Menu

Resim Sanatında Kullanılan Önemli Teknikler



Resim sanatını anlamak, keşfetmek ve ondan keyif almak için, Da Vinci’den Caravaggio’ya, Rembrandt’tan Ernst’e, yüzyıllar içinde önemli ressamların kullandıkları resim tekniklerini ve terimlerini tanıyalım.

Anamorfoz

Anamorfik illüzyon, anamorfik görüntü ve anamorfik sanat gibi çeşitli adlarla da bilinen anamorfoz, Rönesans’tan günümüze kadar çeşitli sanat pratiklerinde bazı perspektif kuralları, matematiksel hesaplamalar ve özel yöntemlerle uygulanmış bir yanılsama tekniğidir. Eski Yunanca ana (yeniden) ve morfe (biçim) sözcüklerinden oluşur ve bu terim ilk bakışta ne olduğu anlaşılmayacak biçimde bozulmaya uğratılmış çizim ya da resimler için kullanılmıştır. Anamorfoz, normal açıdan bakıldığında, kompozisyonda oldukça garip, eğreti duran, fakat başka bir açıdan veya bir lens/ayna ile bakıldığında altında gizli bir görüntünün ortaya çıktığı resim türüdür.

Hans Holbein The Younger, The Ambassadors, 1533

Hans Holbein The Younger, The Ambassadors (Büyükelçiler), 1533

Holbein’in Büyükelçiler resminde ön planda duran kafatası anamorfik perspektifin en bilinen örneğidir. Tablosunda, kompozisyonun en alt-orta kısmına yerleştirdiği anamorfik kafatası görüntüsü ile kendisine büyük bir ün kazandırmıştır. Holbein’in bu eseri hakkında çeşitli hipotezler bulunmaktadır. Bunlardan biri, eserin üç katmandan oluştuğudur. Birinci katman cenneti temsil etmektedir. İlk rafta çizilmiş olan usturlap yani, gökcisimlerinin konumlarını ve yüksekliklerini gözlemlemek üzere kullanılan aygıt ve diğer objeler cenneti sembolize ederken, ikinci katman yaşanılan dünyayı, yani alt rafta bulunan enstrümanlar ve kitaplar ile dünyevi değerleri işaret etmektedir. Kafatası ile imlenen üçüncü katman ise ölümü sembolize etmektedir.

Bir diğer hipotez ise, tablonun merdiven boşluğunda sergileneceği düşünülerek, basamakları çıkan kişinin açı gereği kafatasını fark ederek şaşırması, korkması üzerinedir. Rönesans sanatçıları görüntülerde yarattıkları bu tip perspektifi bozulmalar ile izleyicisine görsel sürprizler hazırlamışlardır.

Bambocciata

Genellikle 17. yüzyılda yapılmış, basit köylü hayatı veya sokak yaşamıyla ilgili konuları olan küçük resimlere bambocciata denir. İsim, Roma’da çalışmış, ufak tefek ve engelli olduğundan Bamboccio (bez bebek) lakabıyla anılan, Hollandalı ressam Pieter van Laer’den gelmektedir.

Pieter Van Laer, The Herdsmen, 1639-42

Pieter Van Laer, The Herdsmen, 1639-42

Chiaroscuro (Işık – Gölge)

Resimde parlaklık ve karanlık arasındaki vurgulu kontrast, keskin karşıtlıklar yaratacak biçimde düzenlenmiş ışık-gölge dağılımına chiaroscuro denir. İtalyanca chiaro (parlak) ve oscuro (karanlık) kelimelerinden gelir. İtalyan ressam Antonio Allegri da Correggio tarafından 16. yüzyılın başında kullanılır.

Leonardo da Vinci gün ışığı, gölgeler, aydınlatma, uzamsal ilişkiler ve üç boyutlu formlarla en çok ilgilenen ressamdır. Da Vinci iki boyutlu bir yüzey üzerinde cisimlerin derinlik ve üç boyutlu yanılsamasını gösterebilmek için chiaroscuro tekniğini kullanır. Caravaggio’nun resimlerinde ustalıkla kullandığı bu tekniği takipçileri de geliştirirler. Rembrandt ise en büyük chiaroscuro ustası sayılır.

Rembrandt, The Anatomy Lesson of Dr. Nicolaes Tulp, 1632

Rembrandt, The Anatomy Lesson of Dr. Nicolaes Tulp, 1632

Rembrandt’ın resimlerinde kendine has şekilde kullandığı ışık, çizgiyle işlediği sıradan biçimlere gizemli bir hava katmıştır. Rembrandt’ın ışığı başlı başına bir resimdir. Işık ve gölge kullanımında kendisine özgü bir tarzı olan sanatçı koyu ve gölgeli tonlarıyla Caravaggio tarafından ortaya konan anlayışın devamı ve gelişimini temsil eden üslubuyla tanınır. Dr. Nicolaes Tulp’un Anatomi Dersi adlı çalışması da böyle bir isteğin sonucunda gerçekleştirilmiştir.

Dr. Tulp, diyagonal plandaki bir masa üzerine uzatılmış kadavra önünde görülmektedir. Kentin önde gelen doktorlarından biriyle öğrencilerini gösteren resimde, Rembrandt kişileri aynı hizada gösteren alışılmış kompozisyon ilkesini bozarak figürleri bir üçgen oluşturarak yerleştirmiş ve ustaca kullandığı ışık-gölge oyunlarıyla izleyicinin bakışını verilen derse yöneltmiştir. Her biri ayrı bir portre olan öğrenciler değişik yönlere bakmaktadır. Dersi dinleyenlerin yüzleri de birbirinden farklı duyguları ifade etmektedir. Figürlerden birinin elindeki kâğıtta da orada bulunanların listesi yazılıdır. Bu yanıyla resim, tarihsel bir belge niteliğindedir.

Dekalkomani

1930’larda Oscar Domínguez’in gerçeküstücülük akımının otomatizm kavramından yola çıkarak oluşturduğu tekniktir. Bu teknikte boya kalın bir fırçayla ince bir kâğıdın üstüne sıçratılır ve kurumadan ikinci bir kağıtla yavaşça sürtülerek gelişigüzel dağılması sağlanır. Daha sonraları Max Ernst’in yağlıboyaya uyguladığı bu tekniğin en önemli özelliği, yapıtın ön tasarımsız oluşturulmasıdır. Sonucunda ortaya tuhaf, fantastik bir ormana benzeyen şekiller çıkar. Gerçeküstücüler tarafından spontan, önceden düşünülmemiş konular ve formlar yaratmak için kullanılmıştır.

Max Ernst, The Fascinating Cypress, 1939

Max Ernst, The Fascinating Cypress, 1939

Contre Jour

Arkadan aydınlatma olarak bilinse de, contre jour tam anlamı ile ışığa karşı demektir. Resmin öznesinin (örneğin kapı girişinde duran bir figür veya cam eşiğindeki bir obje) arkadan güneş ışığı veya yapay ışıkla aydınlatıldığı bir tekniktir. George Caleb Bingham’ın Kürk Tüccarları resmi bu tekniğin, yansıma ve ışık banyosunun başyapıtıdır.

George Caleb Bingham, Fur Traders Descending The Missouri, 1845

George Caleb Bingham, Fur Traders Descending The Missouri, 1845

Bingham’ın en ünlü tablolarından biridir. Resim, sanatçının 1845 yılında Missouri’nin merkezinden St. Louis’e bir bahar gezisinde getirdiği pek çok eskizden bir tanesidir. Ayrıca luminism (resim­de özellikle ışığın parlaklığını ve aydınlığını öne çıkaran üslup) tarzının en güzel örneğidir. Peyzajın üzerinde oynayan ışıklar ile dalgalı sular, yumuşak gökyüzüyle sükuneti vurgular. Resim aynı zamanda, yok olan bir Amerikan yaşam tarzını yakaladığı için de önemlidir. Resmin tarihsel olarak daha ilginç unsurlarından biri, sağdaki adam tarafından giyilen özgürlük kepidir.

Orfizim

Orfizim, resimde serbestçe boyanmış gökkuşağı rengi alanların ağırlıkta olduğu, Paris merkezli erken dönem soyut akımıdır. Kübizmin bir devamı olan renk ve renk uyumlarına değer veren bu sanat anlayışı Robert Delaunay tarafından geliştirilir, bu anlayışa eleştirmenler tarafından orfizim denilse de, Delaunay bu akıma saf resim der.

Robert Delaunay, Rythmes, 1934

Robert Delaunay, Rhythmes, 1934

Eskiz

Kökeni Fransızcadan gelen esquisse kelimesinden gelen eskiz, TDK sözlüğüne göre mimari eserler ve resim için çizimlerle yapılan ön çalışma, taslak anlamına gelmektedir. Modellemeye geçmeden önce elle kağıda yapılan deneme çizimleridir veya resim, heykel, mimari, grafik, seramik, tekstil ve diğer görsel sanatlar alanında orijinal çalışmaya geçmeden önce yapılan ön hazırlık ya da taslak çalışmalardır.

leonardo da vinci eskiz

Leonardo da Vinci’nin eskizlerinden biri (Study of Five Grotesque Heads)

Grizay

Renksiz, sadece farklı tonlarda grilerle yapılmış resimlere grizay denir. Önceleri Orta Çağ yapılarında renkli cama yer vermeyen citeaux keşişlerinin yaptığı vitraylarda görülür. Daha sonra taş ya da mermer heykelleri çağrıştırmak için grizaydan yararlanılır.

Quentin Varin, Presentation of Christ In The Temple, 1620

Quentin Varin, Presentation of Christ In The Temple, 1620

Janr Resmi

Fransızca janr sözcüğü, tür, çeşit ve cins anlamlarına gelir. Rönesans Dönemi’nde epik, dramatik ve lirik gibi edebiyat biçimleri için kullanılmıştır. Sonradan resim sanatının dinsel konular ve tarihsel konulardaki resimleri, portre, manzara ve ölü doğa gibi geleneksel biçimleri için de geçerli bir anlam kazanmıştır. 17. yüzyıla kadar olan dönemde yaygın resim türleri, dinsel ve tarihsel konular ile portredir. 17. yüzyıldan itibaren her türlü insan eylemini ve güncel yaşayış biçimini gerçekçi bir anlayışla betimleyen resim ya da üslup biçimine janr tanımı kullanılmaktadır.

Pieter Bruegel, Peasant Wedding, 1568

Pieter Bruegel, Peasant Wedding, 1568

Féte Champétre (Kır eğlencesi)

Fransızca açık hava ziyafeti anlamına gelir. Bir grup kadın ve erkeğin, bir kır dekorunda rahat ve neşeli zaman geçirdiği, birbirleriyle, aşk ve müzikle meşgul olduğu sahnelerin tasvir edildiği resimlere verilen addır. Özellikle 18. yüzyılda Fransa’da çok rağbet görmüştür.

Nicolas Lancret, Swing, 1730

Nicolas Lancret, Swing, 1730

Pastiş

Bir sanatçının üslubunu, tarzını, dilini veya düşüncesini taklit ederek ve önceki formdan hareket ederek yeniden oluşturulan eser olarak tanımlanabilen pastiş, diğer bir ifadeyle bir sanatkarın dil ve anlatım özelliklerini temel alarak onu anımsatan, çağrıştıran yeni bir çıktı ortaya koymaktır. Bu anlamıyla stil öykünmesi olarak tanımlanabilen pastiş yönteminin, saygı göstermek, parodi yapmak, yermek gibi amaçlarla da kullanılabildiği görülebilmektedir.

pastis

Sandro Botticelli ve Antonio Pollaiuolo tarafından yapılan 2 farklı tablonun birleştirilmesiyle ortaya çıkan yeni bir eser

Predella

Predella, bir sunak eserinde, ana resmin altındaki çerçevede yer alan küçük boyutlu resimlerden oluşan banttır. Genellikle ana resmin konusuyla ilgili anlatımsal sahnelerdir.

Duccio di Buoninsegna, Maestà Altarpiece, 1308-1311

Duccio di Buoninsegna, Maestà Altarpiece, 1308-1311

Bu yıllarda İtalya tek bir ülke değildi, küçük şehir devletlerinden oluşuyordu. Floransa, Siena, Milano, Venedik bağımsızdı ve birbirleriyle savaş halindeydi. Bu şehir devletleri, resim ve heykelde de kendi tarzlarına sahiplerdi. Siena, dekoratif yüzeyleri, kıvrımlı çizgileri, uzun figürleri ve yoğun altın kullanımını vurgulayan bir tarza sahipti. Duccio di Buoninsegna ise Sienese tarzının kurucusuydu.

Duccio Di Buoninsegna’nın Meryem ile ilgili bu eseri Siena Katedrali’nin yüksek sunağı için çizilmiştir. Maestà aslında kutsal bir heyet ortasında oturan Bakire ve Çocuk tasvirlerinin betimlendiği kompozisyona verilen addır. Bu kompozisyon ise İtalya’da 13. yüzyılda oldukça yaygındır ve Duccio’nun yaptığı bu resim, bunun bir akım olmasında öncü olmuştur.

Maestà olarak bilinen panonun bugün esas kısmı Museo dell’Opera del Duomo’da bulunmaktadır. Altın rengi ile kaplı arka plana yayılmış kompozisyonda bakire Meryem ve kucağında taşıdığı İsa, kompozisyonun tam merkezindeki süslü bir tahtın üzerinde yer alır. Tahtın en yakınında meleklerin ve Siena’nın dört koruyucu azizi olan Ansano, Savino, Crescenzio ve Vittore başta olmak üzere önemli azizler yer alır. Panonun arkasında üstte İsa’nın ölümünden sonrası ve Meryem’in hayatı ile ilgili hikayeler, altta ise İsa’nın yaşamındaki olaylar resmedilmiştir. Altın yaldızın fonda kullanıldığı bu resimlerde yavaş yavaş hacim ve kademelenme görülmektedir. Maestà ile Duccio Di Buoninsegna, resim sanatında etkileri hissedilen Bizans anlayışını tamamen kırmıştır.

Profil Perdu

Fransızca kayıp profil anlamına gelir. Resimde başın arkası, yanak ve çene hatlarıyla görülür, başın diğer yöne çevrilmiş kısmı görüntüde kaybolmuştur.

Eva Gonzalès, Portrait of Jeanne Gonzales In Profile, 1883

Eva Gonzalès, Portrait of Jeanne Gonzales In Profile, 1883

Quadratura

Bir yapıda tavan ya da duvar üzerine resmedilerek, içinde yer aldığı mekânın devam ettiği yanılsamasını yaratan resimlere verilen addır. Sıklıkla, kolonlar gibi mimari ayrıntı ve uzantıların yanılsamalarını içerir. Özellikle Barok iç mekan düzenlemelerinde çok sık biçimde uygulanmıştır. Örneğin, bir duvar boyunca uzanan gerçek boyutlarda bir mimari iç mekan perspektifi quadratura sayılır.

Andrea Pozzo, Triumph of Sant' Ignazio of Loyola, 1691-94

Andrea Pozzo, Triumph of Sant’ Ignazio of Loyola, 1691-94

Barok tarzında yapılan kilise 1626 – 1650 yılları arasında inşa edilir. Cizvit Rahibi olan Andrea Pozzo’nun Aziz Ignatius’un cennete girişini betimlediği, göz yanılsaması yaratan mükemmel tavan freskini yukarıda görebilirsiniz.

Sfumato

Sfumato, tonların birbiri içinde eritilmesiyle yumuşak etki yaratmayı amaçlayan bir boyama tekniğidir. Terim, İtalyanca fuma (duman) sözcüğünden türetilmiştir, çoğu kez aydınlık alanlardan karanlık alanlara geçişlerde kullanılır. Leonardo da Vinci’nin İtalyanlar tarafından sfumato adı verilen ünlü buluşu ile ışık-gölge arasındaki yumuşak geçişle, sert hatlar ve keskin kontrastlar yumuşar.

Leonardo’nun resmindeki önemli özelliklerden biri de, figürlerinin hayranlık uyandırıcı gerçekliğidir. Bu gerçeklik, Leonardo’nun figürleri tanımlayan dış çizgileri ışık-gölge karşıtlığı, tonlama ve renk kullanımı ile eriterek, onlara hareketli ve anıtsal etki kazandırmasından kaynaklanmaktadır. Leonardo, sfumato adı verilen bu tekniği daha sonra sistemli bir uygulama haline dönüştürecektir.

Leonardo da Vinci, La Gioconda, 1503-05

Leonardo da Vinci, La Gioconda, 1503-05

Mona Lisa’da Leonardo, sfumato yöntemini büyük bir dikkatle kullanmıştır. Resimde, bir insan yüzündeki ifade özellikle iki noktada, ağzın köşeleriyle gözlerin köşelerinde gizlidir. İşte Leonardo da özellikle bu noktaları yumuşak bir loşluğa daldırarak belirsiz bırakmıştır. Bu nedenle biz, Mona Lisa’nın nasıl bir ruh durumuyla bize baktığından tam olarak emin olamayız. Yüzündeki ifade her defasında elimizden kaçıyormuş gibidir. Doğal olarak, bu etkiyi yaratan sadece belirsizlik değildir. Bunun gerisinde birçok etken daha vardır. Tabloyu dikkatle gözlemlersek, iki yarısının birbiriyle simetrik olmadığının farkına varırız. Bu durum, en belirgin bir biçimde, arka plandaki düşsel doğa görünümünde göze çarpar. Soldaki ufuk çizgisi, sağa göre daha alçakta gibidir. Bu yüzden dikkatimiz, tablonun sol tarafına odaklaşınca, kadın bize daha uzun boylu ve dik görünür. Yüzü de, odaklandığımız yöne göre değişir, çünkü yüzde bile iki yan, birbiriyle aynı değildir.

Tenebrizm

Caravaggio ile takipçileri tarafından uygulandığı şekliyle, parlak ışıklar ve koyu gölgeler içeren resim üslubuna tenebrizm denir. Chiaroscuro (ışık-gölge) benzeri bir tarzdır. Tenebrizm, ışık-gölge tezatlığı ile oluşturulan bir tekniktir aslında. Chiaroscuro da yoğun bir ışık-gölge tezatlığı ile oluşturulan tekniktir; ancak tenebrizm dediğimizde işin içine farklı bir hava yani dramatiklik de girer. Genellikle koyu bir arka plan önünde yer alan figürler, ışık ile aydınlatılarak oluşturulan kompozisyonda, bu iki unsurun zıtlığı Caravaggio’nun resimlerine yoğun bir dramatizm kazandırmıştır. Bu yüzden yer yer Albrecht Dürer’in de tenebrizm denen şeyi henüz adı konulmadan kullandığı söylenmesine karşın, Caravaggio’dan sonra kendine gerçek bir kimlik kazanmıştır.

Caravaggio, The Incredulity of Saint Thomas, 1588

Caravaggio, The Incredulity of Saint Thomas, 1588

Caravaggio, önemli ölçüde işlediği dini konularda formları, pozları ve ifadeleri ışık ve rengin yoğun güçlü etkisi altında birleştirerek yorumlar. Tenebrizm tekniğiyle, formlar genellikle karanlık bir fonda tek bir kaynaktan düşen güçlü bir ışıkla ortaya çıkar, bu etki bir nevi modern spot ışığı kullanımıdır. Caravaggio’nun çok koyu bir fon üstünde, bir ışık demetiyle aydınlanan resimleri, oluşan ışık-gölge karşıtlığı sonucu hacim de kazanır. Caravaggioizm (Tenebrizm) ilk kez 17. yüzyılda Caravaggio tarafından uygulanır ve daha sonra takip edilen bir akım olur.

Kaynak
Çağdaş Sanatta Bir Yanılsama Tekniği Anaformoz ve Felice VariniRembrandtArt Nouveau Akımına 21. Yüzyıl Perspektifinden Bir BakışGünümüz Sanatında Üslup Karmaşası ve PastişLeonardo da Vinci’de Sanat, Bilim ve Etkileşimi, Sanat (Görsel Rehberler) – Robert Cumming, Ulaşılan UyumCaravaggioculuk Hakkında


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir