Menu

Resim Analizleri: Hjalmar Munsterhjelm, Eugene de Blaas, Andrea Kowch, Fausto Zonaro, Frida Kahlo, Geliy Korzhev



Dünyaca ünlü ressamlar Hjalmar Munsterhjelm, Eugene de Blaas, Andrea Kowch, Fausto Zonaro, Frida Kahlo, Geliy Korzhev’in ünlü resimlerini sizler için analiz ettik.

Hjalmar Munsterhjelm, October Evening After the First Snowfall,

Hjalmar Munsterhjelm, October Evening After the First Snowfall, 1883

Döneminin sanat hayatının aktif ve önde gelen figürlerinden olan Hjalmar Munsterhjelm, Düsseldorf Sanat Akademisi’nden mezun olan ilk Finlandiyalı sanatçıdır. Munsterhjelm, Fin manzara resminin öncülerindendir ve kış manzarası betimlenmesinin çalışmalarında önemli bir yer edindiği ilk ressamıdır. Bunun dışında, Düsseldorf’un yemyeşil bölgelerini ve güney Almanya’nın engebeli dağ manzarasını tasvir eden eserleri de bulunur.

Hjalmar Munsterhjelm’ın, Finlandiya’nın güneyinde yer alan Häme’nin ay ışığı ile aydınlanmış karla kaplı göl manzarasının ya da adalarının yer aldığı eserleri büyüleyicidir. İzleyeni hemen etkisi altına alan şiir gibi bu resimde, huzur ve sükunet dolu atmosfer ressamın kullandığı gri, beyaz, buz mavisi, açık somon renginin müthiş uyumundan kaynaklanıyor. Ayın ışıltılarının gölde yansımasıyla manzara büyüleyici bir hal alıyor. Sakin gölde bulunan sandal, yelkenli, evler, sarı bitkiler hepsi aslında bu atmosferi besleyen öğeler. Bir ekim akşamında karla kaplı göl kenarında ahşap minik iskelede muhtemelen adalardan birine gidecek olan yolcu, sandalcıyla konuşuyor. Aslında resimdeki peyzaj izleyeni öylesine hipnotize ediyor ki; figürler sonra fark ediliyor.

Eugene de Blaas, The Venetian Flower Vendor, 1901

Eugene de Blaas, The Venetian Flower Vendor, 1901

Eugene de Blaas, Avusturyalı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir Sanatsal kariyeri, tarih, portre ve fresk ressamı olan babası Carl von Blaas’tan büyük ölçüde etkilenir. Kardeşi Julius von Blaas ile birlikte çıraklık yıllarını babasının yanında geçirir. Venedik ve Roma akademilerinde okur. Doğumundan kısa bir süre sonra, babası Sanat Akademisi’ne profesör olarak atandığı için aile Venedik’e taşınır. Böylelikle Venedik’te tür sahnelerinin önde gelen ressamı olur. Resimlerini Akademik Sanat ilkelerine uygun olarak oluşturur.

Eugene de Blaas, balıkçıların, gondolcuların anıtsal resimleri yanında, Venedikli güzellerin günlük hayattaki hallerini de sıklıkla tasvir eder. De Blaas özellikle portrelerindeki ustalığı ile  bilinir. Son derece parlak tekniği ile tasvir ettiği işlemeli dantelli giysileri içindeki cilveli, gülümseyen, sohbet eden bu çapkın kadınları, genellikle taş işçiliği ile dikkati çeken şehir duvarları önünde resmetti. Güzel eşi  Paola Prina eserlerinde sıklıkla yer alır.

Bu çalışmasında kompozisyon dengesi konusundaki ustalığı, renkleri ele alışı kadar belirgindir. Sayısız, cesur tonların olağanüstü canlılığına rağmen, baştan sona bir uyum söz konusudur. Aynı zamanda, 7 figürün (genelde 2-3) dahil edilmesinin yanı sıra bazı istisnai özellikleri olan bir resmidir. Resimdeki tüm kadınların yüzleri birbirine çok benziyor. Çiçek alan figürün eşi olma ihtimali çok yüksek. Bu durum, erkek figürün bir otoportre olduğunu akla getiriyor.

Andrea Kowch, Reunion, 2018

Andrea Kowch, Reunion, 2018

1986 doğumlu ABD’li ressam Andrea Kowch, Michigan’da yaşıyor. Gerilim ve gizemle dolu gerçeküstü tasvirleriyle bilinen Kowch’un en sevdiği şey yaşadığı kasabada tek başına yürüyüşe çıkmak. “Bir yürüyüş beni dar bir yolun sonundaki eski bir Viktorya evine götürebiliyor. Evi görünce, hayal gücüm çalışmaya başlıyor. Hangi aileler ve olaylar nesilden beri burada yaşandı gibi sorularla, ilham kafamdan adeta akıyor.”

Büyük rönesans ustalarından ve ABD’li ressamlar Thomas Hart Benton, John Steuart Köri, Andrew Wyeth, Edward Hopper’den etkilenen Andrea, duygularından, yaşamsal deneyimlerinden esinlendiği alegorik anlatılarında, karakterlerini geniş ve ıssız kırsal Amerikan manzaralarına yerleştirir. Bu yalnız manzaralar, insan ruhunun bir yansıması gibidir. Kowch resimlerinde, gerçek ancak bir o kadar da rüya gibi olan konularını evrensel metaforlara dönüştürür. Kowch’un, fantastik ve ifadesiz karakterler, renkler, mükemmel detaylarla donattığı resimleri klasik olarak tasarlanmış figürleri içerir. Ancak tüm resimlerinde gizem anlatıya eşlik eder. Resimlerinde ayçiçekleri, mutfak sahneleri, yumurtalar, civcivler, kargalar, kuşlar sıkça yer alır.

Genelde aklımda belirli bir düşünce ve mesajla bir resim üzerinde çalışmaya başlarken, bazen o anda herhangi bir özel gerçek anlam eklenmeden önce zihnimde bir görüntü görüyorum. Bazen, neden çizdiğimi anlamak için oturduğumda, anlam resim tamamlandığında ortaya çıkıyor. Genellikle kendiliğinden ortaya çıkan kavramlar ve imgeler, en basit şey tarafından tutuşturulma eğiliminde: Örneğin, bir perdenin sıcak bir yaz esintisinde hareket etmesi, kafamda bir senaryo oluşturabilir. Kendimi eski bir çiftlik evinde, aynı esintiyi pencerenin hemen ötesindeki tarlalarda esen aynı hissederek hayal edebilirim. Tuval, tüm bu kişisel, yaratıcı düşünceleri hayata geçirebildiğim, gerçekleştirebildiğim yer. Modellerimin hepsi tanıdığım ve resimlerime sürekli olarak dahil ettiğim insanlar ve arkadaşlarım.

Fausto Zanaro, Üsküdar'dan Sandala Binen Feraceli Cariyeler

Fausto Zanaro, Üsküdar’dan Sandala Binen Feraceli Cariyeler

İtalyan ressam Fausto Zonaro Roma Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olur. 1891’de İstanbul’a gelir; devrin paşaları ve Osman Hamdi ile tanışması sanat çevreleriyle yakınlaşmasını sağlar. 1896 yılında, II. Abdülhamid tarafından Saray Ressamlığına getirilir. Yaklaşık 20 yıl yaşadığı İstanbul’un manzaralarını, çarşılarını, insanını, kültürel ve sosyolojik değerlerini, mimari yapılarını resmeder. Oryantalizm ekolünden olan Zanaro, tarih, savaş, deniz, manzara ve portrenin yanı sıra özellikle beyaz Osmanlı’ları, sokağı ve halkı tasvir etmiştir. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra saray ressamlığından azledilir. 1910’da İstanbul’dan ayrılır. Kendine has bir üslubu olan ressam, 1929’da San Remo’da yaşama veda eder.

Zonaro, Sultan II. Abdülhamid’in kendisine tahsis ettiği Akaretler’deki evinin salonunda asılı olan Üsküdar’dan Sandala Binen Feraceli Cariyeler isimli eserinin büyük ebatlı bir benzerini Dolmabahçe Sarayı için yapar ki; bunda farklılıklar bulunur. Daha uzun olan ve piyade kayığı olarak isimlendirilen kayıkta, 2 kayıkçı bulunur. Kayıkçı, kadını bu kez elinden tutmaz, omzunu uzatır destek olmak için. Bu eser, TBMM Milli Saraylar Koleksiyonu’nda yer alır.

Rıhtıma yanaşmış bir kayık ve binmek üzere olan yaşmak feraceli dört kadını betimlediği resimde, elini kadınlardan birine destek olmak için uzatmış kayıkçı; arka planda ise farklı kayıklar görülüyor. Bu resim ancak ressamın imgeleminde yarattığı ve dönemin oryantalist düşüncesinin bir ifadesi olarak ortaya çıkmıştır. Gerçek hayatta kadınlar kürekçinin koluna tutunarak kayığa binmezlerdi. Bu konuda hayli eskiye dayanan padişah emirleri bulunurdu. O yılların deniz de tek ulaşım aracıydı kayıklar. Kadınlarla erkeklerin aynı kayığa binmeleri yasaktı ancak “Pazar Kayıkları” farklıydı; baş tarafına erkekler, kıç tarafına kadınlar oturabilirdi. Bahar aylarında sayfiye yerlerine yapılan bu kayık gezilerinde kadınların yanlarında mutlaka hizmetçiler/ halayıklar bulunurdu.

Frida Kahlo, Self Portrait In A Velvet Dress, 1926

Frida Kahlo, Self Portrait In A Velvet Dress, 1926

Meksikalı ünlü ressam Frida Kahlo 1922 yılında dönemin önemli okullarından biri olan Ulusal Hazırlık Okulu’nun sınavını kazanır. Okulda sosyalizmi savunan, köklere dönüş anlamına gelen Cachuchas adında bir gruba üye olur. Bu grupta ilk aşkı olan Alejandro Gómez Arias ile tanışır. Alejandro eğitim için Avrupa’ya gittiğinde Frida ona mektuplar yazar. Bu mektuplar Frida Kahlo Müzesi’nde yani Mavi Ev’de sergilenmektedir.

17 Eylül 1925 tarihi hem bu aşkın hem de Frida Kahlo’nun hayatının dönüm noktası olacaktır. Bindikleri otobüs, tren ile çarpışır. Trenin çelik çubuklarından biri, Frida’nın leğen kemiği hizasında, bir taraftan girip diğer tarafından çıkar. Doktorlar, tekrar yürüyebileceğinden, hatta yaşayabileceğinden bile şüphelidir. Onu parça parça bir araya getirmeleri gerekir ki yaklaşık 32 ameliyat olur. 5 Aralık 1925’te: “Başıma gelen en iyi şey acı çekmeye alışmaya başlamam” diyecektir.

Ailesinin tahtadan yaptığı yatağın tavanına annesi bir de ayna asar. Frida Kahlo için parçalanmış bedeni ile yüzleşmek kolay olmaz ama zamanla alışır. Bu dönemde “Aslında pek önem vermeksizin resim yapmaya başladım.” diyerek resim yapmaya başlayan Kahlo, ilk tablosunu Alejandro için yapar.

Kırmızı kadife elbise içinde, abartılı uzun parmaklı eliyle sanki birinin elini tutmak ister gibi… Zarif bir boyun, ince bel ve dik göğüslerle kadınlığını belirginleştiren otoportresini yaptığında henüz 19 yaşındadır. İfadesiz yüzü ve resmin arka planındaki kasvetli hava o anki ruh durumunu ele verir. Kazada Alejandro’da yanındadır, fakat ona bir şey olmaz. Alejandro biraz da ailesinin etkisiyle Frida’dan uzaklaşır, Meksika dışına gider. Frida sevgilisine aşk dolu mektuplar yazsa da karşılığı olumlu olmayacaktır.

Geliy Korzhev, Clouds, 1945

Geliy Korzhev, Clouds, 1945

Geliy Korzhev, Sosyalist-Gerçekçi bir ressamdır ve 2012’de ölümüne dek komünizmin destekçisi olarak kalır. Korzhev, neslinin dünya görüşünün gelişmesinde kilit rolün İkinci Dünya Savaşı olduğunu söyler. “Ağustos 1939’da Sanat Okulu’na kabul edildim ve 1 Eylül’de Avrupa’da savaş çıktı; biz savaş nesliyiz. Kimimiz cephede savaştı ama hepimiz onun gölgesinde reşit olduk” diyecektir. Savaş, Korzhev’in sanatındaki ana temalardan biridir ve güçlü bir dramayı da beraberinde getirir.

Bulutlar tablosu, koyu renkli giysileri içinde yaşlı bir kadınla, savaşta bir bacağını kaybetmiş yaşlı bir adamı gösterir. Korzhev, “Savaş bitti, bir bacağı yok ama yine de mutlu. Bulutlara bakıyor, çimenlerin kokusunu alıyor, hayat kazandı” diye tanımlar eserini. Resimde, dalgın bir ifadeyle kim bilir neler düşünen figürlerin arkasında panoramik bir manzara yer alıyor. Geçmişi hatırlatan yaşlı figürlerin arkasında, geniş, sakin bir gökyüzünün altında duran ve geleceği düşündüren küçük kız, anlatıyı günümüze geri getirir. Zaman kaçınılmaz olarak ileriye doğru aksa da; geçmiş, gelecek nesillerin hafızasında yeniden canlanır. Korzhev’in bu eserde yarattığı, geçmişin, bugünün ve geleceğin karmaşık şekillerde iç içe geçmesine izin veren sanatsal zaman metaforu, sanatçının tarihin ruhunu ne kadar derinden hissettiğini gösterir.

Kendi dinamik dilini yaratan Korzhev, gerçekçi geleneğe yeni bir soluk getirir. Tüm eserlerinde bir sanat formu olarak resmin, ifade potansiyelini ikna edici bir şekilde kanıtlar. Korzhev, yıllarca yetenekli ressamların yetişmesine yardımcı olmaya ve öğretmeye adamasına rağmen, kendi okulunu yaratmaz. Zira öğrencilerinden hiçbiri, büyük ölçekli resim geleneğini ve gerçekçi sanatın modern potansiyelini yorumlamada ustalarını geride bırakamaz.

Korzhev’in eserleri, çağdaşları tarafından tam olarak anlaşılamadığı gibi sonraki nesiller tarafından da takdir edilmez. Bununla birlikte, resimleri, savaş sonrası Rus sanatının tarihini anlamak için paha biçilmez bir anahtar sağlayabilir ve onu 20. yüzyılın ikinci yarısının dünya sanatının daha geniş bağlamına yerleştirebilir.

Kaynak
Geologıcal Heritage In The Fınnısh Landscape ArtArt Of The Extreme, Andrea Kowch: RJD GalleryFausto Zanaro’nun Fırçasından Şehr-i İstanbulFrida Kahlo Kimdir? Frida Kahlo’nun Hayatı ve Eserleri,, Clouds of 1945 Gelıy Korzhev


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir