Menu

Leibniz Kimdir? Hayatı ve Felsefesi



Slav kökenli bir ailedendi. Atalarının, uzun yıllardır Almanya’da yaşadığı ve kamu hizmetlerinde çalıştığı bilinmektedir. 1 Temmuz 1646’da Leipzig’de dünyaya geldi. Babası Friedrich Leibniz, Leipzig Üniversitesinde ahlâk felsefesi dersleri veriyordu. Annesi Catharina Schmuck ise ünlü bir Leipzig avukatının kızıydı. Leibniz ilk bilgilerini, profesör olan hukukçu babasının seçkin ve çeşitli konulardaki kitaplarından edinir. Ancak henüz 7 yaşına gelmeden babasını kaybeder. Küçük yaşta Yunanca ve Latince öğrenir. İlk olarak Virgilius, Eflâtun, Aristoteles ve diğer birçok kadim filozofu okuyarak ve onların düşünceleriyle, üsluplarıyla yoğrularak büyür. Leibniz on beş yaşındayken modernleri, Bacon’ı, Cardan’ı, Campanella’yı, Kepler’i, Galilei’yi coşkulu bir merakla okur.

Leibniz’in hayatını üç döneme ayırabiliriz: 1672’ye kadar uzanan öğrenimi ve ilk çalışmaları; 1672’den 1676’ya kadar uzanan, Hannover kütüphanesini yönettiği sırada seyahatler yaptığı dönem ve değişik alanlardaki çalışmalarıyla Hannover’in Filozofu’nu tüm zamanların en derinlikli ve en evrensel şahsiyetleri arasına yerleştiren eserlerini verdiği dönem.

Alexander Roitburd, Lebniz, 2016

Alexander Roitburd, Lebniz, 2016

Leibniz, yüksek tahsilini Leipzig Üniversitesi’nde yapar ve kadim felsefe sahasında nam salmış profesör Thomasius’un etkisiyle felsefeye yönelir. Ardından, Erhrard Weigel’in matematik derslerini takip etmek için Jena Üniversitesi’ne gider. O sıralarda, matematikteki kombinasyon hesabından etkilenerek felsefede de matematikteki gibi kombinasyon yasaları arama fikri aklına gelir.

Buna göre öncelikle analiz yoluyla başlıca müşterek idealar, yalın idealar ortaya çıkarılmalı ve onlara uygun düşen işaretler tahsis edilmelidir. Böylece, düşünceler alfabesi ya da yazısı bir kez oluşturulduktan sonra, felsefenin bütün problemleri matematikteki kombinasyon hesabına benzer bir mantık hesabına indirgenecektir. Leibniz kategorik kıyasın bütün mümkün hallerini bu felsefî kombinasyonlar örneğine uyarlar. Leibniz’in 20 yaşında yazdığı bu konudaki eseri ve doktora tezinin genişletilmiş hali Dissertatio de Arte Combinatoria, gelecekteki çalışmalarının hareket noktasını oluşturması bakımından dikkate değerdir: söz konusu eseri, icat edeceği diferansiyel hesabın ve evrensel karakteristik hakkındaki araştırmalarının nüvesini taşır.

Johann Friedrich Wentzel, Portrait of Gottfried Leibniz,  1700

Johann Friedrich Wentzel, Portrait of Gottfried Leibniz,  1700

Leibniz, hukuk alanına yönelmeye karar verir ve Nürnberg yakınlarındaki Altdorf’ta hukuk doktorası yapar. 1666 yılında yayımlanan De Casibus Perplexis in Jure başlıklı doktora tezinde, hukukî çatışmalarda ne çekimser kalmayı, ne de rücu hakkını kabul eder. Bu gibi güçlüklerin çözümünün yine hukuk ilkelerinde aranmasını ve pozitif hukukun bir şey söyleyemediği yerde, onun temeli olan doğal hukuktan yardım alınmasını gerekli görür.

Leibniz bu dönemde, Nüremberg’te, kurucusu Rosenkreuz’un adıyla anılan ve batınî  ilimlerle uğraşan Rosenkreuzer Derneği’ne üye olur (aynı dernek, Descartes’ı da cezp etmiş olmakla birlikte üyelik çabaları sonuçsuz kalır). O sıralarda simya konusunda kitaplar okur ve sadece dernek üyeliğine kabul edilmekle kalmaz, aynı zamanda sekreter de seçilir. Bu tarikatvari dernekte egemen olan batıl düşüncelerin hiçbirine yönelmeden, hayatı boyunca diri tutacağı bir ilgiyle kimya deneylerine yönelir.

Leibniz’in Nüremberg’teki en önemli kazanımı, 1667 ilkbaharında Almanya’nın en seçkin devlet adamlarından biri olan Baron Boineburg ile tanışması ve ondan aldığı ilham olmuştur. Leibniz ile baron arasında kısa sürede özel bir yakınlık gelişir ve o zamana dek dar okul çevresi dışına pek çıkmamış olan Leibniz bu arkadaşlık vesilesiyle kamu hayatı ve siyaset dünyasındaki insanlardan oluşan bir çevreye girer.

Christoph Bernhard Francke,  Portrait of Gottfried Leibniz,

Christoph Bernhard Francke,  Portrait of Gottfried Leibniz, 1695

Leibniz, 1667 yılında 21 yaşında Mainz’a yerleşir ve Mainz Prensi Johann Philipp Schönborn’e danışmanlık yapar. Bir yandan da var gücüyle bilim ve felsefe alanındaki çalışmalarına devam etmektedir. 1667 yılında, bir yıl önce Leipzig’de Altdorf’u ziyaret ettiği sırada derleme fırsatını bulduğu hukuk alanındaki bir kitabını Mayence prensine ithaf ederek yayınlar: Methodus Nova Discendae Docendaeque Jurisprudentia başlıklı bu çalışmasında, hukuka, felsefeyi tatbik etmek suretiyle, ihlâl edilmesi mümkün olmayacak derecede bir kesinlik ve açıklık sağlamayı hedefler.

1668’de Confessio Naturae Contra Atheistas başlıklı bir çalışma yayınlar. Leibniz bu kitabında, fiziğin bütün fenomenlerinin, gayrı-cismanî hiçbir neden konuya dahil edilmeksizin, büyüklük, şekil ve hareketle açıklandığını; lâkin, onlara özgü olan belirlenimlerle birlikte bizzat bu unsurların, yalnızca uzayın ve cismanî tabiatın göz önünde bulundurulmasıyla açıklanamayacağını söyler. Uzay, gerçekleşmiş figürler dışında kalan başka figürler ihtiva ederken, cisimler de reel hareketler dışında kalan hareketlere yeteneklidir. Mümkün belirlenimlerin arasından yapılmış bu seçim, bir Tanrı’nın mevcudiyetini şart koşar.

1669 yılında, geometrik bir yönteme bağlı kalarak Specimen Demonstrationum Politicarum Pro Eligendo Rege Polonorum başlıklı bir kitap yazar. Bunu takiben 1670’te, Almanya’nın iç ve dış güvenliğini teminat altına almanın yollarına dair bir tez geliştirir. Aynı yıl Mayence Yüksek Meclisi’nde danışmanlık görevine atanır.

Hannover Leibniz Kütüphanesi

Hannover’deki Leibniz Kütüphanesinde Gottfried Wilhelm Leibniz’in Resimleri.

1672’de, 26 yaşındayken, Paris’e kadar gider ve Fransa Kralı XIV. Louis’ye Latince kaleme aldığı bir rapor sunar. Rapor’da Fransa Kralı’na, “Mısır’ı almak için fırsat bu fırsat” diye akıl verir. Leibniz’e göre Osmanlı İmparatorluğu dağılma dönemindedir ve bünyesindeki halklar kurtarıcı güç olarak gördükleri Fransızlar’ın gelip kendilerini azad etmesini beklemektedirler. Leibniz, Mısır Savaşı’ndan beklenen başarı kazanılırsa, denizlerde egemenlik, ticaret yolları hakimiyeti, hristiyan dünyanın liderliği gibi birçok avantaj sağlanacağını yazar. Kral XIV. Louis’den cevap alamaz; bakanlarından Marquis de Pomponne’den alaylı cümleler içeren bir cevap alır. O yıllarda Osmanlı İmparatorluğu ile aralarındaki imtiyazlı dostluğa zarar vermek istemeyen Fransız yönetimi tarafından aşağılanır. Leibniz, girişiminde başarısız olunca, kendisine akademik dünyada bir yer edinmek için Fransa’da kalmaya karar verir.

Paris’te Hollandalı fizikçi ve matematikçi Christian Huygens ile tanışır dost olur; hatta ondan dersler alır.

Gottfried Wilhelm Leibniz'in Gravürü

Gottfried Wilhelm Leibniz’in Gravürü

Çağdaşı İngiliz bilim adama Isaac Newton 1665’te Londra’daki veba salgını nedeniyle Cambridge Üniversitesi’ni terk edip doğduğu şehir olan Woolsthorpe’a geri döner. İzole halde geçirdiği iki sene içinde kalkülüs dâhil olmak üzere birçok buluşa imza atan Newton işe başladığında, Galileo’nun çoğu nitel olan düşünceleri ile Kepler’in hareket yasası dışında kendisine yardım edecek çok fazla çalışma yoktu. İşte böyle bir ortamda, kişisel notlarına göre 1665’in Şubat ayında kalkülüsün temelini oluşturan fikirlerini üretir. Cambridge’e geri döndükten sonra yazdığı 1669 tarihli De Analysi Per Aequationes İnfinitas ve 1671 tarihli De Methods Serierum et Fluxion başlıklı kitaplarında integral ve diferansiyel (türev) kalkülüsü açıklar. Fakat akademik çevrelerin, özellikle daha önce ışık teoremi üzerine yazdığı bir makaleden dolayı sorun yaşadığı Robert Hooke’un yapacağını düşündüğü eleştirilerden korkan Newton, kitaplarının basılmasına izin vermez. Çalışmalarını gösterdiği birkaç isim arasında eski öğretmeni olan ünlü matematikçi Isaac Barrow, İngiltere’nin bilim merkezi olan Royal Society’nin sekreteri Henry Oldenburg ve Newton’un kitaplarını basmaya uğraşan matbaacı John Collins bulunur.

Kalkülüs

Leibniz ise Fransa Kralı’na yazdığı Mısır planı uygulanmayınca, Londra’ya 1673’te Elektör Prens’in verdiği görevle Londra’ya göenderilir. Elektör: Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’nda, imparator seçimine katılma hakkına sahip prens ve piskoposlara verilen ünvan

Orada geçirdiği iki aylık sürede İngiliz matematikçiler, Oldenburg ve Collins ile iyi ilişkiler kurar; İngiliz ilahiyatçı ve matematikçi Isaac Barrow’un notlarına ulaşır. İngiliz Bilim Akademisi Royal Society’e kabul edilen Leibniz, Paris’e döndüğünde Mainz Prensi’nin öldüğünü ve işsiz kaldığını öğrenir. Bundan sonraki iki yılda gözden kaybolup kendini çalışmalarına adayan Leibniz, kişisel notlarına göre 1675’te kalkülüsü bulur.

Daha sonra Oldenberg’in ikna ettiği Newton, 1676’nın Haziran ve Ekim aylarında Leibniz’e iki mektup yollar. Bu mektuplarda çok az detay veren Newton, ikinci mektubunda kodlanmış bir şekilde akı yöntemini bulduğundan bahseder ve başka açıklama yapamayacağını belirtir. Londra’ya ikinci defa giden Leibniz, notlarını John Collins’e gösterip ondan Newton’un kalkülüs notlarını alır. Bu noktada yaşananlar, ileride Newton’un Leibniz’i hırsızlıkla itham etmesine neden olacaktı. Fakat Leibniz, Newton’un notları eline geçmeden önce kendi kalkülüs yöntemlerini üretmişti bile.

Londra’dan sonra Almanya’ya geçen Leibniz, 1684’te Leipzig Üniversitesi’nde integral ve diferansiyel kalkülüsü açıklayan Acta Eruditorum adlı kitabını yayımlar İki yıl sonra yeni bir makale yazan Leibniz, iki yayınında da Newton’dan bahsetmez. Newton ise kendi kalkülüsünden bahsettiği ünlü Principia Mathematica adlı kitabını yazmayı 1686’da bitirir fakat kitap ancak 1693’te basılabilir. Newton bu kitapta John Collins’e 1672’de yolladığı ve kalkülüs yöntemlerini içeren mektuba yer verir. En büyük rakibi olarak gördüğü Robert Hooke’un ölümünden sonra Royal Society’nin başkanı olan Newton, bir yıl sonra 1704’te Optika isimli kitabını yayımlar. Newton Optika’da akı yöntemini detaylarıyla açıklar. Optika’dan sonra bilim dünyası hayrete düşer. Newton ve Leibniz’in kalkülüs için kullandıkları yöntem ve semboller tamamen farklıydı. Ama bir probleme uygulanınca iki yöntem de aynı sonucu veriyordu.

Leibniz Kuralı

İki büyük bilim insanının aynı anda, farklı yöntemler kullanarak kalkülüsü keşfetmiş olduğuna kimse ihtimal vermez. Genel görüş birinin kalkülüsü bulduğu, diğerinin ise hırsız ya da ikinci keşfeden olduğuydu. Kalkülüsü kim buldu tartışmasına en başta katılanlar, Newtoncular ile Leibnizcilerdi. İlk önce, matematikçi bir aile olan Bernoulli kardeşlerden bir makale gelir. Leibniz’in birleştirme yöntemine “integral” ismini veren ünlü matematikçi Johann Bernoulli, sadece Leibniz’in kalkülüsü bulduğunu iddia etmekle kalmamış; Newton’un Leibniz’in yöntemlerini çaldığını da söylemişti. Newton tarafında ise büyük matematikçiler yoktu. Almanya’yı sevmeyen John Wallis’in de etkisiyle Newtoncuların genel kanısı, kalkülüsü ilk bulanın bir İngiliz olması gerektiğiydi. Yani akademik bir konu, iki ulus arasında gurur meselesine dönüşmüştü.

Newton’un öğrencilerinden biri olan John Keill’in 1708’de yazdığı bir makale ise ipleri gerecekti. Keill makalesinde kalkülüsü keşfeden kişinin Newton olduğunu kesin bir dille belirtir. İki yıl sonra eline geçen makaleye çok sinirlenen Leibniz, Royal Society’e bir mektup gönderip özür talep eder. Keill, Royal Society’nin başkanı olan Newton’un izniyle ikinci bir makale daha yayımlar fakat yazısında herhangi bir özür yoktur. Leibniz karşılık olarak Newton’un kalkülüs çalışmalarıyla ilgili isimsiz bir analiz yazısı yazar ve kalkülüsü kendisinin bulduğunu iddia eder.

Gottfried Leibniz Madalyası, sanatçısı bilinmiyor, 1846

Gottfried Leibniz Madalyası, sanatçısı bilinmiyor, 1846

Bugün genel kanı Newton ile Leibniz’in kalkülüsü birbirlerinden bağımsız olarak keşfettikleri yönünde. Fakat bilimsel bir keşfi kimin yaptığı tartışması, bazen haksız yere bir hayatın kararmasına neden olabiliyor. Hikâyemizde zarar gören taraf ise Leibniz olur. Şu anda okutulan tüm kalkülüs kitaplarında onun yöntemleri ve sembolleri kullanılıyor olmasına rağmen, tüm zamanların belki de en çok yönlü bilim insanı olan Leibniz, hayatının son yıllarını yalnız, beş parasız ve tüm saygınlığını yitirmiş olarak geçirir.

Leibniz'in Theodicee kitabının 1744 basımı

Leibniz’in Theodicee kitabının 1744 basımı

Bazen sabahları yatakta geçirdiğim bir saat boyunca o kadar çok düşüncem oluyor ki onları tam olarak yazmak bütün sabah, hatta bazen bütün gün ve daha uzun sürüyor.” Leibniz’in söylediği bu cümle onun yaptıklarını okuyunca çok daha anlamlı bir hal alıyor.

Çok yönlü bir bilim insanı olmasıyla ün yapan Leibniz’in katkı sağladığı bilim dalları arasında tarih, ekonomi, teoloji, dil bilimi, biyoloji, jeoloji, hukuk, diplomasi, politika, matematik, mekanik ve felsefe bulunur. İkili sayı sistemi ile bilgisayarların geliştirilmesi için ön koşulları yarattı. Leibniz özellikle ikili aritmetik ve durum analizi (analysis situs) çalışmalarını daha ileriye taşımış, durum analizi ile şimdi topoloji olarak bildiğimiz alana öncülük etmiştir. Dört temel aritmetik işlem ve sonsuz küçükler hesabı için ilk hesap makinesini geliştirdi. Hukuk için bir reform yazdı. Protestanlar ve Katolikler arasındaki anlaşmazlıkta arabuluculuk yaptı. Çarlara, krallara ve prenslere ittifak siyasetinden vergilendirmeye kadar her konuda tavsiyelerde bulundu. Halk eğitimi, emeklilik sigortası, yangın güvenliği konusunda ilgiliydi. Beşeri bilimleri ve doğa bilimlerini bir akademide bir araya getirdi, yel değirmenleri ve araba süspansiyonları inşa etti, dil ve dünya tarihini araştırdı. Bugünkü diferansiyel ve integral hesaptaki gösterim biçimimiz Leibniz’e dayanır. Eşitlik için “=”, çarpma için “x” simgelerini ve “fonksiyon”, “koordinat” gibi terimleri ona borçluyuz. Kendisinden sonra gelen parlak 18. yüzyıl matematikçilerinin öncüsü sayılır.

Lepniz'in Opera omina, 6 Bde'nin 1768 basımı

Leibniz’in Opera omina, 6 Bde’nin 1768 basımı

Leibniz’in matematik dalında yaptığı buluş, bize teknolojinin kapılarını açar. Leibniz felsefedeki iyi-kötü karşıtlığını, iki sayıyla eşleştirmişti: iyi=1, kötü=0. Bu çok karmaşık olmayan düşünceyle ikili sayı sistemini icat eder. “ikili sistem” veya “iki tabanlı sayı sistemi” adını verdiğimiz bu sistem, bugün on tabanlı sayı sistemi dışında en çok kullandığımız sayı sistemidir. İki tabanlı sayı sistemini bulan Leibniz’in amacı, sadece 0 ve 1 rakamlarını içeren bu sistemi mekanikleştirmekti. İlk düşüncesine göre 0 ve 1 çok kullanışlıydı. Bu iki sayı doğru-yanlış ve açık-kapalı anlamlarına da gelebilirdi. Leibniz on tabanlı sayı sistemindeki bir sayıyı iki tabanlı sayı sistemindeki bir sayıya dönüştürebilen bir makinenin çizimlerini de yapmıştı. Ondan yüzlerce yıl sonra icat edilen bilgisayarlar 0 ve 1 mantığına göre programlanmıştır. Yani artık ceplerimizde taşır hale geldiğimiz akıllı telefonlar da dâhil olmak üzere, tüm teknolojik aletlerin çalışma mantığı Leibniz’in ikili sistemi sayesinde ortaya çıkmıştır. Bilgisayar kodlamasının da ötesine geçelim: Elektrik devrelerinin tamamı 0 ve 1 mantığı üzerine kuruludur. Bugün tüm elektronik ürünlerde on/off (açık/kapalı) mantığı kullanılıyor.

Ayrıca ikili aritmetiği kapsamında, bir ve sıfırla olumluluk ve olumsuzluk arasında bir paralellik kurgulayarak, yaratılışın her yerinde bu çeşit olumsuzluklar, sınırlar olduğundan söz etmiştir; tıpkı doğrunun her yerinde noktalar olması gibi lineer cebirde kofaktör kullanarak determinantın hesaplanması hala “Leibniz formülü” olarak anılmaktadır.

Leibniz özellikle ikili aritmetik ve durum analizi (analysis situs) çalışmalarını daha ileriye taşımış, durum analizi ile şimdi topoloji olarak bildiğimiz alana öncülük etmiştir.

Leibniz ve Monadology

Leibniz’in yazdığı Monadology

Leibniz çok iyi bir matematikçi olmanın yanında, aynı zamanda, matematiksel yöntemi felsefesinde de kullanan bir metafizikçidir. Leibniz’in tüm çalışmalarının arkasındaki amaç, hem matematik bilimini ve hem de Tanrı’yı kucaklayan bütünlüklü bir gerçeklik görüşü ortaya koymaktır.  Sonsuz küçükler hesabında kullandığı yöntemin, daha da ilerletildiği takdirde, hesap yapmaya, hayal gücüne ve felsefi düşünceye katkıda bulunacağını düşünmüştür.

Leibniz’in felsefî sisteminin başlıca hedefi ahenktir. Onun felsefesi yalnızca kâinatın kurucu ilkesinin ahenk olduğu fikrine dayanmakla kalmaz, belli başlı filozofların düşüncelerinin bir ahengini kurmayı da hedefler. Bu sistem Platon ile Demokritos’u, Aristoteles ile Descartes’ı, skolastikler ile modernleri, teoloji ve ahlâk ile aklı birbirine bağlıyormuş gibi görünmektedir. Leibniz gerçekten de birtakım kadim düşünce gelenekleriyle çağının en yenilikçi fikirlerinin aynı potada eritildiği bir sistem inşa etmeye çabalamıştır. İlk bakışta birbiriyle çelişik görünen farklı dünya tasavvurlarının tutarlı bir sentezini meydana getirmek, Leibniz’in öncelikli amacı olmuştur.

Leibniz'in Leipzig Üniversitesi'ndeki heykeli

Leibniz’in Leipzig Üniversitesi’ndeki heykeli

Leibniz denince Monad ve Teodise kavramından bahsetmek gerekir. Leibniz tözü, monadla aynı anlamda kullanır. Ona göre yalın olan, hiçbir parçası olmayandır. Hiçbir parçanın olmadığı yerde ne uzam, ne şekil ne de bölünebilirlik olanaklıdır. Bu betimlemeler monadın cisimsel olmadığı anlamına gelir. Leibniz’e göre bu monadlar doğanın gerçek atomları ve tek bir sözcükle şeylerin öğeleridir. Monad ne bir çözülmeye uğrar ne de onun doğal olarak yok edilmesi tasarlanabilir.

Töz: evrenin varoluşunu açıklamaya çalışan felsefelerin ilk öğe olarak düşündükleri varlık, öz, değişen şeylerin özünde değişmeden kaldığı varsayılan idealist kavramdır.

Teodise kavramı ilk kez Leibniz tarafından, Essais de Theocée adlı eserinde kullanılmıştır. Terim Grekçe tanrı ve adalet sözcüklerinin bileşiminden oluşur. Leibniz’in kötülük problemi karşısındaki görüşleri, günümüz din felsefesinde kullanımı giderek yaygınlaşan “teodise” ve “savunma” kavramları açısından ele alınmaya ve değerlendirilmeye çalışılmıştır. Leibniz için Tanrı, aklı sayesinde sonsuz olanağı bir arada düşünebilen bir varlıktır. O, aynı zamanda en yüksek iyidir. Bu bağlamda bu dünya, olanaklı dünyalar arasında en iyisi olmalıdır. Öte yandan Tanrı her şeyi iyi yaratmıştır. Yaratılanlar arasında derece farkı vardır. Tanrı daha yüksek iyiliklerin meydana gelebilmesi için daha düşük iyiliklere, yani kötülüğe izin vermektedir.

Leibniz’in yaşarken yayımladığı tek kitap olan Theodicee (1710) ve başka yazılarında açımladığı felsefesinin bir özeti olarak tasarlanmıştır.

Leibniz'in Mezarı

Leibniz’in Mezarı

Leibniz’e sadece bilgi için felsefe yapmış bir filozof gözüyle bakmamız isabetli değildir. O, aynı zamanda pratik hayattaki problemler üzerine de kafa yormuş bir düşünürdür. Teolojiye dikkat çekecek kadar çok mesai harcamış olmasının sebebi Protestanlar ve Katolikler arasındaki sorunları giderme isteğidir. Çünkü Leibniz, çoğu filozofun aksine yalnızlığı tercih etmeyip, prenseslerle, prenslerle, vb. diyaloğu oldukça iyi bir düşünürdü. Toplum için problem olan bu mezhep ayrılıklarını gidererek, Katolik ve Protestan kiliselerini birleştirmeye çalışması dikkat çekicidir. Leibniz birbirine zıt denecek kadar farklı filozofların görüşlerini bir sentezde sunmaya çalıştığı gibi, dini mezhepleri de ortak bir paydada toplamanın mümkün olacağına inanmıştır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Leibniz, bireyin iyi ya da kötüyü seçmek için özgür istencine dikkat çekerek, onun tıpkı Tanrı gibi bir monad ve dolayısıyla Tanrısal bir güç birimi olduğunu söyleyerek, insanın özgürlüğünü ilan etmiştir. Tanrı’ya bağlılık açısından insan da elbette genel irade çerçevesinde düşünülmelidir. Ancak Leibniz’in dünya-alem ilişkisine dair görüşü deist bir hüviyete bürünse de, teolojik arka plan Hristiyanlık olduğu için, bu Hristiyanlık eşgali kolay kolay silinemez. Kaldı ki, amaçlarından biri Hristiyanlığı savunmaktı.

Oxford Üniversitesi Doğa Tarihi Müzesi'ndeki Gottfried Leibniz Heykeli

Oxford Üniversitesi Doğa Tarihi Müzesi’ndeki Gottfried Leibniz Heykeli

Aralık 1676’da kendisini şöyle tanımlamış Leibniz:

İnce, orta yapılı, solgun bir yüzü var, çoğu zaman soğuk elleri, ellerinin parmakları gibi çok uzun ve vücudunun geri kalanına oranla çok ince olan ayaklarının terleme eğilimi yok. Kafasında kahverengimsi saçları var. Zayıf akciğerleri, kuru ve sıcak bir karaciğeri ve sayısız çizgilerle çaprazlanmış elleri var. Şekeri sever, örneğin şarapla da karıştırdığı şeker… Çocukluğundan beri hareketsiz bir yaşam tarzı sürmüş ve çok az egzersiz yapmıştır. Topluma eğilimi bundan dolayı zayıf, bu da onu yalnız düşünmeye ve okumaya sevk eder. Bununla birlikte, birlikte olduğu zaman, onları oldukça hoş bir şekilde nasıl eğlendireceğini bilir; fiziksel egzersizle bağlantılı oyunlar veya eğlencelerden ziyade şaka ve neşeli sohbetlerde bulur. Çabuk sinirlense de, öfkesi çabuk geçer. Onu asla aşırı mutlu ya da üzgün görmeyeceksiniz. Acı ve zevki ancak orta derecede hisseder.

Leibniz evlenmez; bir ilişkisi ya da aşkları yoktu; gayri meşru bir çocuğu olduğu söylentisi ise doğrulanmaz. Ancak İngiliz rakibi Isaac Newton gibi yalnız bir yalnız değildir. Leibniz dinleyicilerine ilham verebilen, esprili, dilini ve kelime seçimini muhatabına göre uyarlamayı başarabilen biridir. Uzun zaman sekreteri olan  ölümünden sonra Hannover’deki kütüphanesinin yönetimini de üstlenen kütüphaneci Johann Georg von Eckhart’tan şöyle yazar: “Kadınlar arasında çok popülerdi.

Leibniz için 2 kadın çok önemli olmuştur, ancak bu arkadaşlık, dostluk düzeyindedir. Elektör Ernest Augustus’un eşi Sophie Von der Pfalz ve daha sonra Prusya Kraliçesi olan kızı Sophie-Charlotte ile uzun yıllar entelektüel düzeyde mektuplaştılar.

Leibniz Çarkı

Leibniz Çarkı

Leibniz, 1700’de bir davet üzerine, Berlin’e gider; Berlin Üniversitesi’nin kurulmasını sağlayarak üniversitenin ilk müdürü olur. 1709 yılından sonra Berlin’deki görevini bırakıp, Viyana’da yaşar. 1712’de Leibniz’e baron payesi verilse de; 14 Kasım 1716 yılında Hannover’de öldüğü zaman fakir bir adam gibi gömülür. Arkadaşı J. G. Von Erckhart, Leibniz’in cenazesini hatıralarında “ülkesinin şerefini temsil eden bu adam, bir dilenci gibi toprağa verildi.” diye yazar.

Kuzey Almanya'nın en büyük bilgisayarı HLRN-III,

Kuzey Almanya’nın en büyük bilgisayarı HLRN-III, Hanover Aşağı Saksonya’daki Leibniz Üniversitesindedir. “Gottfried” adlı bilgisayar, adını Gottfried Wilhelm Leibniz’den almıştır.

Leibniz, kamu yararını ve Tanrı’nın şanını yüceltmek üzere bilimlerin tespiti ve geliştirilmesi amacıyla bir bilimler ansiklopedisi çıkarmak istemiştir. Ansiklopedisini çıkaramamış ama bu uğurda fizik, felsefe, tarih, etik, hukuk, jeoloji ve teolojiden Çin diline kadar çok çeşitli alanlarda yaptığı çalışmalarla kendisini bilgi deposuna dönüştürmüş ve Avrupa’nın hükümdarları tarafından “yürüyen ansiklopedi” namıyla hüsnü kabul görmüştür.

Yaşadığımız dünya, olası dünyaların en iyisidir” düsturunu ortaya atarak günümüzde insanlara umut aşılayan kişisel gelişim literatürüne kadar uzanacak yolu açmıştır. Leibniz, ileri yaşlarında eski usul giysileri ve peruklarıyla gençler tarafından geçmiş zamanlardan kalan gülünç bir fosil olarak görülse de hoş sohbeti, cana yakınlığı, iyimserliği sayesinde özellikle nüfuz sahibi kadınların vazgeçemediği bir akıl hocası olmuştur.

Leibniz çağını aşan düşünceleriyle uzayın ve zamanın mutlak değil, izafi olduğu fikrini geliştirmesiyle izafiyet teorisinin ve “hissedilir olmayan algılar” yaklaşımıyla da modern biliçaltı psikolojisinin temellerini atmıştır. Felsefi yaklaşımıyla ise Frege’den Kripke’ye kadar birçok yirminci asır filozofuna ilham vermiştir.

Latince, Almanca ve Fransızca yazdığı eserleri, on binlerce mektubu ve yine on binlerce sayfayı bulan yayınlanmamış taslaklarıyla mantık, matematik, fizik ve metafizik alanına unutulmaz katkılar yapmıştır.

Kaynak
Ben Buldum! Mehmet Serkan Kalaycıoğlu [ MatematikçiLeibniz – Medine Sonrası Düşünce TarihiDeutschlandfunk-Die Lange Nacht über Gottfried Wilhelm Leibniz „Die Wahrheit ist weiter verbreitet, als man glaubt…l, Leibniz, Hayatı ve Felsefesi, Emile BoutrouxMatematiğin Alfabesi- Bilim Ve Teknik Ağustos 2017Leibniz’de Kötülük Problemi ve TeodiseLeibniz (Ciltli) Ciltli Kapak – 3 Ocak 2012 Maria Rosa Antognazza (Eser Sahibi), Orhan Düz (Çevirmen)Augustinus, Leibniz ve Kant: Kötülük Üzerine Bir RapsodiLeibniz Felsefesinde Yalın Tözler Kavramı


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir