Menu

Neyzen Tevfik’in Şiirleri ve Hayatı



Keskin yergi şiir dili, yanından hiç eksik etmediği neyi, dilden dile dolaşan nükte ve fıkraları, ölçü ve tanımlara uymayan hayatı ve renkli kişiliğiyle Neyzen Tevfik’in eserlerine, sözlerine ve hayatına göz atalım.

24 Mart 1879 yılında Muğla’nın Bodrum ilçesinde dünyaya gelen Tevfik Kolaylı (Neyzen Tevfik), Rüştiye Mektebi öğretmenlerinden Hasan Fehmi Efendi’nin oğludur. Babası Hasan Fehmi Efendi, musikiden anlayan, nüktedan ve sanatsever Osmanlı’nın aydın düşünceli öğretmenlerindendi.

“Yedi yaşında ya var, ya yoktum. Köyümüze saz şairleri gelmişti. Bir gece bunları dinledim. Esasen Kan Kalesi’ni, Kahraman Katil’i, Arzu ile Kanber’i, Tahir ile Zühre’yi, Leylâ ile Mecnun’u dinlemiş, bunlardaki beyitleri ezberlemiştim. İşte şiir söylemek o zaman böyle derlerdi hevesi, saz şairlerini dinlemek ve bu kitaplardaki beyitleri ezberlemekle başladı.”

neyzen tevfik şiirleri

Babasının tayin olduğu Urla’da ilk kez neyle tanışır, ders almaya başlar. Aynı yıllarda 14-15 yaşlarında, ilk sara nöbetini geçirir. Tevfik’in sağlık durumunun sarsılması ve neye merakı, öğrenimine engel olur düşüncesiyle, ailesi ney dersi almasına son verir. O yılların meşhur hekimi Pepo’ya götürülür, doktor “Bu çocuk neye meraklı ise bırakınız, onunla meşgul olsun, üstüne düşmeyin!” der. Bundan sona neyini istediği kadar çalmakta hür kalan Tevfik, İstanbul’dan Urla’ya döndüğü gün, sevinçle şu mısrayı yazar: “Kavuştu âşık-ı şeydâ o yâr-ı cânâna yine!”

Kardeşi Şefik Kolaylı, Neyzen Tevfik’in çocukluğunu şöyle anlatır: “Tevfik, henüz çocuk iken pehlivanlığa merak etti. Bu uğurda bir kolu kırıldı, biraz çarpık kaldı. Bu çarpıklığın ney üflemeye çok faydası olduğunu söylerdi. Boş gezenin boş kalfasıydı. Sar’aviyüşşekil bir hastalığa tutuldu. Doktorlara baktırmak üzere anamla beraber İstanbul’a gönderildi. Hastalığın hangi maddeden ileri geldiği anlaşıldı. Urla’ya gelince doktorun tavsiyesiyle babam onu ferah tuttu. Ama çok yaramaz olduğundan çok dayak yerdi.”

neyzen tevfik'in el yazisi

Neyzen’in el yazısı ile: Gönlümün arşı olan Yavru’nun mukaddes yuvasına, Kıraathane sahibi Yavru Mehmed Efendi’ye

Neyzen Tevfik’in ilk şiiri 30 Nisan 1898 günlü ve 18 sayılı Muktebes Dergisi’nde çıkan ve Urla Mekteb-i Rüştiyesi Muallim-i Evveli Hasan Efendi’nin mahdumu Tevfik imzasını taşıyan şu gâzeldir:

Dilşikârim! Sen esir ettin dil-i nâşâdım!,
Şivekârım! Levha-i hüsnün gönül sayyâdı mı?
Düştüğün günden beri gafletle hüsnün damına,
Eyledin eflâke i’lâ âhımı, feryâdımı!..

neyzen tevfik

Koynunda Hiç kitabı ile yazıyor

Sonraki yıllarda devam ettiği İzmir İdadisi’ni bitirmeden bırakır. Ancak İzmir Mevlevihanesi’nde Şair Eşref, Tokadizade Şekip gibi aydınlar arasında geçirdiği günler iyi yetişmesinde önemli rol oynar. Bu sırada Arapça, Farsça dersleri alır. Daha sonra İstanbul’a gider ve Galata ve Kasımpaşa Mevlevihaneleri’ne devam eder. Fatih Medresesi’nde öğrenim görse de sıkılıp bırakır. Bektaşi tarikatına girerek Sütlüce Tekkesi şeyhi Mümin Baba’ya bağlanır. “Mey’de Bektaşi göründüm, Ney’de oldum Mevlevi; Meşrebim Molla-yi Rumi, mezhebim Bektaşîdir” der. Bu dönemde, başta şair Mehmet Akif Ersoy olmak üzere, İbnül’emin Mahmut Kemal İnal, Tevfik Fikret, Ahmet Rasim, Hacı Arif Bey, Tanburi Cemil Bey ve Udi Nevres ile dost olur.

neyzen tevfik şiirleri

1905 yılında Sultan Abdülhamid yönetimin baskısına dayanamaz Mısır’a kaçar, orada da eski Neyzen’dir, zabtiyelik olur firar eder. Kahire’deki Bektaşi tekkesine sığınır. Gündüz tekke civarında gizlenir, akşam yatmaya gelir. Şair Eşref’in çıkardığı Deccal Dergisi’nde yayımlanan ve II. Abdülhamit’i yeren bir şiiri nedeniyle gıyabında idama mahkûm edilse de, İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla İstanbul’a döner. 1928 yılında, eski dostu Mehmet Akif’i görmek için tekrar Mısır’a gider ve bir yıla yakın bir süre yanında kalır. 1930’lu yıllarda, ekonomik destek olsun diye, vali ve belediye başkanı Muhiddin Üstündağ’ın girişimi ile konservatuvarda görevlendirilir.

neyzen tevfik, riza tevfik, nuri demirag

Neyzen Tevfik, Rıza Tevfik, Nuri Demirağ

Akıl hastahaneleri, alkol yüzünden artık sık sık gideceği yerdir Neyzen’in. İçkiyi çok defa bırakmasına rağmen tekrar başlar. Arada bir içkiye ara vermek amacıyla hastaneye getirilir. Bazen de kendisi gelir. İçkiye ara vermek ihtiyacını tımara ve kalafata çekilmek diye adlandırır.

Neyzen Tevfik, rakıya nasıl başladığını 13 Eylül 1933 tarihli Yedigün’de yayımlanan Neyzen’le Konuşmalar başlıklı yazısında Münir S. Çapanoğlu’na anlatıyor: “Çocukluk devrini geçmiş, delikanlılık çağına girmiştim. Baktım herkes rakı içiyor; bunda ne var diye merak ettim. Misvakla dişlerini yıkayan, yün çorapla ayaklarının murdar kokusunu gidermek için “hacı yağı” süren hocanın; bıyıklarını “sünnet-i seniye” tarifince kestiren hacının tiksindiği şeyde bir fenalık görmedim. Beni rakıya teşvik eden olmadı. Ben, ona hürmetle başladım, tazimle içtim. Bir zemzem gibi dudaklarıma değdirdim. Bugün içmediğim halde, ona hâlâ bir hiss-i hürmetle mütahassisim.”

Bakırköy Akıl Hastanesi’nin bir koğuşu ona ayrılır. İstediği zaman gelir, yatar, dinlenir ve çıkar gider. Rahmi Duman, “Onu yakinen tanımak mazhariyetine 1932’de erdim. O tarihte genç bir asistan olarak Bakırköy Akıl Hastanesi’ndeki 18 numaralı serviste açmış olduğu şiir ve felsefe kürsüsünün hevesli ve usanmak, yılmak bilmeyen bir talebesi olmuştum.” der.

neyzen tevfik film

Neyzen’in rol aldığı 1950 tarihli Onu Affettim filminin afişi

Bakırköy Akıl Hastahanesi başhekimi Fahri Celal şöyle diyor: “Onun kadar ahbabı çok, olmadık insanlarla tanışan bir kimseyi tanımadım. Sanki mıknatıs gibi idi. Acayip maceralar, tuhaf vakalar, garip hadiseler onun etrafında döner, hadiselere karışır, vakalara dahil olur, seyircilikten ziyade işlerin içinde bulunurdu bütün hüviyetiyle…”

Neyzen, Bakırköy Akıl Hastanesi’nde yatarken yanında 6 ay kadar kalan Fikret Mualla, “Biraz edebiyat bilgim ve zevkim varsa onu, Neyzen Tevfik’e borçluyum” der. Mualla, Neyzen’e Hocam diye hitap edermiş.

Mina Urgan Bir Dinazorun Anıları kitabında şunları yazar: “Bana anlattığına göre, iradesini kullanır, kendi isteğiyle Bakırköy Akıl Hastahanesine gider, “Başlayacak, beni hemen kapatın” derdi ağlayarak. Hastahanede onu kaç kez görmeye gittim. Bir kral muamelesi görürdü orada. Ona özel bir oda verilirdi, her isteği yerine getirilirdi. “Berber gelsin” derdi; berber hemen gelirdi. “Başhekim gelsin” derdi; Başhekim Dr. Fahri Celal hemen gelirdi.”

Neyzen’in içkiyi bırakmasıyla ilgili olarak Mehmet Akif Ersoy Safahat’ta Derviş Ahmed’i yazar.

“Bir ömürdür içiyorsun bırak artık şunu!” der;
Derviş Ahmed bu hidayetle hemen tevbe eder.
Amma bir tevbe ki: Binlikleri çarpar duvara;
Tas, çanak, testi, perişan serilir tahtalara.
Rakı tufanı, su girdabı alırken odayı;
Anaforlarla dönerken mezeler fırdolayı;
Bir kerametle dedem postu oturtup sedire;
Oradan, mest-i zafer bakmaya başlar seyire.

neyzen tevfik

Neyzen’in niyetsiz oruç tutuyordum şeklinde tarif ettiği gizlenme zamanlarının birinde ağzında ekmek olan bir köpek gelir yanına. Neyzen açlığın tesiriyle köpeğin ağzından ekmeği kapıverir. Fakat sonra dayanamaz ve ekmeğin yarısını köpeğe iade eder. Neyzen ve Mernuş arasındaki dostluk böyle başlar. Neyzen Mısır’da iken parasız kaldığında Mernuş adını verdiği bu köpeği satar, köpek kısa bir süre sonra kaçarak Neyzen’e geri döner. Neyzen en son Mısır’dan İstanbul’a dönecekken, vapur bileti alabilmek için satar Mernuş’u. Artık Neyzen ümidini kesmek ve vapur da kalkmak üzereyken Mernuş yine geri gelir.

Bu engin ayrılık canıma yetti,
Başımdan aşıyor kederim Mernuş,
Bu yolda yazılmış fermanı kaza,
Bunu da gösterdi kaderim Mernuş.

Bağlanmıştım bütün kalbimle sana,
Şu fani cihanı okuttun bana.
Sen göçtükten sonra ben yana yana
Hicranla gözyaşı dökerim Mernuş.

Bu yolda cahilim, bildiğim kısa,
Sen girdin toprağa ben düştüm yasa.
Haklı haksız hatırını kırdımsa
Affet günahımı beşerim Mernuş.

Turk Edebiyati Dergisi'nin 1983 Mart sayisi

Türk Edebiyatı Dergisi’nin 1983 Mart sayısından

1953 yılında bronşite yakalanan Tevfik, üç ay hasta yattıktan sonra, 28 Ocak 1953 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. Cenazesi Kartal Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir. Hiç (1919) ve Azab-ı Mukaddes (1924) adlı şiir kitapları, bestelenmiş şiirleri ile plakları vardır.

Anladın Mı

Sevdanın oduna pek güvenilmez,
Tutuşursan eğer kolay sönülmez.
Bu yolun hükmüdür geri dönülmez,
Canına kıymazsan seyahat etme.
İyi bak kabına, olmasın delik,
Boşuna taşırsın, gider gündelik.
Anında olmalı, ettiğin iyilik,
Alem duysun diye, inayet etme

Bi-namaz

Bî-namaz deyip beni Hak’dan uzak gören,
Sığmaz senin hayâline mihrâb ü mübrem.
Sen sade beş vakitte ararsın Allahını,
Ben her zaman onunla emîn ol beraberim
Derd-i Firakın
Derd-i firakın ile düşeli sevdaya mey’e
Müptelayım, deliyim, düşmüşüm esrarı-ney’e
Feleğin kahpe başında paralansın parası
Ben güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeye

Felek

Yamansın her zaman aldattın beni,
Kâh düşürdün kâhi kaldırdın felek!
Mecnun’sun diyerek Leylâ peşinden,
Issız vâdilere saldırdın felek!
Rehbersin dedin ben ise kördüm,
Elimle başıma çok çorap ördüm.
Kendimi bıraktım âlemi gördüm,
Hesapsız günahlar aldırdın felek!
Şifadır dedin zehir tatdırdın,
Gençliğin okunu boşa attırdın,
Körlerin yurdunda ayna sattırdın,
Çıkmaz sokaklara daldırdın felek!
Barışmadı gönlüm merd ile zenle,
Ne bir iş bilenle, ne boş gezenle
Hicran köşesinde bozuk düzenle,
NEYZEN’e her telden çaldırdın felek!

Geçer

Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer,
Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer,
Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer,
Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer,
Gece gündüz yok olur, an-ı dem adem de geçer,

Kime Sordumsa Seni

Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler;
Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus! dediler…
Künyeni almak için, partiye ettim telefon:
Bizdeki kayda göre, şimdi o mebus dediler!.

Koşma

Dudağında yangın varmış dediler,
Tâ ezelden yayan koşarak geldim.
Alev yanaklara sarmış dediler,
Sevdâ seli oldum; taşarak geldim.
Kapılmışım ak oduna bir kere,
Katlanırım her bir cefâya, cevre
Uğraya uğraya devirden devre
Bütün kâinatı aşarak geldim.
Yapmak, yıkmak senin bu gamlı ömrü.
Ben gönlümü sana verdim götürü.
Sana meftûn olduğumdan ötürü
Sarhoş oldum Neyzen, coşarak geldim
Ne Ararsın Tanrı ile Aramda
Ne ararsın tanrı ile aramda
Sen kimsin ki orucu mu sorarsın
Hakikaten gözün yoksa haramda
Başı açığa neden türban sorarsın

Dörtlükler (1949)

Kim demiş bizde bir demokrat idare yoktur.
Ne demek olmasa elbet dışarıdan alırız
Sırredip karne usulüyle o gümrük malını
Karaborsaya verir, biz bize benzer kalırız.

Kaynak
Neyzen Tevfik ve KöpeğiNeyzen Tevfik Kolaylı


Facebook Yorumları

1 Yorum
  1. Talha 05/10/2016 / Cevapla

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir