Menu

Gogol’un Eserleri ve Hayatı



Nikolay Vasilyeviç Gogol, 1809’da Ukrayna’nın Mirgorod bölgesinde doğdu. Gençlik yıllarını babasının taşradaki çiftliğinde geçirdi. Gogol’un babası da yazardı. Ukrayna kukla tiyatrosu için kaleme aldığı eserler Ukraynaca olduğundan Ukraynalı yazarlar sınıfına dahil edilmişti.

Gogol yazmaya lise yıllarında öğrenci tiyatrosu için oyunlar kaleme alarak başladı ve bu oyunların bazılarında oyunculuk da yaptı. Ancak orada pek saygı görmedi ve kendisine gizemli bücür diyen okul arkadaşlarıyla pek ilişki kuramadı. Annesine yazdığı 1 Mart 1828 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Evde inatçı, burada ezik olarak görülüyorum… Bazı çevrelerde çok sessiz, ağırbaşlı, kibarım, bazılarında asık suratlı, dalgın, kaba saba… Bazıları için zekiyim, diğerleri içinse aptal.”

gogol

1828 yılında tam zamanlı yazar olmak niyetiyle St. Petersburg’a taşınan Gogol, bir anlatı şiiri olan ve kendi parasıyla bastırdığı ilk eseri eleştirmenler tarafından alaya alınınca, tüm kopyaları yok etti ve bir daha şiir yazmamaya karar verdi. 1829’da Rusya’ya geri döndüğünde ilk önce aktör olarak iş aradı, ama sonra devlet dairesinde memurluğa başlamak zorunda kaldı.

1831-32’de iki cilt olarak yayımladığı, Dikanka Yakınlarındaki Bir Çiftlikte Akşamlar, Gogol’ü istediği şöhrete yaklaştırdı. Dikanka hikayelerinde Gogol, Ukrayna yöresinin inanışlarını, efsane ve geleneklerini hicvetmektedir. Efsane ve inanışlar eserde ön planda tutulduğu için, konular büyük ölçüde fantaziye dayalı bir temel üzerinde gelişmektedir. Gogol, bu eserde kocaman masal dünyasını gözler önüne seren dâhi bir çocuk yazar gibidir. Dikanka hikayeleri Gogol’ün sadece Rusya’da değil, diğer Slav ülkelerinde de büyük bir ün kazanmasını sağladı. Kitapta yer alan Soroçinsk Panayırı adlı öyküde karşımıza kazağından çingenesine, tüccarından papazına kadar pek çok tip çıkar. Bu nedenle, olayın geçtiği yeri insan panayırı olarak düşünebiliriz.

gogol

“Görüyor musun aksiliği, nasıl satış yaparım şimdi diyordu, atın ipini çözüp meydana sürüklemeye çalıştığı sırada panayıra gelirken içime çöken sıkıntı boşuna değilmiş meğerse, cılız inek ölüp gidecekti az kalsın, öküzler de iki kez yarı yolda eve dönmeye kalkmışlardı. Aah, şimdi hatırladım Pazartesi günü çıkmadık ki yola! Bu yüzden herşey ters gidiyor ya! Bu şeytan da amma gezme meraklısıymış, ne var sanki tek kollu kaftanla dolaşsa; ama aklı fikri iyi insanlara rahat vermemekte, Tanrı korusun ama, eğer ben şeytan olsaydım gece yarıları lanet bir kumaş parçası için böyle koşturmazdım.” (Dikanka Yakınlarındaki Bir Çiftlikte Akşamlar – Soroçinsk Panayırı)

1835 yılında yayımlanan Mirgorod Hikayeleri adlı hikaye kitabıyla şöhreti zirveye ulaştı. Hikayelerin fonu yine Ukrayna yöresidir. Ancak bu kez Gogol, Ukrayna halkının günlük yaşamını tanıtır. Hikayelerin her biri değişik karakter taşımaktadır. Kitapta yer alan Eski Zaman Beyleri trajik ve lirik bir eserdir. Hikayede, yaşlı çiftlik sahipleri Afanasi İvanoviç ve Pulheriya İvanovna, kendi köşelerine çekilmiş son derece sakin, hatta tek düze denebilecek bir yaşam sürdürmektedirler. Birbirlerine çok bağlı bu iki yaşlı insanın en büyük zevkleri yemek pişirmek ve yemektir.

gogol

“Ukrayna’da, genellikle eski zaman beyleri denen ücra köylerinin içine kараlı sahiplerinin alçak gönüllü yaşamını çok severim. Bu insanlar tıpkı eski zamandan kalma, sanat değeri olan evler gibidirler. Duvarları henüz yağmurla yıkanmamış, çatıları yeşil renkli küfle kaplanmış, sıvasız eşiği kırmızı kerpiçi örten, yeni ve düzgün bir binanın tamamen zıttı olan eski ve alacalı bulacalı görünümleriyle bu evler çok sevimlidirler. Zaman zaman, olağanüstü denecek kadar, içine kараlı yaşantının sürdürüldüğü o ortama bir an için de olsa girivermeyi isterim. Bu tür bir yaşam tarzında küçük avluyu çevreleyen çitik, elma ve erik ağaçlаrıylа dolu bahçenin sınırını, yana eğilmiş sonbahar söğütü, mürver ve armut ağaçlarının çepeçevre sardığı ahşap kulübeleri aşan tek bir istek yoktur. Bu alçakgönüllü insanların yaşamı öylesine ama öylesine sessizdir ki, bir an için hırslar, istekler ve dünyaya huzur vermeyen kötü ruhun eziyetleri bile unutulur. Her şey kaybolur ve оnların sadece parlak, göz kamaştırıcı bir rüya olduğunu düşünürsünüz.” (Mirgorod Hikayeleri – Eski Zaman Beyleri)

“Rusya’nın Moskova’ya ihtiyacı var, St. Petersburg’unsa Rusya’ya.” diyen Gogol’un 1835 tarihinde yayımlanan Petersburg Hikayeleri olgunluk dönemine ait ilk eserleri arasındadır. Bu hikayelerde büyük şehirlerde oturan insanların yaşam biçimleri, yaşam koşulları ve bu koşulların insana neler getirdiği anlatılmaktadır. Gogol’ün Petersburg Hikayeleri’ni memurluk yaptığı dönemde edindiği izlenimlerin etkisiyle yazdığını ve bunun için de kahramanlarını memurların arasından seçtiğini düşünmek yanılış olmayacaktır. Petersburg Hikayeleri arasında Bir Delinin Hatıra Defteri, Palto, Portre, Burun, Nevski Bulvarı ve Fayton adlı hikayeler yer almaktadırlar.

gogol

Bir Delinin Hatıra Defteri’nde Gogol, ağır yaşam şartlarına dayanamayarak akıl dengesini yitiren küçük rütbeli bir memurun trajik yaşamını anlatmaktadır. Hikaye günlük biçiminde birinci kişi ağzından yazılmıştır. Bu nedenle yazar, kahramanın duygularını son derece yoğun olarak yansıtma olanağını bulmuştur, özellikle normal yaşamdan koparılarak akıl hastahanesine götürülen kahramanın hasta bilincinden doğan mantık dışı ve komik düşüncelerle, akıl hastahanesindeki trajik yaşamı olağanüstü bir güçle birleştirilmiştir. Böylelikle Gogol, trajik komedi tarzının başarılı bir örneğini ortaya koymuştur.

“İtiraf edeyim ki, işe gitmeyi hiç istemiyorum. Hem de bölüm şefinin beni ekşi suratla karşılayacağını bile bile. Uzun zamandan beri bana “Nedir bu kafandaki karmaşa? Eteklerin tutuşmuş gibi çırpınıyorsun, zaten işleri öyle bir hale sokuyorsun ki şeytan bile çıkamaz içinden. Unvanları küçük harfle yazıyorsun, evraklara ne tarih ne de numara koyuyorsun.” deyip duruyor. Kahrolası balıkçılkuşu seni! Mutlaka başkanın odasında oturup kalemlerini açmamı kıskanıyor.”

gogol

Burun hikayesi Gogol’ün oldukça ilginç bir eseridir. Bir Delinin Notları’ndan sonra rütbe tutkusunun ayrıntılı bir biçimde ele alındığı ikinci hikaye Burun’dur. Bir Delinin Notları’ndan farklı olarak, burada rütbe teması son derece komik bir üslupla ele alınmıştır. Kimi eleştirmene göre, Tsşokke adlı bir yazarın Buruna Övgü adlı eseri Gogol’e ilham kaynağı olmuştur. Kimi eleştirmenlere göre ise, Burun hikayesinin yazılmasından önce, Petersburg’ta dans eden sandalyelerle ilgili bir söylentinin çıkması, Gogol’de bazı düşüncelere neden olmuştur. Muhtemelen yazar “Masa ve sandalyeler dans ediyorsa burun niçin yerinden ayrılarak şehirde gezmeye çıkmasın” diye düşünmüş olsa gerek. Burun hikayesinin diğer bir önemi ise Dostoyevski’nin İkinci Kişilik adlı romanına kaynak olmasıdır.

“Buyurun!” dedi.
– Sizden ricam… Bir dalavere oldu; nasıl söylesem? Bir dolandırıcılık! Nasıl olduğunu şu ana dek anlayamadım. Sizden ricam, bunu gazetenize yazmanız. O haydudu bana kim bulur getirirse iyi bir ödül vereceğim.
– Lütfen adınızı söyler misiniz?
– Aman, aman, sakın ha! Adım da ne olacakmış? Hem adımı söyleyemem ki. Bir sürü tanıdığım var; Bayan Çentareva bir Danıştay üyesinin karısıdır; sonra, Bayan Pelagya Grigoriyevna Podtoçina, yüksek rütbeli bir subayın ailesidir. Ya duyuverirlerse? Aman, Tanrı korusun! Siz yalnızca, “Bir şube müdür yardımcısı” diye yazın, ya da, daha iyisi, “Bir binbaşı” deyin.
– Yani, uşağınız mı kaçtı?
– Hangi uşağım? Keşke uşağım olsa! Giden, burun!.. Burun!..
– Ya! Amma da şaşırtıcı bir ad? Peki, bu Bay Burun sizi çok mu dolandırdı da gitti?
– Burun! Ne olduğunu gene anlamadınız ki! Benim burnum, kendi burnum. Yitti; nerde, bilmiyorum. Şeytanın bana ettiği bir iş bu!
– Ama nasıl yitti? Söylediklerinizden pek bir şey anlamıyorum.”

gogol

Palto, Gogol’ün en büyük hikayelerinden biridir. Bu hikayesinde de Gogol zavallı küçük adam temasını işlemektedir. “Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık.” der Dostoyevski, çünkü ona göre bu eser Rus Edebiyatı’nda yepyeni bir döneme açılan kapıyı aralamış, ardından gelenlerin önünü açmıştır. İşte, devlet dairesinde çalışan sessiz, sakin ve neredeyse görünmez Akakiy’in hikayesi anlatılır Palto’da. Öykü acıklıdır acıklı olmasına, ama Gogol’un kalemi inatla okuyucuyu güldürür. Bazen Gogol, Akakiy Akakiyeviç’e sempati ve acıma duygusuyla yaklaşmaktadır. Bazen kahramanını şiddetli denebilecek bir tarzda alaya almaktadır.

“Ben, Petroviç, şey, sana… Palto ya, kumaş… Görüyorsun ya… Şey her yanı sapasağlam… Tozlu da eski gibi görünüyor, ama yenidir. Yalnızca bir yerinde, biraz.. Arkası… Bir de… bu omzu, bir de şu omzu eskimiş gibi. Şey… Görüyorsun ya, bu kadar… Pek işi yok hani. Petroviç, paltoyu alıp masanın üzerine yaydı, uzun uzun gözden geçirdi, kafasını bir salladı. Pencerenin kıyısında duran tütün kesesini almak için elini uzattı; kesenin üzerinde bir general resmi vardı, ama hangi general olduğu belli değildi, çünkü yüzü parmakla delinmiş, sonra da üstüne dört köşe bir kağıt parçacığı yapıştırılmıştı. Petroviç, enfiyesini çektikten sonra paltoyu eline aldı, aydınlığa doğru çevirdi, kafasını bir daha salladı, sonra astarını çevirdi, bir daha kafasını salladı, yeniden yüzüne kağıt yapıştırılmış general resimli tütün kesesini açtı, burnuna bir tutam daha çekerek keseyi kapatıp bir yana koydu, en sonra:
– Onarılamaz, dedi. Hayır yok! Akakiy Akakiyeviç, bunu işitince beyninden vurulmuşa döndü. Çocuk gibi yalvaran sesiyle:
– Canım, neden olmuyor Petroviç, dedi. Yalnızca omuz başları eskice… Şey, sende birtakım parçalar var ya. Petroviç:
– Evet, parçalar var, var ama gel de dik. Bak, büsbütün çürümüş… İğneyle bir dokundun mu dağılır, gider.
– Dağılsın varsın, sen hemen bir yama koyuver.
– Yama neye yarar, üzerine konulacak bir yer olmadıktan sonra… Çok eskimiş, yalnızca adı kumaş. Bir yel esmeye görsün, darmadağın olur.”

gogol

Fayton, Gogol’ün en eğlenceli hikayelerinden biridir. Bu hikayede yazar, Rus askerlerinin yaşantısını tanıtmaktadır. Fayton tipik bir Gogol hikayesidir. Her zamanki gibi zayıf yönleri olan kahramanlar vardır: Gösteriş meraklısı General, gösteriş merakının üzerine abartarak anlatma huyunu da karakterine yerleştirmiş Çertokutski ve kimsenin işine yaramayan işler yapan, sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar uyuyan tembel belediye başkanı.

“Bu araba tüy gibi hafiftir. Hayret edersiniz. İçine oturunca, saygıdeğer Generalim, sanki dadınız sizi beşikte sallıyor sanırsınız… Öyle bir araba ki sormayın! Yani, saygıdeğer Generalim, ben böylesini hiç görmemiştim. Askerlik görevindeyken arkadaki kutuya on şişe rom ve yirmi funtluk tütün koyuyordum; bunlardan başka altı tane üniforma, çamaşırlar ve saygıdeğer Generalim, izin verirseniz, tenya gibi diyeceğim, uzun uzun iki çubuk da girerdi bu kutuya. Arabanın yan ceplerine ise kocaman bir öküz sığdırabilirsiniz.”

gogol

1836 yılında yayımlanan ve sahnelenen Müfettiş komedisi de bize Çarlık Rusyası’nın hem başkent, hem de taşra memur yaşamına ilişkin ayrıntılı bilgiler veren bir yapıttır. Müfettiş yalnızca Gogol’ün değil, XIX. yüzyıl Rus yazınının da çarlık devri memur dünyasını en ayrıntılı bir bi­çimde yansıtan yapıtlarıdandır. Oyunun baş kahramanı Hlestakov tam bir başkent memurudur. Zengin bir babanın oğludur. Güzel kadınlara ve kumara çok düşkündür. Aptalcadır ve olayları kavrayabilme yeteneğinden yoksundur.

“Önemli bir adam olsa ne ise, küçük bir kayıt memuru! Önüne gelenle dost olur, sonra da başlar kumar oynamaya. İşte sonu böyle oluyor. Off… Bıktım bu yaşamdan. Vallahi, köy daha rahattı. Orada kent yaşamı yoktur ama üzüntüsü de azdır. Bir kadın alırsın, ondan sonra ömrün boyunca keka, ye böreği, yat aşağı. Elbet doğrusunu söylemek gerekirse, Piter’de yaşamak çok güzel. Yalnız, iş parada… Para olduktan sonra, günler daha ince, daha politikalı geçer. Tilaturalar, dans eden köpekler, hepsi önünde… Ne istersen var. Herkes ince, nazik konuşur.”

gogol

Gogol, Ölü Canlar romanını 1839’da yazmaya başlamıştır. 1842 yılında ilk cildi yayınlanan bu roman, yazarın olgunluk döneminde ulaştığı doruk noktasıdır. Gogol, Ölü Canlar’da seyahat romanı geleneği ile kurnazca planlanmış macera romanı geleneğini bir araya getirmiştir. Bilindiği gibi, bu iki geleneğin birleşimini Cervantes’in Don Kişot adlı eserinde de görmek mümkündür. Puşkin’e yazdığı mektuplarda, Gogol’ün birkaç kez Cervantes’ten söz ettiği bilinmektedir. Romanın konusunu Gogol’e 19. yy’ın en büyük şairi Puşkin vermiştir. Başlangıçta romanı kendisi yazmak amacında olan Puşkin, bu konunun Gogol gibi dahi bir yazarın elinde üstün bir eser olacağını sezmiş ve Ölü Canlar’ı yazmayı ona bırakmıştır. Romanda anlatılan olayın benzerinin Puşkin’in çiftliğine yakın bir bölgede geçtiği söylenmektedir. Romanda, 19. yy Rusyası’nın her toplum kesiminden insana yer verilmiştir. Her eserde ayrı ayrı ele alınan toprak sahipleri, memurlar, köylüler ve yöneticiler bu romanda bir araya getirilmişlerdir. Ancak, toprak sahipleri diğerlerine göre biraz daha ön planda tutulmuşlardır.

“Eh, artık karar verdiniz, değil mi, bayan?”
“Bay, doğrusunu istersen, ben ömrümde ölüleri satmadım; üç sene kadar önce Protopopof’a diri köylüler satmıştım; bunlar da iki kız idi; her biri için yüz ruble aldım… Ve o da bana çok teşekkür etti; zira, kızlar iyi nakış işliyorlardı.” “Fakat, konumuz dirilerle ilgili değil —Allah rahmet etsin— ben ölülerden bahsediyorum.”
“Ben de, çabucak satmaktan korkuyorum, belki de zarar ederim… Belki de beni aldatıyorsun… Bu ölü insanlar, belki daha fazla ederler.”
“Ne tuhaf huyunuz var, bayan… Bu ölü insanlar, şimdi toprak olup gitmişlerdir. Anlıyor musunuz? Onlar topraktan başka bir şey değillerdir! Bakınız, örneğin bir paçavra… Bu, kağıt imaline yaradığı için bir değeri vardır… Halbuki bu ölü insanlar hiçbir işe yaramazlar… Onların neye yarayacaklarını bana söyleyebilir misiniz?”
“Doğru, onların hiçbir değeri yoktur… İşte beni düşündüren de budur ya onlar ölmüşlerdir.”
Çiçikof içinden: “Hay şu kadının Allah belasını versin. Anlaşmanın imkanı yok. Allahım, ne de terledim!” diyerek mendilini çıkarıp alnından akan terleri sildi.”

gogol

1840’lı yıllarda Gogol git gide daha muhafazakar bir tavır sergilemeye başladı. Dine yakınlaşmasıyla birlikte muhafazakar Ortodoks teolojinin öğretilerine odaklandı. Kurmaca eserler yazmanın günah olduğuna inanıp, ölümsüz ruhunun güvenliğinden endişe etmeye başlayınca, daha az tehlikeli edebi eserler yaratmaya çalıştı. Müfettiş gibi eserlerinin dini yönünü vurgulayan makaleler kaleme aldı. Ölü Canlar’ın ikinci cildini 1852’de yaktı. Sonradan bunun bir hata, şeytanın ona yaptığı bir şaka olduğunu söyledi. Gogol’ün sağlığı giderek bozuluyordu. Hep midesindeki ağrılardan şikayetçiydi. Ama asıl sorun akıl sağlığındaydı. Kısa bir süre sonra odasına kapandı, yemek yemeyi reddetti ve 4 Mart 1852’de deliliğin sınırında acılar içinde can verdi, dini kurallara göre üç gün sonra defnedildi.

1931 yılında gömüldüğü manastırdaki bir yerleşim sorunu nedeniyle mezarının başka bir yere aktarılması gerekir. Yazarın kafası olmadan gömüldüğüne dair söylentiler gün geçtikçe artmıştır. Bu nedenle, mezar açılır, yazar tabutunda sırt üstü değil yan yattığı hatta tabutun kapağında derin çizikler olduğu söylentisi, bu kez yazarın diri diri gömüldüğü ve tabutta ayılarak çıkmaya çalıştığı ve sonrasında korkudan kalp krizi geçirip öldüğü şekline dönüşür.

Gogol bir Puşkin hayranıydı, dost olurlar fakat Puşkin bir düelloda ölür, bunun üzerine Gogol, Danilyevskiy’e şöyle der: “Bilirsin annemi ne çok severim, ama kaybetseydim şimdikinden fazla üzülmeyecektim.” Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı ile Çehov’un Martısı’nda Gogol’a göndermeler vardır. Gogol’un eserleri otuz beşten fazla filme konu oldu. Müzik grubu Gogol Bordello’nun adı Gogol’dan gelir. Gogol’un romanı Ölü Canlar, Joy Division’ın şarkısı Dead Souls’un (1980) isim babasıdır.

Kaynak
İsmail Hakkı Altuntaş – GogolGogol’ün Yapıtlarında Memur TipleriGogol ve Bir Delinin Hatıra Defteri


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir