Menu

Carl Gustav Jung Eserleri ve Hayatı



Carl Gustav Jung, 1875 yılında İsviçre’nin Kesswil kentinde dünyaya gelir. Kendisine hekim olan dedesinin ismi verilir. Bir söylentiye göre dedesi, büyük Alman şair Goethe’nin çocuğuydu. Dede Jung bu söylentiyi hiçbir zaman kabul etmemiş olsa da, torun Carl Gustav Jung’un, kendisinin Goethe’nin büyük büyük torunu olduğuna inandığı zamanlar olmuştur.

Babası İsviçre Reformist Kilisesi papazı, annesi ise bir ilahiyatçının kızıydı. Ailesinde hem hekimlik hem de din hüküm sürmüştü, amcalarının sekiz tanesi papazdı. Annesinin ailesinin spiritüalizm ve mistizmle alakası meşhurdu. Jung’un kendisinden önce doğmuş ve 3 gün yaşamış bir erkek kardeşi ve 9 yaş küçük kız kardeşi vardı.

Oldukça içe dönük bir çocuk olan Jung, duygu ve düşüncelerini kendine saklar, aklını meşgul eden şeyleri kendinden başka kimsenin daha iyi anlayamayacağını düşünürdü. Jung, gördüğü rüyaların ve doğaüstü imgelerin anlamını düşünerek saatler geçirirdi. Kendisini hep yalnız hissettiği, erken yaşlarda ahşaptan figürler oyduğu ve onlarla konuştuğu biliniyor. Otobiyografisinde hep kendi başına oynamak zorunda kalmanın hüznünden bahseder. Ancak hayatı boyu yalnızlığı sever, sadece yapayalnız olduğu zaman, kendisini tamamen kendisi gibi hissettiğini ifade eder.

Carl Gustav Jung, babasi, annesi ve kardesi ile

Carl Gustav Jung, babası, annesi ve kardeşi ile

Babasını, dini inançları konusunda kuvvetli şüpheleri olan duygusal bir idealist, annesini ise bir yandan gerçekçi, pratik, yumuşak kalpli iken, diğer yanda dengesiz, mistik, arkaik, merhametsiz olarak tanımlar. Üç yaşındayken annesinin birkaç ay hastahanede kalması onu derinden sarsar. Daha sonraları uzunca bir süre sevgi kelimesinden bahsedildiği zaman yoğun bir güvensizlik hissetmiştir. Seneler sonra bile baba kelimesini güvenilir, ancak güçsüz, kadın kelimesini güvenilmezlikle ilişkilendirecektir. Daha okul yıllarında, kişiliğinin iki önemli yönü olduğunu farkeder. Jung daha sonra kendi davranışsal teorisinde, 1 nolu kişiliği nesnel dünyayla ahenkli, dışa dönük, 2 nolu kişiliği ise kendi öznel dünyasına yönelmiş ve içe dönük diye tanımlar.

Jung’un eğitim olarak ilk tercihi arkeoloji yönünde olmakla beraber, filoloji, tarih, felsefe ve doğa bilimlerine karşı da ilgilidir. Ancak son kararı tıp eğitimi olur. Psikiyatrinin özel fenomenlerle uğraştığını okumasıyla, kendisi için tek hedef psikiyatri haline gelir. 19oo’de Basel Üniversitesi’nde eğitimini tamamlar. Jung ilk görevine Zürih’teki Burghölzli Akıl Hastanesi’nde, şizofreninin isim babası olan ünlü hekim Eugen Bleuler’in asistanı olarak başlar. 1903 yılında İsviçreli zengin bir ailenin kızı Emma Rauschenbach ile evlenir. Hastahanede görevine devam ederken, Zürih Üniversitesi’nde hocalık yapmaya ve özel hastalar görmeye başlar.

Emma Rauschenbach ve Carl Gustav Jung

Emma Rauschenbach ve Carl Gustav Jung

Jung, Freud’un Rüyaların Yorumu kitabını ilk çıktığında okumuş, ancak etkilenmemiştir. Birkaç yıl sonra tekrar okuyunca, çok etkilenir ve kendi rüyalarını yorumlamaya başlar. 1906 yılında Freud ve Jung düzenli olarak mektuplaşmaya başlar. Ertesi yıl bir araya geldikleri gün ise 13 saat boyunca sohbet ettikleri söylenir. Freud başlarda sıcak, dosthane duygular beslediği Jung’u halefi ve kurduğu kraliyetin prensi olarak tanımlar. Ancak 1909 yılında ABD’ye seminer vermek üzere giden Freud ve Jung arasında yavaş yavaş gerginlik havası tırmanmaya başlar.

Psikanalizin Kurucusu Sigmund Freud’un Hayatı yazımızı da okumanızı öneriyoruz.

Bu kişisel gerginlik, artık meşhur olmuş iki psikanalistin birbirlerinin rüyalarını yorumlamaya başladıkları sırada bile devam eder. Hatta bazı trajikomik vakalarda yaşanır. Jung’un iskeletler ve ölüm temalı bir rüyasını dinlerken, aslında onun kendisini öldürmek istediği tabirini yapan Freud, o derece dehşete düşer ki korkudan düşer bayılır. Arkadaşlıkları soğudukça, aralarındaki kişisel ve teorik farklılıklar da yoğunlaşır. 1913’te artık aralarındaki mektuplaşmalar da sonlanır. Jung, Freud’dan ayrıldıktan sonra vaktini yalnızlıkla ve kendi analizini yapmakla geçirir. Jung’un 1913-1917 yılları arasında kendi bilinçdışı psişesinde yaptığı bu zorlu seyahate, Marvin Goldwert Yaratıcı Hastalık Dönemi der. Bu dönemin adeta vahiy benzeri içe doğuşlar, spiritüel keşifler, sezgiler, ruhsal bozukluklar, halüsinasyonlarla (Jung bunlara vizyon demiş) dolu olması dikkat çekicidir.

Sigmund Freud, G. Stanley Hall ve Carl Gustav Jung

Sigmund Freud, G. Stanley Hall ve Carl Gustav Jung

Hayatında karısı dışında dönem dönem değişik kadınlar yer almış olsa da, hiçbiri eski bir hastası olan 30 yıllık metresi Toni Wolff kadar yer almamıştır. Hatta Jung’u yaratıcı hastalık döneminde yaşadığı anksiyete krizleri ve davranış bozuklukları sırasında sakinleştiren tek kişidir. İlişkiye girdiği diğer bir hastası da Sabina Spielrein’dir.

toni wolff

Toni Wolff

Jung, Protestan bir Hristiyandır, hiçbir zaman kiliseye gitmemiş olsa da, tam anlamıyla ateist olmamıştır. Klasik Hristiyan öğretiye inancı küçük yaşta zayıflar ve ergenlikte tamamen kaybolur. Küçük yaşta kaybettiği dışarıdaki Tanrı yerine, içerideki Tanrı’yı keşfeder, bunu psişe (kişiliğin tümü) modelinin göbeğine oturtur. Gerek İslam tasavvufunda, gerek doğu mistizmlerinde, gerekse sufi öğretilerinde yeri olan Vahdet inancını ve tasavvurunu, çocukluğundan beri yaşadığı Tanrı’nın varlığı konusunda yaşadığı zıt düşüncelerini yenmek için kullanmıştır. 1959’da bir röportajda, Tanrı’ya inanıyor musunuz? sorusuna, “Cevap vermesi güç. Biliyorum. İnanmaya ihtiyacım yok, biliyorum” diye yanıt verir.

Carl Gustav Jung, Sabina Spielrein, Sigmund Freud

Carl Gustav Jung, Sabina Spielrein, Sigmund Freud

Freud idi (ilkel benlik) egonun kontrol etmesi gereken, doyum ve heyecan arayan dürtülerin kaynayan kazanı olarak tanımlarken, Jung bilinçdışını egonun kaynayan kazanı olarak görür. Jung, bilinçdışını kişisel ve ortak (kolektif) bilinçdışı olarak ayırmıştır. Kişisel bilinçdışı unuttuğumuz ya da bastırdığımız duygu ve düşüncelerimizden oluşur. Jung’un kuramının en özgün kavramı ise ortak bilinçdışıdır. Ona göre geçmişte yaşamış, bugün yaşayan ve gelecekte yaşayacak olan bütün insanların ortak bir bilinçaltı vardır. Jung ortak bilinçaltında yer alan bu imgelere arketip adını vermiştir. Jung’un tanımladığı arketipler arasında anne, baba, yaşlı ve bilge adam, güneş, ay, kahraman, Tanrı ve ölüm vardır.

Tommi de Trafford, Toni Wolff, Carl Gustav Jung

Tommi de Trafford, Toni Wolff, Carl Gustav Jung

Jung bu konuda, yaşamımızda rastlanan durumlar kadar arketip vardır demiştir. Bütün bu arketipler bizi etkiler, üzerimizde iz bırakır ve bizi büyüler. Jung’un en çok bahsettiği arketipler persona, gölge, anima ve animustur. Bu arketipler karşı cins ile ilişkiler ve eş seçimi konularında etkilidir.

Persona (maske) kişiliğimizin görünen kısmıdır. Birey yaşamı boyunca evlat, arkadaş, eş, anne-baba gibi birçok role sahip olur ve bu rolleri oynarken farklı maskeler takar. Maske iç dünya ile bağlantıyı kesecek derecede baskın olduğunda kişilik bozuklukları ortaya çıkar.

Anima erkekteki kadın, Animus kadındaki erkek rolüdür. Gölge ise kişiliğin kötülüğe eğimli ve karanlık yönüdür. Gölge, kişisel bilinçdışı içerisinde bulunur.

Carl Gustav Jung, karisi ve cocuklariyla

Carl Gustav Jung, karısı ve çocuklarıyla

Jung, bilinç ve bilinçdışını kapsayan psişe kavramını geliştirmiştir. Ona göre bireyin ruh sağlığı psişenin dengeli olmasına bağlıdır. Kişiliğin bir bölümündeki enerji azalırsa, bu enerji kişiliğin farklı bir bölümüne aktarılır. Jung’un kişilik tipolojisi iki temel kavram üzerine kuruludur, bunlar içedönüklük ve dışadönüklüktür.

  • İçedönük tipler, duygularını dışa yansıtmazlar ve kendi içlerine yönelmeyi severler.
  • Dışadönük tipler ise duygularını dışa yansıtmayı ve insanlarla etkileşime girmeyi severler.

Jung bu iki temel kavramın üzerine kişilik tiplerini farklılaştıran dört işlev eklemiştir. Bunlar düşünme, duygu, duyu ve sezgidir. Kişilik tipleri bu dört işlevin içedönük ya da dışadönük olmasına göre farklılaşmaktadır, bu şekilde sekiz kişilik tipi oluşur.

Jung, bilinçaltının önemini vurgulamıştır, ancak o Freud’dan farklı olarak cinsel dürtülerden çok, insanın amaçlarının olmasına ve bu amaçlarına ulaşmak için bireyin yaşamında çaba göstermesine önem vermiştir. Jung, Freud’un ilk geliştirdiği biçimiyle psikanaliz sisteminden ayırmak için analitik psikoloji sözünü türetmiştir. Analitik psikoloji, bütünsel bir psikoloji sistemi olup, Jung tarafından yaşamı boyunca aşama aşama geliştirilmiştir. Bireyin önemine yapılan vurgu ile altta yatan kolektif bilinçdışı nedeniyle, Jung’un geliştirdiği analitik psikoloji sisteminin, önemli ölçüde ruhsal bir psikoloji olduğu anlamına gelir. Jung, psikotik bozuklukları olan hastalarda psikanalizi deneyen ilk psikiyatristlerden biriydi. Psikanalizin babası Freud ise bu uygulamaya karşı çıkmıştır.

Ruth Bailey, Carl Gustav Jung

Ruth Bailey, Carl Gustav Jung

Jungcu terapi anlayışı, bireyin bilinç ve bilinçdışını bütünleştirerek psişeyi dengeye kavuşturma esasına dayanır. Terapist danışan ile eşit konumdadır ve danışan-danışman ilişkisi önemlidir. Jung, Freud’dan farklı olarak kişilik gelişiminin yaşam boyu devam ettiğini savunmuştur. Terapide sıklıkla kullanılan teknikler, rüya analizi, kelime çağrışım testi ve etkin hayal etme tekniğidir. Ancak Jung’un anlayışına göre terapistin yaratıcılığını kullanması gerekmektedir. Jung, terapide sanatı sıklıkla kullanmıştır.

Jung’un hobileri arasında, tahta oymacılığı, taş kesmeciliği, teknesiyle Bodensee Gölü civarında gezinmek sayılabilir. Ayrıca simya, arkeoloji, doğu felsefeleri, tarih, din, mitoloji, etnolojiyle faal olarak ilgilenmiştir. Jung, anadili Almanca’nın yanı sıra Latince, Yunanca, Fransızca ve İngilizce’yi iyi derecede bilirdi. Üretken bir yazardı. Yapıtlarının sayısı 20 cildi aşar, yaşamı ve yapıtları hakkında bildiklerimizin büyük bir bölümü, özyaşam öyküsünde bulunabilir. Bu özyaşam öyküsünü, yıllarca yardımcılığını üstlenmiş olan dostu Aniela Jaffé kaydedip gözden geçirmiştir. Analitik psikolojinin yaratıcısı Carl Gustav Jung, 6 Temmuz 1961’de 86 yaşında yaşama veda eder.

Kaynak
Portreler, Carl Gustav Jung, Prof. Dr. Kerem Doksat & Dr. Barış Önen, Jung Kilit Fikirler, Ruth Snowden, Gizemli Yolculuk: Carl Gustav Jung ve Analitik Terapi, Psikolojik Danışman Eyüp Can Yazıcı


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir