerine katılması yasaklansa da, o vazgeçmez. Belki de bu meydan okuma yüzünden 1889’da Fransa’nın güneyindeki Le Puy’a yerel jandarma komutanı olarak gönderilir. 1890’da orada çiçek hastalığı nedeniyle ölür. Ölümünden sonraki yıl, 64 eseri Salon des Indépendants’taki bir gösteri sırasında gösterilir, ancak daha sonra çıkan bir yangından dolayı çok az eseri günümüze ulaşır.

Albert Dubois-Pillet, Le Puy in the Snow, 1889

Albert Dubois-Pillet, Le Puy in the Snow, 1889

7. Maximilien Luce (1858 – 1941)

Maximilien Luce, çocukluğunu kenti inşa etmekte olan işçiler ve zanaatkarlar arasında geçirir. 13 yaşında Paris Komünü’nün devlet eliyle kanlı sonuna tanık olur. Başlangıçta gravür eğitimi alır. 20 yaşına gelmeden, gazetelerde gravürleri ve illüstrasyonları yayınlanır. Resme ilgisi daha sonra gelişir ve 1887’de yeteneğini göstermeye başlar. Yaşamı süresince üyesi kalacağı Bağımsız Sanatçılar Topluluğu’na katılır ve salonlarında sergiler açar. Gazeteci, sanat eleştirmeni ve anarşist Felix Feneon, Seurat, Signac ve Pissarro gibi ressamlar tarafından memnuniyetle karşılanır. Feneon onu, barbarımsı ama dirençli ve gözü pek bir ressam olarak tanımlar.

Maximilien Luce,  Steelworks, 1895

Maximilien Luce,  Steelworks, 1895

Georges Seurat, küçük temel renk noktaları tonlara ayrışıp, izleyicinin gözünde bir araya gelerek, uyumlu ve canlı renk kütleleri yaratır. Maximilien Luce bu tarzı, tuvalin bazı bölgelerinde renk noktalarını yoğunlaştırıp, diğer bölgelerinde aralarına beyaz boşluklar girmesine izin vererek özgünleştirir. Spektrumu rafine bir şekilde kullanımı ve harika ışık etkileri yaratan menekşe renginin değişik tonlarını sıklıkla uygulaması sanatçının diğerlerinden ayrışmasını sağlar. Luce, fabrikaları, vinçleri, kömür madenlerini sevdiği kadar, tanıdık binaları ve tanınmamış insanların gündelik hallerini aktarırdı eserlerine. Seine Nehri kıyısındaki gün batımından suni ve kentsel aydınlatmanın yeni etkilerine kadar ışığın şiddet etkilerini tasvir etmekten hoşlanırdı.

Maximilien Luce, View of the Theatre du Chatelet, 1900

Maximilien Luce, View of the Theâtre du Châtelet, 1900

Maximilien Luce resminde, ünlü Chatelet tiyatrosuna Seine Nehri kenarından attığı bakışta zihnine kazıdıklarını tuvale itinayla aktarırken, nesne ile renk kullanımı arasında otorite dengesini kusursuz kuruyor. Biri diğerinden üstün değil. Mor sevgisine yenik elleri, bir yandan soğuk ve melankolik bir atmosfer yaratırken, alışılagelmiş tarzı ise ışıl ışıl bir izlenimcilik saçıyor. Luce, 1900’lü yıllardan sonra Fovizm akımının etkisinde resimler yapar.

8. Théo Van Rysselberghe (1862 – 1926)

Belçikalı ressam Théo van Rysselberghe, Ghent ve Brüksel’de sanat eğitimi alır. 1880’lerin başlarında Brüksel’de Fransız İzlenimciler sergisini gördükten sonra, onların tekniğini keşfetmeye başlar. 1883 yılının yaz aylarını, Belçika’nın kuzeyindeki sahil kenti Knokke’da resim yaparak geçirdiği günlerde kuzey denizinin devamlı değişen ışıklarını keşfeder. Yavaş yavaş geleneksel Felemenk resim sanatından uzaklaşarak kendi cömert renklerini bulmaya başlar. Buradaki ressam arkadaşlarıyla beraber kendilerine has empresyonizmi geliştirirler. Fırça darbeleri fazlalaşır, doğa görüntüsü daha da renklenir ve  değişken ışık oyunları da eklenir resimlerine.

Theo van Rysselberghe, Anna Boch in Her Studio, 1893

Théo van Rysselberghe, Anna Boch in Her Studio, 1893

Belçikalı ressam Anna Boch’u atölyesinde çalışırken resmetmiş.

Théo Van Rysselberghe, Entrance To Volendam Harbour, 1896

Théo Van Rysselberghe, Entrance To Volendam Harbour, 1896

1890-1895 tarihleri arasında Ardenler, Hollanda ve İngiltere’de yaptığı tatilleri esnasında portrelerinin yanı sıra, yeni tekniğiyle birçok doğa ve deniz konulu manzaralar resmeder. Bu dönem yaratmış olduğu eserlerinde kullandığı renkler son derece açık ve aydınlıktır. Sanatçının Fransız Neo Empresyonistlerinin çalışmalarındaki durgun atmosferlerinin büyüsüne kapıldığı da görülür. 1890’lı yılların sonuna doğru Théo Van Rysselberghe’nin Neo Empresyonist sanatı doruğa çıkmıştır ve noktalama tekniğini giderek bırakmaya başlar. Eserlerine hareket ve hacim vermeyi daha geniş dokunuşlarla başarır ve ana renklerle çalışmayı bırakarak, kullandığı renkler arasındaki kontrastın azalmasına olanak sağlar.

Théo Van Rysselberghe, Summer Afternoon, 1900-1902

Théo Van Rysselberghe, Summer Afternoon, 1900-1902

Sanatçı, portre çalışmalarının yanında grup ve aile resimleri de yapmıştır. Genellikle bahçede, terasta veya iç mekanda resmedilmişlerdir. 1905-1910 tarihleri arasında noktacılığı bırakarak daha akıcı, realist ve renkli bir üslupla çalışmaya başlar ve böylece tekniğini daha da geliştirir.

Kaynak
Camille Pissarro – Hayatı Eserleri ve Sanat GörüşüGünde 1 ResimNeo-Empresyonist Théo Van Rysselberghe (1862 – 1926)Lebriz Sanal DergiModern Sanatın Takı Sanatına YansımalarıBilimsel Renk Bilgisinin Resim Sanatındaki YansımalarıPost Empresyonist Dönemde Henri de Toulouse-Lautrec’in Desen Çalışmalarının Üslup Özellikleri Açısından Araştırılması


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir