Menu

Reşat Ekrem Koçu’dan Tarih Yolculuğuna Çıkaran Değerli Alıntılar



1905 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Reşat Ekrem Koçu, Ekrem Reşat Bey ile Hacı Fatma Hanım’ın oğludur. Yazar yaşamında çok özel bir yeri olan annesini Yangın Var adlı eserinde İtfaiyeci Bedri’nin dünyalar güzeli ablası olarak okuruyla tanıştırır.

Bursa Lisesi’nden mezun olan Reşat Ekrem, İstanbul Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nin Tarih Bölümü’nü bitirdi. 1933’deki Üniversite Reformu’na kadar yaşamını ve yazılarını derinden etkileyen Hocası Ahmet Refik Altınay’ın asistanı olarak üniversitede kaldı. Emekli oluncaya kadar, Vefa, Pertevniyal ve Kuleli Erkek Lisesi’nde tarih öğretmenliği yapan Koçu, 6 Temmuz 1975 yılında İstanbul’da öldü.

resat ekrem kocu

Tarihi sevdiren adam olarak bilenen Reşat Ekrem çok sayıda kitap, sayısı yüzleri bulan makaleler kaleme aldı. Koçu için tarih, insanın hikayesidir. Kahramanlarını öyle bir anlatır ki, onlara dokunabilirsiniz. Eserlerinin kahramanları tüm yönleriyle, kötülükleri, iyilikleri, zaaflarıyla sanki resmedilmiş gibilerdir. Anlattığı devrin ruhunu ve atmosferini yansıtmada dilin imkanlarından faydalanmasını bilen Reşat Ekrem aynı zamanda meddah hikayeciliğinden oldukça yararlanmış, hatta meddah üslubuyla kendi üslubunu yer yer birleştirerek Doğan Hızlan’ın tarifiyle Osmanlı’nın Masalcı Amcası olmuştur.

Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri (1947) kitabı Koçu’yu en iyi yansıtan kitaplardan. Meyhane ve içki şiirleri ile süslü bu kitap İstanbul’un ünlü meyhanelerini ve buralarda çalışan en namlı köçeklerin tarihini Evliya Çelebi’ye kadar uzanarak tasvir ediyor. Koçu İstanbul’da meyhane kalmadığı gibi rakı içmesini bilen de kalmadı diye şikayet ediyor: “O canım rakımız, kuş gözünden şişhaneye, kadehle içilir efendim. Yudum yudum, süze süze, koklaya koklaya… Hangi semte giderseniz gidiniz, yüz içkili lokanta eşiği atlayınız, giriniz, kadeh bulamazsınız, bardakta getirirler rakınızı.”

resat ekrem kocu

Tarihimizdeki Garip Vakalar (1952) kitabından alıntılar:

“Hicri 1199 yılında İsmail adında bir meyhane köçeğinin şöhreti dillere destan olur; evvela Galata’nın batakhane meyhanelerinde görünür, vücut yapısı harikulade narin ve çalak, kişmiri denilen esmer tenli, karakaş karagözlü, güzel yüzlü, tatlı sözlü bir gençtir. Her cilvesi canperver, eli ağzına uyar dilber olan Kıpti İsmail Ayvansaray’da oturur.”

“(…) Fatih Sultan Mehmed cülus ettiği zaman bir kuyrukluyıldız görünmüştü; papa o zaman yıldızı Türk ve Müslüman dostu zındık yıldız olarak aforoz etmişti. Bu kuyruklu yıldızın, sonra Halley kuyrukluyıldızı olduğu öğrenildi. Balkan Harbi’nde Bulgarlar Çatalca’ya kadar ilerlerken Halley kuyrukluyıldızı yine görünmüştü. O zaman kilise adamları, “Türklerin uğur yıldızı göründü, Bulgarlar gene mağlup olacaklar!” demişti ve hadiseler de böyle oldu.”

“O gün, deniz eğlenceleri arasında sabık mimarbaşı İbrahim Efendi’nin timsahı binlerce insanı hayretten hayrete düşürdü. İbrahim Efendi tarafından yapılan bu timsah sureti, üç çifte bir piyade büyüklüğündeydi. Üst çenesini açıp kapayarak deniz yüzünde yarım saat kadar dolaşmış, sonra denize dalmıştı. Zevkle seyredilen bu timsah çok takdir edilmişti. Fakat bir saat sonra battığı yerden tekrar deniz yüzüne çıkınca, takdirler bir heyecan ve hayrete kalp olmuştu. Timsah bu sefer ağzını açıp durmuştu. Açılan ağzından rengarenk esvaplarla beş tane rakkas fırlamış, timsahın sırtına binerek raks etmeye başlamıştı. İbrahim Efendi’nin bu timsahına, XVIII. asrın başında tecrübe edilmiş ilk denizaltı gemisi olarak bakmak mümkündür.”

resat ekrem kocu

Koçu, Forsa Halil (1962) adlı kitabının Kara Hüsam Efendi bölümünde ballandırarak anlattığı Efendi’nin kaymak yiyişini bakın nasıl anlatıyor:

“İznik işi koca bir çini tabak ortasında pür ihtişam bir lüle manda kaymağı… Tabağın bir yanında misk gibi kokusu uzaktan alınan Atina balı, bir yanda da kaşık yerine kullanılan tarçın çubukları. Kara Hüsam Efendi memnun, “Elhak, bunlar bana nafidir!” diyerek eline tarçın çubuğu aldı, evvela irice bir kaymak lokması kopardı, o misk kokulu bala şöyle bir buladı, dili ile dudakları ballı kaymağı sıyırıp alırken dişleri de bir kıymık tarçın kırdı. Öyle bir lezzet ki, adeta sarhoş ediyordu.”

resat ekrem kocu

Fatih Sultan Mehmed (1965) kitabında ise İstanbul’un fethini anlatan bölümleri adeta bir görgü tanığının gözünden o anı tasvir eder gibi:

“Çanlar mütemadiyen çalıyor ve dakikalar geçerken, bir veya birkaç tanesi susuyordu. On beş dakika içinde yetmiş bin kadar Türk askeri girmiş bulunuyordu. Sultan Mehmed, Topkapı karşısında dikilmiş, büyük sancağın altında, at üzerinde bu muhteşem girişi seyrediyor ve sevincinden ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Şehrin müdafii İmparatoru Konstantin’e gelince on asırlık bir imparatorluğun son hükümdarına yakışan ulvi bir kahramanlıkla, kılıcı elinde ölmüştü. Şöyle ki, şehrin alındığını görünce bir Arap kısrağının üzerine atlamış, arkasında dört sadık silahşör Fransuva dö Tolet, Teofilos Paleologos ve İlliryalı Jan’la dörtnala Likos vadisinden sur boyunca şimale Edirnekapı’ya doğru çıkmıştı.”

İki ciltlik Kösem Sultan (1972) kitabında, Kösem Sultan’ın entrikalarla dolu yaşamının son derece renkli bir tasvirini sunuyor:

“Kösem Sultan’ın Topkapı dışındaki bahçesine sürgün edildiği gün Harem-i Hümayun’da Sultan İbrahim’in takımı, adeta düğün bayram sevinci içinde çalkalandılar. Bilhassa masalcı, kurşun dökücü, onların arasında da rastıkçı, allıkçı, ağdacı diye ayrıca mütehassısları, kına yakıcı gibi isimler taşıyan ve hemen hepsi İstanbul’un kenar mahalle karıları birden meydanı boş buldular. Hamide Hatun, Şekerpare Kadın, Voyvodakızı, Çizmecikızı, Oğlan Hürmüz etekleri zil çalarak dolaşmaya başladılar.”

resat ekrem kocu

Reşat Ekrem Koçu, tarihi konularda yazdığı roman, hikaye, fıkra ve incelemeleriyle, en çok da Şehr-i İstanbul’un adeta bir kütüğü niteliğindeki İstanbul Ansiklopedisi adlı eseriyle ünlüdür. Ansiklopedi 1951’de 34’üncü fasiküle kadar gelebildi. Sonra mali şartlar nedeniyle yayınına ara verildi. 1958 yılında Mehmet Ali Akbay adlı bir tüccarın yardımıyla Sirkeci’de bir handa İstanbul Ansiklopedisi’ni bıraktığı yerden tekrar yayımlamaya başladı. Ancak 10’uncu cildin çıkmasının ardından sermayeyi sağlayan Mehmet Ali Akbay’ın ortaklıktan ayrılmasının ardından 11’inci cilde ait birkaç fasikül çıktı ve yayın yeniden durdu. Ansiklopedinin yayımlanan kısmı G harfinin Gökçınar maddesinde kalmıştı. Artık meraklı kitapseverler arasında bir kült kitaba dönüşmüş, G harfinde yarım kalmış İstanbul Ansiklopedisi’ne ulaşmak için çok ciddi fiyatlar ödemek gerekiyor.

Yazarın İstanbul Ansiklopedisi’nin Ünlü Deniz Hamamları maddesinde şöyle bir bölüm bulunuyor:

“İstanbul’da halka açık deniz hamamları, kadınlar ve erkekler hamamı olmak üzere ikiye ayrılmıştı. İki hamam arasında, seslerin duyulmayacağı kadar bir mesafe olma koşulu vardı. 1867 yılında İstanbul kıyılarındaki hamamların sayısı 62’yi bulmuştu. Erkek hamamlarında bir kahve ocağı bulunur, burada çay, kahve, limonata, gazoz satılırdı. Sarhoş gelenler kesinlikle hamama alınmazdı. Hamamların içinde herkesin kullandığı localarda soyunanlar bir kuruş, özel localarda soyunanlar ise iki kuruş ücret öderlerdi. Kadınlar hamamı ile erkekler hamamı arasında polis sandalı aralıksız devriye gezerdi.”

Koçu o günlerin ünlü deniz hamamlarını şöyle sıralamış: “Yeşilköy, Bakırköy, Samatya, Yenikapı, Kumkapı, Çatladıkapı, Ahırkapı, Salıpazarı, Fındıklı, Kuruçeşme, Ortaköy, İstinye, Tarabya, Büyükdere, Yenimahalle, Beykoz, Paşabahçesi, Kuleli, Çengelköyü, Beylerbeyi, Üsküdar, Salacak, Moda, Fenerbahçesi, Caddebostan, Bostancı, Kartal, Maltepe, Pendik, Tuzla. Demek ki o zamanlarda İstanbul’un hemen hemen tüm sahillerinden denize girmek mümkünmüş.”

resat ekrem kocu

Reşat Ekrem’in Kumkapı meyhanelerinden birinde unuttuğu bir zarf tümüyle İstanbul Ansiklopedisi’nin K maddesiymiş. Zarfı bulan ve Koçu’ya teslim eden Erhan Eskici adlı küçük bir gazeteci çocuğun ansiklopediye geçmesine neden olan bu olay, yazarı pek sevindirmiş, hatta Koçu, çocuğun daha sonraki yıllarda Almanya’ya işçi olarak gitmesini de maddesine eklemiştir.

İlber Ortaylı, Reşat Ekrem Koçu ile ilgili şöyle diyor: “Üstadın romanları bizim bildiğimiz roman değildir, daha çok çeşni kazanmış bir vakayiname, hayat boyu okuyup hatmettiği Tayyarzade, Hançerli Hanım tipindeki 18. asır halk hikayelerinin getirdiği bir üslup hakimdir. İşte cılız tarihi roman edebiyatımızda, üstadı özgün ve lezzetli kılan niteliği de budur. Üstelik “Romancı tarihçiye sadık kalmak zorunda değil” tümcesini, “Romancı cahil olup istediğini uydurur” hükmüne çevirenlerin ortamında Reşat Ekrem, sağlam tarihi bilgisiyle nesillere tarihi sevdirip tarih öğreten biridir.”

Kaynak
Reşat Ekrem Koçu ve Eski İstanbul’un HalleriŞehrin tarihinin yeri doldurulamaz kaynağı ve daha fazlası


Facebook Yorumları

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir