Dünyaca ünlü ressamlar Ettore Tito, François Gall, Laura Knight, Léon Augustin Lhermitte, Esther Paterson’un dünyaca ünlü resimlerini sizler için derledik.
Ettore Tito, San Marco, 1899
Sergi, gelenek ve avangart arasında zıtlıkların olduğu bir dönemde yaşamış Venedikli resim ustası Ettore Tito, yıllarca süren başarı ve uluslararası tanınmadan sonra, zamanının unutkanlığının yanında belki de önyargıya maruz kalmıştır.
Manzaraları ile bilinen büyük renk duyarlılığına sahip sanatçı, aynı zamanda güçlü bir portre ressamıdır. Venedikli ünlü kişilerin portreleri, çekicilik ve zarafet içeren kadın portreleri ve nülerinde gerçekçilik ve sembolizm arasında bir sanatsal anlayışı söz konusudur.
Çok yönlü bir sanatçıdır. İllüstrasyon, resim ve heykelin yanı sıra müzikle de ilgiliydi. 1937’de Benedetto Marcello Lisesi’nin salonlarında düzenlenen Venedik sanat çevresinin katıldığı gece için müzikte besteledi. Venedik’teki S. Maria di Nazareth kilisesinin tavanının dekorasyonunu da Tito yaptı.
Venedik San Marco meydanında tasvir edilen biri evin hanımı, diğeri onun yardımcısı olan iki kadın figür bir anda donup kalmış gibi. Ancak resmin odak noktası, tüm griliklerin arasından parlayan kırmızı şaldır. Resmin gri tonları, kadının ifadesi kırmızı şala rağmen bir mutsuzluk içeriyor. Saygı ve çekingenlikle duran genç kızda, bu mutsuzluğu kuvvetlendiriyor. Sarı gül, biraz kıskançlık biraz ayrılık anlamına geldiği için kadının saçındaki gül bir ayrılığa işaret eder gibi.
Venedikliler, eski zamanlardan beri omuzlarını örtmek için şal benzeri giysiler kullanırdı. Ünlü Venedik şalının tarihi Ermeni asıllı Giovanni Zivogli ile başlar. 1761’de dini sebeplerden dolayı vatanını terk etmek zorunda kalır, Venedik’e sığınır. İpek şal üretiminden önce mendiller üretir. O zamanlar “zendado” olarak adlandırılan mendiller, Venedik şalının atası olarak kabul edilir. 1870’li yıllarda, göğsün altında bağlanan kırmızı, turuncu ve sarı gibi parlak renklerde şallar Venedik’te çok modaydı. Savaştan sonra Avrupa başkentlerinde lüks şallar yeniden moda olurken, Venedik’te giderek azaldı.
François Gall, Le Modèle en Bleu, au Café
Fransız İzlenimcilerinden etkilenen Macar asıllı Fransız ressam François Gall, tipik Paris sahnelerinde, kafelerin koşuşturmacasında veya tiyatro dünyasında gözlemlediği genç, güzel Parisli kızları resmetme konusunda uzmanlaştı.
Empresyonistlere büyük hayranlık duyar ve benimser. Modern bir izlenimci olan Gall, resimlerinde ağırlıklı olarak feminen aktiviteleri tercih eder. Eşi . Eugenia ve kızları Lize-Marie, Jean-François, Elizabeth-Anne hemen tüm resimlerinde sanatçının modeli olurlar. Bu resminde büyük kızı Lize-Marie’yi bir kafede tasvir etmiş. Neredeyse tüm portrelerinde, buradaki gibi tek eli çenesine dayanmış, düşünen kadınlar yer alır. Kafenin kalabalığında yalnızlık diyebileceğimiz bu kompozisyonda, figür daha gerçekçi üslupla resmedilse de kafe ve arkada yer alan kalabalık empresyonist bakış açısıyla tuvale aktarılmış. Bu resminde de olduğu gibi hemen tüm resimlerinde parlak pastel renkleri tercih eder.
François Gall, resmin yanı sıra sanatta önemli idari roller de üstlendi. Seçkin hizmetleri için Fransız hükümeti tarafından altın madalya ile ödüllendirildi.
Laura Knight, The Cornish Coast, 1917
Figüratif, gerçekçi İngiliz ressam Laura Knight, ülkesinin en başarılı ressamları arasında yer alır. 20.yy başında erkek egemen İngiliz sanat hayatında, kadın sanatçıların daha fazla statü kazanma yolunu açar. Eğitim gördüğü Nottingham Sanat Okulu’nda, hayattan bir şeyler çizmelerine izin verilmez ve sadece alçıdan yapılmış kafalar ve yüzler üzerinde çalışabilirler; bu da Knıgth’ın yapmak istediği değildir. Sonradan evleneceği okulun yıldız öğrencisi Harold Knight’ın tekniğini titizlikle kopyalar. Ancak sonra kendi tarzını oluşturup, eşinden daha popüler bir ressam olur. Knight’ın, avangardlıktan uzak çağdaş resimleri; biçimsel deneylere ilgi duymadığı için Modernist ressamlar tarafından reddedilir. Ancak Knight’ın ısrarlı gerçekçiliği onu zamanın en popüler sanatçılarından biri yapar. Ülkesinde, 1929’da Dame Commander’ı (imparatorluk nişanı) verilen ilk kadın sanatçı olur.
Çift, 1907’de Cornwall’a taşınırlar ve bir açık hava resim hareketi olan Newlyn Okulu’na katılırlar. Laura, burada daha soyut bir İzlenimcilikten, daha net bir çizgi ve renk kavrayışına geçerek resim stilini geliştirir.
Laura Knight, 1945’de savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar gibi kavramların hukuk diline girmesine ve bu alanda uluslararası mahkemelerinin oluşmasını sağlayan Nürnberg Davaları’na katılır. Ünlü The Nuremberg Trial tablosunu yapar.
Knight, 1916-1920 yılları arasında, bu resminde de olduğu gibi Cornwall’da yer alan Lamorna’da kayalıklarda özellikle kadın figürleri tasvir eder. Laura Knight, gündelik hayatın inceliklerini aktardığı bu samimi tablolarında, kendisine dayatılan akademik beklenti ve kısıtlamanın çok ötesine geçer. Sanatçı, bu resminde olduğu gibi insanı doğayla birlikte resmederken; genellikle manzara içerisinde oldukça büyük figürleri tercih eder. Figürlerin kostümleri hem tamamen kendi zamanlarına ait, hem de bir zamansızlık barındırır. Gökyüzünde (genelde tüm resimlerinde), adeta Turneresk bir ışık efekti sağlar.
Renk ustası olan J.M. William Turner’ın paletindeki zengin renkler, atmosferik olaylar ve güneş ışığının titreşimleri adeta renkler senfonisine dönüşür; Turneresk olarak ifade edilir.
Léon Augustin Lhermitte, Les Halles, 1895
Fransız natüralist ressam Léon Augustin Lhermitte, bu akımı ile çağdaş bilimsel düşünce arasındaki bağlantıları tuval üzerine aktarır. Akademik kurumların ataleti karşısında bağımsız sanatı savunur. Kariyerinin sonraki yıllarında, daha çok kırsal temaları boyasa da hep özgün çalışmalar yapar.
Lhermitte, 19. yüzyılın sonunda Fransa’da gelişen ve Emil Zola’nın romanlarından etkilenen naturalizm akımıyla; o dönemdeki hayata tanıklık eder ve günlük yaşamdan sahneleri yerinde çizer; daha sonrada büyük kompozisyonlar yapmak için kullanır.
Sanatçının resmettiği sahnenin yer aldığı Le Carreau, bir açık hava pazar yeridir. Paris çevresinden gelen çiftçilerin gece boyunca taşıdığı meyve ve sebzelerin satışının yapıldığı hal, pazar sabah 4’ten akşam 10’a kadar açıktı. Pazarın kökenleri orta çağa dayanır, on dokuzuncu yüzyılda daha da yoğunlaşır ve 1850’lerde inşa edilen demir ve cam binalarla yenilenir. Lhermitte’in arkadaşı Émile Zola’da, Le Ventre de Paris (1873) adlı romanına bu pazara yerleştirmişti.
Eser, Belle Epoque (Fransa ve Avrupa tarihinde 1871-1914 arası) döneminde Paris’teki hayatın koşuşturmacasını gösterir. Lhermitte’in bu tablosu, Zola zamanında Paris’teki işçi sınıfı keşfetmemize de olanak sağlar. Kalabalığının ortasında birbiriyle anlaşan, konuşan, sebze meyveleri taşıyan bir insan ağını tuvaline aktarmış. Pazarın kalabalığını ve insan etkileşimini çok başarılı bir şekilde resmetmiştir.
Kalabalığın arasında, kaba kanvastan yapılmış önlükler ve geniş kenarlı deri şapkalar giyen adamlar tespit edilebilir. Bu adamlar tezgahlara el arabalarını boşaltır ve mal akışını kontrol ederdi. Daha düşük statüye sahip hamallar ise müşterilerin satın aldığı malları taşırdı. Çorba ve kahveciler gece gelenlere sıcak yiyecek ve içecek ikram ederdi.
Eser, 20. yüzyılda bir depoya yerleştirildi ve 80 yıldan fazla bir süre gözden uzak kaldı. Les Halles ise 1971’de sökülür ve yerine bir alışveriş merkezi yapılır.
Esther Paterson, The Yellow Gloves, 1938
En çok sokak sahneleri ve manzaralarıyla tanınan Avustralyalı kadın ressam Esther Paterson, kitap illüstrasyonları ve çizgi film yapımında da çalışır. 1918’de yayımlanan İlk eskiz kitabı Aussie Girls’de baştan sona askeri bir tema ve mizah içerir. Muhtemelen deniz subayı ve savaş tarihçisi kocası George Hermon Gill’den etkilenerek, çoğu dergilerde yayımlanan ve Avustralya Savaş Anıtı’nda sergilenen bir dizi üniformalı ve sivil subay portresi üretir.
Sarı Eldivenler adlı eseri, sanatçının Marshall Hall Konservatuarı’nda eğitim görmüş, çocuk kitabı yazarı ve yetenekli müzisyen olan küçük kız kardeşi Betty’nin portresidir. Sigara, kadeh, kahve fincanı, küllük ressamın kardeşiyle tatlı tatlı sohbet ederken; o anı tuvale aktardığının işaretleri sanki.
Resim yapıldığında 43 yaşında olan coşkulu Betty’nin portresi aynı zamanda kendine güvenen modern bir kadının da tasviri. Sanatçı; yuvarlak masa, rahat ortam, renk paletiyle birlikte, figürü duruşu, doğrudan neşeli bakışıyla resmederek izleyiciyi resmin içine çeker. Resmin geneline hakim koyu renkler arasında sarı eldivenler, esere bambaşka bir anlam, kişilik kazandırmış.
Resim sanat koleksiyoncusu ve Avustralyalı sanatçıların hamisi Howard Hinton tarafından satın alınır. Şimdi New England Bölgesel Sanat Müzesi’ndeki ünlü Howard Hinton Koleksiyonunun bir parçası.
Nowell Convers Wyeth, Dark Harbor Fishermen, 1943
Amerikalı ressam, illüstratör Newell Convers Wyeth daha çok NC Wyeth olarak bilinir. Ünlü ressam Andrew Wyeth babası, ressam Jamie Wyeth’de oğludur. Hepsi hayatlarının büyük bir bölümünü Maine’de yaşayarak ve resim yaparak geçirir.
Sanatçının Karanlık Liman Balıkçıları adlı bu resmi Kuzey Avrupa Rönesans resmini çağrıştırır. Ringa balığı bir zamanlar Maine’de,kritik öneme sahipti ve stokların büyük ölçüde tükendiği 1950’ler ve 1960’lara kadar burada gelişti. Wyeth, ringa balığının gümüşi, yanıp sönen rengini vurgulamak için kompozisyon boyunca koyu bir palet kullanır. Resim, alışılmadık bir perspektif ve göze çarpan fırça işçiliğinin olmamasının yanında yerel bir endüstriyi belgelerken adeta yukarıdan çekilmiş bir fotoğrafın estetiğini ortaya koyar.
Kayıklarda yüzleri şapkaların altına gizlenmiş dört balıkçı, günlük avlarını boşaltırken, üstlerindeki iskeleden izleyici onları izler. Parlayan balıklarla tezat oluşturan düz, kara bir deniz üzerindeki gümüşi balıklarla dolu bir bota, dizlerine kadar gömülmüş balıkçının işi, balıkları uzun saplı ağıyla alıp başka bir balıkçı tarafından tutulan kazan büyüklüğündeki sepete koymak. Diğer balıkçılarda, gizlenen yüzleriyle bu süreci izliyor. Gümüşi balıkların soğuk, ıslak şeridinden yansıyan ay ışığı, etrafta uçuşan aç martılara neredeyse meleksi beyaz bir parıltı verir.
N.C.’nin burada tempera tekniğini kullanması merak uyandırır. O yıllarda kullanan oğlundan mı öğrendi? Yoksa tam tersi mi? Tempera tekniği; suda çözünür bir bağlayıcı madde (genellikle yumurta sarısı veya başka bir yapışkan malzeme) ile karıştırılmış renkli pigmentlerden oluşan kalıcı, hızlı kuruyan bir boyama yöntemidir.
Kaynak
Ettore Tito. Biografia, Bringing more voices to “N. C. Wyeth: New Perspectives”, Du fait de cuisine par Maistre Chiquart 1420 , Laura Knıght, Dame Laura Knıght RA, RWS, The Eclectic Lıght Company, Hınton, Esther Paterson (1896-1971) The Yellow Gloves (also known as Portrait of Betty Paterson) 1938