Menu

William Faulkner’in Eserleri ve Hayatı



Amerikan Edebiyatı modernist yazarlarının öncüsü sayılan William Cuthbert Faulkner, 25 Eylül 1897’de New Albany Mississippi’de, demiryolu şirketi sahibi Murry Falkner ile Maud Butler Falkner çiftinin dört oğlunun en büyüğü olarak dünyaya gelir. Daha sonra bir memurun yaptığı yazım hatası sonucu soyadına u harfi eklenince, Faulkner olarak kullanmaya devam eder.

Kendisine, sekiz yıl önce eski iş ortağı tarafından öldürülen asker, avukat, iş adamı, siyasetçi ve yazar olarak tanınan büyük büyükbabası William C. Faulkner’ın adı verilir. İhtiyar Albay olarak anılan büyükbaba, iç savaş gazisi ve çok satan kitaplar kaleme almış bir yazardı.

İç Savaş’tan sonra maddi gücünü kaybeden aile, William’ın beş yaşına girmesinden birkaç gün önce Mississippi’nin Oxford kasabasına taşınır. Daha ilkokuldan itibaren okulla arası hiç iyi değildir. Ancak yazarlıktan yana kararını daha üçüncü sınıftayken verir. Öğretmen bütün öğrencilere ilerde ne olmak istediklerini sorunca Faulkner “Ben büyük dedem gibi yazar olmak istiyorum” der.

William Faulkner ve kardesleri Murray, John, Dean

William Faulkner ve kardeşleri Murray, John, Dean

On iki yaşındayken sayısını bir peniye sattığı bir gazete (ailesinin eskiden başından geçenlerle ilgili yazılar, hikayeler vardı bu tek sayfalık gazetede) çıkartır. Faulkner, altıncı sınıfta derslerden iyice bıkmış bir çocuk haline gelir, ortaokulda eğitimini bırakır. Nobel Armağanı’nı kazandıktan çok sonra Faulkner’a şu soruyu sorarlar: “Hayallerinizi niçin bu kadar karışık anlatıyorsunuz?” Faulkner ise “Cahilliğim yüzünden” diye cevap verir. “Eğitim görmedim ki. Okulla başım hoş değildi, okula gitmedim. Zanaatimi kendi başıma öğrendim. Galiba o yüzden bir miktar saçmalıktan kendimi kurtaramadım.”

Büyükbabası, First National Bank’in kurucularındandı. Torununu bankaya alır, ama Faulkner bu işi de benimsemez. “Okulu bırakıp büyükbabamın bankasında işe girdim. Orada büyükbabamın içki şişelerindeki şifayı keşfettim. Büyükbabam boyuna odacıdan kuşkulanır, dururdu. Odacının çekmediği kalmadı.” Bu alışkanlığı yaşamı boyu devam edecektir.

Estelle Oldham, William Faulkner

Estelle Oldham, William Faulkner

Faulkner, 1914’te on yedi yaşındayken, edebiyat alanında onun akıl hocası olacak avukat Phil Stone’la dost olur. Stone, William’ın kaleme aldığı bazı şiirleri okur ve ondaki yeteneği hemen fark eder. Bu yeteneğini geliştirmesi, yazmaya devam etmesi için onu teşvik eder.

Faulkner yine bu yıllarda çocukluk aşkı Estelle Oldham ile evlenmeyi düşünür, ancak ailesel ve diğer baskılardan dolayı tasarıları gerçekleşmez. 1918’de Estelle Oldham, avukat Cornell Franklin ile evlenir. Yaşadığı bunalımın ardından William, Phil Stone’nin yanına gider. Faulkner, burada Winchester silah fabrikasında ilk işini bulur. Soyadının Faulkner olarak yanlış yazıldığı yer de yine burasıdır.

Birkaç ay sonra Kanada’daki Hava Kuvvetleri’ne katılması için gelen bir teklifi kabul eder. Daha önce ABD Hava Kuvvetleri’ne katılmaya çalışsa da, boyunun kısalığı yüzünden alınmaz. Kanada Hava Kuvvetleri’ne katılırken de kendisi ile ilgili bir hayli konuda yalan söyler. Bunun da nedeni kendisinin İngiliz olduğunu düşünmelerini sağlamaktır. Bu amaçla İngiliz aksanı ile bile konuşur. Toronto’da askeri eğitime alınan William, aktif göreve çıkana kadar savaş sona erer. Herhangi bir çatışma yaşamamış olmasına rağmen, 1918’de döndüğünde girip çıkmadığı muharebe kalmamış gibi ballandıra ballandıra savaş hikayeleri anlatır yakınlarına.

18 yasinda Torontoda

18 yaşında Toronto’da

Faulkner, Oxford’da bir savaş gazisi kimliği ile kısa süreli rahat bir yaşam sürer. 1919’da gazilere tanınan bir kontenjandan yararlanarak (aslında liseyi bitirmemiş olmasına rağmen) Mississippi Üniversitesi’ne yazılır. Aynı yılın Ağustos ayında ilk şiiri, L’Apres-Midi d’un Faune, The New Republic adlı dergide yayımlanır. Üniversite günleri sırasında kampüs gazetesinde bazı şiirleri ve hikayeleri yayımlanır. Üniversite yıllığı için de kimi çalışmalar yapar. Üniversitede 3 sömestr okur ve sonra okulu bırakır.

Bu dönemde birçok işe girer çıkar. Marangozluk, boyacılık, ateşçilik, Rum lokantasında bulaşıkçılık, kitapçı dükkanında asistanlık gibi işlerde çalışır, sık sık sarhoş olur. Postanede idarecilik yapar, bu işinde iken vaktinin çoğunu kağıt oynayarak, kitap okuyarak geçirdiği, mektupların çoğunu kaybettiği söylenir. Bir müfettişin teftişi sonrasında bu görevinden de istifa eder. Bir dönem de, bir izci grubunda oymakbaşı olarak çalışır, ama içki yüzünden işe başladıktan kısa bir süre sonra istifa etmesi istenir.

1924’te annesine ithaf ettiği ilk şiir kitabı The Marble Faun (Mermer Pan) yayımlanır, ancak kitap istediği etkiyi yaratamaz. Daha sonraki yıllarda şiirle ilgili olarak şunları söyler: “Şiirin söylemek istediklerime uygun olmadığının farkına vardığımda mecramı değiştirdim. Yirmi bir yaşındayken şiirlerimin çok iyi olduğunu düşünürdüm. Yirmi iki yaşında fikrim değişmeye başladı. Yirmi üç yaşındaysa şiir yazmayı bıraktım. Ama yazılarımda şiirsel nitelikleri kullanıyorum. Neticede düzyazı da şiir.”

william faulkner

1926’da Birinci Dünya Savaşı sonrası, entellektüellerde ve toplumdaki üzüntüyü, sıkıntıyı görüp ilk romanı Soldier’s Pay (Askerin Ücreti) yazar. Bu arada Faulkner, Avrupa’ya (Fransa, İngiltere) gider. 1927’de ikinci romanı Mosquitoes (Sivrisinekler) yayınlanır. Bu roman, yazarın kaleme aldığı en başarısız eser olarak kabul edilir. 1929 tarihli üçüncü romanında ise doğup büyüdüğü toprakların hikayesini ve ailesini anlatır. Özellikle de büyük büyükbabasının İç Savaş ve sonraki döneme ait anılarından geniş biçimde faydalanır.

Yocona County olan romanın adını Yoknapatawpha (Köy) olarak değiştirir. Yoknapatawpha kasabasını ilk kez kullandığı Köy, yoğun, ağır, çarpıcı bir romandır. Roman bir anlamda ABD’de taşralı orta sınıfın ortaya çıkışının ve yükselişinin hikayesidir. İnsani güdülerin, zaafların, tutkunun, kaybetmenin ve değişimin romanıdır. Dili ne kadar karmaşık, kalabalık karakterli ve olay örgüsü ne kadar yöresel olursa olsun, keskin, evrensel ve çağdaş bir eserdir. Amerikan Edebiyatı’nda güneyi konu alan yazarların başında gelen Faulkner, her şeyden önce yerel bir yazardır. Ancak bu özelliği onun, aynı zamanda tüm insanlığa yönelen bir evrenselliğe ulaş­masına da engel olmamıştır.

“Oğlu Jody otuz yaşlarında, dinç, göbeklice, biraz tiroit derdi olan bir adamdı, yalnızca evlenmemekle kalmamıştı, bazı insanlardan çevreye yayıldığı söylenen kutsallık ve tinsellik kokusu gibi, ondan da bozulmaz ve altedilemez bir bekarlık hassası tüterdi buram buram. On ya da yirmi yıl sonra koca bir göbek salacağı daha şimdiden belli olan iri bir adamdı, gerçi henüz bir dereceye kadar şık ve gözde bir bekar olarak başarılı bir örnek sayılırdı. Sırtında yaz kış (yalnız sıcaklar basınca ceketini çıkarırdı) pazar günleri ve haftanın diğer günleri giydiği yakasız, parlak, beyaz bir gömlek; onun üstünde de iyi cins kara çuhadan bir takım elbise bulunurdu.” (Köy)

Helen Baird

Helen Baird

Faulkner, Estelle 1929’da kocasından boşandıktan sonra evlenirler. Estelle evliyken, Faulkner 1925’te New Orleans’ta tanıştığı Helen Baird’e aşıktır. Ona, evlenme teklif etse de, Helen teklifini geri çevirerek 1927’de Guy Lyman ile evlenir. Helen Baird’e duyduğu hüsrana uğramış aşk deneyiminin bir kısmını, Mayday (Bir Mayıs Günü) ve Helen’e ithaf ettiği ikinci romanı Mosquitoes’ta (Sivrisinekler) Patricia adlı kızın kimliğinde anlatmıştır.

Faulkner ve Estelle’nin 1931 yılında Alabama adını verdikleri kız çocukları dünyaya gelir, ancak doğduktan birkaç gün sonra ölür. 1933 yılında tek kızları Jill dünyaya gelir.

1929’da Faulkner’in ilk başyapıtı The Sound and The Fury (Ses Ve Öfke) yayınlanır. Yazım tekni­ği açısından deneysel, içerdiği şiddet ve cinsellik öğeleri açısından şaşırtıcı nitelikler taşıyan bir dizi romanın ilki olan Ses ve Öfke, soylu Compson ailesi aracılığıyla tüm bir toplumsal düzenin çürüyüşünü ve çöküşünü anlatır. Bilinçakışı tekniğiyle yazılan roman, her biri çarpık psikolojik özellikleri olan dört ayrı kahramanın bakış açısıyla kaleme alınmıştır.

“Garip şey, derdin ne olursa olsun erkekler sana dişlerini muayene ettir der, kadınlar da evlen der. Hayatında hiçbir şeyi başaramamış bir adam kalkar sana işini nasıl yöneteceğini anlatır. Bir çift çorabı olmayan üniversite profesörlerinin on yılda nasıl milyoner olunacağını ve ömründe bir koca bulamamış bir kadının aileye nasıl bakılacağını anlatmasına benzer bu.” (Ses ve Öfke)

Kizi Jill, 1933

Kızı Jill, 1933

Aynı dönemde geceleri elektrik santralinde çalışarak 1930’da As I Lay Dying (Döşeğimde Ölürken) adlı eserini kırk yedi günde bitirir. Romanda yoksul bir ailenin bireylerinin, ölen annelerinin son isteğini yerine getirmek için onun tabutuyla birlikte giriştikleri uzun ve garip yolculuğu, değişik bakış açılarıyla ve bilinçakışı tekniğini kullanarak anlatır.

“Önümüzde yoğun, karanlık akıntı koşuyor. Sonsuzlaşan ve sayısızlaşan bir mırıltıyla bir şeyler anlatıyor bize; sarı yüzeyi, kocaman ve canlı bir şey tam altından bir kıpırtılık uyuşuk bir atiklikle davranıp sonra hafifçe uyuklamaya dalıyormuşçasına yüzey boyunca bir an için sessiz, süreksiz ve derin bir anlamlılıkla akarak solgunlaşan, anaforlar halinde gamzeleniyor.”(Döşeğimde Ölürken)

1931’de Faulkner’ın para kazanmak için şişirdiğini ileri sürdüğü ve düşünebileceğim en korkunç öykü diye tanımladığı, ancak geniş bir okur kitlesine ulaşan Sanctuary (Kutsal Sığınak) yayınlanır. “Kutsal Sığınak’ı yayıncıya gönderdikten sonra bana, “Aman Tanrım, bunu basamayız. İkimizi de hapse atarlar,” dedi. Kitaplarda ve diğer mecralarda içerik olarak şiddet henüz yer almaya başlamamıştı. Kitabın tamamını yeniden düzenledim ve hazırlanan yeni dizgilerin bedelini kendi cebimden karşıladım. Bu sebeplerden dolayı, o kitabı o zaman da sevmiyordum şimdi de sevmiyorum.”

william faulkner

“Kızlardan biri şöyle dedi, yılan Havva’yı kimbilir ne zamandan beri görüyordu da, Âdem önüne bir ağaç yaprağı koydurtmadan farkında değildi çıplaklığının. “Ne biliyordun?” diyorlardı, o da yılanın orda Adem’den önce olduğunu söylüyordu, çünkü Cennet’ten ilk atılan oydu, hep oradaydı o. Ama onların amacı başkaydı. “Ne biliyorsun?” deyip duruyordu Temple.” (Kutsal Sığınak)

Adından söz ettirmeye başlasa da, maddi sorunlarının üstesinden gelmeyi başaramaz, para kazanmak gayesiyle dönem dönem Hollywood’da senaryo yazarlığı yapmaya başlar. Senaryosunu yazdığı ilk film Today We Live adlı ve 1933 tarihli çalışmadır. Film, yazarın Turn About adını taşıyan öyküsünden uyarlanır.

1936’da en önemli romanlarından biri olan Abşalom, Abşalom! yayımlanır. Kitabın adını Hz. Davud’un ölen oğluna seslenişinden esinlenerek koyar. Faulkner’ın yarı-kurgusal bölgesi Yoknapatawpha’da geçen roman, Thomas Sutpen’in ve sonunda kendi oğulları tarafından mahvedilen planının hikayesi üzerine kurulu. Kitab-ı Mukaddes’ten Güney’in efsanesine, oradan da modern dünyanın karmaşasına uzanan roman, farklı anlatıcılar aynı olayları üst üste anlattıkları için tekrarlar üzerine kuruluymuş sanısı yaratır; aslında okuyucudan doğrunun eksik anlatımlarından geçerek, doğruyu daha derin bir biçimde kavraması beklenmektedir. Abşalom, Abşalom karmaşık dil yapısıyla zor okuma uğraşlarını seven okura hitap eden bir romandır.

“Tıpkı damağın kabul ettiği, ama sindirimin başa çıkamadığı bir şeyi midenin reddetmesi gibi, başımıza gelen bazı olayları da zihin ve duyular reddeder, kanımızı donduran hadiselerdir bunlar, varla yok arası bir aracının, mesela bir camın ardından birbiri ardına gelen olayların adeta sessiz bir vakumda vuku buluşlarını, hafifleyip, yok oluşlarını seyrederiz; öylece kalakalırız, ta ki ölebilene kadar. Ben öyleydim.” (Abşalom, Abşalom)

Ocak 1936’da aşırı içki nedeniyle ilk kez sanatoryuma yatırılır Faulkner. Bir alkolik değildir, ama bazen içmenin sınırlarını fazlasıyla aşar ve sonunda hastanelik olur. Genellikle bir projenin sonuna doğru meydana gelir bu durum.

William Faulkner Meta Carpenter Wilde ile Hollywood’a senaryo yazdığı dönemde tanışırlar, Meta daha sonra evlenmesine rağmen 18 yıl beraberlikleri sürer. Meta Carpenter daha sonra ilişkilerini A Loving Gentleman: The Love Story of William Faulkner and Meta Carpenter Wilde adlı kitabında anlatır.

1955, esi ile birlikte

1955, eşi ile birlikte

Faulkner, The Bear (Ayı) adını verdiği novellasını kendi başına bir uzun hikaye olmak üzere yazar ve 1942’de öyle de yayımlar. Ayı, beş bölümlük bir novelladır. Bu beş bölümün dördünde ormandayızdır, avdan önce, avdan sonra, av sırasında. Faulkner’ın bir hayli karmaşık roman dünyasının birçok temasını içeren, toparlayan ve birbirine bağlayan bir hikâyedir. Ayı birtakım insanlar hakkında olduğu kadar ya da belki ondan da fazla, bir toprak parçası üstüne bir romandır.

“Anlamıyor musun? diye haykırdı. Anlamıyor musun? Bütün bu toprak, bütün Güney lanetlenmiştir ve bu topraktan türeyen bütün bizler, bu toprağın emzirdikleri, akıyla karasıyla bu lanetin altındayız? Lanetlenmeyi benim insanlarım getirdi bu toprağa, kabul ediyorum: belki bu yüzden ancak onların torunları -ona karşı direnmek değil, savaşmak değil- belki sadece katlanırlar ve dayanırlar lanet kaldırılıncaya kadar. Sonra sizin insanlarınızın sırası gelecek, çünkü biz sıramızı savdık. Ama şimdi değil henüz değil. Anlamıyor musun?” (Ayı)

1918 cizim

Kanada Kraliyet Hava Kuvvetleri eğitim notlarında, 1918’de öğrenci William Faulkner’ın teknik bir çizimi

Resim ve çizim de William Faulkner’ın daha çocukluk yıllarında ilgisini çeker. Bu tür bir sanatçı olabilme düşüncesiyle edebiyatın yanında grafik sanatlarıyla ilgili bir meslek düşünmekteydi, hatta bir dönem bu konuda eğitim bile görmek ister. Faulkner, on dört yaşında ülke çapındaki bir dergiye bir çizimini gönderir. Lisede iken birçok çizgi roman yapar.

faulkner cizim 3

faulkner cizim 2

 

Mississippi Üniversitesi’ndeyken William Faulkner, üniversite gazetesi Ole Miss ve onun mizah eki The Scream için çeşitli çizimler yapar. Bunlar, Caz Çağı’nı yansıtan art-deco tarzındaki çizimler olarak nitelendirir. 1925’te üniversitenin bir gülmece dergisinde, 1917 ve 1922 yılları arasında çıkan Mississippi Üniversitesi yıllıklarında yaptığı çalışmalar gerçekten övgüye değer yapıtlardır.

faulkner kizinin dugun toreninde

Faulkner ve eşi Estelle, kızı Jill ve Paul D. Summers’in düğün töreni, 21 Ağustos 1954

“Yazarı yazar yapan, biraz viski, biraz tütün ve kağıttır. Zira yazmak tamamen insanın içinden gelir ya da hiç gelmez. Söyleyecek sözünüz olduğu sürece yazabilirsiniz. İnsanı yazacaksınız ve bunun için insanları tanımalısınız. Yazmanızı beslemek için de -bir marangozun zanaatını gözlem yaparak öğrenmesi gibi- klasikleri, ucuz romanları, iyi kötü elinize geçirdiğiniz her şeyi okuyun ve okuduklarınızın nasıl yazıldığına bakın. Yazar, hecelerini kâğıda geçirmeye başlamadan çok önce, gözlem yapmaya başladığında yazar olur.” (William Faulkner’la Konuşmalar)

1949’da edebiyat dalında Nobel Ödülü verilmiyordu, ancak komite bu ödülü 12 ay gecikmeyle Faulkner’e takdim eder. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın görevlisi olarak 1954 – 1961 arasında çeşitli ülkelerde konferanslar verir, toplantılara katılır. William Faulkner, 1962’de Mississippi’de geçirdiği kalp krizi sonucu yaşama veda eder.

Kaynak
William Faulkner Hayatı, Sanatı, Eseri, Talat Sait Halman, Postkolonyalizm Denemeleri: Sivas, Ekim 2014, Faulkner’ın Ses ve Öfke’si ile Özdenören Hikâyelerinde Anlatım Tekniği BenzerlikleriWilliam Faulkner’la Bir SöyleşiWilliam Faulkner (center back) and his younger brothers, undatedWilliam Faulkner’in “Ayı” adlı Öyküsüne Ekoeleştirel Yaklaşım


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir