Menu

Søren Kierkegaard Kimdir? Søren Kierkegaard Sözleri ve Hayatı



Varoluşçu felsefenin ilk temsilcilerinden olan Danimarkalı filozof Søren Aabye Kierkegaard, yaşadığı dönemde Avrupa’nın içinde bulunduğu sosyal yapı nedeniyle değeri pek bilinmese de, sonraki yüzyıllarda bireysel sistemlerin gelişmesiyle, birçok düşünür ve yazarı derinden etkilemiştir.

Søren Aabye Kierkegaard 5 Mayıs 1813’te Kopenhag’da, Danimarka’nın gördüğü en ciddi krizlerden biri sırasında doğar. Yedi çocuklu bir ailenin son çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Søren’in tüm çocukluğu babasıyla ilişkisinin izlerini taşır.

soren kierkegaard ailesi

Kierkegaard’ın yaşamını derinden etkileyen babası Michael Pedersen, fakir bir ailenin çocuğudur, ancak kısa zamanda yükselerek kendi işini kurar ve işini büyütür. Otuzlu yaşlarına geldiğinde, artık zengin ve varlık sahibi biridir, fakat son derece melankolik bir adam olarak bilinir. Var olan bu melankolisinin nedenlerine dair iki teori bulunmaktadır.

Bazı biyografi yazarları, çocukluğunda çobanlık yaparken Tanrı’ya küfrettiği için lanetlendiğini düşünmesine bağlarlar bu durumu. Lanetle ne kadar ilgilidir bilinmez, ama Kierkegaard ailesinde birçok ölüm gerçekleşir; dokuz kişilik aileden geriye otoriter bir baba, sürekli kendisiyle kıyaslanan başarılı bir ağabey kalır.

Diğer biyografi yazarlarına göre, melankolisinin kaynağı ilk eşinin ölümünün üzerinden bir yıldan daha az bir süre geçmeden, evin hizmetçisi olan Ana Sørensdatter Lund’u hamile bırakıp evlenmesinin yarattığı suçluluk duygusudur. Baba, eşinin ölümünün hemen ardından yedi çocuğunun da annesi olan bu köylü hizmetçi ile evlenir. Bu melankoli, babasının en sevdiği oğlu Søren’in yaşamının da bir parçası olur.

Christian Olavius Zeuthen, Søren Kierkegaard In The Coffee House, 1843

Christian Olavius Zeuthen, Søren Kierkegaard In The Coffee House, 1843

Kierkegaard, ailesine yüksek dozda dindarlık aşılayan ve kendisine de duygusal, kaygı-yüklü bir dinsel bağlılık öğreten babasıyla çok fazla vakit geçirir. Kierkegaard, eğitim almamış, evi temizleyip çocuk büyütmekten başka hiçbir görevi olmayan annesinden hiç bahsetmez. Kierkegaard’ın gözünde annesi, kocasının ardında kalmış bir gölgedir, kocasının ihtişamı altında kaybolmuştur ve baba, en küçük oğlunun gözünde zekanın tüm itibarını taşıyan, bilgi ve birikimi muazzam olan biridir.

Søren, her zaman narin ve içine kapanık bir çocuktur. 1821’de babası onu Kopenhag’ın en iyi özel okuluna gönderir. Burada kişiliği ve modaya uygun olmayan giysileri nedeniyle okul arkadaşlarından uzak durur. Parlak, çok da itinalı bir öğrenci olmamasına karşın keskin zekasıyla bilinir.

soren kierkegaard

1830’da Kierkegaard, babasının isteği üzere Kopenhag Üniversitesi’ne Teoloji okumaya başlar. Üniversiteye başlamasıyla zamanının büyük kısmını edebiyat ve felsefeyle ilgilenerek geçirir. Kierkegaard’ın felsefeye yönelmesi iki felsefecinin hayatına girmesiyle olur: Frederik Christian Sibbern ve Poul Martin Møller. Kierkegaard’ın büyük olasılıkla en çok ilgisini çeken Sibbern’in psikolojisiyle, Møller’in sosyal davranışlar eleştirisiydi, ama Møller’in klasik dönem ilgisi Kierkegaard’ı daha çok etkileyerek, onun da klasik döneme ilgi duymasını sağlar.

Üniversitenin ilk yılı, öğrenciler için gerekli bulunan geniş tabanlı hazırlık sınavları, Kierkegaard’ın farklı alanlar ve konular ile ilgilenmesini sağlar. En iyi sonuçları, fizik ve matematikte alır. Ayrıca ileride ün kazanacak bir paleontolog olan (fosilleri inceleyen bilim dalı) eniştesi Peter Wilhelm Lund, sayesinde hayvan bilim ve bitki bilimle ilgilenir.

22 yaşındaki genç Søren’in, Öğrenci Birliği’nde yaptığı konuşma hatırı sayılır bir başarı ile sonuçlanır. 1834 yılında Alman filozof Friedrich Ernst Daniel Schleiermacher’i incelemeye başlar. O dönemde Kierkegaard’ın Alman düşünürlere yönelmesinin nedeni, Tanrısal varlığın kanıtlarını bulma arzusunun bu düşünürlerin çalışmalarını araştırarak gerçekleşeceğini düşünmesidir.

Søren, sonraları derslere girmemeye ve diploma alıp okulu bitirmeyi önemsememeye başlar. Teoloji ilgisi giderek azalır ve hem babasına hem de Tanrı’ya isyan ederek bir zevk yaşamına dalar. Bunun sonucunda çocukluğunda var olan melankolik tavırları tekrar ortaya çıkmaya başlar.

soren kierkegaard

1830 – 1835 yılları arasındaki beş yıllık süre içerisinde genç Kierkegaard, derslerini umursamayan ve eğlence içinde yaşayan bir öğrencidir. Kafelerde zaman geçirir ve gösterişli kıyafetleriyle bir tiyatrodan diğerine gider. Bu yıllarda estetik kavramına doğru bir yöneliş başlar: Alman romantiklerini (Hoffmann, Tieck, Lenau) okur ve Don Juan, Faust ve Serseri Yahudi gibi sanat ile mitolojinin kesiştiği figürleri olduğu kadar, din dışı yaşamın figürlerini de sorgulayarak estetiğin ne ve nasıl olduğuna odaklanır. Opera ve özellikle de Mozart’ın Don Juan’ı onu derinden etkileyerek adeta büyüler. Daha sonraları Mozart’ın kendisini günah okyanusuna sürükleyen kişi olduğunu söyleyecektir.

İçinde bulunduğu ruhsal durum nedeniyle babasıyla dinsel bir çatışma yaşar. Hristiyanlıktan uzaklaşmaya başlar, zaten altı ay boyunca günlüğünde dinsel düşüncelere rastlanmaz. Fakültedeki ilahiyat derslerinin kesintiye uğraması da bu durumu açıkça gösterir. Kendisi bu durumu daha sonraları deprem (jordrystelse) diye adlandırır. Bu kriz, 1838 yılında babasının ölümüyle biter. Søren, babasının ölümünden sonra daha çok çalışacaktır. Hatta yıllardır veremediği İlahiyat bitirme sınavlarını bile verecektir. Ayrıca kendisinin de ifade ettiği gibi bundan sonra Hristiyanlık ile yakın ilişkide bulunacaktır: “Baba sevgisinin ne olduğunu ondan öğrendim ve bu yaşamda tek sarsılmaz sevgi, gerçek Arşimet noktası olan tanrısal baba sevgisi kavramını da buradan çıkardım.”

Eylül 1838’de ilk eleştirel denemesini yayınlar: Hala Hayatta Olan Adamın Kağıtları (From The Papers Of One Still Living). Denemenin konusu, H.C. Andersen’in Sıradan Bir Gezgin Kemancı romanının bir özeti niteliğindedir, ama bu deneme iki yazar arasında oldukça sert ve iğneleyici bir söz düellosu halini alır.

Emil Bærentzen, Regine Olsen, 1840

Emil Bærentzen, Regine Olsen, 1840

1838’de 17 yaşında Regine Olsen adlı bir kızla tanışır ve ondan çok etkilenir. Fakat geleceğe yönelik kaygıları sebebiyle kıza olan sevgisini gizler. İlahiyat sınavlarını verir, ama diğer yandan da bu alanda çalışmak istemez. Bundan sonra yaşam ve ölüm hakkında yazacaktır. Böylece hem hep istediği şekilde yazarlık yapabilecek hem de din konuları ile ilgilenebilecektir. Bu, Regine’nin kolayca uyum sağlayabileceği bir gelecek değildir, ama yine de onunla nişanlanır.

kierkegaard tezi

Kierkegaard, tezinin temasını ironi kavramı olarak belirler. Tezin iki ana konusu vardır: Birincisi Sokrates’in ironisini, Hegel’in salt retorik düzenek diye reddetmesi karşısında savunmaktır. Diğeri ise, romantik ironiyi, Hegel’in açmaz bulup reddetmesinden kurtarmaktır. Tezini Latince yerine Danca sunmak için kraldan özel izin ister. Kral isteğini kabul eder ve 1841 yılında Yüksek Yürütme Kurulu tarafından kendisine felsefe ve temel bilimler öğretmeni diploması verilir. Temmuz 1841’de Sokrates’e Aralıksız Göndermelerle İroni Kavramı (Om Begrebet Ironi med stadigt Hensyn til Socrates) teziyle birlikte 11 yıl önce başladığı eğitimini de sonlandırır.

“Sokrates hakkında yorum yapmak diğer insanlar hakkında yorum yapmaktan farklıdır. Sokrates’in ancak integral hesaplamalardan sonra kavranabileceği olgusunun zorunluluğu da burada yatar. Ama artık onunla aramızda binlece yıl olduğu ve çağdaşları bile onu yaşadığı zamanlarda kavramakta zorlandıkları için, onun kişiliğini yeniden canlandırmamızın ne kadar zor olduğu açıktır, çünkü zaten karmaşık olan bu kavrayış üzerinde, ikinci bir integral hesaplama yapmaya çalışmamız gerekmektedir.” (Sokrates’e Aralıksız Göndermelerle İroni Kavramı)

regine ve kierkegaard

O yıllarda, Søren tezinin verdiği stres ve Regine ile nişanı konusunda bir karara varamamanın verdiği sıkıntı içinde kalır. Regine’den hoşlanır, ancak hayat dolu bu kızı kendi hüznü ve melankolisine boğmak istemediği için de, 13 aylık nişanlılıktan sonra ondan ayrılır ve Berlin’e gider.

Günlüğünün bir bölümünde Regine ile ilgili şu ifadeleri kullanır: “Üzerimdeki etkisini, salt erotik anlamda bir yere tam oturtamıyorum. Doğru, adeta taparcasına bana boyun eğmesi, kendisini sevmem için bana yalvarması beni o kadar etkiledi ki, her şeyi bunun için riske atacaktım, ama onun beni etkilediği kadar benim her zaman kendimden kaçırmak istemem onu ne kadar sevdiğimin kanıtı, gerçi bunun erotizmle gerçekte hiç ilgisi yok.”

soren kierkegaard

Orada birçok konferansa katılır. Bu dönem yazar için çok verimli bir dönem olur. Peş peşe farklı takma adlarla birçok eser yayımlar. 1843’te bu aşk stresini yenmek için Victor Eremita takma adıyla Ya/Ya Da (Either/Or) adlı kitabını yazar. Belki de kitabın ismi kendisinden daha önemlidir. Zira daha sonra, bu kitabın başlığı Varoluşçuluk’un sloganı olur ve buna uygun bir biçimde de Kierkegaard, Varoluşçuluk’un Babası olarak nitelendirilir. Ya/Ya Da, Hegel’in zıtları uzlaştıran, hem/ve sentezine karşı tepki olarak ortaya çıkar. Özetle Hegel, yaşamın seçenekler arasında seçim yapmaktan çok her ikisinin uzlaştırılmasından geçtiğini söylerken, Kierkegaard, karşılıklı seçenekler arasında seçim yapmak gerek der. En önemlisi bir seçim insanın tüm hayatının yönünü veya anlamını değiştirebilir.

“Ya/ya da… Bu kelimeler üzerimde her zaman derin bir etki yapmıştır ve hala da yapmaktalar, özellikle onları mutlak bir şekilde ve herhangi bir belirli nesneye atıfta bulunmaksızın kullandığımda, çünkü onların bu kullanımı en korkunç karşıtlıklardan birini hayata geçirme olanağını verir. Onlar beni sihirli bir büyü gibi etkiler ve ruhum son derece ciddileşir, hatta bazen neredeyse hırpalanır.” (Ya/Ya Da)

soren kierkegaard

Nişanlılığın bitişinden sonra hastalanan Regine, iki yıl sonra evlenir. Eşi Schlegel’in vali olarak tayin edildiği West Indies’e gitmeden hemen önce Kierkegaard ile son kez bir sokak ortasında kısa bir an için bile olsa karşılaşır ve bu birbirlerini son görüşleri olur. Kierkegaard’ın Regine’ye olan aşkı hiç bitmez, kitaplarının çoğunu onun için yazar ve tüm mal varlığını da ona bırakır.

Kierkegaard, iki ciltlik Ya/Ya Da adlı eserinin ilk bölümü Baştan Çıkarıcının Günlüğü, daha sonra ayrı olarak basılır. Bu otobiyografik içerikli yapıtında, kendisi için Johannes, sevgilisi Regine için de Cordelia ismini kullanır.

“Sözcüğün tam anlamıyla özgürlüğün armağanı olmayan bir şeyi kabul etmek adetim değildir. Bırakalım bu yöntemleri sıradan baştan çıkarıcılar kullansınlar. Ama ne elde edecekler? Bir kızı girmek istemediği şeyleri gözünün önünden silecek kadar kuşatamayan, hatta bir kıza her adımın kendinden geldiğini düşündürecek kadar edebiyat yapmayı bilmeyen kişi, su katılmamış bir acemidir ve daima da bir acemi kalır; onun keyfine hiç gıpta etmem.” (Baştan Çıkarıcının Günlüğü)

kierkegaard el yazisi

Kierkegaard’ın el yazısı

Kierkegaard’ın bir diğer önemli eseri, 1843 tarihli Johannes de Silentio takma adı ile yazdığı Korku ve Titreme (Fear and Trembling) adlı eseridir. Kitabın konusu, 1841’de bitirme sınavlarına hazırlanırken vaaz olarak düşündüğü bir konudur. İbrahim’in oğlu İshak’ı Allah’a kurban etmesi özelinde, Hristiyan iman anlayışı üzerine derin felsefi tartışmayı konu edinir. Ona şöhreti getiren önemli bir yapıt olmasının yanında, belki de hayatının, felsefesinin, dine bakış açısının nasıl olduğuna dair birçok izin bulunduğu bir kitaptır.

“Hiçbir nesil sevmeyi bir diğer nesilden öğrenmemiştir, hiçbir nesil başlangıçta farklı bir noktadan işe başlamayacaktır, hiçbir gelecek kuşağın önündeki görev bir öncekinden daha kısa süreçli değildir, ve ola ki o bir önceki nesil gibi, sırf sevmekle kalmak istemediğini, daha ilerlemek istediğini söylerse, bu boş ve saçma bir laf olur.” (Korku ve Titreme)

kierkegaard mezari

1849’da en etkileyici eserlerinden biri olan Ölümcül Hastalık Umutsuzluk (The Sickness Unto Death) yayımlanır. Yapıt iki kısımdan oluşur. Birinci kısım ölümcül hastalık umutsuzluğu betimler. İkinci kısımda ise bu ölümcül hastalığın sağaltımına girer. Kitabında, Freud’dan elli yıl önce bilinçaltı alanını keşfeder ve bu duruma kısaca değinir.

“İnsanların çoğunluğunun umutsuzluklarının derinliklerine fazla inmedikleri doğru olsa da, bu hiç umutsuz olmadıklarını göstermez. Yaşamlarında tinsel bir amaç olan kişiler çok enderdir! Bunu deneyenler çoktur ve bunların içinde bu amacı terk etmeyen çok azdır! Ne tedirginliği ne de gerekleri öğrenmemiş oldukları için, geri kalan her şey onlara önemsiz, hatta sonsuz derecede önemsiz gelmektedir. Aynı zamanda ruhundan kuşku duymanın ve tin olmak istemenin -onların gözünde bu bir çelişkidir ve çevrelerinin aynası bu çelişkiyi apaçık hale getirmektedir- dünya için bir zaman savurganlığı olduğu ve bunun yasalarca cezalandırılmasının gerektiği veya en azından insanlığa karşı bir ihanet ve çılgın bir yokluğun zamanını dolduran saçma bir meydan okuma olarak küçümsenmesi veya alaya alınmasının gerektiği, özrü olmayan bir savurganlık olduğu düşüncesine katlanamaz bunlar. Böylece yaşamlarının içine bir an doğar ve maalesef bu an en iyisidir! Bu anda en azından içsel bir doğrultuya saparlar, yol onlara ıssız bir çöle götürüyormuş gibi gelir ve her tarafta güzel ve yeşil bir otlak bulunmaktadır.” (Ölümcül Hastalık Umutsuzluk)

Regine’den ayrılmanının verdiği acıyla kendisini yazmaya adayan Kierkegaard, 1846 yılında ard arda eserler verdiği dört yılın sonunda kendini boşluğa düşmüş hisseder. Bu yıllarda haftalık hiciv dergisi Corsaren ile sorun yaşar. Aslında dergi kendisini övmektedir. Ama o, bir yazarın hiciv dergisi tarafından övülmesinin ironik bir biçimde yazarın ölümü olacağını düşünür. Dergiyle girdiği atışma kısa sürdüğü halde, etkisi oldukça sarsıcı olur. Dergi Kierkegaard’ın karikatürlerini çizer, takma adların Kierkegaard’a ait olduğunu ifşa eder. Kierkegaard, bu atışmalardan dolayı çok yıpranır. Derginin hedefi olmaktan korkan herkes, Søren’den uzak durmaya başlar. Yeniden yazmaya başlar, ama artık insanlardan uzak duracaktır.

kierkegaard karikatur

Dergide yayınlanan Kierkegaard’ın karikatürü

1851’den 1854’e kadar geçen üç yıl boyunca Kierkegaard hiç eser yayımlamaz. Babasından miras kalan melankoli onu ele geçirmiş gibidir. 1855 yılının Mayıs ayından ölümüne kadar devam edecek ve yaklaşık dokuz sayı basılacak An (Øieblikket) adında bir dergi çıkarmaya başlar. 2 Kasım 1855’te Kierkegaard caddede yere düşer ve hastaneye kaldırılır. Omuriliğinde oluşan tüberküloza bağlı bacak felci teşhisi konulur. 11 Kasım 1855 gecesi hayata gözlerini yumar, sonunda derinden arzu ettiği huzura kavuşur.

Kierkegaard’ın üne kavuşmasını sağlayan eserlerden olan Korku ve Titreme (Fear and Trembling) ile 1844 tarihli Felsefe Parçaları’nın (Philosophiske Smuler) ikinci bölümü olarak tasarlanan Concluding Unscientific Postscript To Philosophical Fragments’te bilinen kalıpların dışına çıkar, etik olmayan ve uzun bir zamandan beri süre gelen doktrinlerin önemli olmadığı bir Hristiyanlık fikri ortaya koyar. Ona göre Hristiyanlık, tek başına yaşanacak bir dindir ve başka birileriyle ortak şekilde dini yaşamak yanlıştır. Böylelikle örgütlü dinlerden vazgeçer.

kierkegaard kitap

Kierkegaard için her şeyden önce söylenebilecek şey onun bireyci olduğudur. Kierkegaard’ın bireyciliği, değeri bireye göre belirlemesi anlamına gelir. Varoluş tanımını modern anlamda kullanan ilk filozof olan Kierkegaard, varoluşu somut, öznel ve uyanık insan yaşamıdır diye kısaca açıklamıştır. Kierkegaard’a göre, bireysel varoluş alanına geçiş ancak kişinin kendisinin birey olarak varoluşunun farkına varmasıyla mümkün olur ve bu da üç aşamada gerçekleşir. Bunlar Kierkegaard’ın deyişiyle varoluş alanlarıdır.

Kierkegaard bu üç varoluş alanını kişinin yaşam yolundaki estetik, ahlaksal ve dinsel varoluş aşamaları olarak nitelendirir. Kierkegaard’a göre bu üç varoluş alanı aynı zamanda üç yaşam biçimine de karşılık gelir, dolayısıyla estetik aşamanın özelliklerini kendinde taşıyan estetler, ahlaksal aşamanın özelliklerini kendinde taşıyan trajik kahramanlar ve dinsel aşamanın özelliklerini kendinde taşıyan iman şövalyeleri vardır. Kierkegaard, kendi kitaplarında bu üç tip insanı örneklemiştir. Estetik insanı göstermek için kullandığı örnekler, Don Juan, baştan çıkarıcı Johannes, Faust gibi yazınsal tiplerdir. Ahlaksal insan tipi için Agamemnon’u ve Sokrates’i örnek göstermiştir. Dinsel insan için ise verdiği örnek İbrahim’dir.

Ancak ahlaksal alan kesinlikle insanların çoğunun tercih ettiği, en çok istenilen alandır. İşte bu yüzden Kierkegaard yaşamdaki önemli ya/ya da seçiminin ahlaksal alana ait olan iyi ve kötü arasında yapılan seçim değil, aksine kişinin iyi ve kötüyü seçmek ya da onları dışarıda bırakmak yoluyla yaptığı seçim olduğunu vurgular.

Washington National Cathedral, Kierkegaard heykeli

Washington National Cathedral, Kierkegaard heykeli

Kierkegaard, felsefesinde Hegel’in karşısında yer alarak, bireyin önüne konulan sistemleri sorgulamaksızın kabul etmesine karşı çıkar. Ona göre birey düşünmeli, kendi fikrine sahip olmalı ve sonunda, eğer kendi karakterine uygunsa o fikir sistemini seçmelidir. Aksi halde birey, varoluşunu gerçekleştirmez ve bir başkasının onu yönlendirmesine ihtiyaç duyar.

Sokrates’e hayrandır ve Sokrates’in insanları uyandırma görevini kendisine üstlenmiştir. Bu sebeple, Kierkegaard Danimarkalı Sokrates olarak bilinir. Kierkegaard’ın felsefesini oluşturmasında Sokrates’in yeri çok önemlidir. Hatta Sokrates’in felsefesi, Kierkegaard’ı derinden etkileyerek varoluş felsefesini oluştururken önemli bir başlangıç kaynağı olmuştur. Bunun sebebi Sokrates’in felsefesinin de, Kierkegaard’da olduğu gibi bireye, etiğe ve varoluşa dayanmasıdır.

Mike Newton, Soren Kierkegaard, 2017

Mike Newton, Søren Kierkegaard, 2017

Felsefi görüşleriyle çağını aşan Kierkegaard, asla bir sistem filozofu olmamıştır, bu durum felsefe alanındaki çalışmalarının göz ardı edilmesine neden olsa da, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bireyin öneminin artması ile değeri yıllar sonra anlaşılan biri olmuştur.

Kierkegaard’ın bir filozof ya da bir felsefeci olup olmadığı hep tartışılmıştır. Çünkü Kierkegaard’ın eserlerinde felsefe hariç her şey mevcuttur. Onun eserleri edebi, teolojik, ahlaki, psikolojik, estetik, metafizik ve mistik özellikler taşır. Ayrıca kavramları keyfince kullanması ve içlerini gönlünce doldurması, düşüncelerini hiçbir zaman bir bütünlük ya da tutarlı bir teori içinde sunmaması, böyle bir noktaya vardığı anda bile kendi elleriyle kendi düşüncelerini çürütmesi, Hegelciliğe ve klasik batı felsefesi çizgisine olan ironik ve alaycı yaklaşımı, yazdıklarıyla özel hayatı arasındaki keskin paralellikler oluşu bu tartışmayı besleyen konulardır. Ancak onun kaygı, endişe, din hakkındaki görüşleri Sartre, Camus, Heidegger, Jaspers ve Nietzsche gibi önemli isimlerin kaynağı olmuştur ve bu yüzden Kierkegaard Varoluşçuluk’un öncüsü kabul edilir.

Kaynak
Kierkegaard’ın “Korku ve Titreme” Kitabı Doğrultusunda İman ve AhlakSokrates’ten Kierkegaard’a İroniSøren Kierkegaard’ın Umutsuzluk Kavramı Açısından Tevfik Fikret’in İnanmak İhtiyacı Adlı Şiirini Okuma DenemesiAlastair Hannay, Kierkegaard – Kitap DeğerlendirmeleriVaroluşsal Bir Problem Olarak Søren Kierkegaard’ın Felsefesinde Ölümün AnlamıKierkegaard’ın İnsan Görüşü


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir